TÜLAY'IN SARDUNYALARI... (4)
Kafenin içi oldukca kalabalıktı. Çok kişinin tercih etmesinin başlıca sebebi görselliği insanı sıkmayan ve kahve, çay içerken ruhu, bedeni dinlendiren havası olmalıydı. Duvarları, tavanı bir hayli masraf edilerek tasarlanıp yapılmış. Köşe başlarına koydukları tavana kadar uzanan süs ağaçları, duvarlara asılı dünyaca ünlü ressamların tabloları ayrı bir renk katıyordu kafenin içine. Sandelyeler ve masalar bilinen kalsik olanlarından değil, modern yapılı, insanı büyüleyen bir etkisi vardı. Çay ocağı en kaliteli malzemelerden yapılandırılmış. Çay bardakları ince beli ile asiri kızların alımlı hallerine beziyordu. O bardaklara konulan çaylar içilirken işahı daha da kabartıyordu. Türk kahvesin tadına doyumsuzluğu damak tadına bıraktığı keyifti. Kahve fincanları ve cezveler halis Kütahya ve Erzincan ustalığının ince motifleri nakış nakış göz nuru ile işlenmiş. Bir fincan kahvede kırk yıllık hatır bırakan halis Türk kahvesinin has özelliği; yaban kahvelerinin sahte, hileli köpüklerine tokat atarcasına onurlu köpüğü ve kokusu ile insanı cezbeden soylu duruşuydu. Müşterilerin vazgeçilmez aşkıydı burada bir fincan kahve içmek. Onurun ve şahsiyetin yara aldığı bir ülkede öz benliğini yitirmeden devam ettiren kahvehanelerin varlığına sahip çıkanların yabancılaşmaya başkaldırışın birer simgesiydiler daimi müşteriler. Tülay ile Kağan’ın yolu buralara düştüğünde kafeye mutlaka uğrar, gönül rahatlığında Türk müziğinin eşsiz şarkılarında ruhunu ve beden yorgunluğunu dinlendirirlerdi.
Tülay, İçerisi kalabalık olduğundan dışarı cam kenarlarına yerleştirilmiş minik masalardan birini Kağan’a gösterirken:
- Aşkım, gel şöyle oturalım, sakin burası.
- Evet, bencede burada daha iyi. Hem sende sigara içersin burada, diyerek oturdular.
Tülay, elindeki sardunyaları masanın üzerine koydu. Güneş gözlüğünü gözünden çıkarıp masaya koyacağı sırada garson masalarında bitiverdi.
- Oğlum bende sizlere selenecektim ki; geldin.
- Ablacığım hoş geldiniz. İki haftadır göremedik sizi kafemizde! İnşallah bir durum yoktur?
- Teşekkür ederim oğlum. Evet, iki haftadır ağabeyinle buralara gelemedik. taksim, Eminönü tarafına kaçtık biraz. Ama sizi, çaylarınızı özlemedik değil hani.
- Buyur ablacığım. Çay değil mi?
- Bana çay ama Ağabeyin ne içecek bilmem! derken Kağan’a bakıyordu.
Kağan garsona gülümseyerek:
- Bana da okkalı, en köpüklüsünden az şekerli bi kahve. Sizin kahvenin tadına doyum olmuyor, şaylarınızda öyle.
- Teşekkür ederim efendim, hemen siparişlerinizi getiriyorum, dedi ve gitti garson.
Tülay masadaki torbadan Sardunyanın tekini çıkarıp masaya koydu. Oldukça çelimsiz, yaprakları yok denecek kadar az, solgun haline bebeğe bakar gibi baktı Tülay. Kağan’a bir şeyler demek istedi. Yutkundu, vazgeçti söylemekten. Kafasından geçirdiği düşünceleri onu başka bir atmosfere sokarak derinlere dalıp gitti. Başka bir aleme yolculuk etti, yüz yıllar ötesinde buldu kendini. Dağları, dereleri, tepeleri, diyarları aştı ta Ötüken’e vardı. Ötüken’de atalarının yıllarca orada kalıp esaret zincirini kırarak, demir dağları eriten soylu soydaşlarını gözlerinin önüne getirdi. O muhteşem atların dört nala kıtalardan kıtalara koşup cengaver Bozkurt yoldaşların cesaretlerinde kazanılan zaferleri düşündü. Nice devlet kırallarının Türk Hakan’ları karşısında nasıl el-pence duruşlarını görür gibi oldu. Sonra gaflet ve ihanetlerde ne hale düşürüldüklerini an be an yaşadı. Mis kokan toprakların yakılıp, talan edilerek kandaşlarının katledilişlerine yandı, kül oldu. Tülay; önüne koyduğu sardunyayı süzdükçe yüz ifadelerindeki değişlikleri fark eden Kağan dayanamayıp:
- Hayırdır aşkım? Ne oldu, yüz ifadelerin başkalaştı! Ne düşündün yine?diye sorarken şankınlıkla ona bakıyordu.
- Yok be aşkım, dalıp gittim işte. Şu sardunyanın geçmişini ve şimdiki şu halini bizim halimize, Yani Türk milletinin haline çok benzettim. Kimbilir ne kadar muteşemdi şu sardunya. Yaprakları, rengarenk çiçekleri hayattı. Her dokunanı memnun eder, onlara sevgisini verirdi. Buna kim ihanet etmiş ki; bakımsız bırakıp şu hale getirmiş... Aynen biz işte!
- Ahh! Hiç sorma be gülüm, aşkım. Aynen dediğin gibi...
Tülay, gözlerini iyice açtı, yumruklarını sıktı:
- Allah’a and olsun! Ben bu sardunyalara o kadar emek vereceğim ki, eski hallerinden daha da gürleşecek, yeniden hayat bulacaklar. Yeterki bizim köklerimiz kadar kökleri sağlam olsun! Bak göreceksin iki aya varmaz, bilemedin üç ay; ellerimde nasıl büyüyecekler, evimize neşe saçacaklar!
Hiç bir şeyde umutsuz olmazdı Tülay. Mücadeleci, sabırla emin adımlarla giderdi hedefine. Kağan ise tam tersi; aceleci, bazen tasasız, umursamaz bir kişilikti. Arada bir aralarında tartışma olduğunda Kağan soluğu dışarıda alırdı. Tülay’ın anlam yüklü sözleri ona ağır gelir, üstesinden gelemiyeceğini anladığında susar, çareyi yok olmakta arardı. Tülay’ın şefkat dolu kolları onu sardığında her şey unutulur, dudağa kondurulan buseler aşkı, sevdayı yeniden alevlendirirdi...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
29 Ağustos 2015 Cumartesi 01.00 Lahey
YORUMLAR
- Yok be aşkım, dalıp gittim işte. Şu sardunyanın geçmişini ve şimdiki şu halini bizim halimize, Yani Türk milletinin haline çok benzettim.
Ne hoş gidiyor içindeki önemli derin sözcüklerle benzetme , harikasınız Zafer bey .Sardunyalara su verdiğimiz müddetçe yeşillencek çiçeklenlek efendim...
Slm.larımla gurbetteki değerli kalem dosta...
Saygıyla...
direniş
Desteğiniz beni çok onurlandırıyor ve sizlerin desteğinde kendime yazma konusun da daha çok güven geliyor.
Varolasın
Selam ve saygılarımla... Uzaklardan
Oya gedik
Sevgi ve Slm.larıma değerli kalem dost...
Merhaba Zafer kardeşim,
Büyük Türk Milleti'ni Tülayın sardunyalarina benzetmek ne güzeldi.
Bir zamanlar biz de dallı budaklı, güzel çicekleri olan bir bahçe gibiydik.
Her geçen gün dalimız kırılıp çiceklerimiz soluyor :(
Tebrik ederim çok güzel o.muş
Selamlar
direniş
Varolasın
selamlarımla...
Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmakta. Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...
direniş
Selam ve saygılar... uzaklardan..