- 766 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Peygamberin Hadisi Kuran'dır
Başlığı görünce öfke duyan ve itiraz edenler olacaktır mutalaka. Ancak önyargılı olmadan, "acaba ne demek istiyor" diye anlamaya çalışarak yazımı okumanızı rica ediyorum. Atalarınızdan öğrendiklerinizi bir kenara bırakın ve delil olarak sunacağım ayetleri, üzerinde düşünerek okuyun lütfen.
Kuran’da geçen bazı kelimelerin Türkçeye çevrilirken manaları ya çarpıtılmış, ya da içi boşaltılmıştır. Örneğin Kuran’da namaz kelimesi geçmez. Ama neredeyse her sayfada, içinde namaz kelimesinin olduğu bir ayet vardır. Oysa namaz diye çevrilen kelime "salat"tır. Pek çok manası vardır. Güneşin hareketlerine göre olan salat namazdır Allahu alem. Ama Kuran’da tüm salatlar namaz olarak çevrilince diğer anlamların içerdiği emirlerin üstü örtülmüştür. Aynı şekilde peygamber kelimesi de Kuran’da geçmez. Nebi ve Resul kelimeleri, peygamber olarak çevrilmiştir. Bu da Nebi ve resul arasındaki farkın anlaşılmasına mani olmuştur.
Nebi ve Resul aynı kişidir. Örneğin Muhammed peygamber hem nebi, hem de resuldür. Allah neden sadece peygamber olarak tanımlamadı da aynı kişiye iki ayrı sıfat yükledi? Demek ki Nebi ve resulün görev tanımlamasında farklılıklar var. Nebi Kitap alan kişidir. Aldığı Kitap tamamlansa da ömür boyu nebidir. Nebi olarak hata yapabilir. Abese Suresi bunun bir göstergesidir. Resul ise, o Kitabı insanlara beyan ettiği anda aldığı sıfattır. Resul olarak nefsinden konuşamaz. Sadece ayetle konuşabilir. Bu nedenle hata yapmaz. Yalnız ayetleri beyan ettiği anlarda resuldür. Bunun dışında nebidir. Resulün kelime anlamı elçidir. Elçi aracıdır. Bu farkın daha iyi anlaşılması için çok basit ve anlaşılır bir örnek vermek istiyorum:
Ahmet, bir şirketin kurucusu ve şirket kurallarını belirleyen kişi olsun. Ahmet şirketinde çalışan Ayşe’ye kurallarını söylüyor. Ve diyor ki; "Bu kurallara hem sen uyacaksın hem de diğer çalışanlara aynen ileteceksin. Onlar da uyacaklar" Ve ekliyor; "Kurallarda değişiklik yaparsan seni görevden alırım -şah damarını keserim-", "Sana düşen bu kuralları ekleme çıkarma yapmadan aynen diğer çalışanlara iletmek"
Ayşe’de, Ahmet ve çalışanlar arasındaki elçi olarak çalışanlara gidiyor ve diyor ki; "Ahmet bey bu kuralları size iletmemi ve kurallara eksiksiz uymanızı istedi. Size ilettiğime uyun". Çalışanlar elçi olan Ayşe’nin kendilerine ilettiği söze itaat ettiğinde, Ayşe’nin şahsi sözüne veya şahsına değil, patron olan Ahmet’in sözüne itaat etmiş olacaklar. Çünkü söz Ayşe’ye ait değil. Ayşe sadece aracı/elçi
Ahmet şirketin genel müdürü. Ayşe de, Ayşe olarak, kendi kimliği ile diğer çalışanların Emir Sahibi/idarecisi diyelim. Diğer çalışanlar Ayşe’nin söylediklerine uymalı. Ama Ayşe’nin dediklerine uyulması mutlak değil. Yani bir anlaşmazlık olursa o zaman sorun, Ahmet’in Ayşe vasıtası ile bildirdiği kurallarla çözümlenmeli. İnşaAllah anlaşılmıştır. Allah ve resule itaatte de itaat makamı tektir. Resulün tebliğ ettiği Allah’ın sözlerine itaat, temelde Allah’a itaattir.
Bu bilgi göz önünde bulundurularak Kuran’da peygamber olarak çevrilen kelimelerin Arapçalarına bakılıp, nebi geçen yerde nebi, resul geçen yerde de resul olarak değerlendirilmesi, karışıklığın giderilmesi için önemlidir.
Gelelim asıl konumuza. Resulün itaat gerektiren sözü/hadisi, beyan ettiği ayetlerdir. Resulün beyan ettiği ayetleri değiştirebilecek yoktur. Çünkü Allah’ın koruması altındadır. Ancak Allah, Nebinin sözleri için aynı vaadde bulunmamıştır. Muhammed peygamber Kuran dışı vahiy almış olabilir. Ancak Allah zuhruf suresi 44. ayette bildirdiği üzere bizleri ahirette sadece Kuran’dan sorumlu tutmuştur. İlahi koruma altına almadığı Nebinin söz ve fiillerinden sorumlu tutmamıştır. Nebinin vefatında 200 küsür sene sonra kaleme alınan söz ve fiillerin doğruluğu sınamak, gücümüzü aşan bir konudur. Allah bizlere güç yetireceğimizden fazlasını yüklememiş ve asıl hedeften alıkoyacak sözlerle oyalanmızı istememiştir. Kuran’la çelişmeyen, karşılığı Kuran’da olan söz Nebiye ait de olabilir. Nebiye ait olduğu iddia edilen sözlerin doğruluğu, Kuran’a arzedilerek anlaşılabilir. Ama karşılığı Kuran’da varsa zaten yine ayet geçerlidir.
Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. (Hakka Suresi, 40) (Tekvir Suresi, 19)
Bu ayetlerde geçen elçinin/resulün sözü ifadesi, Cebrail’e de işaret ediyor olabilir. Ancak Resule işaret ettiğini düşünürsek, Resulün sözünün, yani hadisinin Kuran olduğu sonucu çıkıyor. Allah ayette Kuran için ahsene’l hadis diyor. Yani Kuran en güzel hadis! Şimdi aşağıda eklediğim ayetleri lütfen düşünerek okuyun. Hadis olarak büyük harfle belirttiğim kelimelerin arapçaları da "hadis"tir.
Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleridir. Allah’tan ve ayetlerinden başka hangi HADİSE inanıyorlar? (Casiye Sures, 6)
Bu ayeti okuyan biri eğer samimi ise, "Allah’ın ayetleri dışında hangi hadise inanıyorlar" sorusunu okuduğunda durup bir düşünmeli, sorgulamalıdır.
İnsanlardan bazısı var ki, halkı bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz HADİSLERE sarılırlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. (Lokman Suresi, 6)
İlk eklediğim ayette Allah’ın hadisi olan ayetler için "gerçek" ibaresi kullanılmıştı. Oysa ikinci eklediğim ayette, Kuran dışı "temelsiz" hadislerden bahsediyor. Bir kısım insanın bu temelsiz hadislere sarılıp, Allah’ın yolundan sapacağı ve saptıracağı anlaşılıyor.
Artık bundan sonra hangi HADİSE (söze) inanırlar? (Mürselat Suresi, 50)
(Bu Kur’an) düzüp uydurulacak bir HADİS değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin ’çeşitli biçimlerde açıklaması’ ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir. (Yusuf Suresi, 111)
Allah uydurma HADİS değil diyor Kuran için. Kuran’da ’’HADİS’’ kelimesi ne zaman Kuran dışında bir hadis/söz için kullanılsa, negatif manada kullanılıyor. Bu ayetlere rağmen hala peygamberin Kuran dışı helal ve haram belirleme yetkisi olduğunu zannetmeye devam edenler olabilir. Bakalım öyle mi?
Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." (Maide Suresi, 4)
İnsanlar nebiye soruyorlar "Allah neyi helal kıldı" diye. Allah da resulüne bildiriyor, "Bütün temiz şeyler helal". Demek ki Nebi-Resul nefsinden helal koyamıyor. Resulün helal dediği, Allah’ın kendisine bildirdiğidir.
De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin..." (En’am Suresi, 151)
Bu ayette de resulün nefsinden haram bildiremediği, Allah’ın haram kıldıklarını insanlara aynen okuduğu, beyan ettiği görülüyor. Çünkü ’’Hüküm, yalnızca Allah’ındır..." (Yusuf Suresi, 40) Ve Allah, "...Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf suresi 26)
Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik. (Hakka Suresi, 44-46)
Ayetten çok net anlaşılıyor ki Allah peygamber için, "Kuran dışı sözler uydurup söylemiş olsaydı onun gücünü elinden alır, görevine son veriridik" diyor.
Bazı kişilerin bütün bu ayetlere rağmen "Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının." (Haşr Suresi, 7) ayetini dillendirdiklerini duyar gibiyim. Uzun bir anlatımın olduğu Haşr 7’den sadece bu bölümü alındığında hem mana değiştirilmiş ve sorumlu duruma düşülmüş, hem de samimiyetsiz bir tavır sergilenmiş olur. Ayeti başından itibaren okuduğunuzda, maddi olarak elçinin verdiklerini almaktan bahsettiği görülecektir.
Allah’ın o ülkelerin halklarından elçisine ganimet bıraktığı şeyler Allah’ın ve elçisinindir. Yani akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verilmelidir ki zenginlerinizin arasında tekelleşmesin. Elçinin size verdiğini alın; ancak onun size vermediğinden uzak durun. (Haşr Suresi, 7)
Bir başka ayette insanlar nebiden, kadınlar hakkında fetva istiyor. Nebi ise onlara fetvayı Allah’ın verdiğini söylüyor ve resul sıfatı ile bu fetvayı beyan ediyor.
Kadınlar konusunda senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor... (Nisa Suresi, 127)
Senden fetva isterler. De ki: ... (Nisa Suresi, 176)
Şu ana kadar verdiğim delillere rağmen hala itirazlar devam ediyor olabilir. "Kuran’da bazı ibadetler teorik olarak bildiriliyor, ama pratiğini peygamberden öğreniyoruz" iddiasında ısrar edenler vardır muhtemelen. Allah Kuran için, "tüm durumlarınızın içinde olduğu Kitap" tanımlamasını yapar mealen (Enbiya Suresi, 10). Pek çok ayette Kuran’ın eksiksiz olduğu vurgulanır. "Kuran’da noksan yok ama şu şu ibadetlerin detayı yazmaz" denildiği anda geçmiş olsun. Ayetlerin hükmüne muhalefet etmiş ve bu yönden şirke düşülmüş olunabilir Allahu alem.
Allah Kuran’da domuz eti haram der. Ancak mecbur kalırsanız haddi aşmadan yemenizde sakınca yok diye ekler. İnsan hayatında kaç kez domuz eti yemek zorunda kalabilir ki. Bu kadar detay veren Allah, her gün yapmamızı istediği ibadetlerin detayı konusunda bizi rivayetlere mahkum etmiş olabilir mi? Bu Allah’ın adaletine ve Zuhruf 44’ün hükmüne ters düşmez mi? Ayrıca peygamberin videolu anlatımları da mevcut değil bahsi geçen konularda. Sözde hadislerde geçen kelimelerin aynısı Kuran’da da geçiyor. Kuran’da okuyunca anlamayan insan, rivayetten okuyunca nasıl anlıyor?
Allah "Muhammed, yalnızca bir elçidir." (Ali İmran Suresi, 144) der. Ve elçinin görevini bildirir: "Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." (Nur Suresi, 54) "Sana bu Zikri/Kuran’ı kendilerine indirileni insanlara beyan edesin diye indirdik." (Nahl Suresi, 44) Kuran ayetlerini insanlara tebliğ etmek... Elçinin görevi budur.
Ayette "Beyan et" der. Beyan burada açıklamak değil, Kitaptaki bilgileri gizlemeden açıkça bildirmek demektir. Sözlük anlamı da budur. Gelir beyanında bulunduğunuzda, gizli olan gelirinizi açığa çıkararak bildirmiş olursunuz. Bunun gibi...
Furkan Suresi, 33. ayet: Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakkı ve ahsene tefsîrâ
Bu ayetten de açıkça gördüğümüz gibi AHSEN TEFSİR yani en güzel AÇIKLAMAYI Allah yapar. Taberi değil, İbni Kesir değil...
Gelelim "hikmet" konusuna. Ayetlerde geçen ve "ve" bağlacı ile Kitaptan ayrılan "Hikmet"in, Nebinin hadisleri olduğunu iddia edenler olabilir. Hikmeti Kuran’ın dışında değil, bizzat içinde aramak gerekir. Çünkü "Bunlar hikmetli Kitab’ın ayetleridir" (Lokman Suresi, 2) "Andolsun hikmetli Kur’an’a" (Yasin Suresi, 2) ayetlerinden de görüldüğü gibi Kuran, hikmeti içinde barındıran bir Kitaptır.
Resul "Kitabı ve hikmeti" yani hikmetli Kitabı müminlere, "ayetleri okuyarak" öğretmiştir. Allah kime dilerse hikmet vereceğini bildirmiştir Bakara Suresi, 269’da. Yani bizler de Kuran ayetlerinin genel mantığını kavradığımızda, gayret ve samimiyetimiz ölçüsünde hikmet sahibi olabiliriz. Örneğin Nisa 34’de serkeşlik eden, geçimsiz olduğunuz kadını uyarın, devam ederse dövün der. Ancak aynı kelime bir başka ayette vazgeçmek olarak meallendirilir. Kuran’ın genel mantığına baktığınızda, Nebinin eşiyle bir geçimsizliği olması durumunda "güzellikle bırakayım" sözü vardır. Geçimsizlik halinde daima güzellikle boşanmadan bahseder. Bu bütünlük içinde düşünüldüğünde kadının dövülmeyeceği, geçimsizlik durumunda ondan vazgeçileceği gayet rahat anlaşılır. Kitabı bilmek ayrıdır, o Kitaptaki hikmeti kavramak ayrıdır. Ama hiç bir durumda hikmet Kuran’ın dışında değildir.
Biz bu Kur’an’ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz... (Yusuf Suresi, 3)
Ayetten anlaşıldığı gibi tüm nebi ve resullerin sünneti de, hadisi de, korunmakta olan Kuran’da, gerçek olarak mevcuttur.
Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur... (En’am Suresi, 115)
Allah, Kuran’ın adalet ve doğruluk bakımından tastamam olduğunu bildiriyor. Kuran’da noksan arayanlara soruyorum: Allah neyi tamamladım diyor ve Allah’ın tamamladığında size ne eksik geliyor?
Peygamberi Kuran’la eş bir konuma getirip, belki ahirette şefaatinden faydalanmak ümidi ile ayetlerle çelişen işler yapmayın. "Peygamberin hüküm yetkisi var, Kuran’da yazmayanı peygamber tamamladı" demek peygamberi övmek manasına gelmiyor. Bu tavrınızla, bunca ayete rağmen Allah’a itaat etmeyen, kendi nefsinden haram ve helaller koyan, fetvalar veren, haşa Allah’ın noksanlarını tamamlayan müşrik bir karakter anlatıyorsunuz. Ve haddini bilmeyen bu karakteri de peygamber olarak tanımlıyorsunuz. Bu Nebi/resule bir iftiradır. Bazı insanlar, peygamberi devreden çıkarıp dini yok etmeye çalıştığımız algısını oluşturmaya çalışıyor. Oysa tam tersi, peygambere olan şiddetli sevgi ve saygımızdan dolayı, ona atılan bu iftiralardan temizleme gayretindeyiz. Allah "Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver." (Kaf Suresi, 45) diyor. Ben de bu konudaki sorumluluklarınızı Kuran ayetleri ile hatırlatmaya çalışıyorum inşaAllah.
Tüm uyarılara ve ayetlere rağmen hala aynı doğrultuda devam etmek isteyenlere son sözü Muhammed Resul söylesin:
Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi, 30)
Dikkat ederseniz "Benim sünnetimi, hadisimi bıraktılar" diye şikayet etmiyor. "Kuran’ı bıraktılar" diyor. Lütfen bu şikayeti dikkate alın ve Kuran’a uyun. Hadis ve mezhep imamlarına değil. Müşriklerden bahseden Bakara Suresi, 170’de anlatılan duruma düşmekten sakının!
Ne zaman onlara: "Allah’ın indirdiklerine (Kuran’a) uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Sadece Kuran’dan sorulacaksınız. Başka kaynaktan sorgu yok. Unutmayın! Coğrafya sınavına Tarih kitabından çalışmayın!
Ve şüphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (Kuran’dan) sorulacaksınız. (Zuhruf Suresi, 44)
Mehtap Gözükan
/MehtapGozukan
twitter.com/MehtapGozukan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.