- 1287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİNİN DOĞASI VE SEVGİ İHTİYACI
Sevgi tohumları yüreklerimize doğuştan atılır.Ayrım gözetmeden her insan, dünyaya gelirken, bu duygunun gönülleri kuşatıcı sıcaklığını içinde hisseder.Ana kucağı çağlarındaki çocukta kötülük duygusu yoktur. Çünkü kötülük duygusu yıllar için de edinilen;öğrenilen bir şeydir.
Peki,nasıl olur da,yüreğinde sevgiyle doğan insanoğlu,bu duygusunu geliştiremez? Hangi olumsuz etkiler ya da koşullar yüreğini nasırlaştırır? Nasıl olur da, sevmek ve sevilmek ihtiyacı içindeki insan, öfkeyi,nefreti,bencilliği ve kıskançlığı baş tacı eder?Bunun kusuru yaradılıştan getirilen sevgi tohumunda mıdır;yoksa,o tohumun düştüğü ortamda mı?
Bana öyle geliyor ki,"tarla";yani "ortam" çok önemlidir! Çeşitli yörelerdeki çiftçiye aynı tohumu ekmesi için verin ve sonuca bakın: Kimi toprak kıraçtır,verim siz;kimi iklim kuraktır, yağış kıt alır;kimi çiftçi toprağı yeterince sürmez,gübresini zamanında atmaz...Tohum aynıdır ama, her çiftçi farklı miktarlarda ürün kaldırır!
Bu örneği alın,insana taşıyın şimdi! Ne oldu da,bebeklikten hepimizde var olan sevgi özü ya da tohumu,kimimizde kötülük tohumlarına dönüştü? “Çiftçi”,ana-baba ve diğer aile bireyleri olsun; “tarla” ise,toplumsal çevre...Ekonomik açmazlar,siyasal çalkantılar,çağdışı eğitim modelleri ve kurumları,sanata ve kültürel etkinliklere değer vermeyen sağlıksız ortam... Eh, sevginin kötülüğe dönüşmesini bu koşullarda anlayabilirim.Makul nedenler vardır en azından!
Ya,her şeyin yolunda göründüğü çağdaş ve örnek toplumlar?Onlarda ne tür bir eksiklik ya da yanlışlık var ki;seri katiller, uyuşturucu bağımlıları,banka soyguncuları,sapkın cinsel suç makineleri...çıkıyor ortaya? Bizi biraz önceki saptamamızla adeta muzipçe çelişkiye düşüren sır nerededir,acaba?
İşte burada,durup düşünüyorum!Sevginin paylaşılan bir şey olduğuna kuşku yok. Hatta sevmek,karşılık gözetmeden vermekle ortaya çıkan bir duygu.Yani iyilik duygusu içinde doğan bir duygu belki de. Sanırım,sorunun kaynağında, bu duygunun yaşanan hayattaki eksikliği var.En küçük model olan modern aileler,daha geniş ölçekte çağdaş toplumlar, iyilik duygusunu günümüzde kolay kaybediyorlar. Bütün insan ilişkilerimizi alınır satılır bir meta gibi görüyorlar.
Çıkar ilişkilerine,ince hesaplara dayalı bir alışveriş,ticaretin kuralları içinde belki doğrudur. Bütün ilişkilerimizi hukuka teslim etmek,yasaların ve yasal koruyucuların insafına sığınmak, yaşadığımız hayatı mekanikleştiriyor. Yapıp ettiklerimizi salt zorunluluktan,ya da otoritenin yaptırım erkinden dolayı benimsemek,iyilik duygusunu köreltiyor.Zorla erdemli olunamaya cağı için de,ortaya çıkan her fırsat, değerlendirilmesi gereken bir “kazanç kapısı” gibi algı lanıyor.
Halbuki,seven kişi sevgisini almayı düşünerek vermez.Sevgi duygusu,hayat karşısındaki ge nel bir duruştan beslenir. Hoşgörüyü, cömertliği,yaşama ve yaşatma arzusunu, hesapsız yar dımseverliği kişiliğinin ana ekseni görmeyen bir insanda zaten,iyilik duygusu da yeşeremez.
Dünya,ekonomik ve siyasi küreselleşmenin saldırganlığından zarar görmemek için,şimdiden önlem almak zorundadır. Siyasi,ekonomik ve kültürel gerekçelere dayandırılan zümre ve dev let terörünün çeşitli ülkelerde söndürdüğü masum hayatlar,bizim için bir uyarı sayılmalıdır. Si vil örgütlenmeler yoluyla,dünyadaki sevgi dolu insanlar bir araya gelmeli ve çok geç kalınma dan "küresel" bir karşı hareketin; "iyilik duygusunu ve sevgiyi yüceltenler platformu"nun meşalesini yakmalıdırlar!
Son söz:
Sevgisizlik,ruhun susuzluğudur!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.