EDEBİYAT DEFTERİNDE YAZARLAR VE KULLANDIKLARI TÜRKÇE...
"Millî his ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."
Mustafa Kemal ATATÜRK
1 KASIM 1928 ’de yapılmış olan "HARF DEVRİMİ" nin ve 12 TEMMUZ 1932 ’de yapılmış olan "DİL DEVRİMİ" nin amacı, o güne kadar kullanılan Arap harfleri kaynaklı Osmanlı alfabesinin yerine, Latin harflerinin Türkçeye uyarlandığı yeni bir alfabenin kullanılmasını sağlamak, Türkçenin Arapça, Farsça, vb. gibi yabancı kökenli sözcüklerden, işaretlerden ve dil bilgisi kurallarından arındırılmasını sağlamak ve Türk halkının özgün ve anlaşılır bir dile sahip olmasını sağlamaktı. Bu iki devrim, Türkçenin 20. yüzyılda geçirdiği büyük yapısal değişikliğin temel taşlarıdır.
Türkler, onuncu yüzyıldan, yani İslamiyetin kabul edilmesinden beri Arap Harflerini kullanmaktaydı. Cumhuriyetin ilan edildiği ilk yıllarda, bu harfler kullanılırken okuryazar oranı ortalama %2,5(iki buçuk) iken, bu oran devrimlerden hemen sonra % 21’e yükselmişti.
Burada belirtmeden geçemeyeceğim bir konu var: 1980 darbesinin Türkiye Cumhuriyetine maliyetlerinden birisi de, eski Türk Dil Kurumunu kapatarak 1932’ den beri devam eden Dil Devrimine son noktayı koymuş olmasıdır. Ondan sonraki süreçte, günümüze kadar, Türkçenin sözcük varlığı, Türkçeleşmiş ve edebi eserlerde kullanılan yabancı kökenli sözcüklerin tasfiye edilerek yerlerine bazen Türkçe dil kurallarına bile uymayan zorlama kelimelerle değiştirilmeye çalışılmıştır. Bu, dilimizin kültürel ve tarihsel kaynaklardan kopması tehlikesini doğurmaktadır.
Ataol Behramoğlu,: " 20. yüzyıl Türk şiirinin başarısının nedeninin Türkçe dehası olduğunu düşünüyorum. Örneğin, ’Geldiğimde oradaydı’ sözünü başka dillerde yedi sekiz sözcükle açıklayabilirsiniz. (...) Çok güçlü, zengin bir dilimiz var; ama sanatta tutucu olmamalıyız. Eski TDK çok iş yapmıştır; ama gerçek de şu ki dil bir siyaset işidir." der.
TBMM’de okunulan Milletvekilliği andı, toplam elli dokuz sözcük içerir. Bu elli dokuz sözcüğü, evlerinde idman ederek gelmelerine rağmen kaç tane milletvekili doğru okuyabilmektedir. Evet, dilimizden sorumlu siyasetçi figürü bu! Ortaçağda kalıntısı bir meclisimiz var maalesef!
Televizyonlara bakıyorum, spikerden inciler başlamış, dinliyorum: Birisi önündeki notu, "dini vecizelerini yerine getirmek için..." diye okuyunca o anda ağzımdaki lokma nefes boruma kaçar gibi oluyor, başlıyorum öksürüp tıksırmaya. Daha sonra daha başka bir haber: "Uzman köpekler..." diye başlıyor; Allah’tan ağzımda bir şey yok da boğulma tehlikesi geçirmiyorum. Kırk yıl öğretmenlik yapmış olan eşime bu hatayı vurguladığımda "ne olmuş, ne var bunda?" diyebiliyor. ‘Uzman köpek’ olur mu diye düşünmek aklından geçmiyor nedense.
Genç nesile ne verirseniz onu alırsınız. Gerek Edebiyat defterindeki yazılarda, gerekse Facebook, twitter gibi paylaşım sitelerinde dikkatimi çeken bir şey var: Tahliye, keyif, kayıp gibi eski sözcüklere merak sardı gençler. ‘Kaybetmek’ sözünü ‘kayıp etmek’ diye, zehretmek’ sözünü ‘zehir etmek’ diye yazanlara rast geliyorum. Bunun gibi, ‘Tahliye oldu’ diye yazanlar var. Akıllarından , ‘boşaltılmak’ ya da ‘serbest bırakılmak’ geçmemiş bile. Diyelim ki tahliye kullanılacak, bari ‘tahliye edildi’ deyiverseler, gene razıyım.
Bir de şu şapka meselesi... Aslı ’düzeltme imi,", yaygın adı, ’inceltme imi," olan hani...
Kaldırılmış mı ne, kimse kullanmaz oldu. Örneğin, ‘şûra’ sözcüğü, ‘şura’ diye yazılıp okundukça illet olmuyorsam ne olayım!
En illet olduğum şey ise şu ikon denilen şapşallıkların Türkçemize musallat edilmesi. ":), :(, " gibi işaretleri yazılan yazılar içinde gördükçe ben de başlıyorum gülmeye ya da ağlamaya! Öyle ya, yazıyı yazan zat-ı muhterem, burada güleceksin, burada da ağlayacaksın, diye emir buyurmuşlar...
Bu gün pek muhterem seçki kurulumuzun günün yazısı seçtiği "Bayan vesaire’nin kedileri" isimli yazının yazarını edebiyata güzel bir kurgulu öykü kazandırdığı için övüp tebrik ettikten sonra yazısında bolca kullandığı ":)" işaretlerin Türkçemizde bulunmadığını, onların kullanılmasının yanlış olduğunu ikaz etmek istedim. Çok kızdırmışım muhteremi bu ukelalığımla, beni "yasaklı listesine" kaydedip bu yorumumu yok etti. Önemli değil tabii ki!
Önemli olan Türkçemizin bu tür yozlaştırmalarla katlediliyor olması ve tabii ki, seçki kurulumuzun da bu tür yazıları gündeme taşıyarak yozlaştırmaya çanak tutması.
Burada bir alt not olarak, bilmeyen dostlarımızın ilgisini çekebileceğini sandığım bir bilgiyi de aktarayım: Latin Harflerine Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan 1922’de, yani Türkiye Cumhuriyetinden altı yıl önce geçmiştir. (Daha sonra Stalin faşizmiyle Kiril harfleri mecbur tutulmuştur) 1991’de SSCB’nin dağılması üzerine yeniden kurulan bu üç Türk Devleti tekrar Latin Alfabesine dönmüşlerdir. (Kazakistan ve Kırgızistanla Rusya’ya bağlı Başkurtistan, Tataristan, Çuvaşistan, Tuva gibi Türk cumhuriyetleri Kiril alfabesini kullanmaya devam etmektedir)
BU ARADA BU GÜN, HAYRANI OLDUĞUM TÜRKÇE UZMANI VE BÜYÜK ÖYKÜCÜ (Sait Faik öykü ödülü sahibi) TARIK DURSUN K. (Kakınç) HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR. NURLAR İÇİNDE YATSIN...
YORUMLAR
Edebiyat, gerçekten çok dikkat isteyen bir sanat dalı.
Okuma konusunda çokça sıkıntı yok belki ama,
yazma aktivitesine yolunuz düştüğünde,
kırk kere ölçüp, bir kere biçmeniz gerekiyor.
Kolay mı bu iş?
Değil elbet.
Bu işin yıllarca tahsilini alan duayenlerimiz bile hata yapmaktalar yazılarında.
Biz,
bu işi hobi olarak yapan insanlar,
elbette çokça hatalara düşeceğiz.
Önemli olan,
yazınıza gelen yorumları ve eleştirileri doğru açıdan irdeleyerek,
hatalarınızın farkına varmak ve düzeltmeye çalışmak.
Burada,
ne eleştiren öldürmeye kast edecek,
ne de eleştiriyi alan anında küsüp darılacak.
Kendimden örnek vereyim:
Yaklaşık iki yıldır buradayım ve aldığım eleştiriler sayesinde(Bunların başında sevgili Mybull gelir)
çok şeyler öğrendim diyebilirim.
Bu gün bile öğreniyorum.
Şu'' İkon '' denilen olayı bilmiyordum mesela.
Bu konuda cahil kalmışım biraz.
Sözü geçen hikaye,
gerçekten güzeldi.
O ikonlar olmasaydı da,
bu sevimsiz atmosfer doğmasaydı keşke.
Her şeyde bir hayır vardır.
Umarım ve dilerim,
o arkadaşımız da,
güzel kalemiyle yazmaya devam eder.
Sevgili KEMNUR'un eleştirilerini olgunlukla kabullenir,
kendini geliştirmede rehber olarak kullanır.
Gönül bunu istiyor.
Kemal hocam, mevcut dilimizin kendine has bir yığın kuralı var. Her kural kafamızdaki bir kavramdan keyfi taleple değil, dilin kendi evrimiyle oluşmuştur. Son tahlilde yazarak bir birimizi anlamamız için oluşmuş bir konsensüstür. Bunlara uymazsak bir birimizi anlayamayız ya da en iyi ihtimalle yanlış anlarız. Defter ve kullanılan dil için yaptığınız tespitlere kesinlikle katılıyorum.
Değerli hocam, alicenaplığına olan inancımla, yazınızda aykırı bir şeyler yazacağım yerler de mevcut.
Ben Türkçe'mizin özellikle Cumhuriyet kadroları tarafından, içine düştükleri milliyetçi girdap sebebiyle çok zayıf düşürüldüğünü fark ettim. Bu anlamda harflerin Latin olmasına pek bir itirazım olmasa da Türkçeleştirme adı altında 1500 yıllık birikimin heba edildiğini düşünüyorum. Zaten çıkmaz bir yola düştüklerini Türkçesi zaten hiç olmamış kelimeleri ayıklayıp, karşılığını bulamadıkları, uyduramadıkları zaman anlamışlardı. Dil uydurulmaz, kendi diyalektiğiyle kendi gelişimini zaten kendi sağlar.
Sonuçta bırakın 1800'lü yılları, 1960'lı yılların eserlerini bile anlayamıyoruz. Nesiller arası link koptu. Yeni nesilden, Atatürk'ün Nutuk'unu bile anlayan bir Allah'ın kulu yok. Bu bile bize bir şeylerin yanlış olduğunu anlatmaya yeter.
Değerli hocam, "Türkçenin Arapça, Farsça, vb. gibi yabancı kökenli sözcüklerden" arınmasını iyi ki tamamen sağlayamadılar. Yoksa hepten helak olurduk! Neden mi? Bu konuda hayli kafa patlatmış, zaman ayırmış biri olarak, belki de yazma işi yapan bir çok insanın bilmediği sadece küçücük bir şey belirteyim.
Eğer Türkçeleştirme saçmalığına devam etselerdi, edebilselerdi, sözlüğümüzde C,J,L,M,N,R,V,Z harflerine ayrılmış bölümler olmayacaktı. Çünkü Türki dillerin (Tüm Orta Asya Türkilerini de kastediyorum.) hiç birinde bu harflerle başlayan kelime yok! Hemen hepsi diğer dillerden girme.
Daha çok şey var ama konu hayli uzun.
Yani dil, "Zengin, öz Türkçe'mize dönelim" diye palavra, olmayan bir şiarla yola çıkmış cumhuriyet kadrolarının yeni keşfettikleri kör milliyetçiliklerinin alanına sığmayacak kadar karmaşık.
Hocam hoş görüne sığınıp bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Gramer yani dil bilgisi kuralları (Dilin matematiği) o dilin zenginliğine delalet etmez. Bu anlamda, Ataol Behramoğlu'nun ’Geldiğimde oradaydı’ ile anlattığı "sözünü başka dillerde yedi sekiz sözcükle açıklayabilirsiniz." ile dilin zenginliğinin uzaktan yakından bir alakası yok. Çünkü burada zenginlik değil, dilin matematiği söz konusudur. Her dilin, bulunduğu dil ailesinden gelen üstün ve zayıf tarafları vardır. Ama bu, nihayetinde bir matematik işi olduğundan diller tarafından zaman içinde çözülmüştür.
Türkçe, İngilizce, Rusça ve Çerkezce ile haşır neşir olduğumdan biliyorum. Hepsi, her durumu gayet de güzel anlatıyor.
Zenginlik kelime haznesiyle alakalı. Bizim sözlüğümüzü harap ettiler.
Değerli hocam, sevgi ve saygılarımla,
nitemtran tarafından 8/12/2015 3:34:52 AM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Çok yerinde bir saptama. Fransızca'da ''Kenan Evren Türkiye'nin kaçıncı cumhurbaşkanıdır?'' sorusu ancak dolaylı bir şekilde sorulur, Buna karşın, Türkçe'deki O ona onu dedi'yi de yine Fransızca'da sekiz farklı nüansla söyleyebilirsiniz (Grekçe'de yirmi yedi farklı nüansla). Bu yüzden bir dilin diğer dile bu yönde üstünlüğü çok anlamlı bir kavram değildir.
Öte yandan, gözden kaçtığına inandığım bir nokta da, Cumhuriyet kadrolarının dili yenilemek kadar yazılı dille konuşulan dil arasındaki kopmayı (diglossia) engellemeye çalışmışl olmalarıdır. Belki eski metinleri anlamakta güçlük çekiyoruz (Doktora tezimde kullandığım kanun metinlerini babam "Türkçe'ye çevirmişti") ama bugün yazılmış bir metin konuştuğumuz dilden farklılık göstermiyor. Bu çok önemli bir gelişmedir ama ne yazık ki hemen herkes tarafından göz ardı edilmektedir.
nitemtran
Aslında ben size başka bir şey hatırlatmak istiyorum. Türkçe hallaç pamuğu gibi atılırken hukuk dilinin o denli ağdalı, anlaşılmaz en eski kelimelerle yazılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet eliyle yaratılmış bu diglossiyanın sebebi hikmeti ne ola?
İlhan Kemal
19. yüzyılda Yunanistan bağımsızlığını kazandığında bizimkine benzer bir durumda buluyor kendini: Hangi dili resmi dil yapmalı? Onlar çözümü klasik yazı dilini reddedip, konuşulan dili yazıya geçirerek yapıyorlar. Bu yüzden de hala "Modern Yunanca denen garabet" diye cümleler duyabiliyorsunuz. Ama öte yandan Kazancakis'i herkes okuyabiliyor. Şimdiki Yunanlı da en büyük gurur duyduğu Klasik Yunan'a bizim kadar yabancı. Onlara "Ho Dikeaopolis autourgos estin" dediğinizde "Ne dedin sen şimdi?" diye tepki alabiliyorsunuz (Klasik Yunanca'ya giriş kitabının ilk bölümünden bir cümle. Eşdeğeri "Ali topu tut)".
Hukuki dilin de gelişmemesini hukukçuların tutuculuklarına, hukuki terimler dizgesini geliştirmemelerine bağlıyorum. Sonuçta toplumun geri kalanı bu alana müdahale edemediği için bir anlamda hukukçular sadece kendilerinin anladığı yeni bir siyakat yaratıyorlar. Böylece yasaları okumak için de onlara muhtaç kalıyoruz.
Kemal Bey dil devriminde dilimiz öz Türkçe hale getirildi mi? Arap alfabesinden latin alfabesine geçmişiz. Bir çok kelime türetmişiz. Bizim şu kullandığımız Türkçe'yi milli sayıp kutsamamız için öz be öz Türkçe olması gerekmez mi? Bugün Orta Asya'da yaşayan ve sayıları az da olsa bozulmamış Türkçe konuşan Türklerle aynı dili mi konuşuyoruz? Hayır. O zaman biz hangi milli dilden bahsediyoruz. İnanın bunları sadece merak ettiğim için soruyorum. Siz de benim gibi sorgulamıyor musunuz? Latin alfabesinden nasıl bir Türkçe dil çıkar. Bir kere gen uyuşmazlığı var. Bir yerde görmüştüm. Gençliğe Hitabedeki Türkçe olmayan kelimeleri çıkarttıklarında geriye en fazla on kelime kalmıştı. Demem o ki dil canlı bir varlıktır. Etkileşim doğaldır. Bir dilin ilk doğduğu haliyle kalmasını bekleyemeyiz. Hani keşke dünyadaki en öz dil bizimki olsaydı ama malesef değil. Bu arada mevcut dilimizdeki deyimleri doğru kullanma konusundaki sözlerinize katılıyorum.
Millet olarak meramını elli kelimeyle anlatabilen bir yapıya sahip olduğumuz için dilin gelişimi, kapsamı, sınırları bizi pek alakadar etmiyor. Türkçe konuşmuyor diye birilerini yadırgarız ama dükkanımızın adına Fransızca isim vermekten inanılmaz bir haz duyarız. Resmi dil Türkçe; sonuna kadar evet ama yeni neslin türettiği konuşma lisanına kaç ebeveyn dikkat ediyor? Örneğinkaçımız çocuğu facebook'ta biriyle yazışırken "Evladım "sevio" "mrb" slm" nedir, niçin böyle şapşalca bir dil kullanıyorsun" diyebiliyor? Biraz uzattım, kusura bakmayın. Demem o ki; edebiyat defterinde kimin hangi dili nasıl kullandığından ziyade toplumun giderek azalan kelime dağarcığına ve üretilen acayip internet diline takığım ben. Tamam dil canlıdır dedik, etkileşim olur dedik ama yarısı yenmiş kelimeler de neyin nesi? Adam var ki inşallah demeye erindiği için "inş" deyip geçiveriyor. Mübarek bari bunu tam söyle. Ha bir de küçük harfle başlayan cümleler var. Yeni bir akım olsa gerek. O da doğru değil bana göre. Ama milletin kendi tercihi, bir şey diyemiyoruz.
Not: Atatürk'un kara tahta başındaki resmi çocukluğumdan beri favorimdir. Ama o resmin yanına eklenen karikatür çok nahoş. Hristiyan alfabesinin Kur'an alfabesini tekmeliyor olması içler acısı.
Saygılarımla.
Aynur Engindeniz tarafından 8/12/2015 1:08:11 AM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
İlhan Kemal
Latin alfabesine Hristiyan alfabesi demek zor. Sebebi ise basit: Latin alfabesi Milattan önce 7. yüzyıldan kalma. İncil ise Milattan sonra 4. yüzyılda Latince çevriliyor (Arapçaya da 8. yüzyılda). Bu yüzden Latin harfleri ancak herhangi başka bir alfabe kadar Hristiyan (Ya da Türkçe Kuran'ın Müslüman olduğu kadar Hristiyan).
Üstat, eleştiri ve özeleştiri kültürü, gençliğimizde günlük hayatımızın bir parçasıydı.
Bu gün o kültür yok.
Şiir değil,nesir demeye bin şahit gereken parçalar bile alkış alıyor. Alkış alan böyle büyük şairlere eleştiri getirince fırçayı yeriz.
Şiirden anlayan şairlerin uyarıları şiir sahibini geliştirir.
Şiirden anlayanların şiirime eleştirileri bana katkı sağlar.Ben o eleştirileri başıma taç yaparım. Eleştiri sahibine teşekkür ederim.
Üzme kendini üstat.
Kemnur
Ben bu defteri neden bu kadar çok sevdiğimi anladım.
Hala Türkçe için,Bu güzel dili korumak için uğraşanlar var çünkü.
Sadece güzeli alkışlayan değil,yanlış olanı da eleştiren var.
Herkesin hatası olabilir.Bu mümkün.Fakat hatanı uyaran insanlara saygı duyup kendine,diline katkıda bulunanlara ne mutlu!
İyi ki varsınız da bu tür eleştirileri yapıyorsunuz.Öğretmen olduğum okulda çocuklara hep şunu söylüyorum:Ne olursa olsun ifadelerle değil,sözcüklerle konuşun.Kısa süre sonra ne kadar çoğalacağınızı,içinizdeki hazinenin farkına varacaksınız.
Ellerinize sağlık,yüreğinize sağlık.
Hayırlı akşamlar.
Kemnur
O üç ülkenin Kiril'den Latin Alfabesi'ne geçtiğini bilmiyordum. Ek bilgi ve güzel yazınız için teşekkürler.
Özellikle inceltme imi konusunda kesinlikle katılıyorum size. Tadımızı kaçırdılar.
Bir de şu hazımsızlıktan tadı kaçanlar var tabi. Onlara maden suyu tavsiye ediyorum ben. En iyisi Beypazarı:)
Dipnot : Gülücük işareti koydum beni silmeyin e mi...
Kemnur
sevgili dostum.
Yorumum aynen şöyleydi. "Böyleside olabiliyormuş demekki. gülücük,mülücük diye haklı olarak uyaranlara
günün yazısı seçilince ukalalık ta yapıla biliniyormuş" Cevap ikazıyla döndüm. Aaa yorumlar silinmiş.
Cevap yazdım. Engellenmişim. Altta cübbesiz bir avukat var onun bir şiirine bu konuyla ilgili bir yazı yazdım. O da beni engellemiş.
Sanki çok umurumda...
Kim bunlar ? kiloları kaça ?
Yav sinirlendim yine . Dostum huyumu biliyorum. Ağır şeyler söyliyeceğim. O da bana yakışmaz.
Selamlarımla. Hocama saygılar...
Kemnur
işime gelmeyen anlamadığım dikkatimi çekmeyen ne varsa tek tık ötemde daha güzeliyle değiştiri veriyorum. var mı sıkıntı ? e tabi sıfır sıkıntı. ABen anlamadıktan ya da o anlamadığım kelime o yazı veya şiire beni soğuttuktan sonra destan olsa ne fayda. duygu yoksa o sayfa benim için yok oluveriyor bir anda. Güzel yazıyorum en iyiyim asla demiyorum ama gönül rahatlığı ile anlaşılır olduğumu vurguluyorum. Engelleyen engellesin eleştiriye kapalı ise kişi bir süre sonra kendi çalar kendi oynar nasılsa :)
sevgiler