- 417 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BEN SİZLERİ UNUTAMAM
Çok uzun bir zamandan beri gönlüm istemeden, bu beden gurbet ellerini mesken tuttu…
Diyar diyar gurbet ellerini gezerken, her zaman ve her yerde çocukluğumun Kâhta’sı buram buram gözlerimde tüttü…
Kâhta her zaman en güzel sıla, en güzel yurttu...
O güzelim günlere geri dönüş, hiç sönmeyen bir umuttu…
Cennet Kâhta’m, gurbet ellerinde seni her gün bir film şeridi gibi kare kare yaşatan bu yürek, bu gözler, nisan yağmurlarına gebe birer buluttu…
Bu beynim sende yaşadığım o saf, temiz ve güzel dostlukları her şeyden üstün tuttu…
Canım Kâhta’m, yaralı yüreğim gönül köşkünün başköşesine her zaman seni oturttu…
Sen çocukluğumun nergis tarlasısın…
Sen çocukluğumun toprak futbol sahasısın…
Sen çocukluğumun gölgesi serin su kulesisin…
Sen çocukluğumun salkım salkım üzüm bağısın…
Sen çocukluğumun altın sarısı arpa, buğday başağısın…
Sen çocukluğumun başı karlı, başı dumanlı tarihi Nemrut Dağısın…
Sen çocukluğumun yazları mışıl mışıl akan, kış bahar mevsimlerinde çağlayan Kâhta çayısın…
Sen çocukluğumun Karakuş Tepesi, Musa Peygamberi ve Cendere Köprüsüsün…
Sen çocukluğumun dualarının, dileklerinin Aysadık’ısın…
Sen çocukluğumun Ariket’i, keraş’ı, Elüt’ü, Bizrin’i, Süsyan’ı, Horik’i, Şeyhbabası, Mılkı, Bildiyan’ı, Dargır’ı ve onlarca köyü, mezrasısın...
Kâhta’m, sen benim çocukluğumsun.
Güzel Kâhta’m, ben de senin garip düşmüş, gurbet ellerin çilesini çeken bir evladınım…
Çocukluğumda bana sunduğun güzelliklerle, dostluklarla gönlümü çaldın; sana sevdalandım…
Kâhta’m, o güzel günlere körkütük aşığım…
Çocukluğumun güzel insanları, bana güzellikleri yaşatan insanlar, sizlere minnettarım, sizlere hayranım…
Saygıyla anıyorum sizleri ey güzel insanlar, isimsiz kahramanlarım benim…
Yaşanan rezaletler, bizim baş tacı yaptığımız o güzel değerlerin bu gün paspas gibi çiğnenmesindendir…
O günlerin güzelliklerinden nasibini alamayanlar, çiğ kalanlar, kendini yetiştirmeyenler Kâhta’mızı yaşanmaz hale getirmişlerdir…
Çocukluğumuzun kısa özeti insanlık, dostluk, komşuluk, sevgi, saygı ve vefadır… Güzel ahlaktır…
Dünya malı için her yol mubahtır diyen zihniyet tiksindiricidir…
O kör zihniyet, kibir deryasında yüzen o zevat, dev aynasında kendini dev gören o cüce mahlûkat; yarattığı cehennemde boğulduğunun farkına bile varmıyor…
Esrar bulamayınca krize giren esrarkeş gibi çırpına çırpına gidecektir.
Uğruna insanlığı paspas yaptığı o dünya malı, arkasından sırıtarak gülecektir; kirli bir mendil bile sallamayacaktır.
Çocukluğumun Kâhta’sında yaşadığım bazı güzellikleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Beni Kâhta’ya sevdalandıran, âşık eden bu güzelliklerdir.
Qeraş, Kâhta’ya en yakın ve en güzel köylerimizden biridir. Bu köyde babamın birçok dostu vardı. Biz bu dostların evlerine giderdik. Onlar da bizim eve, dükkâna gelirlerdi.
O karşılıklı sevgi ve saygıyı hiçbir dünya malına değişmem.
Bir Pazar günüydü. Havalar çok güzeldi. Evde Pazar gününün tadını çıkarıyorduk.
Babam Qeraş’a gideceğini, birlikte gitmemizi önerdi. Hiç düşünmeden önerisini kabul ettim.
Babam ile birlikte köylere gitmekten, o güzel insanlarla, o güzel dostlarıyla tanışmaktan büyük zevk alırdım.
Babam ile birlikte yola çıktık.
Sohbet ederek Qeraş’a vardık.
Köyün girişindeki mezarlıkta, Allah’ın rahmetine kavuşmuş insanlara fatiha okuduk.
Köyün içine doğru yürüdük.
Babam bir evin önünde durdu. Köyün orta yerinde kerpiçten yapılmış güzel bir evdi.
Konuğu olduğumuz o güzel insanın adını ne yazık ki hatırlayamıyorum.
Babamın yaşında olan bu güzel insan, bizi öyle candan karşıladı ki kelimelerle anlatamam.
Bu dostun eşi babama “Mustafa Kardeş hoş geldin” dedi.
Benim yanıma geldi. Evladına sarılır gibi bana sarıldı. Öptü. “Sen de hoş geldin Mahmut’um” dedi.
O ananın sıcaklığını bana ancak ölüm unutturabilir…
Evin holüne kilim serildi. Üstüne minderler konuldu. Duvara yastıklar dizildi.
Minderlerin üstüne bağdaş kurup oturduk.
Tasla getirilen bol köpüklü ayranla susuzluğumuzu giderdik…
Sohbet tatlı tatlı sürdürülürken çaylar geldi.
Zaman su gibi akıp gitmişti.
Tereyağlı bulgur pilavı geldi. Üstüne bizim için kesilen horozun eti konmuştu.
Tereyağlı bulgur pilavı mis gibi kokuyordu. Türlü geldi. Yeşilbiber, kuru soğan ve yine bol köpüklü ayran geldi. Yoğurt geldi.
Mutfaklarında ne nimet varsa sofraya getiriyorlardı.
Sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik benim güzel insanlarımın günlük doğal özellikleridir.
Qeraş ve Qeraşlı güzel insanlar sizlere saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik görülmeye değerdi…
Qeraş hayatımın unutulmaz güzellikleri arasındaki yerini almıştır.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Sonbaharın güneşli günlerinden biriydi… Babam, dükkândan eve her gün ki gelişinden daha erken geldi.
Banyo yaptı. En yeni elbiselerini giydi.
Akşam yemeği hazırdı. Babam sofranın serilmesini, yemeğin sofraya konmasını istedi.
Sofra hazırlandı. Yemekler yendi. Eller, ağızlar yıkandı.
Babam Bizrin’e gideceğini, birlikte gitmemizi önerdi. Kabul ettim.
Hava kararmaya başlamıştı. Evden çıktık. Babama gidişimizin nedenini sordum.
Babam anlattı: Köyde iki gencin düğünü olmuş. Dini nikâh kıymak için Kâhta’da iki imama gitmişler, söylemişler…
İki imam da işleri olduğunu bahane ederek gitmemişler.
Babama durumu anlatmışlar. Babam da “Allah rızası için gelirim” demiş.
Dini nikâh kıymak için gittiğimizi öğrendim.
Alevi oldukları için iki gencin nikâhını kıymaya gitmeyen imamlara kızdım.
İki genci dini nikâhsız bırakmadığı için babamı daha çok sevdim.
Düğün evine gittik. Bizi öyle güzel karşıladılar ki anlatamam.
Babam nikâhı kıydı. Ben de okunan dualara “âmin” diyordum.
Çok güzel bir sohbete tanık oldum.
Köyden ayrılırken, odada bulunanların hepsi birlikte bizi sevgiyle, saygıyla uğurladılar.
Sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik görülmeye değerdi…
Bizrin hayatımın unutulmaz güzellikleri arasındaki yerini almıştır.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Elüt köyünden bize düğün için “Okuntu” getirmişlerdi.
Gittik. Elüt köyünde babamla beni öyle candan karşıladılar ki sayfalar dolusu anlatsam bitiremem.
Sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik görülmeye değerdi…
Elüt hayatımın unutulmaz güzellikleri arasındaki yerini almıştır.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Hemzeyin köyünden bir dost bizim aileyi davet etmişti. Bütün aile birlikte gittik.
Bu aile devamlı bize gidip gelen, birbirimizi çok iyi tanıdığımız bir aileydi.
Üç dört gün köyde kaldık. Ailenin ve köyün çocukları ile bağlara, bahçelere gittik. Birlikte oynadık. Birlikte eğlendik.
Sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik görülmeye değerdi.
Hemzeyin hayatımın unutulmaz güzellikleri arasındaki yerini almıştır.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Parğacek, sanki doğup büyüdüğümüz köydü. Parğacekli Mehmet’in evi sanki bizim evimizdi. Bağı, bahçesi sanki bizimdi. Kendi evimiz kadar orada rahattık.
Sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik görülmeye değerdi.
Parğacek, hayatımın unutulmaz güzellikleri arasındaki yerini almıştır.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Encuz köyünde tek katlı toprak dam...
Damda serilen sofra… Koca leğende tereyağında kavrulmuş soğanların süslediği, tatlandırdığı patlıcanlı ayran yemeği… Yeşilbiberler, yufka ekmekler…
Damda yan yana serilen yataklar. Tam bir aile havası, tek bir aile gibi iç içe geçen günler.
Sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik görülmeye değerdi.
Encuz, hayatımın unutulmaz güzellikleri arasındaki yerini almıştır.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Markik, Mılk, Dargır, Çıralık, Terpal, Kokelan, Süsyan, Bildiyan, Dardoğan, Karaçor, Kilisk, Büyükbağ, Briman, Bervedol, Hesdıgın, Bersomik ve onlarca köy ve mezra.
Sizlerde geçen güzel günlerim, o günlerin anıları hala taptaze duruyor beynimde.
Buralarda yaşadığımız sevgi, saygı, dostluk, konukseverlik görülmeye değerdi.
O günlerde yaşadıklarım, hayatımın unutulmaz güzellikleri arasındaki yerini almıştır.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Kâhtalılar arasındaki yalansız, riyasız, o saf ve temiz ilişkiler romanlarda, öykülerde, şiirlerde tek tek işlenmesi gerekirdi.
Bütün ülkelerde yaşayan halklar bu yaşadığımız güzellikleri öğrenmeliydi.
Sosyologlar bu güzellikler üzerine binlerce sayfa kitaplar yazmalıydı.
Büyük yazarlar ve şairler yetiştiremedik.
Başka yerlerde yetişen büyük yazarları ve şairleri Kâhta’ya getirtip aylarca konuk edemedik.
Belki onlar yaşadığımız güzellikleri bizimle yaşayarak başka insanlara anlatırlardı.
Benim güzel insanlarım. Güzel insanların evlatları sözüm sizleredir…
Sizlere sesleniyorum:
— Dünün güzelliklerini unutmayınız. O güzellikleri daha da geliştirerek yaşayınız ve yaşatınız.
Ben yaşadığım o güzellikleri unutmam! Unutamam!
Sizlerden ne mal, mülk ne de mevki talep ediyorum… Ne oy istiyorum…
Sizlerden tek bir dileğim var:
Dünün güzelliklerine sarılınız… Dünün çirkinliklerini lanetleyiniz ve öyle çirkinliklere bulaşmayınız…
Sevgi, saygı, dostluk, komşuluk, konukseverlik, hoşgörü, dayanışma, yardımlaşma onurlu Kâhtalıların en belirgin özellikleriydi… Günlük yaşayışlarıydı…
Fakir ailelere yardım ederlerken sol elin verdiğini sağ el görmezdi…
Şimdi internet sitelerinde gördüklerime şaşırıyorum, üzülüyorum…
İş adamlarından aldıkları yardımları fakirlere götüren görgüsüzler, kameralar karşısında boy boy poz verip hindi gibi kabarıyorlar…
Fakir aile de ilk defa durduğu kameranın karşısında büzülüyor, eziliyor…
Fakirin içinden kopan fırtınayı gören yok…
Kâhtalım, Allah için uzanan ve fakiri rencide etmeyen elini seviyorum…
Reklâm için değil, Allah için yaptığın güzellikleri seviyorum…
Ham, çiğ, pişmemiş, insanlıktan nasibini almamış zevatını dün de sevmedim… Bu gün de sevmiyorum…
Canım Kâhta’m, okul yüzü görmemiş ama üniversite bitirmişlerden daha efendi, daha akıllı, dürüst, güzel insanlarını çok seviyorum…
Ben senin güzelliklerini seviyorum Kâhta’m…
YORUMLAR
Mahmut Cantekin
Çok teşekkür ederim.