- 475 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İtaatin Kaynağı
İtaatin Kaynağı
Tüm varlıklar evrenin yapı taşları olan atomlardan teşekkül eder! Atomlar da elektronlardan, atom altı parçacıkların ise henüz hepsi deneysel olarak ölçülemedi! Maddenin en küçük parçasında tüm evrenin bir modelinin saklı olduğu teorik olarak bilinir! Bu nedenle evrenin tamamını gözlemlemek kadar zordur, bir zerrenin yani en küçük temel maddenin, parçacığın gözlemlenmesi. İnsanlık evrenin tamamını gözlemleyecek teknolojiye ulaştığında maddenin de en küçük parçasını ancak gözlemeyi başarabilir! Teorik olarak pek çok şey söylenir; evrenin ne kadar büyük olduğu ve en küçük temel parçanın ne kadar küçük olduğu konusu sadece teorik olarak söylenir! İnsanlık da evrenin tamamının belli bir aralığını algılayabiliyor! Maddi alanda, fiziki açıdan bunları söylemek mümkün olsa da maddenin ardındaki mana ise bir o kadar derin. Maddenin kaynağı, mana olarak görülebilir ki her şey tercihe baktığı için öyledir de!
Evrendeki bu itaat zincirine bakalım!
Varlıklar arasında evrimsel açıdan ileride olan, diğerinden yararlanır!
Şuurlu olanların, şuursuz olanlara hükmettiği ve doğal olarak şuursuz olanların şuurlulara itaat ettiği bir evrensel sistemde, insan şuurlu varlık olarak görünür! İnsanlar arasında da şuurunu kullananlar ile kullanmayanlar arasında bir itaat ve egemenlik durumu vardır!
Tüm varlıkların en küçük parçadan yararlandığını ve en küçük parçanın, evren kadar ayrıntılı olduğu gerek bilim adamları gerekse din adamlarınca söylenmiş! Canlıların da maddelerden yararlandığını biliyoruz! Canlılar için ana kaynak; toprak, hava, su ve ana unsur beslenmedir! Canlılar da kendi aralarında bir alt yaşam formundan beslenir! İlk canlı, su, hava ve toprağı kullanır! İlk bitki de böyle! Bitkiden bir aşama ileride olan ilk hayvan, bitkiden yararlanır, sonra kendi aralarında daha güçlü ya da akıllı olanlar, diğerlerini beslenmede kullanır! Bir üst form, alt formlardakilerin tamamını kullanır! İnsan formu, hepsini kullanır! Bu formlar arası hiyerarşi bilinç ile oluşur! Bu nedenle bilinçli olan insana tüm varlıkların itaat ettiği söylenir! İnsan, kendini “En üstün yaratık!” olarak bu bilinç düzeyinde izafi olarak bilir! Aslında insanın üstünlüğü, alt formlara ve insana itaat de alt formdakiler için! Bir üst forma geçmeyi insan hep arzular, bu nedenle insanlar arasında da “Üstün ırk” söylemi geliştirilmiştir! Bu söylem elbet şuur ve aklın ürünüdür! Alt formlarda akıl ve şuur gelişmediği için “Üstün olma” iddiası da aslen yoktur! Avlanma, beslenme ve neslin devamı için çiftleşme aşamalarında mücadele olsa da bu içgüdüseldir! Yani hiçbir hayvan “Üstün ırk” iddiasıyla diğer hayvanlara hükmetmeyi düşünmez sadece içgüdüsel olarak beslenme amaçlı güç kullanımı ve gelişimine göreceli taktik kullanır! Kurt, “Kuzu çiftliği” kurup, ziraat ve ticaret yapmayı düşünmez sadece kuzu sürüsü bulur ise bazı doyacağı kadar bazı da hırs ile bilinçsizce ihtiyacından fazlasını öldürür! Bazı hayvanlar ihtiyaç fazlasını toprağa gömerek saklamayı akıl edebilir! Karıncaların topladıkları organik maddeler ile mantar yetiştirmeleri veya arıların bal yapmaları da ilginçtir! Sanki bilinç var gibi bir gelişim de göstermişler! Yani tekamül, evrim, devam ediyor! Hayvanlar aleminde, güçlü olanlar yani gelişmiş olanlar, alt formları beslenmede kullanır! Hayvanlar aleminde “Üstünlük” ikna ile olmaz, güç ve büyüklüğe, yırtıcılığa dair bir üstünlük gözlenir! Hayvanlarda dinsel, ırksal ve ideolojik bir akıl da olmadığı için kendi ile aynı kategoride olanlara karşı boyun eğmek veya eğdirmek fikri gelişmemiş. Çünkü bu aklın ürünüdür! Akıl gelişince ortaya çıkan bir durumdur!
Üstünlük, insanlar arasında diğer varlıklara karşı ilk zamanlarda iddia edilmiş daha sonraları kendi içlerinde şuuru aklı gelişmemiş olanlara karşı iddia edilerek gelişmiştir! Öyle ki bu ileri safhalarda, sadece güç ile olmaz, şuurunu kullanmayanları ikna ile de olur ki günümüzde bu en fazla görüneni budur! Çünkü tekamül, evrim, devam ediyor. Yani insan aklının gelişimi ile bu “Üstünlük” iddiası ortaya atılmış! İnsan olma potansiyelini kullanmayanlara veya kullanamayanlara karşı, potansiyelini, şuurunu ve aklını kullananlar, üstünlük kurmuş veya iddia etmiş. Bunu da uygulamada göstermiş! Tüm alt formdaki kaynakları kullanarak mesela demiri işleyerek, bakırı işleyerek, bunlarla diğerlerine üstünlük sağlamış! Aklını kullananlar, fiilen de kendilerine üstünlük sağlayacak teknolojiyi üretmiş! Bazıları da teknoloji ile uğraşmak yerine direk aklını kullanıp diğerlerini “Üstün ırk” söylemiyle ikna ederek maksadına erişmiş! İkna da inanç sistemleriyle olmuş! Önceleri “İnsan ilah” ve sonrasında “Yarı insan, yarı ilah” daha sonraları da Tanrı ile direk ilişki kurduğunu söyleyen “Aracılar”, diğerlerinden üstün olma iddialarıyla çıkmışlar! Yani aklını kullanan insanlar, ya akıllarıyla teknoloji üretip diğer insanları egemenliklerine alıp “Köle” gibi kullanmışlar ya da yine akıllarını kullanarak teknoloji üretmeksizin sadece ikna ile diğerlerini “Köle” olmaya ikna etmişler! Tabi ki bu süreçte “Tanrı ile direk bağlantı kurmak” ve “Seçilmiş” olma iddiası çok önemlidir!
Son tahlilde; günümüzde “Üstünlük” kurmak akılla oluyor, Aklını kullanıp teknoloji üretenler ve yine aklını kullanıp insan davranışlarını inceleyenler, bazı “Güç” kullanarak (Güç de aklın ürünü), tüm teknolojik ve stratejik becerileri kullanarak, şuurunu yeterince kullanmayan veya kullanamayanlara karşı üstünlük kuruyor! Öyle ki şuurlu olanlar, şuurunu kullanmayanları kendi amaçları doğrultusunda değerlendiriyor! Kullanamadıkları kesimi de birbirlerine imha ettiriyorlar! Gelişmelerine fırsat vermemeleri de aklın bir ürünü elbet! “Geri bırakılma” diye bir şey aslen yoktur, “Geri kalmak” vardır! Çünkü geri bırakmak, ilerde olanın aklının ürünüdür! Yani zaten geride olan, ileride olan tarafından geçilmiştir; ileride olan, geridekinin kendini geçmesine fırsat vermez! Geride kalanın, ileride olandan yakınmasının da bir faydası olmaz! Bu bir atletin rakibine; “Az dur hele de seni geçeyim!” demesi gibi komik olur! İleride olanların “Adalet” ile hükmetmesini dilemekten başka çaresi de yoktur, geride kalanların. Ya da çok çalışıp, aklını kullanıp ileri geçmeye çalışacaktır! Önce neden geri kaldığını sorgulaması gerekir! Geride kalmasına sebep olan her ne ise ondan kurtulmayı dilemesi gerekir! Yoksa ileridekilere kızması bir fayda sağlamaz! Önceleri ileride olanların geride kalması durumu da görülür; bu durumda eski kahramanlık ve başarılarının tesellisi de yeni durum için fayda vermez! Bu ileride olanlara; “Hele bir durun da sizi geçip bakın size neler yapacağız!” demeye benzer ki ileride olanlar başlarına geleceğin farkındadırlar, ne zaman gaflet ederler zaten o zaman da geride kalacakları için eski kahramanlıkları ve ileride iken yaptıklarıyla övünmeye onlar başlar!
Aslında “Evrensel özgür eşit insan” prensibinin kabulü, bu çekişmelerin de çözümüdür! Yani insanlar birbirlerine akıllarını kullanarak üstünlük kurduklarında “Adil” davranmaları da bu prensibin kabulüyle olabilir! Bakın bu prensip kabul edilmiş olsa “İkna” ile üstünlük konusu zaten anlamsız olacaktır! Yani “Üstün insan”, “Seçilmiş ırk” söylemleri bu prensip gereği düşer, geriye teknoloji ve aklın gücü ile ileri geçmek kalır ki o da “Adalet” ile çözülür! “Herkese çalışmasının karşılığı”, “Adalet” gereği olunca zaten çalışan ve aklını kullananlar hakkını alır! İnsanlar, “Üstün olmak” yerine eşit ve adil olmayı seçebilir! İşte tam da bu nedenle, “Evrensel eşit insan” prensibi önemlidir, insanlığın kurtuluş reçetesi de budur aslında. Buna inanmak gerek,
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.