- 1174 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
RİYAKAR
Riyakâr olmuşuz. Bu bir hastalık. Hücrelerimize öyle girmiş ki sinsice benliğimizi kemirip durmakta. Küçük bir menfaat uğruna nasıl da küçülüyoruz anlamış değilim. Burada bu kuramsal kavramdan kendimi soyutlamaya hevesli değilim. Ben de bu hastalığın içindeyimdir kuşkusuz. Konuya tipolojik sınıflandırmayla bakacak olursak sanırım riyakârlıktan nasibini almamış pek az kişiler çıkacaktır ortaya. Zaten böyle olduğumuz için de toplum olarak yerle yeksan durumlara düşmüşüz.
Bir yerden sonra sen de kuşkucu olmayı düşünüyor, herkesten pireleniyorsun ister istemez. İnsana samimi davranıyorsun bir de bakmışsın göz göre göre kuyunu kazmaya yelteniyor. Niye acaba diyorsun? Sonunda ufak bir menfaat için onca içtiği çayın hatırını eli ile iteleyip riyakarlığa soyunduğuna şahit oluyorsun.
Bu kelimeyi hiç sevmem: Riyakâr!
Riyakar olmaktansa yerin dibine girmek daha evladır bence.
Biz insanoğlu neden bu kavramın içinde kendimizi basite indirgeriz şaşırıp kalıyorum. Bu işin uzmanı da değilim ki açıklayayım. Bu paradoks durumlar karşısında yine de demoralize olmamak lazım. Hiçbir şey olmamış gibi riyakarların riyakarlıklarını yüzlerine vurmadan insan ilişkilerine devam etmekte fayda var diye düşünmekteyim. Hani bir atasözü vardır ya:
“ İyilik et, denize at, balık bilmezse Halik bilir.”
Bu düşünceler sarmalında Sokak Kütüphanesi’nin yanına gelmiştim. Semt sakinlerinden okumaya gönül verenlerin yararlanması için bir girişimci tarafından kurulmuş bir kütüphane. Buraya romanlar bırakılıyor; isteyen istediğini alıp okuduktan sonra geri getiriyorlar sonra başkaları da aynı şekilde yararlanıyorlar. Bu güzel etkinliği gördükçe nefret ettiğim riyakâr kelimesinin ne kadar saçma, ne kadar basit olduğunu ayrımsadım. Hiçbir menfaat gözetmeden kültürel etkinliğin sağlanması. Ortada para falan yok.Evdeki kitaplığından istediğin kadar roman getirip bırakıyorsun, sen de okumadığın kitabı alıp gidiyorsun. (Bir hafta öncesi bir çanta dolusu roman bırakmıştım, hiçbiri kalmamış) Stephen Kıng’in Yeşil Yol romanın yapraklarını karıştırırken kendimi olayların içinde buldum adeta. Kocasını öldüren kadın mahkumun elektrikli sandalyede idam edilmesini konu alan dehşet bir eser.
Fazla yazıp da sizi riyakar duygularla aldatmak istemiyorum.
Kalın sağlıcakla.
YORUMLAR
Yazmaktan dahi tiksindiğim bir kelime, ancak çirkefin bile adını koyduğumuza göre, ister istemez, yazmak ve konuşmak zorundayız.
Sanırım; Mevla, şeytana eş yaratmış bu tür meziyette olan insanları.
Çok anlamlı bir makale, hele de konunun kitap ve ücretsiz paylaşımı olması, tüm olumsuzlukları unutturdu bile bana.
Yazarı tebrik ederim.
Selam ve saygılar