- 605 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSTİKLAL MARŞIMIZ 94 YAŞINDA
Yıl, 1920. Ülkemizin ekonomik gücü kırılmış, kaynakları tamamen tükenmiştir. Üretim yok denecek kadar durmuştur. Esnaf ve sanatkarların ticaret durumu sönük, halkı çok fakir duruma düşmüştü. Ordumuz donanımsız, yorgun ve güçsüz kalmıştı. Halkın iradesi, azim ve kararlığı adeta sönüvermişti. Moraller çökmüş, yeis ve ümitsizlik, geleceğin karanlık olacağının işaretini veriyordu. Hep bağımsız ve hür yaşamış bu millet, aydınlığa, ışığa yol arıyordu.
Bu karanlık tablo Türk Milletinin karakteriyle bağdaşmıyordu. Zifiri karanlıkların bir mücadele sonucu dağılacağı, bunun için de yeniden Milletin hissiyatının galebe gelmesi gerektiği kaçınılmazdı.
Yeniden Milli Mücadele azim ve kararlılığın harekete geçmesi ; moral yönünden çökmüş insanımızın heyecan ve hissiyatının diriltilmesine ihtiyaç vardı. Elzem olan bu ihtiyacın karşılanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin bağımsızlık aşkını ve ruhunu harekete geçirecek bir istiklal marşının yazılması gerektiğine karar verir. 1920 Yılında aldığı bir kararla, istiklal marşı yazılması talebi halka duyurulur. Kazanan şaire de 500 lira ödül verilmesi kararlaştırılır.
Türk Milletinin ve ordusunun yeni bir milli ruhla ayağa kalkması, istiklal savaşını kazanma imkanını sağlamak amacıyla Maarif Vekaletince 1921 yılında açılan güfte yarışmasına toplam 724 şiir katılmıştır. Ancak, bu şiirlerin hiç biri istenilen heyecanı terennüm etmeye yeterli görülmemiş, para ödülünün kaldırılması şartı ile Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin ısrarı ile Burdur milletvekili Mehmet Akif Ersoy da bu yarışmaya katılmıştır. Ankara’daki Taceddin Dergahı’na kapanarak yazdığı ve İstiklal savaşını verecek olan Türk Ordusu’na ithaf ettiği istiklal marşı, 12 Mart 1921 tarihli TBMM oturumunda büyük bir coşku ile kabul edilir.
İstiklal Marşımızın Yazıldığı 1921 yılında, yurdumuz, yer yer Fransız, İngiliz, Yunan ve İtalyan orduların işgali altında bulunuyordu. Bir çok kaynakta belirtildiğine göre, İstiklal Marşımızın ilk mısralarının yazıldığı gece Şairin Sırtına alacak bir paltosu, sobasına atacak odunu bile yoktu. Bu yokluk içinde dahi ödülü reddeden şair, öyle ateşli mısralar vücuda getirdi ki, bitap ve yorgun düşmüş, ümitlerini tamamen yitirmiş bir milleti adeta yeniden ayağa kaldırdı.
İstiklal Marşımızın ilk mısrasının ilk kelimesinde “Korkma” lafzı ile topyekun Türk milleti ile Türk Ordusu’na cesaret aşılamak istemiştir. Türk Milleti topyekun yok edilmedikçe, tüten en son ocak kalana kadar milletimizin yegane yıldızı ve bağımsızlık sembolü olan bayrağımızın asla yere düşmeyeceğini, ebediyen dalgalanarak şafaklarda yüzeceğini en güzel şekilde ifade ederek, Ümidinizi yitirmeyin ayağa kalkın, direnin mesajı ile mücadele azmimizin çelikleşmesini sağlamıştır.
İstiklal Marşımızın yazıldığı dönemde yaşadığımız talihsizlikler bizden çok bayrağımızı ziyadesiyle üzmüştür. Hissiyatımızı galebe çalan şair, İstiklal Marşımızın ikinci dörtlüğünde, en nazlı sevgilimizin kederli , öfkeli ve celalli duruşu karşısında; “çatma kurban olayım çehreni…” rüzgarlarda güleç yüzünün süzülüşüne hasretliğimizi dile getirmiştir.
Hiçbir dönemde kimsenin boyunduruğunu kabul etmemiş, hep hür ve bağımsız yaşamış Türk Milletini zincire vurma hayalini kuran bedbaht ve akılsızlara “aklınıza şaşarım” kükreyişiyle Düşmana korku, Türk milletine azim ve kararlılık ve cesaret kazandırarak, enginlere sığmayan, dağları yaran, bendini çiğneyerek zorlukların üstesinde gelmenin imkansız olmadığını göstermek istemiştir.
Batının güçlü donanım ve teknolojik üstünlüğünü bertaraf edecek iman gücümüzü ortaya koyarak;
“Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”
dizeleri ile İmanı ve inancı arka plana atan bir zihniyetin medeniyetten söz edemeyeceğini, medeniyet kavramından uzak duranların, ancak tek dişi kalmış ölmeye mahkum bir canavar olabileceğini vurgulayarak; varsın onlar köpek gibi ulusun. Ey Türk Milleti sen yücesin kavi bir imanı kim yenebilir diyerek, iman gücüne dayanarak zafer elde edeceğimize vurgu yapıyor.
Mehmet Akif ERSOY, İstiklal Marşımızın beşinci dörtlüğünde kabuslu gecelerin ardında tan yeri ağarmasıyla, güneşin ipek huzmeli ışıklarıyla kucaklaşmamız ve Hakk’ın vadettiği güzel günlerin yaşanması için, şanlı ordumuza gür bir seda ile seslenmektedir. Türk milletini esaret altına alma isteğinde olan gafillere, alçak ve hayasızlara karşı gerekirse İman yüklü göğsünü siper etmekten çekinme. Ancak, bu şekilde hayasızca akınların duracağını, böylelikle güzel günlerin gelebileceğini belirterek, neferlerimize moral kazandırmayı hedeflemiştir.
Kısaca, hissiyatımızın tercümanı olan Mehmet Akif ERSOY milli şairimiz, bu milli marşımızla kurtuluş mücadelemizin en önemli aktörü rolünü oynamıştır. Milletimiz ve kahraman Türk Ordusu üzerinde bıraktığı etki tartışılmazdır.
Bu gün itibarıyla dünün kasvetli havasını teneffüs etmeyen, bu günkü huzur ve mutluluğumuzun ödenen ağır bir bedel karşılığı olduğunu anlamayan, milli ve manevi hassasiyetlerimizden bihaber yaşayanlara çok hayıflandığımı, kızdığımı ve onları anlamakta zorlandığımı belirtmeliyim.
Milli reflekslerini kaybeden, hissiyatlarını yitiren, duyguları dumura uğramış bu gibi bedbahtları anlayabiliyorum, ancak, her fırsatta milli ve dini duyguları kullanarak bir şeyler elde edebileceklerine inanan ve bu inançla her fırsatta bir çok değerimize lakayt davrandıkları gibi, İstiklalimizi en güzel şekilde sembolize den İstiklal Marşımızın okunuşlarını içine sindiremeyen, okunduğunda ayağa kalkmayı zahmet gören talihsiz ve nasipsiz insanları anlamakta zorluk çekiyorum. bunlara alkış tutanları da kınıyor ve ayıplıyorum.
94 yaşında olan İstiklal Marşımızı kaleme alan Milli şairimizi rahmet ve minnetle anıyor, Yeni bir istiklal Marşının bu millete yazdırtılmaması dileği ile milli değerlerimizin yaşatılması çalışmalarını yürüten her kese şükranlarımı ifade ediyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.