- 805 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NEDENLERİN NEDENİ NEYDİ ?
Yaradılmışlık
Var oluş
Doğum
Yaşam
Ve ölüm
İlle de sonrası da sonrası
sonsuzluk
ve dahi yaradılışın sürekliliği
sayılarla ifade edilemeyecek
sonsuzlukların da sonsuzluklarında
yaratmayı sürdüren tanrı’nın varlığı
hepsine de eyvallah
şükür , zikir , dua , beddua faslından da geçiyor zaman
öylesi bir güç ki yaradan
istemez kolaycı yağdanlıkları
gücüne yakışsın ister
işte yarattıkları
ateşten toprağa
topraktan denize
yeryüzü ve gökyüzüne giden yolu bilir misin
yokluktan varlığa dönüşü
aynı toprak ve sudan yeşillenen binlerce canlı türünü
öylesi ilahi bir bilge güç
bir sonsuzluk ölçeğinde
sonsuz bir akıl, bilim
sınır tanımayan bir üstün irade
ne için acaba
tüm yaratışların temel amacı ne ?
evrende bir toz zerresi dahi değiliz Rabbimm!
sen affet günahlarımızı
sen yaradanımızsın , rabbimizsin yüce mevlam
falan fıstık
e sonra ?
ne kadar içi boş beklentilerdir bunlar
tanrı yarattıysa yarattı evet
ey insan , varlığının tüm anlamı günahkarlıklar
ve affedilmek için yalvarışlar mı olmalıydı
hiç düşündün mü ?
tanrı tüm alemleri hala yaratıyor iken
seni de yaratışın bir amacı olmalı elbet
akıl, ilim, bilim, sevgiler ve güzellikler üretmek
kendi ölçeğinde
kendi dünyasında o güzellikleri yaratabilmek adına
yarattıklarından da beklentileri olmalı değil mi ?
yoktan var edebilmenin ilmini düşündüğünde
sonsuz ölçekte akıl ve ilim olduğunu daha nasıl görebileceksin
insan aklı ile başarılabilmiş bilimsel gelişmelerin
denizde bir damla dahi olmadığını bilmeli değil miyiz
kutsal kitabın, ‘’ oku ‘’ seslenişiyle başlar
oku , düşün , araştır , öğren , akıl et , bil …
aklı kullanarak ilim geliştir
bilim geliştir ey insan denmiştir
akıl sahipleri
iklim değişiklikleri
sera etkileri gibi doğa katliamlarımız sonucu
bu dünyanın, insan yaşamı imkansız
iklimsel dönüşümlere uğrayacağını hesaplayarak
evrende insanlığın yaşayabileceği
hava,
su
ve ilkim ortamlarına sahip gezegenler arayışında
atomun
moleküllerin en küçücük parçacıklarının dahi
sırları çözülmeye çalışılmakta
insan hücrelerinin gen haritası çıkarılmakta
hastalıklı ya da bozuk genetik yapıların düzeltilmesi amaçlanmakta
genetik mühendisliği
fizik
kimya
tıp
işbirliği içerisinde
tüm hastalıklara neden olan
genetik şifreleri çözebilmek uğraşısında
ve dahi
bütün bu bilimsel gelişmeler yürütülmekte iken dünyamızda
ilk okuma düzeyine dahi gelememiş insanlarımız
ah! o insanlarımız
henüz okuma yazma dahi bilememekte!
cehalete mahkum edilen coğrafyalarımız var bizim
insanlarımız var
yüce tanrının kendilerine bahşettiği bu dünyada
tek dikili ağacı dahi olamayan
yaşadığı ülke topraklarında mülteci
dünyanın her neresine giderse gitsin
mülteci kaderli insanlarımız
nice küçücük günahsız çocuklarımızı çıkardık
denizlerden cansız
sahillere vurmuş yapayalnız bedenlerini
ülkelerinde savaş
ülkelerinde cehalet
ülkelerinde açlık vardı
böyle istemişti bu dünyanın sömürge baronları
ne okuyabildiler
ne öğrenebildiler
ne düşünebildiler
ne de akıl kullanabildiler
ilk okuma düzeyine dahi erişemeden
bu dünya yaşamına veda edip gittiler
ve dahi , gitmekteler
insanın insana karşı sorumlulukları var
veballeri var var oluşların
kitleleri eğitimsiz, cahil bırakan yönetimlerin veballeri var
cahil, aç , yoksul , çaresiz kitleler okuyamazlar
okuyamayan , öğrenemez , anlayamaz , aklını kullanamaz
gerçekleri göremez ve kolayca kandırılabilir
ve kolayca emperyalizmin sinsi sömürü tuzaklarına düşebilir
bu nedenledir ki kutsal kitabımızda tanrı
‘’ oku ‘’ diye seslenmiştir ilkin insanlığa
tüm insanlığa hitabıdır bu
okumak bazı soylu sömürü baronlarının aile ve soylarına tanınmış bir ayrıcalık da değildir
tüm insanlığa ortak seslenişidir tanrının ‘’ oku ‘’
Peki ‘’ oku ‘’ dedi tanrı da bizler okuduk mu ?
Kur’anı Kerim in ilk suresinin ilk başlangıcıydı oysa.
Okumadık.
Okumuşlarımızın pek çoğu da , okuduklarını anlayamadılar.
Kavrayamadılar.
Değerlendiremediler.
Düşünemediler.
Akıl yürütemediler ve sonra ,
BİLEMEDİLER…
Yine o yüce tanrı, ne çok seslendi oysa,
Onlar bilmezler mi
Hiç düşünmezler midir ki … diye
Şu an kendi ülkemiz insanının bir resmini çekelim isterseniz :
Dilimiz Türkçe.
Okuma yazma düzeyimiz ilk okuma düzeyinde.
Okuma alışkanlıkları sıfıra çok yakın , hatta sıfırlanmış düzeylerde.
Din kitabımız Kur’anı Kerim’ i arapça yazılmış arapça harfler üzerinden,
arapça bir garip anlamadığımız kelimelerle okumaya çalışıyoruz
Neden ? Çünkü arapça’yı da bilmiyoruz.
Bir dilin alfabesini bilmeyen insan o yazıyla yazılmış metinleri okuyamaz ki.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde osmanlı’ca dahi olsa
halkın Okuma yazma bilenlerinin oranı % 2 seviyesindedir.
Halkın % 98 inin o dönemin Osmanlıca yazısını ya da arapça yazıları
okumayı dahi bilmedikleri bir gerçektir.
Arapça ve dahi osmanlıca öyle dillerdir ki ; alfabelerini mükemmel bilen bir insan dahi,
okuduğu herhangi bir yazıyı anlamlandıramayabilir.
Pek çok kelimelerin 30 – 40 tan fazla değişik anlamlara geldiği bilinmektedir.
Bu kelime hangi anlamda kullanıldı peki ?
Yazı tura mı atacaksın ?
İşte bütün bu gerçeklere rağmen halen önümüzde arap alfabesiyle yazılmış kur’an kitabı , ve bizler de
yarım yamalak dahi diyemeyeceğim , saçma sapan güya arapça okunuşu dediğimiz biçimlerde onu
okuma gayreti içerisindeyiz.
eguzü billahi mineş şeydanir racim bismillahirrahmanirrahim … bu yazdğım biçimde okuyabiliyoruz
arapça kelimelerin gerçek okunuşu, gerçek telaffuzu ve anlamlarını da maalesef tam bilemeden hem de.
İşin özü şudur:
Okuma olayının daha en temelinde , başlangıcında , alfabesinde hatalarımız diz boyu ve bunun dahi idrakinden
çok uzaklardayız maalesef.
Çok çok daha derinlerine dalmak mümkün , ama bu yazının devamı olabilecek yazılara bırakıyorum o konuları da.
İşin özü, öncelikle okuyabilmek,
Sonra okuduğunu düşünebilmek , idrak edebilmek, öğrenebilmek, anlayabilmek,
Anlayabilmek için önce öğrenim gerekli.
Temel bilgilerle her konuda temel bilgilerle donatılmamız şart.
Bilimsel, teknolojik, sosyal , edebi her konuda eğitim almak zorundayız .
Bu , anlayabilmek ve aklını işletebilmenin temel altyapısını oluşturacaktır dimağlarda.
Hiç akletmezler mi , hiç düşünmezler mi derken yüce tanrı da bunları kasdetmektedir.
Temel bilgilerden , temel asgari bilimsel , teknik ya da edebi bilgilerden yoksun insanların
neyi nasıl akledeceklerini ve bilebileceklerini ; sizlerin de takdirlerinize bırakıyorum dostlar...
Yazının son bölümünü şöyle bağlamak isterim ;
İslam, en güzel dindir bana göre. Ve hiç de kolay değildir uygulaması.
Çok çok yüksek düzeylerde bilgilerle, çağdaş ilim, çağdaş felsefe , tıp ve diğer tüm bilim ve
kültür alanlarında çok çok güçlü bir bilgi depolanmasına ve insanların öncelikle o asgari dahi
olsa da , kutsal kitabımızda tanrının seslenişlerini okuyabilecek, kavrayabilecek, aklıyla, bilgisiyle
değerlendirip anlamlandırabilecek ve neticede de öğrenebilecek seviyelerde eğitim almaları şarttır.
Günümüzde islam dünyasında bilim, teknoloji ve diğer alanlarda toplumların eğitim düzeylerinin
sıfıra yakın seviyelerde sürünmesi, islam toplumlarının da ; yaşam kalitelerinin dünya ölçeğinde
en düşük düzeylerde kalmasının başlıca nedenlerini oluşturmakta.
Sabrınızı daha fazla zorlayıp, bu yazıyı çekilmez hale sokmadan müsadenizle burada noktalayayım.
Daha çok okuyalım... Daha çok merak edelim ... Daha çok düşünelim , akıl edelim , gerçek doğruları
bulmaya çalışalım. Aksi takdirde , dogma ( birilerinin nedenlerini dahi açıklayabilmekten aciz oldukları halde,
dikte ettikleri yalan yanlış şeyler) ların arkasına düşerek , onları bir de din zannetmeye başlarız .
Oysa din kitabımız apaçık ortada ve okunmayı, anlaşılmayı, değerlendirilip, yaşamlarımıza
uygulanmayı beklemektedir...
Sevgi ve saygılarla …
YORUMLAR
Ruhumu çaldım, ıssız bir ormanda koca bir zindana kapattım.... Bedenimi ondan uzağa, olabildiğince uzağa taşıdım. Bütün günahları bedenimin boynuna astım. Şimdi ikisi arasında kalıp, bir tercih yaptım...
Firar !
Yakala beni Tanrım ! Ardımdan koşan meleklere yakalanmadan, son nefese kalmadan ... Kıyamet günü, Sur borusu çalmadan bul beni Tanrım !
Yeni bir şiirin gölgesi, yeni bir gölgenin ıslak bedenini yazıyorum....
Şiirleri içimizde doğuran masumiyet, masum bir çocuktan çıkıp, masum yalanların ardından yazıyorum…
çocukluğum ne zaman yardıma gelse
birer birer acılır pir-i hatıralarım
ey amel defterimin günahkâr karanfili
ölü topraklar üzerine öldüler mi desem
ne recel dudaklarından yaladım
ne mavi gözlerine bayıldım
onlar ölü tanrıların uşaklarıyken
bizler yalancı pinokyo’lar
hep uzun burunlular…
ey bir daha okunmayacak yasak kitap
ey gözleri günaha düşmüş sevdam
biliyorum Havva kadar Meryem de
günahkar
sen ne kadar inkar etsen bunu
her mezar taşına kazınmış duan
cennet kadar cehenneminde bundan
ölüyor pinokyo’lar ölüyor sevdam.
hiçbir ölüm beni öldüremez
hadi
sen yeniden dağıt kağıtlarını ey aşk
celîlim
celâlim
celâliyim
ben bir delinin gözbebekleri
kadar sevdayım
sevgiler...
Mert YİĞİTCAN
kimiz
neyiz
nasılız
nereden geldik
nereye gidiyoruz
ya da nasıl
neden
geldik
gidiyoruz
aslında geldi k mi
gidiyor muyuz
gidemiyor muyuz
vs vs
uzun hikayeler
pembe yalanlar diyarının pinokyoları var
uzun burunlular
onlar konuşuyorlar
biz de mutlulukla uyuyoruz
ha !
her şeyin aslını
gerçeğini
en hasını
en iyi bilenlerimiz çok fazla
neredeyse herkes
her şeyin aslını esasını çözmüşler
uzatmaları oynuyorlar
kendilerince
cehaletin bilmem kaçıncı katman bataklıklarında
ilim
irfan
ezeli ve ebedi alemleri yutmuşlar
haşa tanrıdan dahi iyi biliyorlar
her şeyin gerçeğini
şükür tanrım
bu günümüze de şükür
sen saptırılmışlardan eyleme
doğru yoldan ayırma bizleri
ortalıkta bin bir yol var ve
gözler
akıl
görüş mesafesi
yoğun sis nedeniyle sıfır
şükürler olsun ki
sen varsın tanrım
sen doğru yoldan ayırma bizleri
kuzuların birbirine uyumlu
ritmik yürüyüşleri
kapanış !