- 610 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
YORUMLAR
belki de buna ihtiyacımız var, belki değil aslında var ki yapıyoruz. yani birini ya da birilerini olduğundan daha büyük görmeye. bu büyüklük ölümle(ki bu her zaman yaşamsal fonksiyonlarının bitişi değildir, bazen uzaklaşma da bir ölümdür) biraz da artıyo sanki.
şu ayna fikri güzel...
bu arada, şu bi şey gülü vardı ya, başka bir yazında, ondan bir hemşireye bahsettim "ay çok romantik" dedi, sonra eşine döndü "sen benim için yapar mıydın?" diye sordu. ayna fikrini de ortaya atıp, adamın başına dert açsam mı acaba?
HakkınSesi
iki senedir eve ayna almak istiyorum, nasip olmadı bir türlü. bilinç altı belki de.
ölüm... en soğuk yanımız. bildiğin tanıdığın dokunduğun birinin ölümü.
hele beynini kemirecek kadar yakınsa hep aynı yerde kalıyor...
adnanın yorumunu sevdim bana çok mantıklı geldi.
şusiteler konusundaki kısımda çok iyiydi.
yalova lisesi gibi bişey olmuş.. ( bunu ayrıntılı anlatırım)
ölüm... en soğuk yanımız. bildiğin tanıdığın dokunduğun birinin ölümü.
hele beynini kemirecek kadar yakınsa hep aynı yerde kalıyor...
adnanın yorumunu sevdim bana çok mantıklı geldi.
şusiteler konusundaki kısımda çok iyiydi.
yalova lisesi gibi bişey olmuş.. ( bunu ayrıntılı anlatırım)
sigara bırakılmaz,sadece ara verilir. dicle ölürken ve adam televizyonda bunu izlerken ve kendisi söylüyor onun yalancısıyız, çok etkilenip üzülüyor. ama bir yandan da asuman'ın omzuna değdiğinin farkında. çelişen ifadeler var. ya da ben fazla iyi niyetliyim. her neyse..
pupy love olayına takıldım. IV? bu bi seriyse bu adamın kaç tane pupy love ı var, pek fena.. Asuman bir bakıma koleksiyona girmiş gibi.
hikaye içinde hikaye. yani yazarın yazılarından bölümler olması çok hoşuma gitti. ve cidden çıtanız çok yüksek. ama bir de ne bileyim belki bunu okuyanlar bana kızacak ama daha sıradan, daha rutin giden bir öykü dışında vurucu bir şeyler okumayı da dilerdim sizden. ne bileyim, bu yüksek gözlem yeteneği ve bilgi birikimi, akıcı anlatım bazen harcanıyor gibi ve öykünün içinde sık sık sıkıldığım noktalar oluyor. ha çok bildiğimden değil, bu yorumu bu ortamlarda herkese rahat yapabildiğimden de değil. beklentimin çok olmasından ve sizin anlayacağınızdan şüphem olmadığından. aman neyse işte, anladınız siz onu.
not: yaranın üstüne sıcak çay bardağını bastırdığındaki his çok daha güzeldir. :)
HakkınSesi
gelelim eleştiriye. sizin değil, kendimi yani :) burada Asuman'ı birkaç tık özlem seviyesini düşürüp, sahaf üzerine yoğunlaşmak gerekiyordu. mesela Asuman'la yakınlaşmalarına birkaç defa şahit oluyoruz ama sonunda hep bir eksiklik mevcut. bizi tatmin etmiyor hiçbiri ve aslında olay arıyoruz. bu seri 2012 'de üçüncü yazısında Asuman'a ağlamak gibiydi. oradan kalan denemesel bir tadı var. öykü bizzat Kadıköy'de sahafçıların olduğu bölgede tasarlasa da, mesela örnek veriyorum 'kadıköy de maç akşamı, karakterimiz pis kokan nehrin etrafından dolaşıp, dicle gibi 'çok acı var, dayanamıyorum' da diyebilirdi. vs.
(sigara toptan bırakılmalı bence. hani ne kadar tütün varsa yakılmalı. belki o zaman elimiz gitmez de almayız.)
https://www.youtube.com/watch?v=q9cYTC4LdsE
küsss
itiraf edeyim Dicle'yi sizinle tanıdım. sizden sonra minil bir araştırmayla Dicle Koğacıoğlu, başkalarının acılarını içselleştirmenin sembolü olarak heykeli yapılabilir. bu arada Asuman da mı gerçek, orayı tam anlayamadım.
Eleştirdiğim noktaya gelince, ben de tam oraya parmak basıyorum işte. yani tamam Asumanla dolu libido. ama yani bu kadar aynı sahneyi tekrarlamaya ne lüzum? mesela Dicle'yi ben daha çok dinlemek isterdim yazardan. ama tabi bu bneim. yazı ise yazarın. bize sadece beklemek ve bazen bulmak bazen bulamamak düşer.