ERCİYES'İN KIZI!.. (2)
Derinden bir nefes aldı. Tarihin sayfalarına kazınan çirkeflikleri anlattıkca boğuluyor, nefesine güç veren oksijen kesintiye uğramasından dolayı biraz soluklanmak istedi. Sustu! Türk’e yapılan haksızlıklara bir anlam veremiyordu. Balkanlardan ta Viyana kapılarına kadar, oradan Afrika’nın yarısına, Ortadoğu’nun tamamını toprakları yapan ecdadının uyguladığı adalet sisteminin hiç bir topluluğa zarar vermediği gibi kültürlerinin, dinlerinin, mezheplerinin ve dillerinin daha da güçlendirmesine katkıda bulunmuş, halkların yok olmasını önlemiş olmaları mı onları kendine düşman etmişti? gibi sorular kafasında şimşekleri çaktırıyordu. Bir ara Erciyes’in Sesi gazetesinde makaleler yazarken bu konuları her hafta mutlaka işler, en ayrıntılarına kadar örneklendirmeler yapardı yapılan haksızlıklara ve nefret söylemlerini kendilerine paye edinmişlere karşı! ’Öyle ya!’ derdi. ’Ecdadımız ırkçı olmuş olsaydı hiç biri bu gün bize karşı kimlikleri ile nasıl çıkacaklar, nasıl inançlarını, kültürlerlerini, ananelerini, en önemlisi dillerini nasıl koruyabileceklerdi? İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan emperyalizmin boyunduruna girmişlerin nasıl da her şeylerini yüz yıl içinde unutturdular, kendilerine köle yaparak topraklarını sömürdüler! Ya biz ne yaptık onlara adaletli davranmaktan başka? Yunanlılar Mısırlılar, Araplar, Balkan devletcikleri dörtyüz, beşyüz yıl bünyesinde barındırdı, kimseyi aç, açıkta bırakmadı!’ diye düşünürdü. İyilikten marazın doğduğuna o da inanmıştı! İnsanlığın katiline aşık olması ona ne çok şeylere mal olacaktı daha! Yüzelli yıl geriye bakıldığında beyaz insanların(!) Türk’ün genlerini ve kanını taşıyan mazlum Kızılderililerin yurtlarında soykırıma uğrayarak kahpece katledilişlerinin feryatları hala semalarda yankılanmasını duymayan, duymak istemeyen soydaşlarının duyarsızlığına şaşkındı!..
Öğle güneşi sundurmanın yarısına doğru ilerlerken sıcağında kendini .ok bunalttığını fark etti. Cebinden mendilini çıkarıp yüzünü, boynunu sildi. Sırtından terler aşağılara inerken bulizini silkeledi. Yapış yapıştı bedeni. Harareti dudaklarını ve damağını kurutacak noktaya gelmişti. Mübarek rüzgar esmemeye firar etmişti sanki. Ağustos’un kavuruculuğu çökmüştü güne. Bahçedeki ıhlamur ağacı sussamışlığına isyan edercesine öfkelendiği mağrur duruşundan belliydi. Gövdesinin gölgesine sığınan evin beyaz kedisi Melek, boylu boyunca uzanmış, güneşin kavuruculuğundan saklanıyordu. O da susadıkca kalkıp tavukların yalından içiyordu. Buket, Meleği çok seviyor, akşamları onu oda da görmediğinde rahat uyku uyumadığı günler olurdu. Küçükken bir komşusundan almış, en hafif yiyeceklerle, sütle besleyerek büyütmüştü onu. Peygamber sevgisine mazhar olmuş kedideki çok önemli sırları bildiği için özellikle küçük çocuklara kedi sevgisini ve diğer hayvanlara olan muhabbetini anlatırdı. Ne tür canlı olursa olsun yok olmasına, işkence edilmesine; hatta bitkileri, ağaçları, çiçekleri yaşatmanın insan hayatına huzurlar, mutluluklar getireceğini antala anlata bitiremezdi ve derdi; ’ Bu millete bunların öğretilmesi çok görüldü!’ Hayvan ve doğa sevgisinin anlatılmasının ülkücüler için asli görevlerden birisininde bu olmasını dikte ederdi çevresine... İnsanların şu çağda daha hassas, daha bilgili, araştırmacı maharete sahip olmaları gerekirken tam tersi olması canını sıkıyordu. Gençliğin ve memleket insanlarının çoğunun kitaplardan uzaklaşıp bilgi dağarcığını kısırlaştırmalarının memleketi nasıl uçurumun kenarına getirdiklerini aklına getirdikce çılğına dönerdi. Asımın nesli olmasını arzuladığı Türk geçliğine ilim cevherini kuşandıracak yarınları sabırla ve umutla beklemese idi Bakırköy’ün yolunu çoktan tutmuştu!.
Bunaltıcı ve can sıkıcı düşüncelerden sıyrılırken Begüm’e:
- Offf be Begüm! Damağım kurudu kızım, buzdolaptan soğuk su getirir misin? Azıcık esinti olsa, Erciyes’in karlı tepelerinden serinlik üflense ne güzel olacaktı sundurmada oturmanın keyfi, dedi Gözleri bahçede uzanıp yatan beyaz meleğini, tavukları, onbeş yıl önce eşiyle bahçeye diktikleri meyve ağaçlarını dikizliyordu.
Begüm yayından çıkmış ok gibi fırlarken mutfağa:
- Hemen suyun geliyor jet hızla anneciyim. Meyvede yersen getireyim mi?
- Yok kızım meyveyi akşam yemekten sonra yeriz. Suyuyu getirdikten sonra da anneciğine şçyle köpüklüsünden orta şekerli yaparsın!
- Yapmaz mıyım anneciğim. Sen benim hem annem, hem babamsın koca reisim, derken tatlı tatlı gülücükler atıyordu annesine.
Evin hamarat kızı soğu su dolu sürahi ile bardağı masaya korken suyu doldurup annesine verdi.
- Su gibi aziz ol kızım! dedi.
Anne duasını peşin peşin alan Begüm orta şekerliyi yapmaya gitti.
Begüm; sekiz yaşına kadar babası Kutluay’ın ninni şarkıları, Dede Korkut masalları ve o muhteşem baba şefkati ile büyüdü. İlk ve tek çocukları olması sebebi ile onun üzerine titrerlerdi! Kutluay, annesi Buket’le Erciyes Üniversitesinde 2. sınıfta tanıştıklarında okul başkanıydı ülkücülerin. Fırtınalı yıllardaki kızıl eşkiyaların memleketi yaşanmaz duruma soktuğu dönemlerde bir Mayıs pazarında Kayseri Kalesi içinde karşı körüşlü birinin Buket’e yaklaşarak laf atması, onu taciz etmesi, küfürlü sözlerle hakaret, el kol işaretleri yaptığını gördüğünde olaya müdahale ederek genci oradan uzaklaştırdığında tanışmışlardı. Göz göze geldiklerinde sanki birbirlerinin içini okurmuşcasına yabancılık çekmediler. Buket’in teklifi ile kale içindeki Ülkü Kafe’ye geçip cam kenarındaki begonya çiçekle süslenmiş masaya geçip oturmuşlardı. Karşılıklı çaylar içilirken tanışılmış ve aynı okulda olduklarını birbirinden öğrenmişlerdi. İki saate varan koyulaşan sohbette çayların dolusu gelip boşları gitmişti ardı ardına. Okuldaki olaylardan tutunda, soklara taşan kavgaların ’niçin’ verildiğini en ayrıntılarına kadar anlatırken Kutluay, Buket ’ her şeyden haberim var’ dercesine başını sallıyor, Kutluay’ın her dediğine onay veriyordu. Her ikisininde memleket sevdalısı, dava delisi olduğundan olacaklar ki kısacık zamanda kaynaşmışlardı birbirleriyle.
Yarınların mücadelesine birlikte omuz omuza yürüyeceklerine and içerek ayrıldılar Ülkü Kafeden...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
03 Ağustos 2015 pazartesi 22.30 Lahey
YORUMLAR
direniş
Teşekkürler
Selam ve saygılar... uzaklardan...