- 449 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ TAVŞAN-20
...
Mavi tavşanın dedesi rahatsızlandığı için apar topar annesi ve babası gitmişti. Mavi tavşan evde tek başına kaldı. Dedesi şehir dışında yaşadığından bir kaç gün (bu bir kaç hafta da olabilir) gelemeyeceklerdi. Annesinin ve babasının gittiği sabah mavi tavşan, onları yolculadıktan sonra müzik açıp salonda koltuğun üzerinde uyuyakalmıştı.
Bir an gözlerini açtı. Salon kapısının önünde dokuz-on yaşlarında bir kız çocuğu gördü. Sapsarı saçları vardı ve iri mavi gözleri. Üzerinde de beyaz uzun gecelik gibi bir şey... Çok tatlı gözüküyordu ancak mavi tavşan acayip bir korkuya kapıldı. Korku filmlerindeki içine şeytan kaçmış küçük kızlar gibi ama bu sevimli olanıydı.
"Rüyada mıyım?"
"Hayır. Her şey gerçek."
Mavi tavşanın korkudan kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Tatlı küçük kız, mavi tavşanın sorusuna cevap verince mavi tavşan yattığı yerden kalkıp odanın en uzak kısmına doğru geri geri gidip kızdan uzaklaşıyordu.
Neden bu kadar gerçekçi olmak zorunda?
"Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?" diye haykırdı mavi tavşan. Sesi titriyordu.
"Hiçbir şey."
"Neden buradasın?"
"Seni korumak için."
"Kimden koruyacaksın beni?"
"Senden..."
Mavi tavşan ’uyanmak istiyorum’ diye fısıldıyordu. Gözlerini kapadı. Kulaklarını kapadı. Hücreye atılmış şizofren gibi durduğu yerde sallanıyordu. Kendi kendine konuşuyordu.
"kapıyı açma!" dedi küçük kız birden bire.
Mavi tavşan, küçük kızı duymuştu ancak gözleri halen kapalıydı. Kapı çalıyordu ancak gözlerini açmaya korkuyordu. Tüm cesaretini topladı ve gözlerini açtı. Kendisini çekyatta yatar halde buldu. Gerçekten de kapı çalıyordu. Hemen kalkıp sağına soluna baktı korkuyla. Terlemişti ve çok susamıştı. Koşarak gidip kapıyı açtı. Kapıdaki karşı apartmanda oturan balkondan birbirlerini kesen esmer çocuktu. Mavi tavşan, biraz şaşırdı ancak yaşadığı korku halen devam ediyordu.
"Selam. Rahatsız mı ettim?" dedi esmer çocuk rahat bir tavırla.
Mavi tavşan cevap vermedi sadece hayır der gibi kafasını sağa sola salladı.
"İyileşmen güzel. Balkondan görmüştüm seni. Burnun sarılıydı."
"Evet, önemli bir şey değildi."
"Çiçek sevmiyorsun sanırım."
"Sen miydin onu yollayan?"
"Evet."
"Geçmiş olsun çiçeği için çok abartılı değil miydi sence de?"
"Başka mavi çiçek bulamadım... Mavi rengi seviyorsun diye düşünmüştüm."
"Evet, severim ama çiçek konusu... Yani... Neyse..."
"Ben buradan taşınıyorum. Seninle tanışmak Numaramı vermek istedim."
"Biraz geç kalmadın mı? Bir Sevdiğim var."
"Sevdiğin biri olunca başkalarıyla arkadaş olamıyorsun diye bir kural mı var?"
"Hayır tabii ki de ama.. Ben baştan söyleyeyim de..."
"Anladım... Çok iyi dert dinlerim. Sen kaybedersin yani..."
Esmer çocuk birden mavi tavşanı kırk yıldır tanıyormuş gibi konuşmaya başlamıştı. Mavi tavşan aralarındaki sınırı korumak adına cevap vermedi. Yüzü de gülmüyordu. Esmer çocuğun numarasını aldı ve cebine koydu.
"Gitmem gerek aşağıda araba bekliyor. Sana hoşça kal demek için gelmiştim."
"Sende hoşça kal."
"Ne zaman istersen arayabilirsin."
"Anladım. İyi günler."
"Aramamazlık yapma!"
"Güle güle..."
Mavi tavşan, esmer çocuk bir şeyler söylemeye devam ederken kapıyı kapatmıştı.
Hemen odasına girip üstünü değiştirdi. Aceleyle çantasını toparladı. Müzik setinin sesini son ses açmıştı. Bu Korkusunu bastırmak için yaptığı bir eylemdi. Bir sigara yaktı. Cama sırtını dönmüştü. Gözü kapıdaydı.
Gördüğü küçük kız bir rüya mıydı yoksa gördüğü sanrılardan biri mi?
Bu bir hastalıksa eğer ilerleme gösteriyordu. Daha gerçekçi ve daha korkunç olmaya başlamıştı. Bu olaydan sonra evde tek kalamaz. Sigarasını bitirip kapıya yöneldi. Ayakkabılarını giydi. Kapıyı kilitledi ve asi kızla kaldığı eve doğru yola çıktı.
Yol boyunca gördüğü küçük kızı düşündü.
Seni senden koruyacağım Ne demek?
Gerçekten artık doktora görünmenin zamanı geldi. Her geçen gün daha kötü oluyor.
Eve geldiğinde kimse yoktu. Hemen kızılı aradı.
"Alo. Neredesin?"
"Marketteyim. Asıl sen nerelerdesin?"
"Evdeyim. Ne zaman gelirsin? Konuşmamız lazım..."
"On beş dakikaya geliyorum. Bir şey istiyor musun?"
"Hayır. Gel yeter."
Mavi tavşan, kızıl gelene kadar kendisine kahve yapmıştı. Televizyonu açtı. Sigara yaktı. Sevimli çocuğu aradı.
"Alo.."
"Hayatım nerelerdesin? Neden telefonu açmıyorsun? Neden gittin? Niye haber vermiyorsun?" Sevimli çocuk nefes bile almadan bütün sorularını ardı ardına sıraladı. Sesi endişeliydi ve kırgın çıkıyordu.
"Eve geldim. Çalışıyor musun?"
"Evet ama erken çıkıp seni görmeye geleceğim. Seni çok özledim...."
"Tamam. Görüşürüz."
"Sen iyi misin aşkım?"
"Evet iyiyim. Gelince konuşuruz."
Mavi tavşan, sevimli çocukla çok resmi konuşmuştu. Artık sorgunun zamanı gelmişti. Gerçekleri öğrenmek istiyordu.
Çok geçmeden kızıl geldi. Elindekileri yere bırakıp hemen salona gitti. Mavi tavşanı görür görmez sarıldı.
"Nereye kayboldun yahu sen? Çok özledim seni.... İyi misin? Burnun geçmiş... Ayy çok sevindim seni gördüğüme... Bizim ki de sevinçten havalara uçacak. Sen gittiğinden beri kendisini suçluyor. Acaba bilmeden bir hata mı yaptık diye... Gel buraya yine sarılacağım..."
"Tamam yeter yahu. Boğulacağım."
Mavi tavşan, kızıla soğuk davranıyordu. Kızıl, mavi tavşanın sözlerinden sonra geri çekilip başını öne eğdi. Kırılmıştı.
Kısa bir sessizlik olmuştu. Mavi tavşan televizyonun sesini kıstı. Kızıl da koltuğa oturmuştu.
"Neden hep böyle soğuk olmak zorundasın?" dedi kızıl. Kaşları çatık ve samimiyetten uzak.
"Bilmem... Yapım bu galiba..."
"Bu yapın seni sevenleri kırıyor."
"Beni sevenleri.! Beni seven sen mi oluyorsun?"
"Bu ne demek? Tabii ki seni seviyorum. Onca zamandır ailem oldun. Böyle düşünmekte hatalı mıyım?"
"Aile mi?"
"Evet. Benim için yaptıklarını unutmadım. İnsanlar sadece ailesi için kendisini feda ederler."
"İnsanlar ailesine yalanda söylemezler ama..."
"Kim yalan söylemiş... Nereden çıktı bu?" dedi kızıl. Yüzü kızarmıştı. Bir süre ikisi de sustu. Mavi tavşan ifadesiz bir şekilde kızıla bakıyordu. Kızılda tırnağı ile koltuğun kenarını kazımaya çalışıyordu. Kafası da öne eğikti.
"Senin aptal sevgilin yüzünden..." dedi kızıl kafasını kaldırmadan.
"Nasıl anlamadım?"
"Şu sana vuran çocuk yok mu? Hıı işte sana, onun adresini verdiğimi söylememi istemedi."
"Ne diyorsun? Ne adresi?"
"Bunu söylemediğim için kızmamış mıydın?"
"Bir dakika.... Sen çocuğun adresini ona mı verdin?"
"Evet."
"Neden böyle bir şey yaptın?"
"Yaptığının cezasını çeksin diye. Yaptığı yanına kar mı kalsaydı yani?"
"Bu ne kin, nefret? Yahu sen o çocuğu tanımıyor muydun?"
"Lanet olsun onu tanıdığım güne. Lanet olsun içimdeki insan sevgisine..." kızıl bunu söyledikten sonra gülmeye başlamıştı. Biraz rahatlamış gözüküyordu. Arkadaşının arkasından iş çevirmekten ve gerçeği ondan saklamaktan hoşlanmıyordu zaten. Ortaya çıkmasına sevinmişti.
Mavi tavşan arkadaşından şüphelendiği için çok utanmıştı. Hiç bozuntuya vermedi. Şüphelendiği durumdan da bahsetmedi. Sevimli çocukla birlikte olduklarını sandığını söylerse eğer kızıl hayatta bir daha konuşmazdı.
Kızıl hiç konuşmaz halde mavi tavşana bakıyordu. Mavi tavşan, kafasını önüne eğmiş nasıl pis bir insan olduğunu düşünüyordu. Arkadaşı hakkında kötü düşünmüştü. Bunu nasıl yapabildiğini sorguluyordu. Biraz zaman sonra mavi tavşan oturduğu yerden kalkıp kızılın yanına oturdu ve hiç bir şey demeden sarıldı. Kızıl çok şaşkındı ilk defa mavi tavşan böyle samimi görüyordu.
"Bende sizi çok özledim" dedi mavi tavşan ve özlediğini sarılınca daha iyi anlamıştı.
"Hadi dönüşünü kutlayalım. Bildiğim çok güzel bir mekan var" dedi kızıl ve güldü.
"Aman! Yok kalsın... Biliyorum ben senin mekanları..."
"N’olcak yahu en fazla bu sefer de çenen kırılır."
Kızıl ve mavi tavşan yine bir aradalar ve mutluydular.
Aşk, arkadaşlıktan üstün olmamalı... Eğer etrafınızda gerçek bir dostunuz varsa sıkı sıkı sarılın ona.
Arkadaşlıkları sudan sebeplerle kaldırıp çekmecenin en karanlık köşesine mahkum etmeyin.
...
Saatler ilerledi. Sevimli çocuk halen gelmemişti. Oysaki erken geleceğini söylemişti. Mavi tavşan sabırsızca beklemeyi sürdürüyordu. O arada asi kız geldi eve. O da hemen salona gidip mavi tavşanı görür görmez sarıldı.
"Neredesin sen? Nerede.... Benim moral sen gidince sıfır oldu sıfır sıfır sıfır. Evde çocuklar aç sen yoksun. Evde mutfak tüpü bitiyor sen bana ne diyor biliyorsun? Hiçbir şey... Evde yoksun ki diyesin... Neden evde yoksun? Niye gittin? Nereye gittin?"
"Yine formundasın anladığım kadarıyla deli kız."
Mavi tavşan asi kızı görünce çok sevinmişti. Yüzü gülüyordu. Gerçekten de kendi kanındanmış gibi özlemişti asi kızı ve kızılı.
"Neden gittin?" diye sordu asi kız bu kez ciddileşmişti.
"Ailemin yanında iyileşmek istedim"
"Neden habersiz bıraktın bizi?"
"Bazen gitmek gerek... Özledin mi beni?"
"Yoo özlemedim. Kira zamanı yaklaşıyor o yüzden aradım hep... Deli yahu..."
Mavi tavşan, asi kızın şaka yaptığını anlamıştı. Sadece güldü. O arada asi kız çantasından bir hediye paketi çıkardı ve mavi tavşana uzattı.
"Bu ne?" diye sordu mavi tavşan hediye almayı hiç beklemiyordu ve şaşkındı.
"Fosfatlı gübre... Ne olacak yahu hediye aldım sana aç işte."
"Ama ben sana bir şey almadım."
"Kızım uyuz musun? Hediye karşılıklı mı alınır?"
"Hay Allah!"
Mavi tavşan paketi açtı. İçinden bir bileklik çıktı. Bilekliğin üzerinde mavi tavşanın asi kızın ve kızılın isimlerinin baş harfleri basılıydı. Siyah kalın deri bir bileklikti. Mavi tavşan, bilekliği hemen taktı. Tekrar asi kıza sarıldı.
"Teşekkür ederim canım. Çok güzel."
"Artık bizi unutmazsın..."
Mavi tavşan için çok anlamlı bir hediyeydi bu. Gerçek arkadaşlığın, sevildiğinin ve değer gördüğünün bir nişanesiydi. En azından mavi tavşan öyle hissetmişti ve düşünmüştü.
Bayağı bir süre hep beraber oturdular. Konuşup muhabbet ettiler. Saat çok geç olmuştu. Halen sevimli çocuk gelmemişti. Bir kaç kez aramıştı mavi tavşan ama sevimli çocuk açmamıştı telefonunu. Odasına gidip yatağına uzandı mavi tavşan. Uyumak üzereyken sevimli çocuktan mesaj geldi.
"Üzgünüm gelemedim. Yarın mutlaka geleceğim bitanem. Sabah ararım. İyi geceler. Seni seviyorum" yazılıydı.
Mavi tavşan mesaja sadece "Tamam" diye karşılık verdi ve telefonu komedinin üzerine bıraktı.
...
Sevimli çocuk, Mavi tavşanın burnunu kıran kısa boylu çocuğu bir gece ıssız bir yerde sıkıştırıp iki arkadaşıyla birlikte dövmüştü. Dövdükten sonra mavi tavşanın ismini söyleyip bir daha mavi tavşanın yanına yaklaşırsa bu sefer onu öldüreceğini söylemişti. Kısa çocuğun da burnu kırılmış. Gözleri morarmış ve kaşı yarılmıştı. Kısa çocuk midesine ve sırtına da çok fazla darbe almıştı. Onunda iyileşmesi bayağı uzun sürmüştü. Kısa çocuk, gurur yapmış ve intikam almayı planlıyordu.
...
Sevimli çocuk çok erken bir saatte mavi tavşanın yanına geldi. Mavi tavşan halen uyuyordu. Sevimli çocuğun öpmesiyle uyandı. Karşısında aşık olduğu adamı görünce içi huzur ve mutlulukla dolmuştu. En güzel uyanma şekli bu değil mi? Gözünü açar açmaz karşında sevdiğin... İnsan başka ne ister?
Sevimli çocukta mavi tavşanın yanına uzandı ve sarıldı. Yatakta birbirlerine bakarak konuşmaya başladılar. Mavi tavşan bütün her şeyi unutmuştu. Başka bir diyarda gibiydi.
"Günaydın aşkım" dedi mavi tavşan. Eli sevimli çocuğun sakallarındaydı.
"Günaydın bitanem."
"Neden gelmedin akşam?"
"Evdekiler yüzünden bitanem. Sorunlarımız var biraz. Gelemedim."
"Anlatmak ister misin canım?"
"Anlatacak bir şey yok bitanem. Herkes gibi maddi sorunlar. Sen takma bunları"
"Takma olur mu canım? Elimden geldiğince destek çıkmak isterim."
"Olmaz öyle şey"
"Neden? Bende sorunlar olsa yardım etmez misin?"
"O başka..."
"Bu nasıl?"
"Uzatmayalım bitanem... Fazla kalamayacağım zaten İşe yetişmem gerek."
"Seni çok özledim. Hep yanımda ol artık. Artık yetişmen gereken tek şey benim sana hazırladığım akşam yemeği olsun. "
"O da olacak bitanem... Şimdi gitmeliyim."
Sevimli çocuk yataktan kalktı ve kapıya yöneldi. Mavi tavşan, sevimli çocuğu kapıdan uğurlayıp tekrar huzurlu bir şekilde yatağına yatıp uykusuna devam etti.
...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.