- 1395 Okunma
- 13 Yorum
- 2 Beğeni
BİR BAŞKA UTANÇ -2-
Evet…Gelelim Struma’ya
1940-1941 ve 1942 yıllarında SSCB-Romanya bölgesi arasında, özellikle Ukrayna’da kurulan Nazi toplama kamplarında yüz binlerce Yahudi öldürüldü. Bu durumda Romanya’da yaşayan Yahudiler için ( Özellikle zengileri tabii ki) Türkiye üzerinden Filistin’e kaçmaktan başka çare kalmamıştı. Yapılacak tek şey bunun için bir gemi ayarlamaktı ki görünürde bu o kadar da zor değildi. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi bu konuyla ilgili olarak el altından kampanyalar yürütülmekteydi.
Tourisme Mondial adlı bir şirket tamamen sahte resimler ve bilgilerle yolcu toplamaya başladı. Yolculara vaad ettikleri içinde ise şunlar vardı: Günde bir öğün yemek, yatak ve İstanbul’a vardıklarında kesinlikle Filistin vizesi...
Bilet parası insan başına 1000 dolardan fazlaydı. Çocuklar için 500 dolar, özel kamarada gitmek isteyenler için ise 2000 dolar.
Peki hangi gemiyle gidecekti bunca yolcu? Yazının başında da belittiğim gibi Struma adlı bir gemiyle.
Stuma adlı gemi Romanya’dan kalkıp da Filistine’e kadar ulaşabilecek bir gemi miydi peki?
İlanlara göre evet. Dizel motorları olan, özel kamaraları bulunan, oldukça donanımlı bir gemiydi Struma(!)
Peki aslında da böyle bir gemi miydi?
Elbette hayır.
Struma 1867 de inşa edilmiş Panama bandıralı ahşap bir gemiydi.46 metre boyundaydı ve en fazla 100 yolcu taşıyabilirdi. Özel kamaraları(!) raf şeklindeki tahta ranzalardı. Özel olmayan kamaralarını söylemeye sanırım gerek yok. Bir tuvaleti yoktu. Sonradan sadece bir tane ahşap tuvalet eklendi. Motoru da dizel filan değildi. Sık sık tekleyen bir buharlı gemiydi kısacası.
Bir başka ilginçlik ise bu geminin Bir Yunan İşletme şirketine ait ama işletmecisinin Yahudi asıllı Dr. Baruh Konfino olmasıydı. Yani bir Yahudi asıllı Yunan, göz göre göre ırkdaşlarını hem kandırıyor hem de ölüme yolluyordu.
Evet…Struma’nın yola çıkması için bir kaç engel kalmıştı. 1- Bu yüzer tabutu yüzdürecek kaptan-kaptanlar 2- Struma’nın denize açılabileceğine dair belge 3- Struma’nın 700 yolcu taşıyabilecek kapasiteye sahip olduğuna dair belge.
Birici sorunu bol para vererek iki Bulgar kaptan ile kapattılar. Bulgar kaptanlar da aslında bu geminin en fazla İstanbul’a kadar gidebileceğini, daha ileriye gidemeyeceğini biliyorlardı. Çünkü Bulgaristan II. Dünya Savaşında İngiltere’nin karşısında olduğu için Montrö Sözleşmesine göre Bulgar kaptanların idaresindeki bir gemi Boğazlardan dışarı çıkamazdı. Ayrıca geminin Panama Bandralı olması sebebiyle de Boğazlardan çıkması mümkün görünmüyordu. Lakin dediğimiz gibi para her kapıyı açtığı gibi Bulgar Kaptanlara da ‘’Evet’’ dedirtmişti.
Geminin sefere çıkabilecek olduğuna dair raporu ne gariptir ki Romanya Siyonist Birliği almıştı rüşvet karşılığı… Geminin 700 yolcu taşıyabileceğine ilişkin belgeyi de yine aynı Yahudi teşkilatı rüşvetle sağlamıştı.
Nihayet Struma yolcuları kendilerini Filistin’e götürecek olan Struma ile tanıştılar. Ama gördükleri şey karşısında resmen dehşete kapıldılar. Dehşete kapılmasına kapıldılar ama bu sefer de onlara bir başka yalan söylendi: ‘’ Sizi Filistin’e götürecek asıl gemi açıkta demirlemiş vaziyette. Bu gemi ile oraya kadar gidip daha sonra asıl geminize naklocaksınız.’’ Fakat Struma hareket ettikten sonra o gemide olan 769 ( Bazı kaynaklarda 785 ) Yolcu acı gerçeği öğrendiler: Ya bu gemi ile gideceklerdi Filistin’e kadar, ya da bu gemide öleceklerdi. Çaresizlik içinde boyun eğdiler.
Struma, 769 umuda yolculuk eden yolcusu ile 12 Aralık 1941 de yani Salvador Faciasından tamı tamına bir sene sonra Romanya’nın Köstence Limanından hareket etti ve yolda sık sık arıza yapıp tamirler görerek nihayet üç gün sonra Karadeniz’de Anadolu ve Rumelikavaklarının bulunduğu mıntıkaya geldi. Artık iyice yüzemez hale geldiğinden 16 Aralık günü bir başka geminin çekmesiyle de Sarayburnu önünde demirledi.
Struma daha İstanbul’a gelmeden Nazi Almanya’sının Türkiye temsilcisi gemide salgın hastalık olduğunu bildirerek gemiye sarı bayrak çekilmesini ve sıkı bir karantina uygulanmasını istedi. Bu istek derhal yerine getirilerek gemi karantinaya alındı. Yani ne gemiye bir insan girebilecek, ne de gemiden bir insan dışarı çıkabilecekti.
Türk Hükümetinin Alman baskısı karşısında bu Yahudileri kabul etmesine imkan yoktu. Motorlarını tamir ettirmek ve Filistin’e ulaştırmak istiyordu ama buna da Arap petolleri üzerine otumuş, bu yüzden de Araplara şirin görünmeye çalışan İngiltere müsaade etmiyordu. 769 Yahudi için çileli bir bekleyiş başlamıştı ve çileli bekleyiş tam yetmiş gün sürecekti.
Bu çileli yetmiş gün boyunca Türkiye özellikle İngiltere’yi ikna etmeye, bu insalara Filistin vizesi verilmesine çalıştı. Hiç olmazsa yaşları 11 ve daha aşağı olan çocuklara bu vizenin verilmesi için yazışmalar sürüp gidiyordu. Bu arada Türk Kızılayı ve İstanbul Yahudi Cemaati gemidekilere imkanlar ölçüsünde yardım etmeye çalıştılar. Yardım dediysem haftada bir sıcak yemek götürülüyordu gemidekilere. Struma gemisindekiler 1941 yılından 1942 yılına bu ölüm gemisinde açlık, soğuk, pislik ve bunların getirdiği dizanteri hastalığı ile girmişlerdi. Fakat ilginçtir ki bu kadar ağır şartlara rağmen hiç biri soğuk, açlık ya da hastalık sebebiyle ölmedi. Gemiye çıkan yardım heyeti gemide yüznumara olmaması sebebiyle güvertenin insan dışkısı dolu olduğunu anlatmıştı ama yine de bu kötü şartlarda tek bir yolcu ölmemişti.
Bu arada birileri de Türklere göz dağı veriyordu. Kimdi bu birileri, hangi devletti bilemiyoruz ama 1941 Aralık ve 1942 Şubat ayları arasında Yenice, Kaynakdere ve Çankaya adlı üç motorumuz meçhul denizaltılar tarafından torpillenerek batırılmıştı.
Yaklaşık iki buçuk ay süren bu bekleyiş esnasında karşılıklı yazışmalar ve diplomatik görüşmeler sonunda bir kaç kişiye Filistin vizesi verilerek gemiden çıkmalarına izin verildi. Bunlardan biri hamileliğinin dokuzuncu ayında olan M. Salamonovich adlı bir kadındı. Balat’taki Musevi Hastanesine kaldırılan bayan Salamonovich burada ölü doğum yaptı. ( Balat Musevi Hastanesi bir müddet ikamet ettiğim Balat’ta, yaşadığım evin tam karşısdındaydı. Halen hastane olarak hizmetine devam etmektedir.)
Salamonovich daha sonra kara yoluyla Filistin’e gönderildi.
Diğer şanslı yolculara gelince: ( Şanstan çok para ve hatırlı dostları olanlar dersek sanırım daha doğru olur) Bunlar Theodor Benjamin Bretschneider, Dawid Frenck, İsrael Frenck, Twia Frenck, Martin Segal, eşi ve çocuğu idi.
Bunlardan Martin Segal, eşi ve çocuğunun kurtarılması Romanyadaki Sokoni Petrol Firmasının( Daha sonra Mobil ) Türkiye Genel Müdürü Arcibald Valker ve aynı firmanın Türkiye temsilcisi Vehbi Koç’un araya girmesi, kim bilir kimlere kim bilir ne kadar rüşvet yedirmeleri sayesinde olmuştur. ( İlginçtir ki ağabeyim 1960 lı yılların sonları-1970 li yılların başlarında İstanbul-Beykoz’da bu Sokoni firmasında çok kısa bir dönem işçi olarak çalışmıştı. )
Diğer yolcular için uluslar arası yolları da denedi Türkiye ama İngiltere her ne pahasına olursa olsun bu geminin Filistin’e sokulmasına engel olunacağını bildirdi. Hatta Türkiye’ye Struma gemisinin Karadeniz’e gönderilmesinin en doğru hareket olacağı yolunda tahditvari tavsiyelerde de bulundu.
Koloniler Başkanı Lord Moyne Struma’ya izin verilmesi halinde bu göçlerin önünün alınamayacağını dile getiriyordu.
Bu arada Romanya ise Strumadaki insanların tamamen illegal yollardan ülkeden kaçtıklarını, dolayısyla bu kaçakları geri alamayacağını bildiriyordu; sanki Struma’ya denize açılabilir, 700 yolcu taşıyabilir belgelerini kendileri vermemiş gibi.
Sonuç olarak Struma 23 Şubat 1942 akşamı tekrar Karadenize döndürdü burnunu. Daha doğrusu döndürmeye zorlandı. Çünkü Türk romorkörleri çekti onu Karadeniz’e. Motorları çalışmıyordu ve yakıtının olup olmadığı bilinmiyordu.
24 Şubat sabahı şiddetli bir patlamayla Struma tamamen sulara gömüldü. Gemideki 769 yolcudan ( ya da 785) sadece Romanyalı olan bir kişi kurtuldu: David Stoilar.
769 kişiden sadece –Yahudi olmadığı kesin olan- Romen David Stoiların kurtulması oldukça ilginçtir. İlginçtir çünkü David Stoilar daha sonra Türkiye aleyhine oldukça çirkin ifadeler kullanmış, tam bir Türk düşmanlığı örneği sergilemiştir. Daha da ilginci, bu patlamadan kısa süre sonra İngiliz ordusuna katılmıştır.
Peki Struma’yı kim batırdı? Batırdı diyorum çünkü torpillendiği ya da içinde bomba patlatıldığı kesindi.
Burada bir kaç ihtimal var:
1-Türkiye: Hem İngiltere, hem Almanya ile başının derde girmesini istemeyen Türkiye batırdı…Yahudiler uzun süre bu olaydan Türkiye’yi sorumlu tutmadılar. Çok daha sonraları Mavi Marmara olayını Yahudilerin Struma’nın öcünü aldığı şeklinde yorumlayanlar olsa da aslında Yahudiler genelde bu olayda Türklerin bir suçu olmadığını söylüyorlardı.Dolayısıyla Struma’yı Türklerin vurmuş olması ihtimali zayıftır. Nitekim Yahudilerin sorumlu tuttukları başkadır. ( Az sonra değineceğim )
2- İngiltere: Hatta David Stollar bu patlamayı düzenleyen bir İngiliz ajanıdır.
3- Almanya…Sırf Yahudi düşmanlığına bağlanır ama uzak bir ihtimal.
4- Rusya…Her nedense en çok bu ihtimal üzerinde durulur. Çünkü o tarihlerde Karadenizde Rus denizaltısı SC 213 ün o bölgede olduğu tespit edilmiştir.Rusya, hastalık dolu bu geminin ülkesine gelip hastalık yaymasını önlemek için vurmuştur.Yani kabak Rusya’nın kafasında patlatılmıştır ama Yahudiler olaydan Rusya’yı da sorumlu tutmazlar.
Yahudilere göre bu olayın tek sorumlusu vardır o da İngiltere. Yahudilere göre Türkiye üzerinde baskı kuran İngiltere’nin Sömürgeler bakanı Lord Moyne ve Filistin Yüksek Komiseri Harold Mc Michael bu katliamın baş sorumlularıydı. Nitekim bunlardan Lord Moyne daha sonra 1944 de 17 Yaşındaki Eliahu Hakim ve 22 yaşındaki Eliahhu Bet Zouri adlı iki Yahudi genç tarafından bir suikast sonucu öldürülmüş, daha sonra bu iki Yahudi genç yakalanıp idam edilmeden önce ise ‘’Struma’nın öcünü aldık’’ demişlerdir. Ayrıca Harold Mc Michael’e de suikast düzenlenmiş ama onu öldürememişlerdir.
Son bir trajikomik anekdotla bitirelim Struma faciasını: Struma ortadan kaldırıldıktan bir gün sonra İngiltere 11 yaş ve altındaki Struma yolcularına Filistin vizesi vermeyi kabul ettiğini bildirmiştir Türk Hükumetine.
Struma faciasından hemen sonra Mart ayında Karadeniz - İstanbul seferini yapan Adana adlı yolcu gemimiz meçhul bir denizaltının saldırısından güç bela kurtulabilmiştir.
Yine 1942 yılında (12 Eylül 1942 ) İngiliz Laconia adlı yolcu gemisi Kriegsmarine U -156 adlı bir Alman denizaltısı tarafından torpillendi ve bu faciada 1649 kişi hayatını kaybetti.
Evet…Gelelim Mefkure’ye
1943 yılına gelindiğinde İngiltere, politikasında geçici bir değişiklik yaparak Türkiye’ye ulaşan Yahudilere - Filistin’e ulaşabilmeleri halinde- vize vereceğini bildirdi. ( Aslında artık öyle çok da kalmamıştı göçe hevesli. Biraz da bu sebepten )
Bu sefer Türk kaptanlar bu işi ele almaya karar verdiler ve üç Türk gemisi Romanya’nın Köstence Limanına geldi. Bu gemilerin adları Mefkure, Morina ve Bülbül’dü.
Gemilerden Mefkure 3 Ağustos 1944 de Köstence Limanından 302 yolcu aldı ve Bülbül ile Morina’dan daha önce yola çıktı.
5 Ağustos 1944 gecesi birden bire Mefkure’nin üzerinde bir aydınlatma fişeği parladı ve ardından şiddetli bir patlama oldu. Bir denizaltı Mefkure’yi sancak tarafından vurmuştu. Geminin yolcuları can havliyle kendilerini denize attılar fakat bu sefer de denizaltından üzerlerine ateş açıldı.
Bu saldırıdan dört saat sonra olay yerine gelen Bülbül ve Morina adlı gemiler su üzerinden sadece Mefkure’nin kaptanı Kazım Turan ve beş de yolcuyu sağ olarak kurtardı. 297 kişi hayatını kaybetmişti.
Yapılan mahkeme sonunda o sıralarda o sularda Alman denizaltılarının bulunmadığı, Geminin aynen Struma olayında olduğu gibi muhtemelen Rus denizaltıları tarafından vurulmuş olabileceği söylendi.
HEPSİ BU KADAR…
Not. Bu yazıyı Ahmet Akyol’un aşağıda verilen linkteki yazısından büyük ölçüde alıntı yaprak yazdım.
Link: www.ahmetakyol.net/salvador-struma-mefkure/
Resimler:
1- Struma Gemisi
2- Struma Gemisininin yolcuları
3- İsrail’in Ashod kentindeki Struma anıtı
4- İsrail’in Ashod kentindeki Mefkure anıtı.
YORUMLAR
Bu işlerin teferruatına dalmak bilmiyorum neyi değiştirir ancak yakın avrupa tarihinden şunu anlıyoruz ki yeryüzünün en cani en gaddar kavimleri yazık ki avrupa ve rusyada yaşıyorlar müslüman halkların yaptığı zulümleri üst üste eklersek onların yaptığı zulümlerin yanında devede bir tüy kalır çocukken berlinde batı almanyanın yayımlamakta zorunlu olduğu yahudi soykırımının detaylarını tvden haftada bir gün izlerdik hakkaten tüyler ürperten işler yapmışlar sizlere yakın tarihin bu aydınlatıcı bilgilerini bizlere ulaştırdığınız için bu değerli çalışmalarınızdan dolayı çok teşekkür ederim bu vahim olaylar avrupa ırklarının ve yahudi akraba topluluklarının ortak işlemiş oldukları bir zulüm olmakla birlikte utanacak olanların onların olması gerektiğini düşünüyorum Adolf hitlere yahudi iş adamlarının sonsuz destekler verdiklerini bilmeyenemiz yok gibi aynı durum bolşevik ihtilalinde yahudilerin üstlenmiş oldukları rollede tescilleniyor
Sinan ATİK tarafından 12/16/2015 3:03:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Çok haklı ve doğru tespitlerde bulunmuşsunuz. Mesela Struma olayında da durum aynıdır. 100 kişi yolcu kapasiteli olan bir gemiye 769 kişi bindirean Yahudilerin bizzat kendileri olduğu gibi. gemi de bir Yahudiye ait. İşin o kısmına bakan ise yok.
Selam ve sevgilerimle.
Yazılarınızı dikkatlice takip ediyorum .Tarih hayranı biri olarak.İşlediğiniz konu (Bilmiyorum filmi çekildimi) tam filme alınacak bir konu. o kadar etkili ,araştırarak yazmışsınızki o anı yaşıyor gibi oldum. Bizler hep Yahudilere yapılan zulümleri izletilerek büyütüldük. Ama kimin kime zulüm yaptığı göz önünde.Konudan saptım .Araştırmacı tarih anlayışınıza teşekkür eder saygılarımı sunarım abim.
sami biberoğulları
Sağ olasın var olasın.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bu olayı zülfü livaneli nin seranad adlı romanında okumuştum ancak romandır deyip abartı olduğu kanaatine varmıştım kendimce çünkü daha önceleri böyle bir olayın varlığından bihaberdim ve sizin yazınızda okuyunca olayın gerçek olduğunu anlamış oldum insanlık adına çok acı bir durum her ne kadar Türkiye suçlansada aslında Türkiyenin burda hiçbir suçu yok bence Selam ve saygılarımla
sami biberoğulları
Bu üzücü olayda Türkiye'nin suçu yok denemez ama Türkiye'nin suçu İngiltere, Almanya, Romanya ve Rusya yanında oldukça azdır.
İlgin için teşekkürler tekrar
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam, kaleminize sağlık. Böyle bir uzucu olaylardan bilgilenmek insan oğlunun vahşi olan o diğer
yüzünü açıklıyor.
2008 yılında ailece Türkiye'ye gelmek zorunda kaldık. Ama bir türlü yerleşemedik.
Mecburen 2013'te Birleşik Milletlere başvurdum ve hala havadayım. Bu olayları okudukça hem üzülürüm,
hem de kendi halime şükr ediyorum. En azından ölüme veya hapise geri gönderilmedim.
Yorumum yazının konusundan oldukça uzaklaştı, çok özür dilerim. İçimden geldi, öylesine yazdım işte.
Selamlar ve saygılar.
muhammed1347 tarafından 12/15/2015 2:15:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Senin de oldukça dramatik bir hayatın varmış. Ama yine de senin de belirttiğin gibi buna da şükür. Allah yardımcın olsun.
Eğer İstanbul'da yaşıyorsan seninle tanışmak isterdim doğrusu.
Selam ve sevgilerimle.
Struma olayını Serenad adlı kitapta okudum
ancak şu var
kitabı tavsiye eden kimse Struma'dan bahsetmedi nasıl bir kitap okumaksa artık (ahanda onları ezdim)
gördüm ki bizim geçmişimizde de utanç duyacağımız bir nokta daha ortaya çıktı ki bunları neden yıllar sonra ve romanlardan öğreniyoruz orası da ayrı bir bilinmeyen.
o gemiyi ruslar batırmış olabilir ama İngiliz, Türk ve Rus işbirliğiyle batırılmıştır ki İngiliz gölgesinin düştüğü yerde ot bitmez zaten.
olayların ardından olanlar işin ne derece pisliğe battığı hakkında fikir verir zannımca
VİKİPEDİDEN ALINTI
Olaydan sonra dönemin başbakanı Refik Saydam "Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara mekan olamaz." dedi.[11]
Struma Olayı, daha önce gerçekleşen Patria Olayı ile birlikte Yahudi yeraltı örgütlerinin Filistin'deki İngiliz mandasına karşı saldırılarını şiddetlendirmesinde önemli bir kilometre taşı oldu.[12] Bu örgütlerden biri olan Lehi, olayların sorumlusu olarak Filistin Yüksek Komiseri Harold MacMichael'ı gösterdi. Lehi üyesi iki genç ise, İngilizleri sorumlu gördükleri için Lord Moyne'u öldürdüler.[13]
YAHU DÜNYA GIRTLAĞINA KADAR LAĞIMA DALMIŞ BİZ NEFES ALMAK İÇİN BEBELERİN KAFASINA BASIYORIZ..
i
sami biberoğulları
Struma olayını konuşmuştuk seninle..O konuşmadan sonra bu olayı yazmak istedim. Yazarken de karşıma diğer olaylar çıktı.
Dediğin gibi dünya gırtlağına kadar lağıma dalmış.
Kıyamet yaklaşıyor. Denecek başka bir şey yok.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Ben tarihi hep bu şekilde anlatmaya çalıştım. Bir nebze başarılı olmuşsam ne mutlu bana.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Yorum yazmasam da yazılarınızı dikkatle takip ediyorum. Ve kendi adıma teşekkür ederim. Bazı bilgilerde öyle çok geç kalmışız ki...Resmen bizi magazinle uyutmuşlar. Bur da bir değersiniz.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Keşke, ülke olarak işlediğimiz günahları da bir utanç olarak algılayabilsek...Belki başka toplumların işlediği,yarattığı utançları daha iyi algılayabilirdik..
Saygılar Hocam
sami biberoğulları
Biz geri kalmış bir ülkeyiz. O bakımdan gelişmiş ülkeleri örnek alırız pek çok konuda. Bu cümleden olarak da bakarız gelişmiş ülkelere onlar utanç duymaları gereken geçmişlerinden ne derece utanç duyuyorlar diye...Ama baktığımızda onlardan bir hareket görmeyince biz de '' haa utanmam gereken bir durum yokmuş '' deriz.
Selam ve sevgilerimle
CaNMaYBuLL
Kimi örnek alacağınıza bağlı....Ast olan insanın kendisi, ülkesidir...Utanç kelimesini başka yerde aramamak lazım...
Hocam, yakın tarihimizin pek bilmediğimiz (en azından kendi adıma)olayların içeriğine dönük, derinliğine bilgi sahibi oluyoruz.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Zülfü Livaneli Serenad adlı kitabında da yer vermişti strumaya
orada da hazin bir aşk öyküsü içinde anlatılmıştı
rus denizaltılarının batırdığı gerçeği günümüze çok yakın yıllarda ortaya çıkarıldı sanırım
ilgilendiğim bir konuyu gündeme taşımanız bilgilenmem açısından çok iyi oldu hocam
paylaşıma teşekkürler
saygılar
sami biberoğulları
Ben de Salvador ve Stuma olaylarını biliyordum ama diğer olayları yeni öğrendim ve sizlerle paylaşmak istedim.
Mesela Mefkure olayı benim için de ilginç bir olay oldu.
İlgine teşekkürlerimle birlikte selam ve sevgilerimi gönderiyorum.