- 1077 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLAR BAHARDA KIRLARDA AÇAN ÇİÇEKLERE BENZERLER..
Çocuk eğitiminde Batılıların koyduğu kuralları uygularız genelde.
Halbuki İslamın ve Peygamberin koyduğu prensipler fıtrata daha uygundur.
Çocuğumuz dünyaya geldiği zaman bir kaç gün sonra onun sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okuruz.
Bu ilk bant kaydıdır aslında..
Çocukların belleğinin boş temiz ve saf olduğunu hepimiz biliriz.
İlk olarak Allahın en büyük olduğunu,Hz.Muhammedin Onun resulü ve kulu olduğunu,namazı kılması gerektiğini ve Allahtan başka ilah olmadığını duyururuz ona..
Bu bir nevi format atmadır aslında bu...
Bundan sonraki hayatını namazını kılarak ve Allaha bağlı bir muvahid olarak devam etmesini onun zihnine ilk günden yerleştiririz.
Birde ona ad verir ve onuda kulağınaüç defa ismin Ahmed diye seslendiririz.
Bunlar Allahın Resulunun ve ondan önceki resullerin sünnetleridir.
Onlara bunları Mevlamız ve Cebrail as.öğretmiştir.
Bizlerde bunu çocuklarımıza uygularız.
Bir kısım geri zekalılar bir günlük çocuk bunları duyarmı itirazında bulunabilirler.
Gelişen tıp ilmi değil bir kaç günlük çocuğun anne karnındaki bebeklerinde duyduğunu gözler önüne sermektedir.
Dışardan duyduğu bütün sesler ve kelimeler şuur altına yerleşmektedir..
Çocuk bunları duymasa ilerde çevreden televizyondan padişahın ,kralın,sanatçıların büyük olduğunu duyacak en büyük onlardır diyecektir.
İşte ezanda ve kamette Allah en büyüktür sözünü ilk kelime olarak onun beynine nakşediyoruz.
Çocuk yaşlarda Kuranı Kerimi okuyan büyük alimlerimiz vardır.
Yedi yaşında hafız olan çocuklarımız bugünde vardır.
Hocalarımızın evlerinde Kurslarda çocukları Kuran sesiyle büyümekte günü vakti elince hemen Kuranı hatmedip hafızı Kuran olmaktadırlar..
Büyük alimlerin büyük insanların hafızı Kuran oldukları binlerce ayet ve hadisi ezberledikleri herkesin malumudur.
İmam-ı Azam ve İmam-ı Gazalinin 300 bin hadisi ravileri ve senetleriyle beraber hıfzettiklerini hadis kitaplarımız yazmaktadır.
***
Bir mübarek Hak dostu Ebul Faruk ksa.bağlılarına son zamanında hep şunu dermiş.
Emr-i Hak yaklaşıyor, fakat şu hayatta iki idealim vardır:
BİRİNCİ İDEALİM ŞUDUR Kİ:
Bize vatan olan yurt topraklarını yeteri kadar ve gereği gibi işleyip imar etmek, verimli hâle getirmek, bütün vatan sathını ağaçlarla süslemek.
Çünkü ben çiftçi bir babanın oğluyum.
Hem onun anlattıklarından hem de çiftlik işlettiğim zamanlardan tadını bilirim.
Ben bekârken her sene bir ağaç dikerdim. Evlenince bir tanede yengen için dikmeye başladım.
Şimdi iki kızım var, onlar için de dikiyorum.
Benim evlatlarım da aynı yolda yürümelidir.
İKİNCİ İDEALİM:
Bu vatana millet olarak yetişmekte olan yeni nesli 4 ila 6 yaş devresinde,
ALLAH SEVGİSİ, PEYGAMBER SEVGİSİ, VATAN SEVGİSİ ve YARDIMLAŞMA ŞUURUNU işleyip onları
DİNE ve VATANA EN YARARLI BİR ŞEKİLDE yetiştirmek.
En azından tatil devresinde ihvanın çocuk ve torunlarını, kıymetli hocalarımın o yaştaki evlatlarını da - bir aylık olsun – toplayıp söylediğim konuda eğitmek.
Çoğalmakta olan eğriliklerin ancak bu yolla önlenebileceği kanaatindeyim.
Eğrilikler bizden hızlı gidiyor.
Bizim iyi yetiştirdiğimiz evlatlarımızdan daha hızlı artmakta.
Bu eğrilikler İslam ahlakına uymayan davranışlardır.
4 ila 6 yaştaki çocuğa ne öğretilirse mıknatıs gibi kapar ve hayatı boyunca unutmazlar.
Onun vasiyeti bugün yerine getirildi.
Onun gözyaşlarıyla yaptığı duaları kabul oldu.
Türkiyenin her tarafında çocuklar 4 5 yaşlarında bülbüller gibi Kuranı ve Esma u husnayı okumaya başladılar.
İnşallah bu anlamda ilerde çok güzel gelişmeler olacak..
Bugünün çocukları televizyonun dizilerin çevrenin arkadaşlarının etkisinde yetişmektedirler.
Kelime dağarcıkları arkadaşım eşşek,Heman,Örümcek adam,domates biber patlıcan,İnek Şaban, okulda Ali ata bak larla doludur maalesef.
İmam-ı Azam,Hz.Muhammed,Eba Bekiri ancak özel dini kreşlere gden çocuklar öğrenebilmektedirler.
Allahın Resulu bir hadis-i Şeriflerinde:,
’Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar.Anne ve babası onu ya yahudi,ya hristiyan veya mecusi yapar.’Buyurmaktadır.
Küçük yaşta ölen tüm çocuklar cennete giderler.
Bu konuda çeşitli rivayetler vardır.
Çünkü günahsızdır ve anne babasına da şefaat edeceklerdir.
Çocuklara baskı yapmadan onlara güzel numune olarak İslami eğitimi, almalarını sağlamak zorundayız.
Çocuklar her gördüğü iyi yada kötü şeyleri kaydederler.
Nice çocuklar görmüşümdür küçükkken bir kötü kelime küfür bilmezken okula gittiği ilk haftada ya da sokağa çıkmaya başladıktan sonra ağzı kötü söz ve küfürlere alışmış ve söylemeye başlamıştır.
Çevrenin rolu en önemli etkendir.
Evdeki bomba ADSL..!."(Sınırsız İnternet Bağlantısı.)
Çocukların odasına bir çalışma masası, bir bilgisayar, bir de sınırsız internet koyunca her şeyi yapmış olmanın rahatlığını mı yaşıyorsunuz?
“Ayrı odaları, ders çalışmak için bir masaları, bir bilgisayarları ve istedikleri gibi kullanacakları bir internetleri var.” demekle üstünüzdeki sorumluluğun bittiğini sanmayın.
Odasından çıkmayan, gürültü yapmayan, siz televizyon izlerken rahatsız etmeyen çocuk iyi çocuk sayılabilir mi?
İnternet koskocaman bir dünya demektir. Ve siz o kocaman dünyayı çocuğunuzun küçücük odasına getirerek, “İşte sana imkân. Ödevlerini, derslerini istediğin gibi yapabilirsin.” diyebilirsiniz. Ama internet sadece ödev yapmak için kullanılan bir şey değildir ki!
Siz; çocuğunuzun önüne iyisiyle-kötüsüyle milyonlarca bilgiyi, resmi, videoyu koyuyorsunuz ve çekip öbür odaya gidiyorsunuz. Bu kadar şeyin içinden onların “doğru”ları bulmasını bekliyorsunuz. Bu beklenti haklı bir beklenti midir sizce?
Her öğrencinin, her öğretmenin, neredeyse birçok insanın evinde artık ADSL ile bağlanılan sınırsız internet var. İnterneti ve bilgisayarı çocuklara teslim eden birçok anne-babanın bu konuda bilgilerinin olmayışı dikkati çekiyor.
Çocuklar hızlı ve çabuk kavrıyorlar. Birkaç ayda bilgisayar kurdu olabiliyorlar.
Anne ve babaların çoğu çocuklarının interneti nasıl kullandığını, hangi sitelere ne için girdiğini bilmiyor. Öğrenmek amaçlı kullanıldığında birçok kolaylığı beraberinde getiren internetin kullanım amaçlarının başında eğlencenin geldiği hep göz ardı ediliyor.
“Çocuklar internetten ne öğrenebilir ki?” diye sorabilirsiniz. Hayatınızda duymadığınız, görmediğiniz şeyler bir kapı ötenizdedir ve minik bir adresle girebilirsiniz. Çarpık ilişkiler, cinsellik, kumar, porno, chat odaları vs. o kadar yakındır ki; siz o adreslere girmeseniz bile olmadık bir yerde karşınıza çıkarlar.
7-8 yaşından itibaren bir çocuğu böyle bir bataklığa göndermek akıl kârı mıdır? İnternetle büyüyen yeni bir nesil var. Ve bu neslin yanlış yetiştirilme tarzı önümüzdeki yıllarda farklı sorunlar olarak karşımıza çıkacak.
ADSL bugün için güzel bir teknolojik adım. Bunu iyi değerlendirmek gerekir.
Çocuğunuzun ruhunda çarpık ilişkiler yumağının oluştuğunun farkına varamayabilirsiniz. İnternette girdiği sitelerde maddi-manevi zararlar görüyor olabilir. Ziyaret ettiği portallardaki hayat tarzlarını kendisi de benimseyebilir, uygulamak isteyebilir.
“Çocuklarınızı baskı altında tutun.” denilemez. Bu, eğitim açısından da yadırganacak bir davranıştır. Ama çocuklarınızla daha fazla zaman geçirin, bilgisayarı onlara bırakmayın, siz de öğrenin ve en önemlisi denetleyin.
Bu yazıyı okuduktan sonra birçok evde bilgisayarların yerlerinin değişeceğine, ek programlar yükleneceğine ve en önemlisi anne-babaların da bilgisayar öğrenmek için bir sebeplerinin olduğuna karar vereceklerine inanıyoruz. (e-mailime imzasız gelen, doğru ve yararlı bilgiler ihtiva eden bir yazı; ufak tefek rötuş ve düzenlemelerle...!."
***
Gül fidanları gülistanda,kara sinekler sivrisineklerde bataklıkta yetişmektedirler.
Güllerin bozulmaması için bahçıvanlar onu zararlı etkenlerden nasıl korurlarsa bizde çocuklarımızı,gülllerimizi sineklerden eşek arılarından korumalıyız.
Güllere iyi su,iyi gübre,iyi hava gerktiği gibi bizim güllerimizede iyi sular,temiz tayyip gıdalar,güzel havalandırılmış odalar hazırlamalıyız.
Onların yanına eşek arılarının,yabani sineklerin gelmesine mani olmalıyız.
Bir çürük elma,bir çürük domates kısa zamanda kasadaki dolabınızdaki bütün domatesleri,elmaları çürütecektir.
Bir kötü bir mahalleyi kokutur.
Kötülükler önlem alınmazsa bütün ülkeyi çöküşe götürür.
Peygamber Efendimiz sav.yanında bir çok çocuk bulundurmuş kölesi Zeyd Bin Hariseye,Hz.Enese ve kendi çocuklarına,torunları Hasan ve Hüseyin Efendilerimize bir fiske vurmadığı gibi onlara emirde vermemişlerdir.
Çocuk en çok eğitimi ailesinden alır.
Ailedeki eğitim yaz kış yirmidört saat kesintisiz devam eder.
Çocukaların yanında çocuktur diyerek her şey konuşulmamalıdır.
Çocuklar her şeyi kaydederler bir teyp misali.
Bir öğrencim vardı dersde anne babasının arasında geçen müstehcen konuşmaları farkında olamadan anlatır sınıfın huzurunu bozardı.
Erkek arkadaşının üzerine çıkar ayıp şeylere kalkışırdı.
Ela adlı bu küçük yavrumuzu bir başka okula üçüncü sınıfta nakletmek zorunda kalmıştık.
Ela sonradan gelmiş sekizinci sınıfta eski kız arkadaşlarını eski okulda ders çıkışında dövmüştü.
Ela çete olmuştu anlayacağınız.
Birde erkek çocuk vardı.
Babası abileri hapiste olan bu çocuğumuz iki defa okulu soymuştu.
Yangın kazması ile idarecilerin kilitli dolaplarını kırmış paraları alıp kaçmıştı.
On beş yıl sonra son model bir mersedesde gördüm onu arkada oturuyordu.
Mafya lideri olmuştu galiba.
Korumaları kapısını açıyorlardı üzerinde beyaz bir ceket vardı.
O artık Polat Abiydi.
Kurtlar Vadisinin ilk çıktığı günlerde Süleyman Demirel Lisesini ziyaret etmiştim.
Birkaç Polat abi gördüm koridorlarda korumalar Mematiler yanında volta atıyorlardı.
Müdür ve yardımcıları illallah etmişlerdi onlardan..
Anne babası ayrı çocuklar arasından çıkar böyleleri genelde.
Yada babası ayrı dışarda uzun yol tır şöförü,inşaatci olan,annesi üvey olanlardan çıkar.
Yuvada büyüyen şiddete maruz kalanlar arasından çıkar.
Üvey anne eve koymaz dışarda onun bunun verdiğini yemek zorunda kalan çocuk günü geldiğinde ele avuca sığmayan bir mafya lideri,çete lideri oluverir.
Cezaevlerine saf masum giren bir suç makinesi olarak eğitilmiş olarak çıkar..
Çocuklara söylenen sözlerin onların zihnine kazındığını unutmayalım..
Çocukken öğrenilenler mermer üzerine yazılan yazılar gibidir.3
Yaşlıyken öğrenilenler su buz üzerine yazılan yazılar gibidir demiş eskiler.
Dünyada başarılı insanlar kalabalık ata erkil ailelerde büyüyen çocuklar içerisinden çıkmaktadır genellikle.
Çocuk babasından halasından ebesinden dedesinden engin tecrübeler edinmekte ve sıkıştığı yerde onların fikirlerinden istifade edebilmektedir.
Kuran Kurslarında,Talebe yurtlarında,tekkelerde yüz yüze yapılan hizmetiçi eğitimin faydasını bugün bütün eğitim uzmanları dile getirmektedirler.
Benim bütün dini bilgi birikimim ders halkasında birkaç senede öğrendiklerim ve büyük alimlerin sohbetlerinde öğrendiklerimdir.
Kendi kendime bir dini kitabı,Osmanlıcayı,Arapçayı ne kadar öğrenmeye çalışmışsamda bir türlü muvaffakiyet elde edemedim.
Çocuklarımızı sevgiyle büyütelim.
Disiplin bir yere kadar ama dayak asla.
Yirmi altı yıllık öğretmenlik hayatımı gözden geçirdiğimde hatalarımı görmekte bugün sokakta eski öğrencilerimin bazılarının aramızda geçen kırıcı söz ve fiil dolayısıyla selam vermediklerini görüp üzülmekteyim.
Herkes öğretmen olabilir ama herkes eğitmen,eğitici olamaz.
Ünüversite eğitimi almak konusunda uzmanlaşmak bilgi dolu olmak,sınıfta öğrenciye hakim olmak başka,karnı aç,ailesi ayrı öğrencinin başını okşamak başka başka şeylerdir.
Onun gönlünü almak beynini gereksiz bir sürü bilgiyle doldurmaktan daha değerlidir.
Yazımı bir kaç gerçek hayattan alınmış hikaye ile bitireyim.
1995 li yıllarda Kırıkkalede bir okulda öğretmenim.
O sene sınıfımdan beş altı öğrencimi bizim mağazaya götürdüm.
Babamın verdiği takım elbiselerden üzerlerine giydirdim.
Aradan yıllar geçti o çocuklardan biri kocaman adam oldu.
Hocam siz bana takım elbise giydirmiştiniz,ban iyilik yaptınız der durur.
Unutalım o günler geçti derim.
Yine bir Kuran Kursu Hocam şunu anlatmıştı bir seyehatte arabayla İstanbula giderken.
Yirmi sene önceydi..
Bir Kursta hocaydım.
Ramazanda gelen elbiselerden ayakkabılardan fakir öğrencilere mescitte dağıtım yapıyordum.
Bir talebeye yaramaz dersine çalışmayan biriydi.
-Al değmezsin ama sende al giy demiştim.
Şimdi aradan yirmi sene geçmiş.
Kocaman adam olmuş şimdi Sitelerde İşadamı olmuş,her yardıma vardığımda başıma kakar durur böyle böyle demiştiniz bana diye.
Yerin dibine geçesim gelir.
Yine birinde de bir sene kış olduğu için çıkartıp ayağımdaki iskarpini giydirmiştim.
O da bir yerde genel müdür..
Her sene pilav gününde gelir ben onu ziyaret ederim.
-Hocam siz bana ayağınızdan ayakkabınızı çıkartıp vermiştiniz sayenizde okudum der.
Pedogoji işte böyle bir şey.
Ziraat Fakültelerinden mezun olanları öğretmenliğe aldık,1980 öncesinde 45 günde soğan zor yetişiyor branş öğretmeni yetiştirip derse soktuk..
Sınıf öğretmeni özel yetiştirilmelidir.
Onun yaptığı hata hayat boyunca giderilemez.
Gelinen durum ortada işte..
Eğitim sistemiyle bu kadar oynanan başka bir ülke yoktur dünyada...
Eğitim şart diyerek yazımı bitiriyorum.
Sevgiyle kalın..
Hoşcakalın..
18.07.2015//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Gerçekten güzel şeyler yazmışsınız eğitime dair. Bizim zamanımızda, özellikle ilk ve orta okul yıllarımızda öğretmen ve hocalarımızla pek diyaloğumuz olmadı maalesef. Sıkı bir disiplin ve dayak vardı. Öğretmen ve hocalardan çok korkar, bırakın yanlarına gitmeyi, göz göze gelmeye korkardık. Sadece dersi anlatırlardı. Bu sebeple belki de araya giren yıllardan, tek biri hariç, pek bir öğretmen ve hocamı hatırlamam ilkokul ve ortaokul yıllarımdan. O hatırladığım da orta ikidendi. Boş geçen bir dersimize bir kaç kez giren müdürümüzdü. Sadece sohbet etti bizlerle ve hala aklıma gelen ilginç, insana dair şeyler anlatmıştı.
Lise yıllarımda ise sadece üç hocam var hatırladığım. Gerçi o zamanlar okullar siyasetten dolayı karışıktı ve sanırım hocalarımız da tedirginlerdi.Din dersi hocam, sadece üç ay dersimize girmiş psikoloji hocam ve edebiyat hocam. Başka hiçbirini hatırlamam.
Din dersi hocam bizden ancak beş altı yaş büyüktü. Dersi bol bol hayat ve insan davranışlarından örnekler anlatarak işlerdi. Çok güzel ve onurlu bir duruşu vardı. Psikoloji öğretmenimiz de o kadarcık sürede sevdirdi kendisini. Sürekli bizlerle diyalog halindeydi ve gürültü yaptığımızda sınıf geneline değil, sadece konuşanlara hem de adlarıyla hitap ederdi. Çok utanırdık ve susardık.
Edebiyat öğretmenimiz ise bir şaheserdi. Herkesi adına soyadına, ailesinin durumuna dek tanırdı. Ben edebiyatı, aslında fen okuduğum ve üniversiteyi de Teknik Üniversitede okuduğum halde, onun sayesinde çok sevdim. Tüm sınıfa edebiyatı ve dilbilgisini sevdirdi desem abartı olmaz. O yılların üstünden neredeyse 37 yıl geçti hala cümlenin öğeleri, dilbilgisi kavramları o günkü gibi tazecik aklımdadır. Allah razı olsun.
Size de bu güzel yazınız için teşekkür ederim.
Saygılarımla