- 3978 Okunma
- 12 Yorum
- 1 Beğeni
AHA DA SİZE LOZAN ANTLAŞMASININ GİZLİ MADDELERİNİN BELGESİ.
PEŞİN PEŞİN NOT: SONUNA KADAR OKUMAYACAKSANIZ HİÇ OKUMAYIN..ZİRA BAŞ TARAFLARI OKUYUP TAMAMINI OKUMAZSANIZ YANILABİLİRSİNİZ.
Efendim bizde zaman zaman ve özellikle Türkiye’nin kritik dönemlerinde bir tartışma hortlar: Lozan bir zafer midir, yoksa hezimet mi?
Bu tartışmalar içine son zamanlarda yeni bir konu daha eklendi: Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri.
Lozan Antlaşması 100 yıllık bir Antlaşma olup, antlaşma tarihinin üzerinden yüz yıl geçtikten sonra kelimenin tam anlamıyla ebemizin örekesini görecekmişiz. Lozan Antlaşmasının bilinen maddeleri olduğu gibi yedi tane de bilinmeyen maddesi varmış. İşte şu andaki mevcut hükümetimiz de bizlere ebemizin örekesini göstermeye çalışanlara karşı ‘’ Nah gösterirsiniz. Asıl biz size ebenizin örekesini göstereceğiz’’ mücadelesi içindeymiş.
Tabii ki böyle bakınca insan merak ediyor. Lozan Antlaşmasının bu gizli maddelerini… Yani şunun şurasında 2023 e ne kaldı ki?
Hal böyle olunca millet bana soruyor ( Tarih öğretmeniyiz ya ondan)
Ne mi soruyorlar?
1- Lozan Antlaşması bir hezimet midir yoksa zafer mi?
2- Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri var mı? Varsa o maddelerle ilgili belge var mı?
3-Ege Adalarını Lozan Antlaşması ile mi kaybettik?
4- Musul ve Kerkük’ü kendi ellerimizle mi İngilizlere teslim ettik?
5- Lozan Antlaşmasında Türkiye Cumhuriyetini Haim Naum adında bir Yahudi Hahamı mı temsil etti?
Hani öğrenciler sorarlar ya ‘’ Hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?’’ diye. Bu sefer de ben istediğim sorudan başlıyorum.
2. Sorunun cevabı: Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri var mı?
Var.
O maddelerle ilgili belge var mı?
Var.
Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri şunlar:
MADDE 2: Türkiye, Boğazlar üzerindeki hâkimiyetinden 24 Nisan 2023’ü 25 Nisan 2023’e bağlayan gece yarısı tamamen vazgeçecek ve bölge, anlaşmada imzası bulunan diğer devletlerin hâkimiyeti altına girecektir.
MADDE 7: Türkiye 24 Nisan 2023 tarihi itibariyle bütün yeraltı servetlerini ve doğal kaynaklarını kullanma hakkından feragat edecek, bu hak anlaşmada imza sahibi olan diğer memleketlerin olacaktır. İş bu maddeye ormanlar, madenler ve bütün enerji kaynakları da istisnasız dahildir.
MADDE 9: Türkiye, Fener Patrikhanesi’nin ekümenik olduğunu kabul edecektir.
Patrikhane 24 Nisan 2023’ten itibaren milletlerarası hükmî şahsiyete sahip olacak, Aya Yorgi Kilisesi merkez kabul edilerek 25 kilometre çapında ve Ayasofya’yı da içine alacak olan arazi bedelsiz olarak Patrikhane’ye devrolunacak ve burada daha sonra kurulacak olan Vatikan benzeri yeni devlet,geçmişin Bizans’ının hatırasını ihyâ edecektir.
MADDE 10: Ayasofya yeniden kilise hâline getirilecek ve Yeni Bizans Devleti’ne ait olacaktır.
MADDE 13: Hristiyan dünyasının organize edeceği her türlü misyonerlik faaliyeti serbest bırakılacak, Türkiye din değiştirmek isteyen vatandaşlarına her türlü desteği verecektir.
MADDE 17: Bu anlaşmanın imzalanmasından önce yürürlükte bulunan ama Türkler’in 1919 ile 1922 seneleri arasında sürdürdükleri silâhlı başkaldırı yüzünden uygulama imkânı kalmayan Sevr Anlaşması’nın bazı maddeleri de yine 24 Nisan 2023’ten başlamak üzere hayata geçirilecek; öncelik Ermenistan, Lâzistan ve Kürdistan projelerine verilecektir.
MADDE 21: İşbu anlaşma 24 Temmuz 1923 günü Lozan Palas Oteli’nin kömürlüğünde Türkiye Hariciye Vekili İsmet ile İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace George Montagu Rumbold tarafından gizli olarak imzalanmıştır.
Yukarıda resmimi yayınladığım belgede işte bu maddeler yer alır.
Gelin şimdi de yukarıda yayınladığım belgeyi o günün Türkçesiyle okuyalım. Yani bu gizli maddelerin orijinal metnini…
Madde 2-
Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şem’i yanmaz mı?
Madde- 7
Kamu bimarına canan deva-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bimar sanmaz mı?
Madde 9
Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryanım
Uyarır halkı efganum kara bahtım uyanmaz mı
Madde 10
Gül-i ruhsarına karşı gözümden kanlı akar su
Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı
Madde 13
Gamım pinhan tutardım ben, dediler kıl yare ruşen
Desem ol bi-vefa bilmen inanır mı inanmaz mı
Madde 17
Değildim ben sana mail, sen ettin aklımı zail
Bana ta’n eyleyen gafil, seni görgeç utanmaz mı
Madde 21
Fuzuli rind-i şeydadır, hemişe halka rüsvadır
Sorun kim bu ne sevdadır, bu sevdadan utanmaz mı?
Eeee…Osmanlıca bilmezseniz işte böyle oltaya gelirsiniz sazan gibi.
Yukarıdaki Osmanlıca belge ne kadar Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri ise Murat Bardakçı’nın bazı cahil cühela takımıyla dalga geçmek için bizzat kendi uydurduğu ve her fırsatta ‘’ Bunları ben uydurdum yahu’’ demesine rağmen ‘’ Lozan’ın gizli maddeleri’’ diye karşımıza çıkan o maddeler de o kadar Lozan Antlaşmasının gizli maddeleridir.
Evet…Lozan Antlaşmasının gizli maddesi ya da maddeleri diye bir şey yok. Ama bu arada okullara Osmanlıca dersleri konduğu için mâbadlarını yırtan vatandaşlar da sanırım anlamışlardır Osmanlıca öğrenmenin niçin önemli olduğunu.
1. Soruya bakalım şimdi:
Elinize bir Sevr Antlaşması haritası alın. Ya da ondan daha önce İngiltere Fransa ve Rusya arasında yapılan Sykes – Picot Antlaşması haritası… ( Osmanlı Devletinin paylaşılmasını öngören bir gizli antlaşmadır.) Bize bırakılması düşünülen toprakları görün.Diğer elinize de Lozan Antlaşması ile sahip olduğumuz toprakların haritasını alın, bakın. Sonra elinizi vicdanınıza koyup ‘’Zaferdi’’ ya da ‘’ Hezimetti’’ deyin. Bu sorunun cevabı aslında bu kadar kısa ve nettir.
Bazıları kafayı takmış ‘’20.Milyon Kilometrekare Osmanlı Toprağı’’na…Sanırım 1683 de durmuş onların saatleri. 1683 deki Kutsal İttifaktan sonra sürekli toprak kaybettiğimizin farkında değiller. Osmanlı Devleti’nin, bir valisi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanını bile bastıramayacak hale gelip ‘’ denize düşen yılana sarılır’’ diye en büyük düşman olan Rusya’dan yardım talep ettiğini, Balkan Savaşları esnasında dünkü şamar oğlanlarımız Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ karşısında perişan olduğumuzu ( İşin komiği nedir biliyor musunuz. Bu dörtlü içinde Osmanlı Devletine ilk savaş açan Karadağ’dır.) hatta 1913 te Balkan Savaşları esnasında bir ara Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ İlimizin bile elimizden çıktığının farkında değil bu zevat.
Burnumuzun dibindeki Kıbrıs’ı bile koruyamayacak durumda olduğumuz için bu adayı İngilizlere verdiğimizi bilmiyorlar.
Atatürk’ün doğduğu yıl olan 1881 de Duyun-u Umumiyenin kurulduğundan, Trablusgarp Savaşı esnasında İtalyan Ordusunun savaş masraflarını işte bizim bu Duyun-u Umumiyeden sağladıklarını da bilmezler.
Duyun-u Umumiye kısaca Osmanlı Devletinin dış borçlarına karşı yabancı devletlerin bu ülke sınırları içinde kurmuş oldukları bir kurum olup Osmanlı Devletinde üretilen pek çok şeyin vergi geliri borçlarımıza karşı bu kuruma akıyordu.
Böylesine sefil ve perişan durumdayken I. Dünya savaşına girmişiz yani… Böylesine perişan bir durumdan sonra Bu günkü Türkiye’yi söke söke düşman elinden kurtarmışız. Öp de başına koy.
Ayrıca, ayıptır sorması: Hem 1. Ve II. İnönü zaferi diye bir zafer yoktur.’’ Diyeceksin. İstiklal Savaşını ‘’ Sadece Yunanlılara karşı kazanılmış basit bir başarı’’ olarak göreceksin hem de ‘’ Lozan’da çok daha fazlası elde edilebilirdi.’’ Diyeceksin. O zaman sormazlar mı adama ‘’ Peki hangi zaferle daha fazlası alınacaktı? Kazandığımız ve bizim bilmediğimiz bir başka zafer ya da zaferler mi vardı?’’
3- Ege Adalarını, on iki adayı Lozan Antlaşmasıyla mı kaybettik?
E tabi. Uşi Antlaşmasını bilmezsen Lozan’la kaybettik dersin.
UŞİ ANTLAŞMASI: ( 18 Ekim 1912 de İtalya ile –Trablusgarp Savaşından sonra imzaladığımız bir antlaşma)
1- Trablusgarp ve Bingazi’ye tam bir özerklik tanındı. Trablusgarp ve Bingazi, yeni bir kanun ve özel düzenle yönetilecektir.
2-Trablusgarp ve Bingazi’de Osmanlı Devleti’nin çıkarlarını, padişah adına naibü’s-sultan olarak tayin edilen bir görevli koruyacak, dini ve adli işler, padişah tarafından seçilecek kadılar eliyle yürütülecekti. Kadı ve Naibü’s-Sultan’ın maaşları, Osmanlı maliyesince ödenecekti.
3-İtalya On iki Ada’yı geçici olarak elinde tutacak, Osmanlı İmparatorluğu Balkan Savaşlarında bu adaları savunamayacaktı.
Özellikle Yunanistan’ın adaları işgal edebileceğinden korkulmuştur. Fakat İtalya II. Dünya Savaşını kaybedip adaları1947’de Yunanistan’a devredene kadar elinde tutmuştur.
Diğer Ege adalarına gelince:Balkan Savaşları sırasında Yunanistan tarafından işgal edilmişti bu adalar.Hamidiye Kruvazörü dışında Yunan donanması karşısında bir varlık gösterebilen herhangi bir gemimiz bile yoktu. Yunan keferesi resmen canımıza okumuştu. Çanakkale Boğazından dışarı çıkamıyorduk.
Balkan savaşlarından sonra 14 Şubat 1914 günü altı büyük devletin Ege adaları konusundaki ortak kararları bir nota ile Babıâli’ye bildirildi. Gökçeada, Bozcaada ve Meis Osmanlı Devleti’ne bırakılıyor, Yunan işgalindeki öteki adalar ise Yunanistan’a veriliyordu. Yunanistan bu adaları silahlandırmayacak, tahkim etmeyecek, askerî amaçlarla kullanmayacaktı. Adalar ile Anadolu arasında kaçakçılığı önlemek için de etkin tedbirler alacaktı.
Büyük devletler, aynı nitelikte bir notayı 13 Şubat 1914’de Atina’ya verdiler. Nota ile Ege adalarının Yunanistan’a verildiğini, ancak Yunanistan’ın da Güney Arnavutluk’tan çekilmesi gerektiğini bildirdiler.
Babıâli, bunun üzerine 15 Şubat 1914 tarihinde büyük devletlere bir nota göndererek, bu karara itiraz etti. Fakat onlardan olumlu bir cevap alamadı. Bundan sonra meseleye diplomatik yollarla çözüm aramaya girişti. Ancak bu alanda da bir sonuca ulaşamadan Birinci Dünya Savaşı başladı. Böylece Ege adaları İtalya ve Yunanistan’ın elinde kaldı.
Ege Adalarının Lozan Antlaşmasıyla elimizden çıktığını söylemek ne kadar yalansa bu gün Tayyip Erdoğan’ın Ege’de ve Akdeniz’de bulunan 16 adayı sattığı da o kadar yalandır. Çünkü satıldığı söylenen adalardan Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları isimlerinden de anlaşılacağı gibi Yunan adalarıdır zaten. [ Ben bunlardan Koufonisi adası hakkında araştırma yaptım. Ada Yunan Adası. Türklükle alakası yok ] ( Ötekiler: Koyun, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık adaları ile İzmir ilimizin sınırları içinde olan Venedik Kayalıkları.imiş. Bana göre bir haberin içinde bir yalan varsa o haberin tümü yalandır.)
Kısaca Lozan Antlaşmasını ve o antlaşmaya imza koyan hükümeti, o dönemki devlet yöneticilerini küçültmek adına Ege Adalarının Lozan Antlaşmasıyla Yunanlılara bırakıldığını söylemek ne kadar yalansa bu günkü hükumeti ve Cumhurbaşkanını kötülemek adına Ege’de on altı adanın Tayyip Erdoğan tarafından satıldığını söylemek de bir o kadar yalandır. Lakin biliyorum ki bazıları Ege Adalarının Yunanlılara Lozan Antlaşmasıyla verildiği inancından, bazıları da Ege’de on altı adanın Tayyip Erdoğan tarafından satıldığı inancından vazgeçmeyecektir. Çünkü bizim milletimiz maalesef gerçeğe değil işine gelene inanıyor. Hatta bazen kendi uydurduğu yalana inanıyor.
Bunca açıklamadan sonra sanırım Musul ve Kerkük’ü kendi ellerimizle mi İngilizlere verdik? Sorusu üzerinde konuşmaya gerek yok. Musul da orada Kerkük de... Hem bu gün öyle İngiltere’nin elinde filan da değil. Gözü yiyen buyursun alsın biz de dualar edelim kendisine…
5. Sorunun cevabı ile noktalayalım.
Lozan Antlaşması için gönderilen heyette 3 Delege vardı. ( Hariciye Vekili İsmet Paşa, [Delegasyon başkanı oydu],Sağlık Bakanı Rıza Nur, Eski Maliye Bakanı Hasan Bey(Saka)
Ayrıca 21 Danışman, 2 Basın danışmanı, 1 Genel sekreter, 1 Tercüman, 8 Sekreter, 1 de İsmet Paşa’nın yaveri vardı heyette. Yani toplamda 37 kişi vardı. Haim Naum bu 37 kişiden biri olup danışmanlar arasında bulunmaktaydı ve azınlıklarla ilgili konularda kendisinden fikir danışıldı. Yani Lozan’da Türkiye Cumhuriyetini o temsil etmedi. Dahası zaten Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey yoktu çünkü Cumhuriyet henüz ilan edilmemişti.
Türkiye Büyük Millet Meclisini İsmet İnönü, Rıza Nur ve Hasan Saka temsil etti.
İlginçtir ki daha sonra yazdığı hatıratında Atatürk’e ağır hakaretler eden ama kendisinin de bir eşcinsel ruh hastası olduğunu itiraftan çekinmeyen Rıza Nur’un o heyette bulunmasına kimsenin itirazı yoktur nedense.
Rıza Nur..Yani Lozan’da bizi asıl temsil eden ve daha sonra - Lozan zabıtlarında asla olmadığı halde- "Fransız delegeye haykırdım, Venizelos’a bir kafa attım, Lord Curzon’un suratını dağıttım, İtalyan o sırada zaten altına yapmakla meşguldü, İsmet ise çoktan kaçmıştı" gibi palavraları bol miktarda savuran Rıza Nur, Hatıratında kendisi için neler yazmış?
Karımdan şu mektubu aldım: ‘Ben burada kendime bir hayat arkadaşı buldum. Bunu başkasından duyarak üzülmene imkân bırakmıyorum.’ Namussuz karı! Sonunda bana boynuz da taktı. Galiba bu işte M. Kemal’in ve İsmet’in (İnönü) de parmağı var. [1]
(Karımın) ahlakı da bozuldu. Evdeki kızları benden gizli çırılçıplak soyuyor, dans ettiriyor. [2]
Bir Rus doktor, zampara mı zampara; karının sözüne göre de bizim karıya da sataşmış. [3]
Yataktan fırladım. Adam da derhal kaçtı. Baktım ki donum kesilmiş. Artık uyuyamadım. [4]
Yaşlı adam tabancasını çekti ve bana: ‘(Donunu) çöz, yoksa öldürürüm’ dedi... Boğuşma başladı... Nihayet bayılıp kalmışım... Gözümü açtığım vakit yanımda kimse yoktu. [5]
...Bu çocuğu (Harbiyeli) herkesten ziyade sevmeye başladım... Görmesem aklımdan hiç çıkmıyor, görsem yüzüme bakmıyor, içimde heyecan duyuyordum... Anladım ki bu çocuğa âşık olmuşum... Böyle bir aşkın sonu livata (sapık cinsel ilişki) demektir. [6]
Kadın, erkekten aşağı bir mahlûktur. [7]
Arnavutları isyana teşvik ettiğimi ben kendi elimle yazdım. Bu kusur değil, iftiharım sebebidir. Bana büyük şereftir. [8]
Ahlak ve temiz adetler ve faziletlerin bir kısmı kendiliğinden gitti, bir kısmını da bilerek ben terke mecbur oldum. Yalan da söyledim. [9]
1Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 1785, 1786
2 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 1346
3 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 1410
4 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 78
5 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 84
6 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 22
7 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 1530
8 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 1305
9 Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s. 105
Yani anlayacağınız 37 Kişilik heyetin içinde sadece danışman olarak yer alan Haim Naumdan çok daha ciddi bir problemimiz var. Lozan Antlaşmasına Türk tarafı adına imza koyma yetkisine sahip üç kişiden biri olan Rıza Nur tam bir ruh hastasıydı…
Eveeettt. Başka sorusu olan?
YORUMLAR
Bence yazar burada gayet aydinlatici olmus, neden tümünü okuyun diye belirttigini de sonradan anladim.
Benim yazara sitemim olacak bir hususta, o da Dr.Riza Nur'un iyi oldugu dönemlerdeki hizmetleri hatirasina, bu kadar da kara gösterilmemesi acaba dogru olmaz miydi, ki Sami beg tarih ögretmeniymis, konunun derininden muhakkak bildikleri vardir.
Gizli maddeler konusu o kadar ahmakça bir iddiadir ki, gizli maddelerin oldugu bir uluslararasi antlasma olamazki. Antlasmayi kamuyla paylasma zorunluluktur, bir doktora tezi gibi kamuyla paylasilir.
Murat Bardakçı'yı eleştirecek bir beyin yapısına sahip olmadığınız zaten ortada. Kafanıza göre yazıp çizmişsiniz. Sonuç: "Ali ata bak" olmuş...
sami biberoğulları
İyi bakmalar. ))))))))))))))
Hocam sayende bilgilenmiş olduk Tarafsız olduğunuza inanarak sizin yazılarınızı ilgiyle okumaya çalışıyorum Adalar konusunu öğrendik neyin ne olduğunu Birde 2023 ten sonra ne olacağı konusuna değinmemişsiniz umarım ileriki zamanda olur emeğinize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
2023 ten sonra ne olacağına dair Lozan Antlaşmasında bir açık ya da gizli madde yok. Bunun dışında ne olacağını ancak Allah bilir. Sekiz sene daha yaşarsak bekleyip göreceğiz.
Selam ve sevgilerimle.
bekir odaci
sami biberoğulları
O bahsettiğin de tamamen uydurma bir madde. Aynen benim yazdığım o yedi maddenin tam tersi maddeler uyduranlar da var.
dost ne değişti ki ipler baştan beri dönme ve puştların elinde tüm ülke onlarca tüm köşe başları tutularak yöneltiliyor ha sapık ha dönme ne fark var balkanları tek kurşun atmadan ordunun orada ikiye bölünüp çekişmesiyle verdik Sarıkamış da yüz bin aslanı bile bile öldürmediler mi yazlık elbiselerle ve sıcak iklimden gelmiş askerleriyle (yemen) içimizde daima hain ve satılıklar vardı şimdide var var oğlu var...güzel niyetli ve araştırıcı ruhuna hayranım kal esenlik içinde...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Alp Aldatmaz
Türklügü hüviyet cúzdanina indirgersen bóyle olur, Türkiye'de potansiyel hain dolu. Istisnasiz gayri-Türk'lerin hepsi potansiyel haindir.
Tabiki biri çikar derki, ihanet soya bakmaz, Túrk'te ihanet edebilir.
Benim Türk hainim, yad hainden kiymetlidir. Arnavut ihanetinden ise, Türk ihanetini yeglerim.
Kadri beg yorumunuzu okuyunca Balkanlar hakkinda, Arnavutlara giydirmeden edemedim, bunlar slav dönmesi, makedon bozmasi ne idügü belirsizler diyorum vesselam.
saygilarimla,
Hiçbir şey değişmedi, değerli hocam...
Dezenformasyon aynı pervasızlıkla devam ediyor...
"..dahili ve harici..."
Amaç destabilizasyon...
Atatürk önderliğindeki İstiklal Harbi ile Cumhuriyeti hazmedemiyorlar kısaca...
Milletin devletine (hükümetine) inancını ve itimatını sarsmak...
Havayı puslandırmak, suyu bulandırmak...
Gün geçmiyor ki, yeni bir algı yaratılmaya kalkışımasın...
Saflar dağılsın, cephe pare pare olsun istiyorlar...
Neyse...
Köpeğine muska yazdıran budala fıkrası da çağrıştı...
Fakat, S. Biberoğulları güldürüyorsa, düşündürüyordur da...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Sami hocamın ve sizin hoş görünüze sığınarak yorumunuzla ilgili küçük bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Yorumunuzda dediğiniz ‘’Atatürk önderliğindeki İstiklal Harbi ile Cumhuriyeti hazmedemiyorlar’’ sözünüze tam olarak katılmıyorum. Ortada bir hazımsızlık falan yok direk itiraz var. Atatürk’ün kurduğu iddia edilen Cumhuriyetin bir öncesinin yok sayılmasına yani istiklal harbinin yapıldığı asker dahil ordunun silahı ve tüm teçhizatın ve o süreçte kullanılan tren ve gemilerin de dahil Osmanlıya ait olduğunun üstünün örtülmesine ve Osmanlının siyasi prensiplerinin yok sayılmasına yani Cumhuriyet tarihi boyunca her konuda olduğu gibi bu konuda da sürdürülen ret ve inkar politikalarına olan itirazdır. Kaldı ki ortada bir Dezenformasyon varsa o siyasi köklerine sahip çıkmak isteyen insanlar tarafından yapılmamıştır.
Bu nedenle kimsenin cumhuriyetle ilgili bir sıkıntısı yok uygulamalara itirazı var.
Kendi yorumumda da belirttiğim gibi eğer bu gün kullanılan ve bize parayla satılan sanayi ürünlerinin iddia edildiği gibi mucidi biz isek bunlar belgeleriyle ortaya konsun birilerinin siyasi varlığı tartışılacak diye birilerinin emeği ve üzerimizde ki hakları yok sayılmasın.
Emin olun eğer tersi olsaydı o ülkeler bunu belgeleriyle ortaya koyar bizden hak ve tazminat talebinde bulunurlardı.
Biz ise bırakın uluslararası diplomaside ecdadının haklarını savunmayı, bir fatiha okumayı bile çok görmüş kendi ecdadına küfreden nesiler yetiştirmişiz.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
konunun biraz dışına çıkmışız sanırım. Lozan Antlaşmasına nasıl bakmak lazım. Konu bu.
Diğer sorular ya da konular ayrıca tartışılabilir.
Selam ve sevgilerimle.
Bazı sorular karşısında neden böyle yapmışlar diyoruz üzülüyoruz,
İlk yerli araba yapıyoruz içine benzin katmıyoruz,
Uçak yapıyoruz arkası gelmiyor
Bir şeyler engelleniyor
Kim yapıyor bunu
Sami hocamı bilelim bizde bunları...
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Tarih söz konusu ise hiçbir kaynak tarafsız değildir.(Antlaşma metinlerini ayrı tutuyorum) Kimse en doğrusunu ben biliyorum diyemez. Sizin bilginize çok güvenirim bilirsiniz, fakat sizin kaynaklarınız da tarafsız değildir. Bugün cereyan eden bir olayı çok değil ertesi sabah bütün gazeteler ideolojilerine göre yorumlayıp halka sunuyorlar. Bir gün önceki tarihten emin değilken asır ve hatta asırlar evvelki olayları sanki kendin bizzat yaşamış da görmüş gibi anlatmak...Biz gerçeğin ne olduğunu gözlerimizle görmediğimiz sürece bilemeyeceğiz. Tarihin bilmem kaçıncı nakledicileri olarak iftirayı da yayıyor olabiliriz, hakikati de. Bu yüzden özellikle Türk tarih kaynaklarına hiç güvenim yok. Yabancıların bizi anlattığı kaynaklar bir derece daha sağlam bana göre.
Lozan için değinebileceğiniz onca şey varken özellikle Rıza Nur gibi kolay lokmayı yutmaya çalışmışsınız. Rıza Nur kendi anılarında nasıl bir karakter olduğunu hiç gizlemeden anlatıyor zaten. Bu bana göre dürüstlüktür. Yaptığı onca şeye rağmen pürü pak günceler yayınlayan o dönem siyasetçilerinden daha dürüst olduğunu düşünüyorum. Ha sapıkmış; onu oraya delege olarak gönderen düşünmeli değil miydi? (Şanlı tarihimize bakın, birbirini sapıklıkla suçlayan devlet büyükleriyle dolu.)
Sami Hocam, ne yalan söyleyeyim makalelerinizi diğer yazılarınızdan ayrı tutuyor, onları daha bir ilgiyle okuyorum. İktidara yalakalık etmeden ya da iktidara küfretmeden yazan ender hocalarımızdan birisiniz. Belki de teksiniz.
Saygılarımla.
Aynur Engindeniz tarafından 9/17/2015 12:08:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Maddeler nereye gizlenmişlerdir? Kağıda yazılmadıysa hükümleri yoktur. Yazıldılar ise gizli olmazlar, Antlaşma metninin orjinaline ulaşmak artık çok zor değildir herhalde. Bunları hiç mi düşünmeyiz.
sami biberoğulları
''Tarih söz konusu ise hiçbir kaynak tarafsız değildir'' demişsiniz. Kesinlikle doğrudur. Hiç bir tarihçi de kendi duygu ve düşüncelerini işin içine katmadan yazamaz tarihi. Ben öğrencilerime hep '' Tarih size ancak olan olayları verir. O olayların neden ya da sonuçlarına ise siz karar verirsiniz'' derdim. Yani tarih size mesela Kanunname-i âl-i Osmanı verir. Şehzadelerin birbirlerini öldürmesi katliam mıdır, yoksa devletin bekası için mi ona siz karar verirsiniz. Neye göre? Tabii ki daha önce ve daha sonra uygulanan sistemlerin getirdikleri ya da götürdüklerine bakarak...
Yabancıların yazdıkları kaynaklara pek güvenmem açıkçası.Özellikle de yakın tarihimizle ilgili olanlarına.
Rıza Nur Konusuna gelince: Aslında o konuda da haklısınız ve işin doğrusu ben de o kısmı istemeye istemeye yazdım.
Yazdım çünkü bir arkadaş ısrarla Lozan'da Türkiyeyi Haim Naum'un temsil ettiğini söylüyordu. Bu arkadaş aynı zamanda Atatürk ile ilgili yine Rıza Nur'un hayatım ve hatıratım adlı kitabını kaynak göstererek Atatürk ile ilgili çok iğrenç ithamlarda bulunuyordu. Bir yerde ona cevap vermek için bunları da yazmak zorunda kaldım. Yoksa kolay bir lokmayı çiğnemek değildi amacım.
Selam ve sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Bu arada yakın tarih konusunda ben de yabancılara güvenmem. İşin doğrusu yerli kaynaklara da güvenmiyorum. En iyi kaynak koca neneler ve dedeler diyeceğim onlar da yansız değil. Mesela annem babam 12 eylülcülere lanet okur, iş yerindeki yaşlı bayan arkadaşım askeri sevinçle karşıladık, onlar gelince ülkeye huzur geldi der. En iyisi dediğiniz gibi olayları dikkate almak. Bunu yaparken de olayı o günün şartlarına göre değerlendirmek. Hani siz öğrencilerinize "olay şu kararı siz verin" diyorsunuz ya, aslında bu biraz tehlikeli bir tavsiye. Pek çoğumuz olayları o günün şartlarına göre değerlendirme kabiliyetine sahip değiliz. Yani nereden baksanız çıkmaz sokak bu tarih işi. En iyisi kendi gözünle gördüğün :)
Saygılarımla hocam.
Sayın Hocam;
daha önce okumuştum böylece sayenizde tekrar yaptık. Yüreğinize sağlık ..:)
(Konum Gereği açıklayıcı bilgi yapamıyorum..)
Selam Saygılarımı Sunarım..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sevgili hocam hep düşünmüşümdür. Acaba dünyada ki başka ülkelerin insanları da kendi tarihlerine dönük bilinmezlikleri ya da yanlış bildikleri şeyler var mıdır? Kafamı kurcalayan bu soruların geçmişi ortaokul yıllarıma kadar dayanır. Sonra içimi kemiren kafamda ki soruların bir dönem peşine düştüm hani derler ya insanın başına ne gelirse ya meraktan ya da araştırmaktan gelir diye samimi söylüyorum okuduğum kitaplarda kafamda ki soruların cevabını bulamadığım gibi zaten cevabını aradığım onlarca soruya yüzlercesi daha eklendi.
Örneğin ilkokul çağlarımızdan beri Osmanlı padişahlarının zevki sefa içerisinde yaşadığı anlatılmış ve Osmanlıda bilim geri bırakılmış ya da en basitinden Osmanlıya ait Çanakkale savaşları bile kazmayla kürkle kazanılmış şeklinde anlatılmıştı ya. ileri yaşlarda Çanakkale şehitlik abidelerini ziyarete gittiğimde ilk şoku orada yaşamıştım. Kamyon büyüklüğünde topları mitral yozları ağır makineli tüfek bataryalarını bu gün bile orduların kullandığı anti tank mayınlarının sergilendiği yerleri ve orada ki müzeyi gezince yav bize Osmanlı imparatorluğu döneminde bir numara olmadığı falan anlatılmıştı diye bayağı bir şaşırmıştım ve okuduğum o kitaplarda da hiçte öyle olmadığını öğrendim.
Tıp hekimliğinden eczacılığa mimarlıktan askeri stratejilerine kadar vesaire birçok bilim adamından isim isim biyografileriyle söz ediliyordu. Hatta bu gün bile dünyanın kullandığı birçok buluşun Osmanlının yetiştirdiği bilim insanlarının eseri olduğunu örnekleriyle söylüyordu. Bir iki örnek verip yorumumu bitireceğim mesela bu gün tıpta kullanılan ‘’antibiyotik (iltihap kurutucu ilaç) ve birçok başka ilaç da var Osmanlı hekimlerinin buluşu olduğu anlatılıyordu. Ya da bir başka örnek ‘’asma köprü diye bildiğimiz modernize edilmiş şekliyle kullandığımız boğaz köprüsünün statik hesaplarını Osmanlının mimar ve mühendislerin yaptığı iddia ediliyor. Yani içinde matematik fizik vs gibi bilim dallarını da olduğu asma köprü modelini Osmanlının buluşu olduğu da onlarca örnekten bir idi.
Sıkı dur. en ilginci ise teknolojinin can damarı olan ‘’motorun, çalışma prensibini ilk bulan yani mucidi Osmanlının yetiştirdiği bilim adamları olduğu iddiası idi. eğer bu iddiaların yarısı bile doğru ise o zaman Cumhuriyetin kurulmasıyla Osmanlının siyasi prensiplerine bağlılıktan vaz geçmeyen bu insanların katledilmesi veya yurt dışına sürgün edilmesi ile iddialar da demek ki doğrudur.
Yani biz daha bunları bile aydınlığa kavuşturulmamışken antlaşmalarda ki şaibeler çok çok normal.
Başka bir deyişle dünyada ki gelişmiş ülkelerin sanayileşmelerin de ve bu günkü kalkınmışlık seviyelerine gelmelerinde önemli etkisi olan o buluşların formilasyonunu. Bir biçimi ile biz adamlar vermişiz sonrada o formilasyonla, ürettikleri ürünleri Cumhuriyet tarihi boyunca para ödeyerek biz adamlardan satın almışız.
Daha sonrada bunu yapanları da kurtarıcı ve kahraman ilan etmişiz (!)
Ah be hocam ne güzel yaşamı akışına bırakmış, bana öğretilenlerle yetinmeye karar vermiştim. Şimdi kafama takılan soruları yeniden uyandırdı bu yazınız))))
Soracağım birçok soru var ama sizi de zor durumda bırakmak istemem en iyisi mi yaşamı yine akışına bırakayım.Hiç kurcalamamak lazım bu işleri,çünkü ucu fena yerlere gidiyor
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
Daha bir kaç aylık öğretmendim : Bir yaz tatilinde başka bir öğretmen arkadaşla Topkapı Sarayına gittik. Neye bakıyorduk hatırlamıyorum. Tam arkamda birisi kendi arkadaşıyla konuşuyordu. Ona dedi ki '' Bizim padişahlar iyi içerlermiş ha''
Benim arkadaşım '' Tarih öğretmeni olan sensin. Sen anlat şuna bizim padişahların ağızlarına içki sürmediğini'' dedi.
Yani bir tarafta ''Padişahlar amma da içermiş'' peşin hükmü, öte tarafta ''Padişahlar asla ağızlarına içki sürmezler''peşin hükmü vardı. İşin kötü tarafı onca tahsile rağmen bize öğretmemişlerdi padişahlar içer miydi.
''Eeee ne cevap verdin?'' dediğini duyar gibiyim ))))))))
''Öylesine dini terbiye ve eğitim almış olan padişah hiç içki içer mi'' dedim.
Yıllar sonra öğrendim ki içenler olduğu gibi içmeyenler de varmış. Hatta son Halife Abdülmecit Efendi sağlam içicilerdenmiş.
Öteki konulara gelince: İlk robot,ilk denizaltı daha pek çok icadın ilkini bizim bulmuş olmamızı nasıl ispat edebiliriz ki?
Mesela hâla kağıdı, barutu, pusulayı ilk bulanın bizler olduğu söylenir ille velakin ''Tüfek icad oldu mertlik bozuldu'' diye sızlanan yine bizleriz. Bu garip değil midir?
Mesela benim kafama çok takılırdı: 1923te 1 Dolar=1 Tl imiş.
Dünyalar kadar borcu olan bir devletin 1 lirası nasıl olur da 1 dolara eşit olur 1923 te. Olur çünkü henüz dünya paraları dolara göre düzenlenmiyordu. Dolar da öyle ahım şahım bir para değildi...
Soracağın sorulara gelince? Tarihten ise sor. Bilmiyorsam bile araştırırım. İşim mi var sanki )))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
ne garip bir toplumuz...
siyasette ne yaparsan yap, hadi yalanda at, palavrada.
ama geçmiş olmuş olandır, çıplak ve yalındır. ne bir ilave kabul eder ne eksiklik. sadece bilgidir.
nasıl olur da onunla oynayabilirsin. insan kendini kandırmaz mı.
geçmişi eleştirebilirsin ama değiştiremezsin.
ilerisi için üretken olmayan fikir sahipleri tembellikleri yüzünden geçmişi ideolojilerine uyduruyorlar. bunu yapan sağcıysa da solcuysa da farketmiyor.
Bizim sosyal hayatımızda böyle ne yazık ki yalan ve çarpıtmayı abartmayı çok seviyoruz. sevmediğimiz birisi hakkındaki şeyleri gerçek dışı da olsa ondan haz alıyoruz. ama sevincede toz kondurmuyoruz.
oysa hayat adalet üzerine kaimdir. Adalette ölçü ve edeple yürür diye düşünüyorum.
Sayın hocam yine çok güzel bir hizmet yapmışsınız. bende duyuyordum da yalnız tersini. yani 1923'ten sonra kazı yapabilecekmişiz..vb... elimiz kuvvetlenecekmiş ...
hocam bilgiler için çok teşekkürler...
selam ve saygılar.
sami biberoğulları
Söylediğiniz gibi benim yazdıklarımın tersini söyleyenler de var. Hatta ABD nin ve diğer yabancı devletlerin Türkiye'de maden aramaya geldiklerini, özellikle petrolü bulduklarını ama kuyuları kapattıklarını, sakladıklarını, bize bildirmediklerini söyleyenler var. İddiadan ve şehir efsanelerinden ibaret şeyler.
'023 ten sonra inşallah onların dediği olur. İnşallah elimiz kuvvetlenir.
Selam ve sevgilerimle
yüreğim ağzıma geldi
isyanlar içimde cellat isvesini büründü
de sonunda hepsi birden oturdu kahkahalara boğuldu :))
yanii başkasından okusaydım bunları hadi len ordan derdim
de size kan madım değil dediğim gibi sonra kahkaha patladı gitti hatta moda oldu !!
müthişsin üstadım yaf helal olsun
gittikce daha mı muhteşemleniyorsunuz ne
sağlıcakla...
sami biberoğulları
Bu sadece basit bir makale...Ama bana ilham verdin şimdi. Bu güne kadar hiç korku türünü dememiştim. Bir de korku türü bir şeyler yazayım bakayım )))))))))))))
Sakın ölüp mölmeyesin ha )))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.