AYFER'İN PAZAR YALNIZLIĞI
Vapurdan Krem rengi pardösüsünün önünü açarak indi. Hava serindi, ekim yağmurları geleceğini haber vermeye başlasa da bu gün yağmur yoktu. Omuz hizasındaki saçlarında gezinen hafif bir rüzgar vardı, o kadar.
İskeleden sağa saptı. Hayatın yorduğu bedeninde en çok omuzlarını etkilenmiş, hafifçe çökmüşlerdi . Orta yaş nerde başlıyordu . Hani şu yaş bu yaş gençliği gruplarında hep genciz dense de, O ömrünün eylülünde hissediyordu kendini. Başkalarının ne dediğinden bana ne dedi . Kısa topuklu ayakkabılarımı giymem iyi olmuş dedi. İnce de olsa moher kazağı sıcak tutuyordu. Yaprakların hışırtısı Mersin ‘de gördüğü keçiboynuzlarını anımsattı Ayfer’e. Hiç düşünmemişti ağaçta yetiştiklerini. Düşünmediğimiz ne çok şey var hayatta dedi. Çevresine baktı.
Tek tük insan olmasına rağmen , iyi ki giyiniğim dedi. Çok şükür gözleri, sözleri yok üzerimde .Sayelerinde ne kadar giyinsek de fark etmiyor. Kafalarında çıplağız hep. Başını salladı iki yana. Deniz yavaş yavaş kabarıyordu. Gri olurdu bu aylar. Lodosu bir de eskiden de istavriti bol olurdu.
Kaç yıllık kocasına sonunda olanlar olmuştu.
Sen mekruhsun diyor başka bir şey demiyordu. Ona üç çocuk veren ben değilmişim gibi. Yıllardır yatağına yatıp onu mesut eden ben değilmişim gibi.
Hoş yıllarca yatak odamız suç mahalli gibiydi. Ne onun erkeklik organının adını söyleyebildim ne de o benimkini. Böbrekten, dalaktan farksız organlarını hep anıştırmayla söyledik. Başka kadında buldu selameti.
Çevresine baktı. İki yani onca yıllık ağaçlarla kaplı , Beşiktaş’a uzanan yola az kalmıştı. Bu yolu her gördüğünde içini anlamsız bir sevinç kaplardı. Kim bilir bir anlamı vardı belki de.. Dizleri sızlasa da bu gün o yoldan yürüyecekti. Arada bir banka oturur dinlenirim dedi. Bu kocaman çantayı aldığım iyi oldu yanıma dedi. Yarım litrelik suyundan içti biraz. Sonra hınzırca çıkıştı kendine çişin gelirse karışmam diye. Son zamanlarda bu en büyük sıkıntısı idi. Amaan hallederim diye devam etti .Beşiktaş iskelesine yaklaştığında gördüğü banka ilişti kendine mola verdi. Işık Mimarlığa gittiği günler geldi aklına. Paralı okulların devletleştirildiği yıldı. Uzun ömürlü olmasa da birkaç ay uğraşmıştı aydıngerlerle, rapidolarla. Neden devam etmedim ki dedi. Bir türlü okul malzemelerine para yetiremediğini anımsayınca , doğru ya dedi. Sen hep dar gelirliydin.
Aşkın da dar gelirli olma engeline takılmamış mıydı o yıllarda.
Gülmek ağız dolusu gülebilmek için kaç yıl beklemişti. Şimdi gülebilirsin dedi , bak kahkahanla ayartabileceğin bir erkek te yok.
Dolmabahçe sarayının önünden geçerken gördüğü i nöbet tutan askerin gözlerini düşündü bir an. Anlamsız donmuş bakışların gerisindekileri bilmek istedi. Hasreti, burunda tüten tarhana çorbasını belki yavuklu Emine’yi getirdi gözünün önüne . İçindeki yumru hareketlendi. Boğazına kadar çıktı. “oğlummm” diyebildildi. Yağmur bulutları kapladı yüzünü.
Eşarbının ucu yetişti imdadına.
Beşiktaş Polis karakoluna ulaştığında kendini yorgun hissetti. Şu çay bahçesinde soluklanayım dedi. İnce belli bardaktan çay içmek iyi gelecekti.
“Bir çift kol sarıldı arkadan. Yine yetişti dedi. İstemez görünse de çok hoşlanıyordu bu muzipliklerinden. Yakaladın beni dedi başını arkaya atarak. Benden kurtulamazsın dedi delikanlı. Okulun en güzel gülen kızını kaybeder miyim. Hadi kalk dedi. Yoruldum falan da deme gidiyoruz. Otobüse atladık mı yarım saate varmaz….elini kaldırdı. Bu gün olmaz başka bir zaman. Sus dedi delikanlı yine başladın huysuzluklarına. Bir kere de tamam , varım seninle her şeye desen. Kız kızaran yanaklarını sakladı her zamanki gibi. İtiraz etse de dediğini yapıyordu aslında. Yine öyle oldu. Aynı sınıftaydılar. 5 kız 35 erkek öğrencisi olan sınıfta. Oğlan ilk günden düşmüştü peşime. Enerjisi, kokusu beni ayarttı. Sevgili oluvermiştik tüm itirazlarıma rağmen. Kıyamıyordu kıymetlisine. Ben evlenip ayrıldım ona uygun değilim diye düşünüyordu.
Yıldız parkı burası dedi inerlerken. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Hiç gelmemişti buraya. Kalbinin atışlarında yanımdaki uzun boylu delikanlının etkisi vardı aslında. Ne zaman yaklaşsa al basardı yüzünü. İçinde kuşlar çırpınmaya dururdu. Duyacak, hissedecek diye de ödü kopardı. Sevgimi saklayabilmek epey zor oluyordu .Ayıptı ya, günahtı da kadın kısmı belli etmezdi. Kadın olmaktan bi haber 20 yaşında dul bir kadındı o. Kocası kadını bacak arasından ibaret sayan iki ayaklılardandı. En körpe halini örselemekte beis görmeyen iki ayaklı…Korkuyordum işte bu nedenle erkeklerden. Bu delikanlıya da anlatamıyordum. Gitmesinden korkuyordum, beni sevmemesinden. Kokusunu yitirmekten ."
” Çevresine baktı Ayfer , yine mi düş gördün yine mi hayallere daldın şuncacık zamanda , Allah iyiliğini versin emi dedi. Kendisi karşısındaymış gibi konuşuyordu.
Vapur iskelesini buraya çekmişler. Emektar yetmiyor olmalı bunca kalabalığa. Dönüşte burayı mı kullansam acaba, diyerek davrandı.
Şimdi kadın olabildim mi dedi. Korkusuz çekincesiz kadın olabildim mi?
Güldü ağız dolusu. Etrafına baktı ürkek. Öyle ya toplum içinde kahkaha atmak tahrik nedeni değil miydi.
Sararmış, kurumuş yaprakların oluşturduğu sonbahar manzarası ile iyot kokusunun oluşturduğu atmosferi kendi ile heyecansız iç dünyası ile ne çok örtüşüyordu. Yakasını biraz daha kaldırdı. Kendini korumaya almak ister gibiydi.
Ben ölmeye yanaştım “ne zaman kadın olacağım” dedi.
Ayfer olabilmesi yıllar almıştı. Hasan efendinin kızıydı önce. Mithat efendinin karısı oldu. Sonra yine burnunun direği sızladı Ali’nin anası. Ben dedi ben neredeyim. Kendim, kadınlığım Ayfer nerede? Çalışmaya başlayınca tekstilde Ayfer hanım denilince arkasına bakıyordu önceleri. Sonra sonra alıştı, çalışan, ekmek parası kazanan adı söylenen Ayfer. Birazda kolayımıza gidiyor birinin koltuğunda olmak. Zor tabi tüm harcı göreceksin , akşam kimi geç gideceksin eve. Hem ev işleri hem dış işlerle boğuşacaksın. Birde herkesin senden çok bekçiliğini yaptığı namusunu koruyacaksın. Seni kolay av gören erkeklere hayır demeyi becereceksin. Zor iş vesselam. Zor olmasına zor da, Başımı nasıl da dik tutuyordum, kendime güvenim nasıl artmıştı. Ben olmuştum.
Ben olmak önemli bir kadın için. Kendilik ve özgüven duygusu. Çocukluktan kemirilen cinsiyetinin onurunu, eksik eteklikten erkek gibi kadınlığa yükseltmek. Nedense yüceltilirken bile cinsiyeti aşağılanıyor o başka.
Yürü Ayfer dedi. Hava kararmak üzere, artık asılan olmuyor ama bu defa da kapkaç belası çıktı. Bir an evvel yetiş vapura yolun epey uzun. Döndü el salladı uzun boylu sevgilisine. Unutmuş mudur dedi. Ben unutmadıysam o da………
YORUMLAR
mymartin
beren yılmaz
mutlu pazarlar:)