- 385 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Devlet Kavramının İçi Boşaltıldı!
Televizyonlarda yayınlanan tartışma programları ülke resminin bütününü görmemize yardımcı olması nedeniyle önemlidir. Bu tür programları her izlediğimde ne yazık ki aklımdan bin bir türlü olumsuzluklar ardı ardına sıralanır.
Günlerden Cuma…
Sabırsızlıkla beklediğim bir programı izlemek için yine televizyonun karşısına geçmiş pür dikkat izlemeye koyulmuşum. Bir yandan programı izliyor bir yandan da elimde olmadan yaşadıklarımızı içten içe kendimce yorumluyor ve bazı tespitlerde bulunuyorum.
Şimdi sizleri sıradanlaşmış düşünsel sorgulamalarımla baş başa bırakmak istiyorum.
Önceleri Kanal Türk, şimdi ise Avrasya TV’de yayınlanan Ceviz Kabuğu Programını elimden geldiğince kaçırmamaya dikkat ederim. Bu nedenledir ki her Cumartesi sabahı güne yorgun uyanırım.
Şikâyetim olduğundan değil…
Sadece bu tür programları herkesin izleyebileceği saatte neden yayınlamazlar diye kendimce hayıflanırım.
Ülkemizin içinde bulunduğu durum son derece vahim iken ticari kaygıların (!) hala ön planda tutuluyor olmasını açıkçası anlayamıyorum.
İnsanların en fazla televizyon başında olduğu saatlerde, ya magazin programları ya da topluma artı değer katmayan anlamsız diziler yayınlamak hangi etik kuralla bağdaşır açıkçası bilemiyorum!
İşte bu nedenle televizyon yayıncılığının özel sektöre açılmasını sorguluyorum. En azından toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmeyen yayın politikaları içindir bu sorgulamam.
Sorguladığım şey sadece özel televizyonların varlığı değil ki…
Eğitim, sağlık, iletişim, enerji dağıtımı gibi alanların da özel teşebbüslere devredilmemesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bu sektörler özelleştiği takdirde devletin sosyal olma özelliği ortadan kalkacaktır.
Nitekim geldiğimiz nokta budur!
Oysa ülkemizi; Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal, hukuk devletidir.
Şeklinde tanımlamıyor muyuz?
Hastaneleri özelleştirirseniz özel hastanelere giden hastaları para olarak gören zihniyetlere nasıl engel olabileceksiniz!
Devlet okullarını kaderine terk edip, özel okulları hazineden desteklerseniz, eğitimde fırsat eşitliğinden bahsedebilir misiniz!
Enerji dağıtımını özel sermayeye devredip sonra da istismarların önüne geçmeyi nasıl düşünebilirsiniz!
Telekom örneğinde olduğu gibi iletişimi özelleştirdiğinizde ya da özel sermayeye GSM operatörlüğü ruhsatı verdiğinizde, insanları maddi sömürüden nasıl koruya bilir, kişisel mahremiyete tecavüzlerin (özel telefon görüşmelerinin dinlenmesi) önüne nasıl geçebilirsiniz!
Bütün bu hatalar yapılmışken, devletin sosyal olduğuna kimi inandırabilirsiniz!
Buraya kadar örneklediğimiz onca şeyden sonra yukarıdaki Türkiye Cumhuriyeti tanımından sosyal olma özelliğini çıkarabiliriz.
Bitmedi!..
Türkiye Cumhuriyetini yöneten bazı önemli isimlerin “Bir insan hem laik hem Müslüman olamaz” dediğini sanırım bilmeyenimiz yoktur. Dini siyasete malzeme yapan bu kafaların laikliği sulandırma çabaları sürerken, laikliğin sağlıklı yürüdüğüne kimi inandırabilirsiniz!
Demek ki anayasamızda olmasına rağmen fiiliyatta tanımımızdan laikliği de çıkarmış bulunuyoruz!
Bir yandan daha fazla demokrasi söylemleriyle insanları uyuturken devlet kurumlarında kadrolaşmanın hat safhada yaşandığı, yasa ile değil fakat mahalle baskısıyla insanları belli bir yaşam biçimine zorlamanın hüküm sürdüğü, muhalif görüş beyan eden insanların çeşitli şekillerde susturulmaya çalışıldığı bir ortamda demokrasiden söz etmek mümkün müdür!
Tanımımızdan demokrasi de çıktı!
Geriye kaldı hukuk!
Her fırsatta yargıyı sorgulayan söylemler ve sözlü ya da yazılı beyanatlar özellikle iktidar milletvekilleri ve onlara yakın bir kesim medya tarafından gırla giderken, yine her fırsatta yargıyı siyasallaştırma çabaları sürerken hukuk devletinden söz edilebilir mi!
Böylece tanımımızdan hukuk da çıkmış oldu!
Şimdi soruyorum;
Bir kavramın tanımı sulandırılır, içi boşaltılırsa geriye ne kalır!
Hiçbir şey…