SAĞDAN SOLA YEDİ HARF
Sınav erken bitti. Heyecan bir yandan uykusuzluk diğer yandan yormuştu. Bir an önce eve dönebilsem düşüncesiyle gişeye yaklaştı. Yer yoktu . Mecburen 17.55 trenini bekleyecekti.
Garın bahçesinde dolaşırken Ankara’ nın yalnızlığında, zaman zaman telefonla görüştüğü eski arkadaşına telefon etmek geldi aklına. Nedense numara silinmişti . Yine ben arayacağım, O “arayamadım, iş güç kızın okulu” diyecekti. Bunları da duymak istemiyordu şu anda…………
Ne terslik dedi .Hardal sarısı çantasını sertçe masaya bırakırken. Yine ters yönden bilet almışım. Yanındaki şişeden su içti biraz. Zayıflayacak ya(!) daha fazla su içiyordu.
Sincan’a geldiklerinde karşı koltuğa iki kadın oturdu. İkisinin başında da başörtüsü vardı ,nenelerimizin ki gibi çene altından hafifçe bağlamışlardı. Alınlarının üzerinden bir tutam saç görünmekteydi. Biraz genç olanın iki elinin parmaklarında altın yüzükler vardı. Diğer kadında sadece otuz yıllık alyans.
Yaşça genç olan tunik pantolon giymiş krem rengi el çantası kıyafetiyle uyum içindeydi. Beyaz tenli yuvarlak yüzlü, koyu kahve saçlı idi. Fazla şişman değildi. Günden güne gezip boğaca börek yiyen türden birine benzemiyordu. Orta boylu biriydi. Ne çok kısa ne çok uzun. Gözleri pırıl pırıl , yüzünde her an genişlemeye hazır bir gülümseme.
Saçları kızıl kahve olanı yaşça biraz daha büyüktü. Yüzünün çizgilerinin sayısı diğerine göre daha fazlaydı. Kahverengi uzun hırkasının altına mor çiçekli metal düğmeli bir bluz giymişti. Onun da diğeri gibi bej bir pantolonu vardı. Krem rengi büyükçe çantasını ağzı açık bir şekilde masaya koymuştu.
Bu iki kadında hem bir uyum hem de kendi başınalık var diye düşündü . Yer yer birbirlerinden etkilenmişlerdi ama kendileri olmanın rahatlığında yaşıyor gibiydiler.
İkisi birden çantalarına uzanıp önce gözlüklerini, ardından kalemlerini çıkardılar. Savaşa hazırlanan nefer gibiydiler. İlgiyle baktı onlara. Çantasında kalem taşıyan kadınların ne yapacaklarını merak etti.
Masadaki raillife dergisini aldı kızıl saçlısı . Ellili yaşları çoktan geride bırakmıştı . Ellerindeki kırışıklıklara ve yaşlanma lekelerine bakılırsa altmışa yol alıyordu.
Diğeri kolunu kaldırdıkça burma bilezikleri görünüyordu. Daha hali vakti yerinde olmalıydı kocasının.
Dikkatlerini bir şey çekmiş olmalı dedi. yoksa dergiyi ne yapacaklardı ki. Dikkatini yola verdi.
Kocaman beyaz bulutlara değdi gözü. Az önce Praga’a giderken tren camından gördüğü beyaz bulutlardan söz ettiği geldi aklına. Siyah tafta elbisesini, tüllü şapkasını da düşündü.
Kompartımanın kapısında beliren Martin’in yakışıklılığı heyecanlandırdı …hala heyecan duyabiliyordu .Orta yaşı çoktan geçtim diye düşündü. Vazgeçti bundan heyecanın yaşımı olurmuş diye söylendi kendine. Gülesi geldi, öyle gizlenecek türden değil avaz avaz…Ben heyecanlanıyorum diye bağıra bağıra gülmek….
******
Beyaz, duvar, köprü. Önce bunları kullanarak metin yazın dediklerini zannetmişti. Dikkat edince her bir kelimenin çağrışımını sorduklarını anladı.
Beyaz, inciyi ve bulutları çağrıştırmıştı. Küçük bir paragraf yazdı. Yine Prag yolculuğundan , Martin’den söz etti.
Duvar: Sinop Cezaevinde gördüğü devasa taş duvarları anımsattı. Koğuşun köşesinde, kabadayı Ali den tutun da Antep canavarına kadar orada yatanların sidik kokusunu barındıran kara hela taşını , koca baklalı zincirlerle tavana asılı ağır hüküm giymiş mahkumun başının öne düşmüş çaresiz halini anımsadı. “Ateş!” komutuyla yere yığılan aşağılanmış bedenleri ……..”Kapıda adımı sorma anne “ diyen Erdal’ı……..
Köprü … Vali Yazıcıoğlu’nu, onu öyküleyen Ayşe Kulin’in Köprü adlı kitabını…anımsamasına neden oldu.
İçini sıkan bu görüntülerden kaçma isteği ile mi nedir bilmem . “köprüden geçti gelin” türküsünü mırıldandı biraz. Saç bağı düştü gelin....
İnsan beyni film makinası gibi diye düşündü, bunları savuşturmak isteyerek,
Yüzünü camdan bakmakta olduğu bulutlardan ayırdı. Polatlı’ya yaklaşıyorlardı.
Karşısında gördüğü manzara onu şaşırttı, iki kadın gergefte bir örnek çıkarır gibi kafa kafaya vermişlerdi.
Genç olanı yukardan aşağı 8 harf üçüncüsü R sonu İ dedi hafif bir sesle. DİRENİŞÇİ dedi heyecanla diğeri , yazdılar. Soldan sağa dört harf deyip biri inat diyor diğeri olmaz uymadı diyor. Üç harfli sözcükte mutabık kaldılar. Her kelimeyi bulduklarında yüzlerinde bir sevinç dalgası beliriyor, sonra yine ciddiyetle soruyu okuyorlardı.
Birlikte bir şey yapmanın hazzını yaşıyorlardı. Sonunda artık kalan kelimeleri bir türlü bulamayacaklarına karar verince karşıda oturan kadının yüzüne baktılar.
Okumuş yazmış olmalı dediler. Demin kalem kutusu ile bir kitap çıkardı çantasından.
Keşke biz de da okusaydık dedi biri. Kızlar okumaz gerekçesini dayattılar. Okuma yazma bilin yeter dediler.. Kadın kısmı okusa ne olacak dediler.. Beşi bitirince çeyiz hazırlığına koyulduk. Münasip bir koca bulundu evlendik. Kaşığımıza ne çıktıysa .
Kızıl saçlısı şimdilerde torun bakıyorum dedi. Biraz Eskişehir’de, biraz İstanbul’da piyon gibi, derin bir iç geçirdi. Torun sevgisi güzel de bir oğlanın bir kızın evine gidip gelmek başka duygular veriyor insana. Kendimi oradan oraya sürülen biri gibi hissediyorum dedi. Sonra boş ver der gibi salladı başını. Buna da şükür. Daha neleri var.
Dergiye çevirdi dikkatini.
Gözlerinde ışıltılı bir yardım isteği ile uzattılar dergiyi karşıdaki kadına. Dört sözcük kalmıştı olup olacağı . İlkini bulup yazdı ,ikisini bulunca kızıl saçlısı atıldı “söyle de öğrenelim ”diyerek.
Söyle de öğrenelim. İnsanın yaşı kaç olursa olsun içinde öğrenme isteği varsa böyle oluyor demek ki diye düşündü, anlattı ,döndü diğer sözcüklere.
İki kadının bulmaca çözerken parlayan gözleri karşıdaki kadının gülümseyişi ile daha bir canlandı. Hazineye rastlamış gibiydi duruşları. Ne kadar okudun ? diye sordu birisi. Üniversiteye kadar dedi.
Bitirdin dimi dediler. Evet dedi. Ne güzel derken keşke biz de okumuş olsaydık özlemi dolaştı yüzlerinde.
Biliyor musun dedi bileziklisi.” Bulmaca zihni geliştiriyor unutkanlığı önlüyormuş” . Diğeri onayladı. Avunuyoruz işte.
Okuma yazma, insan ilişkileri, derken aklına sınav sorusunu yöneltmek geldi onlara.
Beyaz dedi beyaz ne anlatır size. Gelinlik, temizlik dedi biri. Dünyasındaki beyazları sıraladı. Acaba doğru söyledim mi endişesi içindeydi. Herkesin cevabı farklı ,endişe etmeyin diyerek rahatlattı O nu.
Duvar deyince Berlin duvarı geldi aklına diğerinin. Mahkeme duvarı diye atıldı diğeri. Sevmem asık suratlı kendini beğenmiş insanları diye de ekledi.
Yorgunluğunu bu iki akıllı ve sağduyulu kadın silip süpürmüştü.
Sevgi vardı dostluk vardı tavırlarında, içi ısındı. Zenginleştiğini duyumsadı.
Anons böldü konuşmalarını. “Eskişehir’ e yaklaşıyoruz" diyordu ses.
Üçünüde yarım kalmışlık duygusu kapladı……
.
İstasyondan çıkıp durağa giderken hala ,sağdan sola yedi harf , üçüncü S harfi diyordu kendi kendine…..
Taksi şoförü 076 Mehmet , “ Hocam nereye bırakacağım diye üçüncü kez soruyorum deyince” , özür dileyerek söyledi gideceği yeri.
YORUMLAR
Gerçekten çok güzeldi.
İlgi ile okudum.
Cümlelerdeki samimiyet,
alıp görürdü bizi de o tren kompartımanına.
Hoş oldu o güzel yolculara eşlik etmek.