- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AHA GELDİLER
Kahramanımız çocukluğunda çok kuzu ve koyun gütmüş, özellikle yazın yaylada koyunların peşinde yağmurda keçenin altında çok yatmış, yerine göre haşin başçobanların yanında azarlanmış birİ. Kim olduğunu hiç merak etmeyin, ben değilim, şayet ben olsaydım saklamadan yazardım.
Gelelim olayımıza:
Çocukluğunda çektikleri ona ders olur ve çobanlık yapmamaya karar vererek herkes gibi o da kendine göre bir meslek seçer.Çalışacak, mesleğinde ilerleyecek, daha iyi yerlere gelecek. Kiminiz sıvacı deyin, kiminiz boyacı deyin, kiminiz nakliyeci deyin, kiminiz de hatta öğretmen, polis, memur deyin. Ne derseniz deyin, ama kim olduğu pek önemli değil.
Daha bıyıkları yeni terliyorken evden, yani baba ocağından ayrılmak zorunda kalır. Bir kat yatak bir bavul ile taa uzaklara gider, çalışacak meslek sahibi olacak, para kazanıp ev geçindirmeyi öğrenecek.
Gündüzleri çalışır, akşamları kalabilmek için biraz kenarda, hatta mezarlığa yakın bir yerde iki göze bir yer ayarlayarak orada yatıp kalkmaya başlar. İş olmadığı günlerde vakit geçirmek için kahveye gidip gelmektedir. Bu vesileyle çevreden bazıları ile arkadaşlık ta kurar.
Bu arkadaşlık kurduğu kişilerden biri bir gün bir sünnet düğünü yada normal düğün tertiplemiştir, bizimkini de davet eder;
-Eğer müsait olursan beklerim.
Memleketten uzak, monoton bir hayat, çoğu zaman yalnızlıktan sıkılmalar derken birazcık hoşça vakit geçiririm diyerek o düğüne gitmeye karar verir.
Akşam vakti düğün evine varır. Düğün esnasında konuştuğu kişilerden birisi yarı şaka yarı ciddi olarak;
-Emşerim, sen o evde tek başına nasıl yatabiliyorsun? O ev boş değil, senden evvel kaç kişi orayı tuttu ama üç günden fazla kalamadı der. Düğün gece geç saatlerde biter, herkes artık dağılmaya başlamıştır. Ama bizimki duyduklarından epeyce etkilenmiş olacak ki, hiç aklından çıkmamaktadır. Serde erkeklik var, kimseye de açamıyor, istemeyerek te olsa evin yolunu tutar.
Sürekli olarak duyduklarının etkisindedir, eve yaklaştıkça endişeleri de artmaktadır, ama kış günü, hava soğuk, dışarıda sabahlayamaz ve ne olacaksa olsun diyerek besmeleyle dış kapıyı yavaşça açar. Kaldığı evde elektrikte yokki lambayı yakıversin, gaz lambası ile aydınlatılıyor.
Biraz bekler, dış kapıyı kapatır, arkasından kilitler. Kendi kendine;
-Acaba doğru mu yaptım kilitlemekle, ya duyduklarım doğru ise geri nasıl çıkarım buradan diye düşünürken karanlıkta iç kapıyı bulmaya çalışır. Ama aklı hep anlatılanlarda. Derken karanlıkta iç kapının kolunu bulup kapıyı açar, tam içeri girerken ceketinin alt kısmından birileri tarafından çekildiğini fark eder.
Korktuğu olmuştur, “aha geldiler” der kendi kendine. Ne yapacağını bile düşünemez o an için. Bir müddet korku ile ne olacağını bekledikten sonra tüm cesaretini toplayarak ceketi oracıkta soyunur, lamba falan aramayı hiç düşünmeden kendini somyanın üzerine atar. Sabaha kadar gözüne uyku girmez, çıkıp gitmek ister ama nasıl çıkacak?
Gece boyunca bildiği tüm duaları belki elli defa okur. Şafak vaktine doğru bitkinlikten uyuya kalır.
Sabahleyin uyanır, halâ olayın etkisindedir. Acaba neyidi, kim idi yoksa bana şaka mı yaptılar diye yattığı yerde sağa sola bakınırken birde ne görsün;
Ceketi kapının dıştaki kolunda asılı duruyor.
Meğerse iç kapıyı açıpta içeri gireceği sırada kapının kolu ceketin cebine takılmış. Duyduklarından fazlasıyla etkilenmiş olmalı ki, karanlıkta böyle bir ihtimali hiç düşünememişti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.