- 1059 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SUSKUNLUĞUMA SES OLURKEN YAZDIĞIM KIRPIK CÜMLELER...
Anlamsız rötuşlarla şekillenmekte hayat: Ne zaman nereden eseceği belli olmayan poyraz üşütüp sersemletirken öğle vakti.
Aşk’ın nüansında şereflendirirken nazı niyazı yürekte saklı o koşuşturmaca pek rağbet görmese de devinmekteyiz anbean.
Yüklü nöbetlerle gönül ve soluk benizli anlamsız cümleler zikrediyor belirsizlik kuşatırken efkâra davetli bir hüküm ne yazık ki kimden geleceği belli olmayan o acımasız tokat.
Fırsat tanımak lazım olsa gerek kapıdan içeri girmeye meyilli o gönül dostuna.
Zamansız ölümlerin teferruat yüklü imgelerinde seyreliyorum hayat gıybet yüklü yanlışlıkla dolu iken. Aşk ile harmanlanmış bir gönül daha nasıl derbeder olabilir ki?
Sol yakanın sol şeridinde gölgelenmiş bir yalnızlığın solundayım sola dönük başım ama yüreğim kayıp. Kısır ve muğlâk döngünün patavatsızlıktan mütevellit anlamsızlığı ilk etapta rast geldiğim.
Selam yüklü bir neşe öbeği ile seğirtirken kırık bir mızrapla titriyor gönül telim. Alabildiğine muzdarip ve hicaz makamında bir hicran kulaklarım çınlarken saat başı. Bir nöbet benimki üstelik aralıksız ve hırpani bir mevcudiyet sefil ve pejmürde. Rotam ne zaman ki sapsa dönüp bakıyorum aynaya ve soruyorum safça:’’Nerede hata yapıyorum?’’ Ayna bile muzdarip kırık parçaları batarken orama burama.
Örselenmiş bir renk elimdeki ve gözümdeki o uçuk pembe en az hayallerim kadar uçuk ve kaçık bir aklın neticesi yönünü her nasılsa kaybetmeye çeyrek kala ve tedirginlikle dokunurken insan siluetlerine: Durağan ya da sitemkâr ama asla dalkavuk değil işte ayrıştığım nokta ve en büyük hatam: Durduk yerde attığım nidalarla şaşırtırken insanları garipseniyorum da eşit ölçüde.
Rağbet ettiğim mi rağbet gören mi ya da yaftalanan?
Sizce fark eder mi hele ki yüksünmediğim bir güzellik ise peşin hükümlülerin nezdinde çoğalıyorum ve çoğaltıyorum titrek ışıklar aydınlatırken yüreğimi ve toz konduramadığım nicesi en az içimde saklı o payidar ümit ve yeri geldi mi hüzün zerrecikleri.
Asılsız cümleler kurmuyorum ve peşin hükümlerin peşinde konuşlanmadığımdan olsa gerek zamanı kolay tüketiyorum ve çok da kolay sevip uzaklaşabiliyorum da. Tezat yüklü duygu birliktelikleri ama aslımı inkâr edemediğim o gerçek kadar en az kimliğimi beyan ederken satır aralarında. Farkındayım pek çok şeyin tüm suskunluğuma nazire edercesine yükümlü değilim de haricimde olanlardan.
Kurguladığım hikâye kahramanlarını az özümsemiyor değilim hani suskunluğuma ses olurken yazdığım kırpık cümleler ve nasıl da telaşla hükmediyor sefil kalem bilircisine içimdeki umudun ve aşkın coşkusunu. Keşke basite indirgeyebilsem de yaşadığım ikilemleri kulemden uzattığım saçlarıma sarılsa hikâyemin hangi kahramanı rast gelirse artık.
Zincirden boşananı aşağı yukarı bir asır oldu, demek gibi bir gaflette bulunamayacağıma göre veriyorum beyanatımı: Hayata sevdalı ve müşterek tapulu bir evrenin saklı hazinesini bulmaya namzet bir yolculuk benimki üstelik kimselerin eşlik etmediği tek gözlü bir evin camına iliştirmişken başımı.
Rahvan tüm cümlelerim ve doğurgan bir aşk benimki: Sevdikçe sevesim geliyor ve uzaklaştıkça kalabalıktan yalnızlığıma sığınıyorum sonsuz hazneli o mübarek döngüde konuşlandığım mabedimde ser verip sır vermezken.
Kimine göre bir zafiyet ama bana göre Yaratıcının nakşettiği emsalsiz bir güç düştüğüm tüm çıkmazlardan alnımın akıyla çıkıp galip gelmem gibi.
Heyhat, diye bağırmak ise üstüme düşen yine ben şekillendiriyorum o girizgâhı ve tüme varım ile yoksunluğumu varlık addedip yine sığınıyorum Yaratıcının engin gücüne bir parça nasiplenip günü kurtarırken.
Başımı secdeye koyarcasına yaşıyorum yirmi dört saatimi ve imgelere veriyorum hakkını ben yaşarken neyse düşen payıma.
Hamdolsun diye sonlandırmak belki de zamanı sevgi yüklü nidalarla başladığımız gibi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.