- 429 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlah 2
Burada cinsellik ilanen ittifak aitliğini tescil eder. Emzirmede ilah aitliği içinde ortaklaşa olandan paylaşımla totem aitliğinize vurgu olan geri bağlanım olmakla aynı zamanda da dıştaki diğer ittifaklara karşı bir tecrittir. Ön ittifak içinde totem aitinizle cinsel ilişki yasaktır. İttifakı karşı grup doğal cinsel partnerinizdir.
Bu dönemde doğuran ve doğurtan olmak; doğuran doğurtan aitlikler değildir. Temas etmek için yatmak gerekiyordu. Yatma meşruti edilmeliydi. Karşı grupla yatma; dokunulmazlığı olan bölge kesim noktalarındaki tapınak buluşmalarıyla oldu.
İlk tapınaklar içine ilah heykeli koymak için değil temas etmek için kutsal buluşmaların yapıldığı; babasız doğumların kutsanması oluşuyla ortaya çıktı. Babasız doğum; aynı totem aitlikte olmayan kadın ve erkek cinslerin birleşmelerinin ürünü çocuklardır. Doğuranı ve doğurtanı vardır. Doğuran ve doğurtan totem aitlikteki gibi her ikisi de totem kardeş değildirler.
Babasız doğumlar; ittifak kararı alan ilah aitliği (melez) sayılan doğumlardır. Doğuran A grubundaysa doğurtan B gurubundan olmakla, doğuranın grubunda olmamakla doğurtanı bellisiz denmiştir. Ha keza doğurtanı A grubundaysa; doğuranı B grubunda olmakla tapınak buluşması kutsal çiftleşmesi yapılırdı.
Bu nedenle ön ittifakın oluşmasında melez (babasız) doğumlar çok kutsaldır. İttifakın ve uygarlığın temelini atıcı girişici nesil bu kutsal buluşmalı kurumlaşma üzerinde ancak girişebilmiştir. Kutsal buluşma yerine bir grubun kadın aiti olan ilahe geliyorsa, oraya kadın aiti erkek ilah gelemezdi. Karşı gruptan ittifaka göre her biri bir ilah olan erkek, Ay doğmadan tapınak eşiğinden içeri girer, bu ilah-ilahe kutsal çiftleşmesini yapardı.
İl (el) bu ittifak ortaklaşmasını yapan ittifak kararı sahipliğidir. İttifakın sahipliğidir (kimlik aitliğidir sentez olan çokluktur). İl erkektir. La erkek olmayandır. İl-la; İllah; İlah-İlahe oluşla dişi İl’in dişisi olma kavramı üretilmiştir. Kısaca kutsal buluşma, karşı totem ilah ve ilahelerinin buluşma seremonileriydi.
İlahlar sonradan tapınak denen bu ilk inşalaşmanın içine kondu. Yatmak için (aitlik girişmesi ve dokunma vizesi almak için) tapınak buluşmalarından doğan çocuklar; melez olmakla başka ilahların çocuğu olmakla farklıydı. Doğuran bir gruptansa; doğurtan karşı gruptan olmakla, doğurtan; doğuran gruptan kardeşi değildi. Bu yüzden doğurtan, doğuranın toteminden olmamakla şimdiki anlamla babasız doğum sayılıyordu.
Yani totem kardeşler arasındaki cinsel ilişki içinde doğuran da, doğurtan da; aynı totem kardeşlerdi. Oysa şimdi doğuran da doğurtan da birbirine göre karşı totem gruptandı. Yalın totem seçilimle bakıcı aitliğe göre; doğuranın totem aitliği belliydi. Ama şimdi doğurtan karşı gruptandı.
Eski totem yasaya göre doğurtansızlık, doğurtanı aynı totem eşten olmayan (babaları belli olmayan) doğumlardı. Yani doğurtansız doğumlardı. İttifak, ittifaklık için doğuranı, doğurtanı aynı bir grup kişisinden olması kuralı olan eski totem yasaya karşı çıkıyordu. Buna rağmen de eski totem yasa adına, doğurtanı görmezden geliyordu (ihmal ediyordu) .
Yani doğuran bu totem grup aiti kadınsa, ön ittifak yasasına göre doğurtan da bu gruptan (yalın tecritti totem kardeşler arasında) olmamakla, doğurtanı (babaları) bellisizdi. İşte bunlar şimdiki anlayışa göre babasız (doğurtanı bellisiz) doğumlardı.
Totem; sosyal anlamanın nasıl bir meşruiyetlik kaynağı ise; ilah ta ön ittifakların bir meşruiyet kaynağıdır. Tanrı da köleci dönemin meşruiyet kaynağıdır. Totem meşruiyetliği; sosyal anlamalı inancın, en temel geri bağlanım referansına bir atıflıktır.
İlahtı sosyal anlayış; eski totem düzleme geri bağlanım yapan bir meşruiyetlik olmakla beraber; başka zaman ilişkili düzlem içinde olmakla özel bağıntılı oluşumdur. Tanrı da önce ilaha, sonra da totem düzleme atıfla geri baslenim yapan; çok ileri düzlemli özel bağıntı durumdur.
Yani ilah ve tanrı anlayışı; bir totem olmamakla birlikte, sosyal geri beslenim yasasıyla meşruiyetliklerini totemden almaktadırlar. İlahlar " ortak aitlik onaması" ve "ortak kurul kararı oluşturmakla"; gruplar arası ortaklaşma olan üreten ilişkili şerikçi ittifakın; saklanan, korunan tarih sentez bilincini temsil etmektedirler.
Totem; sağlaşma şerikliğiydi. Tecrit olmuş grup içi totem kardeşler içinde şeriklik; korunan, saklanan grup tüzelini grup bilinçleriydi. İlahtı dönem üreten meslekler ortaklıklı (şerikti) sentez olmanın ittifak bilinciydi. Tek tanrı fikri; ön ittifaklı ortaklık içindeki çoğul görünen sentez bilincinin tekilleşmesi ve bu tekillik eliyle özel mülkü korumanın, ortaklığa sövmenin bilincidir.
Sentez birçok bileşenlerden oluşmakla çoklu yapıdır. Tanrı fikri ön ittifaklı sentezin çokluğunu; köleci sistem ilişkileri içinde bir vücut gibi (üniter entegrasyon) olmasıdır.
Yine ilahlar son aşamada köleci düzene dönüşmenin ipuçlarını verir. Sitemin akış yönü özel mülkiyete doğru kaymağa başlayışla ilahi anlayışın ön ittifaka dek düşüncesinde ve söyleminde de kırılmalar oluşmaya başlar. Sümer ilahilerinde melez insanın; “ilahlara sofra hazırlama göreviyle" yaratılmış olduğu söylenir.
Bu söyleyiş çalışan-çalıştıran; mal sahibi olan; hizmetçi-köle olan ayrışmasıyla söylenebilecek bir sözdür. Bu söyleyişte birçok şey hafızadan silinir. Ön ittifak ve ön ittifak ortaklığı silinir. İlahların oluşma bilinci olan tarihselliği silinmiş. Ve ilk olanın sonra olana nedense olucu “önce oluşu” fikri silinir. Yerine öznellik konur.
Önce oluşun yerine konan öznel algıya göre; sanki baştan beri ortada üreten ilişki zaten varmıştı da; bu ilişki içinde özel sahiplik meşruluğu da zaten varmış şeklinde ifade oluşla süreç anlatımına başlanmaktadır. Bakınız köleci inşa. Bu nedenle insan, sofra hazırlama (köle olma) keyfiyetiyle, mülk sahipliği üzerine bir çerez niyetine yaratılmıştır.
Eğer durumu bu geri beslenim bağıntılarıyla ortaya koymazsanız bir anlam kopukluğu bir anlaşılmaz mitoloji boşluğuna düşersiniz. Söz gelimi köleci dönemde Tanrı; "mülk benim" diyordu. Madem tanrı birdi. Tanrıdan başka tanrı yoktu. Zaten onun olacak mülke; neden ve kime karşı tanrı; “mülk benim” diyordu?
Bu tarihin akışına göre doğru soru değildi. Bu sözün karşısında üreten emek sahibi olan köle vardı. Köle üretiyor ama mal mülk sahibi olamıyordu. Kavga buradan çıkıyordu. Sistemin, mal sahipliğini ve mülksüzlüğü hazmetmesi gerekiyordu. Bu nedenle sistem bilincini oluşan köleci alaka, geri beslenim meşrulaşması yapıyordu.
Sosyal geri beslenim meşrulaşmasında kaynak, meşruiyetliğin kendi kendisiydi (grup tüzelinli temel sosyal bilinçti). Bu köleci meşruiyetlikle tanrı "mülk benim, mülkü ben dilediğime dilediğim gibi verdim" demesi gerekiyordu.
Elbette bu sözü söyleyenin (köleci sistemin) karşısında susturması, cevap vermesi gereken; ortaklık içinde gelen kesikli sürekli sistemle, köleler vardı. Ortaklaşmaya karşı, ortaklaşma olmayanı meşruluk kılıyordu. Bunu da “ mülk benim, dilediğime veririm” demekle, atalar yolu olan ortaklığa meydan okuyordu.
Tanrıların ortaklığa "şiddetle şirk" diyen karşı çıkması nereden geliyordu? Kuşkusuz unutturulan yok sayılan, öznel bilinç silimine uğrayan tarihselliğin, ortaklaşma yapmış olduğu nesnel koşulların içinde geliyordu.
Ki bu nesnel tarih bilinç içinde özel mülkiyet yoktu. O ana kadar gelen gelenekte ortaklaşma egemen yaşam biçimiydi. Bu dönemler totem dönemle ön ittifaklı komün dönemin şerikliği olan ortaklaşmaydı. Mülk benim diyen egemen sınıf bilinci, ortaklaşılan süreci yok saydı. Ama o bellek envanterlerini kullanıp; kendi gelişme karşıtlığını oluşturdu. Böylesi bir ortaklaşmacı dönem karşılığı olmasa, “mülk benim” denmesi havada kalma ile yel değirmenleriyle savaşmak olurdu. “Mülk hepimizin” dönemine karşı; “mülk benim” deniliyordu.
Köleci sistem hem yok saydığıyla bilinçlenip onun meşrulaşma yollarını ortaya koyup diyalektik yapıyordu. Hem de diyalektikti gelişme yaptığını "tanrıya böyle dediler bu bir iftiradır” diye ortaklık olanı olmamış gibi sadece insanın azıtma sapıtması oluşuyla “tanrıya ortak koşması” biçiminde sunuyorlar.
Tüm mesele bu başlangıç koşullarının karartılması olan sosyal tufanlarla bu sosyal tarih bilinci olan geleneğin hafızada silinme yansımalarıdır. Öte yandan da köleci sistem açısından; köleci sistemi, oturtma meşrulşması yapmaları içinde bu tür bilinç silmeli olan travmalar gerekliydi de.
Köleci düzenin yok saydığı nedeni (sentezci ortaklığı), gizlediği için biz de; "madem Tanrı karşısında başka güç olan; başka tanrı olan kimse yoktur; o halde tanrı kime karşı "mülk benim" diyor? Diyorduk...
Böyle dememiz bilmeme karşısında sorgulama gibi olsa da; bilme karşısında bu bir çelişkidir. Öncesi olanı, geri beslendim bağıntılarıyla ortaya koymazsak; başka bir çelişki ve bilinçsizlik olmaktadırlar. Boşluğun kesikli sürekli olan zincir halkaları bu kendi tarihselliğiyle doldurulunca, böyle soruya gerek kalmamaktadır.
Tecridi totem süreçleri, sentez edip; şerikçe ortaklaşmayı ittifak kılan süreç; büyük bir adımdı. Bu ortaklık ta (ortaklık içinde) bolluk ta, kıtlık ta ortaklaşa paylaşılan süreçti. Vaki tecavüzler guruba ve ittifaka tecavüz sayılıp; herkesin ortaklaşa, şerikçe göğüs gerdiği bir savunma stratejisi olmuştur. Bir sevinme de ittifakın sevinmesi oluşla ortaklaşmaydı.
Köleci mülkiyetin özelleşmesiyle, geçmişten gelen ortaklık (şeriklik); en büyük suç ve tehdit olmuştu. Bu dönemde işinizde çalışan birinin ölmesi karşısında, elli kişi çalışmak için sıradaysa; sizin daldan düşüp ölmeniz kimsenin umurunda değildi.
Artık dala çıkmayı da, dalda düşmeyi de ortaklaşmıyordunuz. Dala çıkarıyordunuz ama dalda düşmesi hayır şer oluyordu. Haydi, daha da zorlayalım. dala çıkması da hayır şerdi. Ama bu kez de kişinin dalda aldığı, onun nasibi olmaktan çıkmakla hayır şer kapsamına giriyordu. Yani her şey özel mülk edinme lehine, ilkten beri bir yazgı oluşla eğilip bükülüyordu.
Sistemin özelleşmesi gibi hayır ve şer de özelleşmişti. Başınıza gelen (daldan düşme-ayağınıza taş değmesi-topuğunuza diken batması vs.) hayır ve şerdi. Allah’tandı. Süreci özel kılmanın sonucu, sosyo toplumsa üreten ve sosyo toplumsa güç olan kaderi de; hem çalıştırırken hem paylaşırken "özel" kılmak olacaktı. Maden ocağında 301 kişinin ölmesi fıtrattı (kaderdi).
Eğer uçak fiyatı kara taşıtları fiyatının birkaç katıysa, Bir yoksulun uçak bileti alıp uçak kazasında ölmesi kader olmayacaktı. Yoksul, böyle bir hayır ve şerle cebelleşmeyecekti. Çünkü uçak bileti alamamak kaderiydi!
Aslında ayağınıza değen taşın hayır ve şer kapsamında bir katlanma yapıp yapmaması; gerçekten de kimsenin umurunda değildi. Burada gizlenen; dolaylı yoldan insan bilincine sufle edilişle, bunca laf salatası söyleyişle gözlerden saklananda şey; zenginliğin de yoksulluğun da hayır ve şerden sayıldığının, sisler gerisinde bırakılmasıydı. Onun için, bir tek bunun için ille de hayır ve şerre iman diyorlardı.
Önce "mülk benim ve ben mülkümü dilediğimce dağıttım" demişti. Bu meşruiyetlik süreçleşip berbat olaylar yaşanınca; yani "Minerva’nın baykuşu gece uçunca"; çelişkin huzursuzluk veren olaylar karşısında hayır şer olması ortaya konmuştu. Köle insanın imanı kavi olsa bile, yine de; "ben de onun kulu değil miyim?" diye sormaktan kendisini alamıyordu.
Takdiri, iyice ve etraflıca açıklamak gerekecekti. Mal mülk sahiplenme kutsanmışlığı; Halk bilinci içinde oluşan hayır şer tartışmasının gerisinde bırakılışla "atı alan Üsküdar’ı geçmişti".
Hayır ve şerrin; ortaklaşa karşılanma olduğu dönemden geliyordunuz. Şimdi de; "bu benim demiştiniz". Sizin özel sahipliğiniz nedenle, yoksun kılınanların başına gelenlerde; ister istemez ortaklık (şeriklik) sorumluluğu dışına atılıyordu. Hayır şer de ortaklıktan çıkarılıp özelleşiyordu. Hayır ve şerre katlanmak; özel mülkiyeti vurgulayan onaylaşmacı iman olmaktan öte bir şey değildi.
Siz inşanın kuralını ve temelini bilmemekle, inşacı kuralın nesnelliğini; öznel oluşa söyletip; öznelliğin ardına nesnelce olup biteni gizliyordunuz. Ve siz bu öznelliğe iyi bir cici inanır oluşla, tevekkülce ve mutmain oluşla iman ediyordunuz o kadar. Tarihin, öznel bilinçle; halk belleğindeki akışı buydu (imandı).
27.07.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.