- 492 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SAĞLIĞIMIZ BU KADAR UCUZMU
Hipokrat Yemini (Hipokrat Andı da denir),hekimlerin mesleğe başlarken ettikleri yemindir.
" Tıp Fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhine kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim."
Yazıma hekimlerimizin yemininden bir bölüm ile başladım. Çünkü konu sağlık olunca ilkönce bu yemini hatırlatmak istedim. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk “ BENİ TÜRK HEKİMLERİNE EMANET EDİNİZ” demiştir.
Evet, bizlerde zaten sağlığımızı, bedenimizi Türk Hekimlerimize emanet ediyoruz. Çünkü başka seçeneğimiz yok. Ama acaba sağlığımızı emanet ettiğimiz hekimler emanete ne ölçüde sahip çıkıyorlar? İşte bu sorumun cevabını sizlere bırakıyorum.
Amacım burada hekimlerimizi, hastanelerimizi, bazı kurumlarımızı asla eleştirmek değildir. Sadece ne yazık ki Ülkemizde sağlık ve daha birçok alanlarda vatandaşa verilen hizmetin, uygulanan sistemin yanlış ve yetersiz olduğu gerçeğini vurgulamaktır. Amacım; üzgünüm ama halk olarak tesadüfen yaşadığımızı ve bazı gerçekleri hatırlatmaktır. Neden böyle düşündüğümü anlattığımda eminim ki sağlık alanındaki yetkililerimiz, hekimlerimiz ve herkes bana hak vereceklerdir ve bazı gerçekleri kabul edeceklerdir. Kimse kusura bakmasın ama bizler vatandaş olarak yaşamımızda karşılaştığımız sorunlar karşısında nereye kadar susacağız, nereye gidiyoruz. Maalesef yaşamımız yavaş yavaş uçurumun kenarına doğru gidiyor.
Örneğin: Bir rahatsızlığım sonucu doktora gittim. Sadece muayene esnasında henüz tam olarak tetkik ve tahlillerim yapılmadan, doktorum bende kanser şüphesi gördüğünü gayet rahat biçimde yüzüme söyledi.
Dünyam karardı, günlerce gizli gizli ağladım. Ailemde kimselere bir şey söylemedim, kesin olmayan bir şüphe olduğu için onları üzmek istemedim. Eşim ve çocuklarımdan, arkadaşlarımdan herkesten gizledim. Çok önemli çalışmalarımı bitirmem gerekirken artık hiçbir şey yapacak gücüm kalmadı. Doktorum bana üç hafta sonra tekrar kontrole gitmemi istedi. Birçok ilaçlar verdi. En küçük şeyden mutlu olmayı, yaşama her zaman pozitif bakmayı bilen birisi olarak artık hayata o kadar küsmüştüm ki hatta bazı ilaçları dahi içmedim.
Çünkü yeterli tahlil ve tetkikler yapılmadan hakkımda çabucak kanser şüphesi gören doktorumun bana verdiği ilaçlara karşı güven duymadım ve içmedim. Üç hafta sonra aynı doktora gittiğimde, muayenede sağlıklı olduğumu söylediler. Bu kez nihayet bazı tahliller yapıldı ve bende kanser olmadığı belirtildi. Yani benim üç hafta döktüğüm gözyaşlarım meğer boşuna imiş. Peki, o zaman bu tahliller neden ilk gittiğim zaman yapılmadı?
Buna benzer örmekler elbette çok. Küçük kızımın midesi ağrımıştı, doktora götürdüm. Daha ilk muayenede başka tahliller yapılmadan mideden endoskopi istendi. Endoskopi dışında farklı tahlil ve tetkik yapılmadan hemen endoskopiyi kabul etmem mantıklı olamazdı. Üstelik zaten endoskopi yaptırmayı istesem de kim bilir kaç hafta sonraya randevu alacaktım. Güvenmediğim için endoskopiyi kızıma yaptırmadım. Üç gün sonra kızım da endoskopi yapılmadan sadece bir şurup ile iyileşti. Bu nasıl sistem? Kimine hemen tahlil ve tetkik isteniyor, kimine yüzüne bakıp tetkikler yapılmadan tahmini teşhis yapılıyor. Vatandaş olarak canımızı emanet edip güvenebileceğimiz doktoru bulamıyoruz. Artık şaşırdık kaldık.
Sanırım ne anlatmak istediğim anlaşılmıştır. Bunlara benzer yüzlerce örnek verebiliriz.
Hastanelere gittiğimizde o bölümde yetkili Profesör, Doçent ve Yardımcı Doçentleri yerlerinde bulabilmek imkânsızdır. Hastalığımız hakkında bilgi almak için mutlaka randevu alıp, özel muayene ücreti yatıracağız ki doktor yüzümüze baksın, yoksa ölseniz dahi onlara ulaşmak mümkün değildir. Eğer bu ücreti ödeyemiyorsanız artık tek çare poliklinikte görev yapan doktorlara canınızı emanet etmek zorundasınız. Elbette poliklinikteki doktorlarımızda hocalarından daha da çok çalışıp aldıkları maaşı hak ederek özveri ile ellerinden geldiği kadar çalışıyorlar. Ancak; bazen henüz tam olarak o alanda gelişmemiş doktorlarımız yanlış teşhis söyleyince de olan vatandaşa oluyor. Peki, şimdi bu durumda sorumlu kim? Bunun vebalini vatandaş neden çeksin? Neden o alanda iyi yetişmemiş doktorlar poliklinikte çalıştırılıyor? Vatandaş deneme tahtası mı? Sanırım öyle ne yazık ki. Evet ne acıdır ki vatandaş deneme tahtasıdır. Bölüm hocaları poliklinikte yok, odalarında yok, serviste yok. Kimselere hesap soramayız çünkü o bir hocadır ve sorgulayamazsınız. Özgürdür, vatandaş onları hastanedeki diğer yetkililere sorduğunda beyaz yalanlarla karşılaşır. Neden o bölümden sorumlu hocaların belli yeri yok. Vatandaş neden onlara ulaşamıyor?
Yazımın başında Hipokrat Yemininden kısa bir bölümünü paylaştım. Acaba bu yemin de gereği gibi yerine getiriliyor mu? Bu sorularımın cevabını, nedenleri niçinleri artık sizlere bırakıyorum. Artık vatandaş olarak sabrımız kalmadı. Canımızı kime emanet edeceğimizi şaşırdık.
Yazımın başlığında: Sağlığımız bu kadar ucuz mu dedim. Evet, hem de sudan ucuz. Ülkemizde İnsan sağlığı kadar ucuz daha ne var ki. Elbette sağlık konusunda sadece bazı hastane ve hekimlerimizin yetersizliği dışında yaşadığımız gerçekler de var. Tamamını yazmaya kalksak satırlar yetmez.
Yediğimiz, içtiğimiz gıda maddelerinin son kullanma tarihi geçtiği halde hiç yüzleri kızarmadan vatandaşa satanlar, hormonlu sebze ve meyveler, kısacası beslendiğimiz birçok gıda maddeleri, saçımıza kullandığımız şampuandan tutun da ayağımıza giydiğimiz ayakkabıya kadar vatandaşın sağlığı ile oynanıyor. Artık ekmeğin içinden çıkan maddeleri saymıyorum. Doğrusu yaşamımızda gözlemlediğim bu gerçekleri düşündükçe halen hayatta olduğuma şaşıyorum, doğrusu tesadüfen yaşıyoruz. Yeterli denetim yok, kontrol yok, yetkililere şikâyet edilse sanki ne oluyor. Bu alanda görevli olanlar görevlerini yeteri kadar yapmıyorlar. Şikâyetiniz eğer hafta sonu ise yandınız, kimselere ulaşamazsınız. Ancak hafta içinde vatandaş şikâyet edecek ki, zahmet edip denetlesinler. Önemli olan şikâyet aşamasına gelmeden sürekli denetimin yapılmasıdır ama nerde. Zehirlenip ölsek kimin umurunda. Zaten yapılan şikâyetlerin tümü dahi değerlendirilse bu bile yeter ama önemsenmiyor ne yazık ki. Ceza alan karşı taraf ise üç kuruş verip cezasını ödüyor, vatandaşı insafsızca kandırmaya devam ediyor. Vatandaş ta duyarlı olup olumsuzluklarla mücadele etmekten aciz olunca meydan onlara kalıyor tabii. Halk olarak suskun, neme lazımcı, korkak, kaderci olmaya devam edip, ilkeli ve kararlı, bilinçli bir tüketici olmazsak daha çok olumsuzluklar yaşamaya devam ederiz. Ülkemizde denetim sonrası ve her alanda verilen cezalar ne yazık ki caydırıcı değildir. Sonra da olan vatandaşa oluyor.
Bahar ve yaz geldi ama hepimiz aylarca özlediğimiz çimenlere dokunmaya korkuyoruz. Çoluk çocuk ağız tadı ile park ve bahçelerde çocukluğunu doyasıya yaşayamıyor. Çünkü kene korkusu aldı başını gidiyor. Kene gelecek diye piknik yapmayı unuttuk. Bu konuda da istense elbette çözüm arayışı bulunur ama yeter ki vatandaşın sağlığı birilerinin umurunda olsun.
Bu güzel Ülkemizin değerli halkının hiç mi sahibi yok,bu ne talihsizlik, evet acı gerçek ama sanırım yok..Bunlara benzer daha binlerce örneklerin yaşandığı Ülkemizde Türk halkının her şeyini emanet ettiği yetkililerimize sesleniyorum.
“ Lütfen artık sadece kendinizi düşünmeyi bırakınız efendim. Ulus olarak siz saygıdeğer yetkililerimizden sorunlarımıza çözüm istiyoruz. Sizlerin bizim sağlığımızı düşündüğünüze inanmak istiyoruz. Unutmayalım ki hayatta kalabilmek için sağlıklı olmamız gerekiyor. Sağlıklı olmak içinde sağlıklı beslenmek, sağlıklı yaşamak gerekiyor. Şifa bulmak için gittiğimiz ama önceki sağlığımızı da kaybederek döndüğümüz bazı sağlık kurumlarına kalıcı ve yapıcı çözümler getirilmesini diliyoruz.
Vatandaş olarak halkın sağlığı ile oynayanlara karşı ciddi denetim, önlemler ve caydırıcı cezalar getirilmesini rica ediyoruz. Bu konuda görevli ve sorumlu olanların görevini layıkıyla yapmalarını istiyoruz, Lütfen gerekli önlem ve ciddi kararları almak için gecikmeyiniz.
Hiç değilse yeni kuşak yavrularımız daha temiz daha sağlıklı bir Ülkede soluk alabilsinler. Aksi halde bu kadar vebal ile acaba gözlerinize uyku girebiliyor mu?
İşte; Ancak o zaman içimiz rahat olarak Ulu önder Atatürk’ün söylediği gibi Kendimizi Türk Hekimlerine belki emanet edebiliriz. İşte o zaman içimiz rahat besleniriz, İşte o zaman Ülkemizde daha sağlıklı nesiller yetişir. Vatandaş olarak temennimiz, dileğimiz budur.
Saygılarımla..
SABİHA SERİN
YORUMLAR
maalesef üniversitelerimiz, bilim üretmiyor, siyaset üretiyor.Ülkenin bilim kuruluşları, ülkenin sıkıntıları üzerinde projeler, çözümler üretse belki de hepsi aşılacak.Kene aşısı yaptım devlet ü
retim izni vermiyor diye cüppesini giyip anıtkabire yürüyüş yapan rektörler göremezsiniz.Ama vara yoğa siyaset üreten üniversitelerden geçilmiyor..
Siyasetçinin bakış açısı da maalesef bugünkü gibi bir durumu ortaya çıkartıyor..Üniversitelerimize daha çok bilimsel görevler düşüyor.
"Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" sözü Atatürke ait değil bildiğim kadarıyla.Sonraları Atatürke atfedilen bir söz olduğu biliniyor. Keza kendisi için de en az 4-5 yabancı doktor, tedavisine katkıda bulunmuştu.
Sağlık sorunlarını irdeleyen güzel bir çalışma olmuş.
Yazarını tebrik ederim..
Saygıyla...