- 334 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İz Bırakan Sevdalar -4-
Belli ki bu gün hayata dair önemli bir şeyler yaşanacaktı ama? Su Edanın gelmemesiyle. Asaf Hanın yüzünde ki tedirginlik her geçen an artıyor. Devamlı saatini kontrol edişi istemsiz bir şekilde saçlarını parmaklarının arasına sokup taraması ve devamlı masalara göz gezdirmesi, heyecanının ne denli yüksek olduğunun ipuçlarıydı. Her gelişinde üç çay içen kafasını kitaplarından kaldırmayan Asaf Han bu gün altıncı çayını söylemişti farkında olmadan ama hala Su Eda gelmemişti. O gün saatler 17,30 gösterdiğinde benim gibi artık gelmeyeceğinin kanaatini getirmişti ki aynı anda kalkıp çayların parasını ödedikten sonra aynı istikamette Asaf Han önümde ben arkasında yürümeye başladık.
Bayram yeri, Altıntaş, Üçyol, derken ben Bahçeli evlerde yolumu ayırmıştım. Asaf Han’dan. Çünkü benim yolculuğum buraya kadardı evime gelmiştim. Koltuğumun arasına sıkıştırdığım defterime bir satır not bile alamadan eli boş olarak günü noktalamıştım.
İki genci bilmem ama? Ben o gece sabahı sabah yapmıştım. Neden Su Eda gelmedi diye. Sabahın ilk saatlerinden sonra saatler geçmiyordu. İçimde bir şüphe ve onca soru birikmişti hangisine cevap vereceğimi dahi bilemiyordum. İlerleyen saatlerden sonra ayaklarımın beni oraya sürüklediğini fark ettiğimde masamın boş, ağaçların yaprakları sessizce sallanırken, genç garsonun ortalıkta çay satmaya çalıştığını gördüğümde çay bahçesinin içinde masamın başındaydım. Sanki sözleşmiş gibi beni bekliyordu. Masalara göz gezdirdiğimde iki gençten haber yoktu.Gerçi saatler 14. oo idi ama bendeki merak hat safhadaydı. Sanki gittiğimde her ikisini masalarında konuşurken bulacakmış göz göze bakışırken görecekmişim gibi geliyordu.
Bana ne oluyordu? Neden bu kadar merak içindeydim? Dünkü Asaf Han’ın tedirgin hali bana geçmişti. Bana ne oluyordu? Ben neden tedirgin oluyorum? Onu çözemedim bir türlü.O gün Asaf Han geldi, bir sonra ki günde, ondan sonra ki günde geldi ama hala Su Edadan bir haber yoktu. O hafta başından sonuna kadar yani Cumartesi gününe kadar Asaf Han geldi! Su Eda gelmedi. Ondan sonra ki hafta bu gelip gitme olayları bir birini takip etti..Haftalar böyle geçerken ne içilen çayların ne o çay bahçesinin mistik havası tat vermiyordu bizlere artık .Bu olay iki üç hafta kadar devam etti.
Asaf hanın sonraki haftalarda üç güne, daha sonra ki haftayı iki güne, daha sonraki haftayı bir güne indirdiğinde her şeyin bittiğini düşünmeye başladığımda gerçekten çok üzülmüştüm. Her gün gelmeme rağmen ne Asaf handan nede Su Eda dan haber vardı. O haftayı da öyle sessiz sakin geçirdikten sonra? Alış veriş yapmak için İzmir’in tarihi alışveriş merkezi olan kemer altına indiğimde ahmakıslatan yağmurunu her ne kadar çok sevsem de o gün tarihi hisar caminin önünde bulunan çay bahçelerinden birinde dinlenme ihtiyacı duyup içeriye girdiğimde gözlerime inanamadım tam ortada masada kitabını okuyan Su edayı gördüm.
Fırsat bu fırsat diyerek yanına yaklaştığımda kitabını bırakıp baktığında merhaba demem bir olmuştu ama Su Edanın yüzünde ki şaşkınlık yerini heyecana bırakmıştı. Su eda kızım nasılsın dediğimde merhaba ama sizi çıkartamadım nereden tanıyorsunuz beni demesiyle ben konuya girdim olayların baştan sona kadar tanığı olduğumu ve yaşananlarının hepsine şahit olduğumu söylediğimde şu kelimelerle noktalamıştım neden gelmedin o günden sonra . Çay bahçesine dediğimde?
Su eda baştan sona hayatının tüm gerçeklerini anlatırken kelimeler boğazına takılıyor zorlanıyor ve konuşmasına bir yudum su içerek devam edebiliyordu. Anlattıklarının karşısında böyle zor bir hayatı yaşayabilen kaç kişi olduğunu düşünmeden edemedim...
Su Eda evin ek çocuğuymuş babasının okuma merakından tüm imkânlarını sonuna kadar zorlayıp okutmak istediğini bunun içinde her gece fazladan mesai yapmak zorunda kaldığını anlattığında böyle güzel bir kızın neden kitaplarını elinden düşürmediği ortaya çıkmıştı. Babasını bir gün iş dönüşünde trafik kazasında kaybettikten sonra !. Anne ile Su Eda’nın yaşam mücadelesinde aksilikler ve hayatın acımasızlığı Su Eda’ların kapısını yine çalmış. Bir gece annesinin yüksek ateş nedeniyle gittikleri devlet hastanesinin acilinde bulunan pratisyen doktorun yanlış tedavi sonucunda yapılan bir iğne sonucunda belden aşağıya felç olduğunu ve ona bakmakla yükümlü olduğunu duyduğumda kaynar sular başımdan aşağıya inmişti.
Dışarıda ahmakıslatan yağmur içeride filmlere konu olabilecek değerde bir hayat öyküsünün izleri duruyordu. İki kadın ve zor bir yaşam. Bir merhabayı, mutluluğa, mutluluğu, dostluğa, dostluğu aşk’a dönüştüren iki gencin bir çay bahçesinde başlayıp yine orada aşklarının son bulmasına yüreğim razı olmasa da iki yetişkin kişinin fikir ve düşüncelerine saygı duymayı öğrenmiştim.
Hayat bu İnsanlara yüzünü gösterdiğinde,kararları bazen tek başınıza veremiyorsunuz
Yarın son bölümle veda zamanı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.