Doğduğum Yer Doyduğum Yer
Geldiğim yerde dağlar vardı, soğuk serin pınarlar, masmavi gökyüzü… Akşamları saman yoluna bakar, yıldızları sayar uyurdum… Sabahları kuş sesleriyle uyanırdım, meleşen kuzu sesleriyle…
Vardığım bu ülkede ise bırakın bir dağı, bırakın bir ırmağı; bir küçük tepe, doğal bir dere bile yoktu. Dağlarda yürümeye, pınarlarda su içmeye hasret kaldım…
Ama sonra bulutları sevdirdi bana bu ülke. Geniş ve düz arazilerde, yemyeşil parklarda, meydanlarda oturup bulutlardan şekil çıkarmayı, hayal kurmayı sevdirdi… Özgür düşünmeyi… İnsana verilen değeri sevdirdi…
Sonra yağmurlarını sevdim bu ülkenin, yağmurda yürümeyi, yağmurda el ele tutuşup dolaşan sırılsıklam aşıklarını sevdim… İnsanlarını sevdim bu ülkenin, özgür düşüncesini, geniş hoşgörüsünü…
Bahçeli evlerini sevdim bu ülkenin, çiçekli pencerelerini… Müzelerini sevdim bu ülkenin, sanata verilen değeri. Van Goch’unu, Rembrand’ını, Anna Frank’ını ve daha nice değerini sevdim… Baharlarını sevdim bu ülkenin, sonbaharlarını… En çokta gökgözlü, çocuklarını sevdim, mavi mavi gülüşlerini…
Papatyalarini sevdim, lalelerini kokladım…
Her sabah kalkıp işe giderken, şehirlerin yeni bir güne uyanışında gizlenmiş sesleri dinledim. Her seste sevdaların, seni seviyorumların, merhabaların, sarhoşların, daha nice insan halinin notalarını buldum…
Burda tattım ömrümün en hüzünlü anlarını, en keyifli sarhoşluklarını en güzel aşklarını burda yaşadım. Ulu çınarlarla dostluğumu burada kurdum. Her karış toprağını ayrı sevdim bu ülkenin, doğup büyüdüğüm topraklar kadar…
Sevdiklerim oldu bu ülkede, sevmediklerim oldu. Dostlarım oldu dostluklarım. Düşmanım hiç olmadı…
Bu ülkenin her taşında toprağında babamın olduğu kadar, benim de emeğim oldu, bu ülke senin, onun olduğu kadar benim de ülkem. Bu ülkeyi senin sevdiğin, savunduğun kadar. Ben de sevip savunuyorum… Sokaklarına gençliğimi bıraktım, fabrikalarına ömrümü, sarısaçlı bir kıza gönlümü. Duraklarına yazı yazdım, pangart astım, grevlere, yürüyüşlere katıldım...
Doğup büyüdüğüm yerlere nasıl ki, sevinç ve duygu dolu anılarla gidiyorsam her defasında; buraya da tekrar sevinç ve müteşekkir dolu duygularla dönüyorum. Hollanda benden aldığı kadar bana çok şey geri verdi. Bu yüzden bende aldıklarımın bir nebze de olsa verebildiğim kadarını geri vermek istiyorum... Geldiğim ülkeyi sevdiğim kadar, bu ülkeyi de seviyorum ve bu sevgiyle gurur duyuyorum....
Bazen bu ülke hakkında ilgili, ilgisiz bir çok şey söylendi… Hollanda’lıların ne kadar yabancı düşmanı, ayrımcı oldukları ispatlanmaya çalışıldı. Bu ülke halkının yabancılara karşı tavrı eleştirildi… Üç beş faşistin yaptığı topluma mal edilmeye çalışıldı. Namı diğer bazı insanlar da yabancıların ne kadar acınacak durumda olduklarını, ne kadar kriminel olduklarını irdeliyerek ucuz politik çıkarlarına pay çıkarmaya çalıştılar.
Ben diyorum ki, bu ülkede ne yabancılar acınacak durumda, ne de Hollandalılar melake… Ama bu zaaflar iyi niyetliyseniz yadırgamanıza, kötü niyetliyseniz saldırmanıza neden olabilir… Burada herkesin huzur içinde yaşaması için toplumsal bütünleşme ve toplumsal barış son derece önemlidir.
Dileğim o ki, bu ülkede yaşayan herkes elini vicdanına koyup, ona göre hareket eder ve bu tür hassas konuları ucuz politik malzeme olarak kullanmaz…
Alışkanlıklar, önyargılar ve kontrol altına alınamıyan düşmanlık duyguları tüm toplumun huzuruna, insanlığa ancak zarar verir. Yararlı olunamıyorsa bari zararlı olunmasın...
……
Kim ne derse desin, ben bu ülkenin grigün akşamlarını seviyorum. Titreten serinliğini sabahların, solumasını gecelerin… Kimi gün tren oluyorum, kimi gün otobüs, araba, psiklet oluyorum geziyorum şehir şehir, sokak sokak… Kuş olup uçuyorum orman orman…
1950 doğumluyum ve 1968 den beri burada yaşıyorum. Şimdi bir zaman hesaplaşmasındayım.
Ve ögrendim ki; ben neredeysem vatan orası. Ben neredeysem dünya orası…
Nuri CAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.