- 544 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAYLA RÜ,GÂRI/ÇİMEN
UYUMUYORSUNUZ MADEM,SİZE BİR HİKAYE ANLATAYIM.
ADI MI?
YAYLA RÜZGÂRI ÇİMEN
Kelebek gibiydi çimen, renk renk, benek benek. Berrak su gibi, arı duru, hiç kir barındıramıyordu içinde. Hemen dışına vuruyordu ya da her türlü kir pas onda tutunamıyordu.
Gizli saklı köşesi yoktu çünkü, çocuk gözleri öylesine ışıl ışıldı ki daldaki yapraklar mı yerdeki çimenler mi gözlerine akmış anlamıyordunuz bile. Zaten "çimen" adı da gözlerinin koruk renginden dolayı verilmişti ona. "Koruk gözlüm" diye severdi, hep erkek çocuk özlemi içinde olan babası Çimen’i.Ama Osmanlı kadındı Çerkez babaanne ve dediği de dedikti gerçekten.
"Koruk, ekşimtırak, buruk,zamansız" derdi. "Benim kızım çimen olacak ,hep güzellikler, umutlar, çiçekler taşıyacak gözlerinde diye sürdürürdü konuşmasını .Öyle de kaldı adı ÇİMEN.
Arkası da oğlan gelmedi zaten. Şaşılacak şey şu ki Çerkez beyi eskisi gibi oğlan hasreti çekmiyordu sanki. Zira Çimen oğlan çocuğu gibi afacan başına buyruktu. Gözü de karaydı eni konu çimenin.
Öndeki ablalar, arkadan gelen dördü kız ve başka zamanlara ertelenen ocak direği oğlanlar derken yedi çocuğun arasında Çimen büyüdü gitti. a
Aylar, yıllar, mevsimler, mekanlar hep değişti ,ölümler kayıplar yenilenenler hep sıradandı ve hepsi yaşamdan parçalardı ama bir şey vardı ki hiç değişmedi sıradan-
laşmadı ve öylece dupduru kaldı Çimen. Hiçbir zaman boylu poslu bir Çerkez kızı görüntüsü çizemedi.
Çimen.yaşıtlarından hep küçüktü, ufak tefekti ,birleştirilmiş sınıfın her aşamasında adına" fare" denmesinin sebebi de minikliğiydi zaten. Belki de kıpır kıpır oluşu, kırk dakikalık dersin ilk on dakikasında öğreneceğini öğrenip sınıf penceresinden gizlice kaçması, tüm öğrencilerin canhıraş bağırmalarına rağmen bir solukta tepeyi aşıp Yeşilırmak’ın karşı tarafına geçmesiydi "Fare"lakabının bu denli üzerine yapışması.
Çimen hep çimenlerin üzerinde kuzuların arasında büyüdü yaylalarda serpildi yayık yaydı peynir mayalandı buz gibi kaynak sularında boyundan büyük kilimler tokaçladı,at üstünde rüzgâr oldu esti, çobanların ıslık sesleri eşliğinde ilk manilerini dillendirdi ve her dörtlüğün bir köşesine mutlaka anne özlemini bindirdi.
Çocuksuz halanın çocuk özlemini gideriyordu Çimen, boyunca işlere soyunuyordu aidiyet duygusunu pekiştirmek istercesine .Bilinçaltı "burada taşıyabildiğin yük oranında sevgi kazanırsın" diyordu ona. O da küçücük omuzlarında dört kova suyu farkında olmadan sahiplenilmek için taşıyordu.
Okulların tatile girmesi bile beklenmiyordu Çimen’in halasının eli ayağı olması için.Çimen mevsimleri ancak sararan yapraklardan biliyordu ve en çok bu mevsimi seviyordu zira annesine, kardeşlerine bu mevsimde kavuşuyordu.
Çimen’in parlak zekası onu hep ön saflara çekiyordu ama bu zeka bazen başına bela oluyordu.Başarının klasik ödülleri Çimen’e hep ceza olarak dönüyordu her zaman ona başkalarının cevaplamadığı sorular sorulurdu. Doğru cevapladığında ki aksi hiç olmazdı cevaplayamayanlara tokat atması gerekiyordu. Ya akrabası, ya komşusu yada en sevdiği arkadaşıydı tokat atmak zorunda kaldığı diğer öğrenciler.
Sanki tercih hakkı varmış gibi bu tokatların bedelini ders bitimi eve dönüş yolunda öderdi Çimen.
Cezalarını minicik bedeniyle vermeye zorlanan Çimen’i dönüşte alacaklı gibi tokat attığı çocuklar intikam almak için çeviriyordu.Hayatı hep böyle" Kırk satır mı kırk katır mı" seçeneğiyle geçti Çimen’in.
Okumayı yazmayı öğrendiği andan itibaren kızınca, üzülünce ,sevinince kaleme dökerdi hep, ağlamazdı asla. gözyaşlarına yasak koymuştu kendini bildi bileli ama kalemi kanardı çoğunda, bazen de kılıç kuşanırdı Çimen’in çarpık parmakları.
Çimen büyüdü bir şekilde doğada ve doğal haliyle. Dizlerine kadar inen gür saçları adını aldığı Çimen gözleri ve sansürsüz diliyle güzelce bir kız olup çıktı hem de girdiği sınavı kazanarak öğretmen olma yoluna koyuldu çimen bacak kadar boyuyla.
En büyük ve ilk yürek acısını da bu okulda yaşadı ya da öyle sandı Çimen. Her hafta başı okula gitmek için minibüse binmek zorundaydı.Rutin geliş gidişler esnasında bindiği minibüsün hiç bir özelliğiyle ilgilenmemişti Çimen.
Durakta sırası gelen minibüse biniyor, yolculuk boyunca da eline aldığı kitap tan başını kaldırmıyordu hiç .Bir keresinde saatlerin ileri alındığını gözden kaçırdı Çimen.Durağa gittiğinde sıradaki minibüse bir göz attı. Kırmızı minibüs ilk etapta içini ısıttı Çimen’in nedensiz. Yeni olduğu her halinden belliydi. "şimdi ye kadar hiç denk gelmedim ben buna" diye söylendi. ilk dikkatini çeken şey kapının hemen üzerinde yazan ilginç yazıydı "Kapılma rüzgarıma üşürsün" yazısı beyaz fon içine kırmızı italik harflerle yazılmıştı. Beyaz fon rüzgâr esintisine öykünmüştü sanki.
Gülümsedi. Rüzgar sözcüğüne takıldı aklı "yayla rüzgarı" diye seslenişini hatırladı dedesinin. at üzerinde minicik bedeni uçuşurken" çocuk değil bu yayla rüzgarı"derdi dedesi ona. Burnunun direğinin sızladığını hissetti bir an.
Yolcular binmeye başlamışlardı ki tekerleklerin etrafında ki kırmızı şeritleri gördü, yine muzur muzur güldü "bu arabayı oyuncak araba niyetine almış adam her halde" dedi ve ayağını basamağa kaldırdı "vay canınaaa bebeye bak laa" derken hayretini sözlerine iyice aktarmıştı. hayret etmemek ne mümkün minibüsün penceresi nazar boncuklarıyla çerçevelenmişti direksiyon kırmızı beyaz şeritle sarılmış bayram şekerine benzetilmişti.
Oyuncakçıya girmiş gibi hissetti Çimen kendisini.Geç kaldığını, laf işiteceğini unutup keyifle her zamanki gibi şoförün hemen arkasına gelen koltuğa oturdu. Aynı anda minibüsün aynasında kendi gözlerine eş bir çift gözle karşılaştı
Çimen.bir an yüreğinin gümbürtüsünü bütün yolcular duyuyor sandı. Kocaman kocaman açtı gözlerini etrafına endişeyle baktı .Yooo kimse bir şey duymamıştı herkes yerine yerleşme çabasındaydı.
Minibüs hareket ettiğinde teypten "hey on beşli on beşli" türküsü çalmaya başlamıştı. Tekrar aynaya kaçamak bir bakış attı. O da ne! Aynı Yeşilırmak gibiydi aynadaki gözler. Aynı Yeşilırmak’ın olduğu gibi etrafı da sıra servilerle çevrelenmişti .
Hiç düşünmedi Çimen atladı hemen Yeşilırmak’a. Daldı taa diplerine. Yüzdü, yüzdü,yüzdü. Suyun yüzüne çıktığında nefes nefeseydi ve bütün yolcular inmişti.İki çift yeşillik birbirine karışmıştı. Sadece yanaklarının yangınını fark etti neden sonra Çimen.
Elleri yanaklarına bastırarak atladı dolmuştan, bütün günü yeşil yeşil geçirdi Çimen. Bulutların üzerinde gezdi Yeşilırmak’ta yüzdü, kalemi methiye yazdı her açık sayfaya. işin ilginç tarafı hiçbir methiye boyuna posuna yazılmış değildi Mustafa’nın.
Kendi beklentisini, kendi süslemesini yazmıştı Çimen Sonra hayal kurmaya çalıştı Mustafa’yla ilgili .Uzun boylu değildi Mustafa, fırça gibi dimdikti saçları da üstelik. Oysa gür, kıvır kıvır saçlara, uzun boya hastaydı Çimen.
Kuzguni siyah saçlar ve yeşil gözler ilginç bir kompozisyon oluşturuyordu Mustafa’nın çehresinde.Dudaklarının üstünde siyah bir çerçeveye benziyordu bıyıkları. "ülkücü bıyığı" deniyordu son zamanlarda bu bıyıklara. Bitim noktasından aşağı iki tarafından alt dudağına kadar iniyordu ve bu Mustafa’da en çok hoşuna giden şeydi Yeşilırmak’tan sonra.Alt dudağı belirgin bir şekilde etliydi, üst dudağını görmek ne mümkündü zaten bıyıklardan.
Dudaklarına odaklandığında düşünceleri, yanaklarını al bastı birden Çimen’in. Bir an bıyıklarının iç gıdıklayan dokunuşunu hissetti dudaklarının üzerin de Düşün-
celerinin nasıl olup ta bu noktalara geldiğine inanamadı. Birden "utanç ve günah" bu iki duygu adrenalin basıncı oluşturmuştu Çimen’in bütün bedeninde.
Dönüş vaktinde duası hep aynı dolmuşa denk gelmekti Sonra işi şansa bırakmamaya karar verdi. "Ben de o dolmuşun sırasını beklerim" dedi ve dediği gibi de yaptı. y
Yine gümbürdemeye başlamıştı yüreği, yine atlamak istedi Yeşilırmak’a. Avucunda sımsıcak olan parayı uzattı gözlerini hiç ayırmadan aynadan, diğer el itti geri çevirdi parayı.Çimen’in tepesi attı birden. Ne sanıyordu bu manyak, karşılığını ödemediği bir hizmeti alır mıydı hiç.
Çatal çataldı Çimen’in sesi öfkeden." Almazsan inerim hemen" diye gürledi. İnme ihtimaline karşı tekrar uzandı paraya. "Mustafa" adını değnekçiden duymuştu. Para alış verişi sırasında elleri biri birine değdi ve ne olduysa o zaman oldu işte!
İkisi de elektrik çarpmış gibi ellerini çektiler hemen. Yol boyu kaçamak bakışlarıyla aşkı yudumlamaya başladılar.Çimen bir yandan Yeşilırmak hep kendine aksın istiyordu .bir yandan da zikzaklar çizen tekerleklere odaklanıyordu. Yolcular arasında gıcık tutmuş gibi öksürenler çoğalmıştı. Birden bire "cık cık" sesleri homurdanmaya dönüşünce Mustafa kendini toparladı hemen. Bıraktı Çimenlere akmayı ve direksiyonu sımsıkı kavradı. Çimen de yolcuların selameti için bir daha Yeşilırmak’a dalmadı
Son durak. İnme vakti dolmuştan hep bir sağanak başlıyordu nedense çimenlere.Çimenler suya doymuyor Yeşilırmak yağmura kanmıyordu. Hep yağsın, hep yeşillensin istiyordu.
Sonrasında dolmuş evle okul arasında servis yapmaya başladı. Öğretmen okulunun bahçesi de yeni gıcır gıcır bayrak rengi bir dolmuşla tanıştı Çimen’in sayesinde.Tokat -Turhal kara yolu ücretsiz öğrenci servisiyle arşınlandı bir zaman.
Okul yolundaki bakışmalar her ikisine de yetmez olmuştu artık. Çimen içten içten" salak oğlan bir de konuşmayı bilsen" diye söyleniyordu her yolculuk sonunda. Ama Mustafa’da "tık "yok.
Dayanamadı Çimen sonunda. Bir kağıda çok eskilerden kulağında kalan ve çok da hoşun a giden bir mani karaladı ve inerken direksiyonun hemen üzerine bıraktı.Arkasına bakmadan hızla eve koştu. Kapıyı eli değil yüreği çalıyordu sanki.
Mustafa heyecandan titreyen parmaklarıyla kağıdı açtı baktı ve Yeşilırmak taştı birden bire.Bir daha bir daha okudu.Şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı neredeyse."Kıza bak yaa! Amma da cesur haa ! Bir de yılan dilli ki" diye söylendi."Sandık üstünde yılan, yılan boynuma dolan, işaretten anlamaz eşek kafalı oğlan".
Okudukça gülesi geldi Mustafa’nın.En çok ta" eşek kafalı oğlan" lafına içerledi .Öfkeyle kasıldı çene kasları, hemen sonra gülümsemeye döndü dudakları yanakları ala kesti birden. "Yılan boynuma dolan" diye mırıldandı. Çimen’e sımsıkı sarıldığını düşündü, minicik ellerini dudaklarına götürdüğünü varsaydı. Boncuk boncuk terlemeye başladı.Gözlerini kapattı.dudaklarını dudaklarına dokundurmuştu ki yere kapaklandı Mustafa. etrafında gülümseyen insanlara o da gülümsedi hayalinden utanası da gelmedi üstelik.
Ellerini çırptı.Avucundan sızan kanı emdi. " Bu gün konuşacağım Çimen’le "dedi. Kararını vermişti. " Bu gün okula gitmesen" diyecekti.Eşek kafalı olmadığını, utandığını, kızmasından, kaçmasından korktuğunu anlatacaktı." ilk göz göze geldikleri günden beri vurgun yemiş gibi olduğunu söyleyecekti. Bir an gerçek dünyadan çok uzaklarda gezdi. Yeşilırmak’ın kıyısında oturdular. Çimen başını onun dizlerine koydu. Mustafa örgülerini bileğine doladı, çimen çimen ağladı mutluluktan. Şoför arkadaşı Salih’in" ne oldu leen bir şey mi var?" sorusuyla döndü dünyaya "hiiç" dedi ve gözlerini kuruladı "Allah’ım" dedi, bütün içtenliğiyle."Bu deli fişek kızı bana yaz Allah’ım"
Akşamı iple çekti Mustafa. Bir aşağı bir yukarı arşınladı durdu durağı. Sefer de yapmadı o gün. Nasılsa kızmazdı babası şımarık küçük oğluna." Bizim oğlan esnedi hatuuun ,inşallah bir olmaza yarsımamıştır da benim bakmalara doyamadığı m gözlerini kana sarmaz" diye ovundu usul usul. Baba yüreğini nedendir bir alaz yalayıp geçti .
Kuruyordu Çimen. Ders bitiminde sek sek oynayarak çıktı sınıftan. Herkes alışıktı zaten onun tırabzandan rüzgar gibi kayışına. Hocalar da başarısıyla haşarılığını örten bu fırtınaya hep ayrıcalıkla davranıyorlardı. d
Dolmuş okulun önündeydi.Bekliyordu ama Mustafa yoktu .Çimen anladı hemen okumuştu Mustafa notu. Yine pırpırdaydı işte yüreği. "Hadi konuşalım, bir yere gidelim, seni seviyorum, neden bana "eşek kafalı" dedin?" gibi bir sürü soruya ve söyleme hazırlıyordu kendisini.
Bir yandan da yakıştıramıyordu kendine. "Benim Çimen’im hiç ayıp getirmez bana, ordunun içine girse korkmaz, erkek gibidir benim kızım" demez miydi hep babası. Yüreğine söz geçiremiyordu ama diline, ayağına, eline söz geçirebilirdi pekala.
Başını kaldırdı ,burnunu havaya dikti ,bastı gitti. "Düt düüüt düüüüütt" korna sesleri ardından gelen dolmuş ve bir sürü arkadaşı "bin bin Çimen, Çimen bin" diye tezahürat yapıyorlardı. Kulaklarına kadar kızardı Çimen. Döndü, hışımla dolmuşun kapısını açtı. Allah kahretsin yine Yeşilırmak’a dalmıştı. Yüzüyordu, yüzüyordu, yüzüyordu. Tam nefesi kesilmişti ki nefes almak için bir kez d aha dikti burnunu havaya, bakışları deldi geçti Mustafa’yı.
Sadece babasını görüyordu şimdi. "Benim kızım erkek gibi!" Ne var, ne istiyorsun’ minicik bedenden çıkan sese inanamadı Mustafa. Kekeledi, eli ayağına dolandı, ne diyeceğini bilemedi. "Ne bağırtıyorsun arabayı, senin yerine o mu konuşacak "cümlesi bittiği anda kendi söylediklerini duydu Çimen." Ne demişti, ne demişti ?" Ağzı kurudu, dizleri titremeye, kulakları uğuldamaya başladı. n
Neyse ki Mustafa uzandı nereye koyacağını bilemediği ellerini tuttu çimenlere akmaya başladı. güneş ışıl ışıl, sımsıcak Yeşilırmak serin, kuşlar cıvıl cıvıl, "Allahım Cennet burası mı ki, sevmek Cennet mi k?"i diye mırıldandı.
İlk kendini toparlayan Çimen oldu yine.Ellerini hızla çekti." Abimle konuş, ne söyleyeceksen ona söyle" dedi. "Öz abin mi o senin?" " Evet " Bastı gitti çimen.
Hafta sonu hiç çıkmadı evden. Ali abisini bekliyordu. Acaba konuşmuş muydu" Mustafa, Ali abisi ne demişti?" Merakı dinecek gibi değildi Çimen’in.
Neden "Ali abimle konuş" demişti ki. Nihayetinde öz abisi değildi, bunu düşünür düşünmez Ali abisine haksızlık yaptığını varsaydı. Evet Ali abisi öz abisi değildi ama öz abisi kadar severdi onu. Ali abisi yatılı öğrenciydi.Aynı kasabadan olmaları hasebiyle kardeşliğine seçmişti Çimen’i. Hafta sonları kasabalarına birlikte gidip gelirlerdi.Böylelikle Mustafa için kayınço sayılıyordu. O ikisinin arasındaki çekimin farkındaydı ama görmezlikten, anlamazlıktan geliyordu. Bu arada Çimen’in pırpırları hiç durmuyordu. Yerde mi gökte mi dolaştığını bilemedi iki gün boyunca Çimen.
Salata yapmaya koyuldu heyecanı belli olmasın diye soğanları, marulları temizlemeye başladı. İçinden de "ne dedi Mustafa Ali abii " diye söylenip duruyordu.
"Şu senin Mustafa var ya" dedi Ali abisi. " şaaaap" maydanozlar yere saçıldı. Arkasından soğanlar. Çimen çömeldi yere. Hem maydanozları topluyor hem de Ali abisini sorguluyordu.Nice sonra merakına yenik düştü ve
"Eeee n’olmuş Mustafa’a ?"dedi Çimen."Musta da kimmiş ?" deme gereği duymadan.
"O kızılbaş biliyor musun?" Yer yarıldı, gök delindi, ev yıkıldı.
Sonrasında neler dediğini duymadı Çimen Ali abisinin.
"Bana ne ondan" diyebildi sadece.Şok geçiriyordu. Ali abisi, o günden sonra Çimen’in Ali abisi olamadı.
Mustafa ve ailesinin bütün çabalarına rağmen Yeşilırmak’a bir daha hiç dalmadı Çimen.
O öfkeyle hayatına giren herkese ilk "kızılbaş mısın "sorusunu sordu.Kız erkek hiç fark etmiyordu.
Ülkeyi olduğu gibi Çimen’i de alabora etmişti bölücü nutuklar ve Çimen bir daha hiç yüreğinin gümbürtüsünü duymadı.
Yüreğini dövdü, dövdü, dövdü.
Bu iki dinli insanlara her zaman sövdü, sövdü, sövdü!
Mustafa’ya ne mi oldu?
Onu da hiç merak etmedi Çimen.
Nermin AKKAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.