- 1844 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
DAHİLER
DAHİLER
Cemil Meriç’e göre dahi demek iltifata ihtiyacı olmayan demektir.
Ve yine Cemil Meriç’e göre dahi, hocasını en iyi seçen kişidir. Dâhilerin özellikleri hakkında Üstat Meriç te başka bir bilgiye rastlamadım. Bende burada dâhilerin ortak iki vasfına giriş yapmak istiyorum. Şöyle ki:
Önce zamanların ve mekânların Efendisine bakalım.
Peygamberimiz: "Yalnızlık bana sevdirildi" buyuruyor. Bu yalnızlık sevgisinin yanında, baktığımız da Peygamberimizin en büyük mucizesi sahabeler olduğunu görürüz. Peygamberimize dahidir demek kısır bir ifade olur, O bu kelimeden çok öte ve üstün bir insandı. Tavır açısından bakıldığında sahabiler, Onun mucizelerinden biri idi. Cemil Meriç derki: "Peygamberimiz ilk mucizesi Haticetül kübradır" der. Yalnızlığı sevmek ve uğrunda gözünü kırpmadan ölebilen arkadaşlıklar tesis etmek müthiş bir durum. Bu iki tavrı yan yana koyduğumuzda ilginç sonuçlara varmamız mümkün olabilmektedir. Bu iki vasıf sıradan insanlarda da olursa dahi vasfına erişmiş oluyor aslında.
Hıristiyan ikonlarından birinin altında şöyle yazar: "tevazu gururdan üstündür". Ünlü ressam Caravaggio bu cümleyi hayatının anlamı olarak bayraklaştırmış ve hiçte tevazulu bir hayat yaşamamıştı. Gururlu hırçın bir hayat yaşamış ve en büyük başyapıtına bu imzayı atmıştı: "tevazu gururdan üstündür". Bu cümleyi ve yaşadığı hayatı yan yana koyduğumuzda yine benzer ilginç bulgulara ulaşıyoruz. Bu ressamın hayatına baktığımızda gururlu, savaşla dolu, hırçın bir hayat yaşadığını görmekteyiz, o da dışa dönük hiç tevazulu yaşamamış ancak tevazusunu neden gururdan üstün tutmuştu?
Dahiler açısından konuşacak olursak, kişi kendine tevazulu olacak belki ama sadece kendine. Kişinin kendine gururlu olmalısı hırçın olması ne anlama gelir sizce? Başa dönecek olursak önce kendimize kendimiz için tevazu yani yalnızlığımızı sevmek. Kendi ile barışık olmak demektir bu. Kendine tevazu ve yalnızlığını sevmek kişinin kendini dinginleştirmesini tanımlıyor.
Bildiğim okuduğum tüm dâhilerin ortak iki özelliğini tespit ettim. Bunlar: Yalnızlığını bilmek ve haddini (sınırlarını) bilmek. Bu ikisi üzerinde düşünelim. Yalnızlığı tek başına düşünürsek şikâyet edilesi bir durum olurken diğeri olan haddini bilmek şıkkı ile beraber düşündüğümüzde mamureler oluşmakta olduğunu görmekteyiz. Bizi güçlü yapmakta olduğunu görürüz. Oysaki bu yalnızlığı tek başına düşündüğümüzde her canlının ihtiyaç duyduğu hayat enerjisine teğet geçilebiliyor.
Dâhinin bu iki özelliğinin yanına üçüncü bir olgu olan cesareti de koymak mümkün. Ama ben iki değişkenli analizleri hep daha yapıcı ve doğru buluyorum. Timur Lenk e sormuşlar "tanrı kimleri sever?" diye, cevap vermiş "tanrı cesur insanları sever". Kendini anlatmış tabi. Yahudi’ye sorsan tanrı kimi sever diye: tanrı, Siyonizm’e hizmet edenleri sever, derdi her halde. Bana sorsanız tanrı kimi sever diye "Yaradan, kimseye muhtaç olmadan yaşayanları sever" derdim muhtemelen. Şu an böyle yaşamaktan uzak olsam da böyle cevap verirdim ki bu bir kişisel amaçtır ve beni anlatır. Bu soruyu herkes kendine sormalı ve kendisi cevaplamalı. Biz kimiz sorusuna verilen cevap da burada aranmalı. Bu 3. değişkeni Dahi konusunun değerlendirmesine eklemek istemiyorum. Cesaret bu iki olgunun içinde var zaten. Ve bu sorunun yeri dahi konusunun içinde yer almaz. Ama şu soru var ya şu soru. İşte bu soru ve bu soruya verilen cevap önemli. Buna cevap vermek marşa basmak gibidir. Yalnızlığımızı bilmek ve haddimizi bilmek noktasında bize gerekli olan enerjiyi temin edecek olan bu sorudur.
Sınırları bilmek basit bir şey değildir. O haddi bildiğimizde ruhumuz onun sınırlarını doldurmak ister, kavga başlatır, savaş başlatır. Cesur insanlar ortaya çıkar böylece. Sınırları bilmek ruhumuzun çapını tanımlar. Ve o çapla çizilen bir sınırdır coğrafyadır bu. Bakın, Timur, Meriç, Atatürk, Kısakürek ve Steldal, Malik Bin Nabi, Edison ve diğerleri. Hep aynı 2 özelliğe sahipler. Atatürk e bakın, yalnızlığı önemsediği konusunda açık söylevleri var. Ata yalnızlığını seviyordu ama sınırlarını bildiği için bu kadar doldurmaya çalıştı sadece, demek bana zor gelmiyor. Yani bu kadar yapısal icraatlar yapıverdi ve bir milletin makus kaderi değişti N.F. Kısaküreğe bakın: "sağına ve solunu bakınmadan ben varım diyen bir geçlik".. Burada özlem genç de değil sağına soluna bakınmama tavrında değil midir?
Kısacası tevazu öze saygıdır. Dışa yönelik sefer, kendi sınırlarına sefer gururla olur, içe sefer ise tevazu ile. Dışa dönük sefere izzetini nefsi yaşatma da diyebiliriz. Yani tevazu gururdan üstündür demek bu. Allah kimleri sever. Bu soruya cevap verirsek bu iki değişkene sefer yapabiliriz.
Dua’ya bak: "Ey Rabbimiz, söylemek isteyip söyleyemediklerim için yapmak isteyip yapamadıklarım için beni affet."
’tanrı kimi sever?’ bu soruya verdiğimiz cevap bizim ruh çapımızdır. Sonra o çapın çizdiği sınırları doldurmak için savaşırız. Aşk ile gururla. Bize dışardan bakan o hırçındır der. Yalnızlığımızı bilmekten aldığımız güçle. Kendimize mütevazı davranarak, ruh enerjimizin ancak farkına varabiliriz…
"Kendini bile Rabbini bilir" demiş zamanların ve mekânların Efendisi SAV. Sırf bu sözden dolayı Onun Allahın Resulü ve Elçisi olduğuna yemin ederim. "...Rabbini bilir" çapa bak sen. Bu çapın çizdiği daire için yaşanan hayata bak. Ve sonra hırçındır. "Bir elime güneşi bir elime ayı verseler.." der. Yoksa hayatı Ölümüne mi yaşamalı. Yapmak isteyip yapamadığı söylemek isteyip söyleyemediğini ne kalmıştı? Ve, Veda hutbesinde insanlığı buna şahit tutmamış mıdır? Hikmeti vücudunu tamamlamış ruh çapını doldurmuş yegâne ve tek insan. Onu Allahın resulü ve kulu olarak ait olduğu makama koyacak olursak ya bizler sadece kul olanlar için sınırlarımız nedir bizim için tevazu nedir yalnızlığı bilmek haddi bilmek nedir, bu kendi psikolojik tahlilimize kendimizin ihtiyacı vardır kanısındayım.
Belki dahi değiliz ama dâhilerin tavırlarını sahiplenerek çocuklarımıza güzel bir isim ve gelecek bırakabiliriz. Öyle ya isim her insanın zaafı değil midir?. Ve her can gelecekte anılacak bir eser bırakmak istemez mi?
Bizler yinede, Ey Allah’ım yinede yapmak isteyip yapamadıklarımız için söylemek isteyip söyleyemediklerimiz için bizi affet, duasını edelim.
Tevazu, açığa kaçmaktır, insanın hayatta kendine yer açmasıdır diye yazmıştım önceki yazımda hatırlanırsa? Elbette yalnızlığını bilmeyi açabilirim ve haddini bilmeyi de. Bunların dahasını idrakinize havale ediyorum.
Ercan AYDIN
15/07/2008
YORUMLAR
hacettepeli156 tarafından 7/17/2012 2:37:21 AM zamanında düzenlenmiştir.