- 1825 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNAYDIN HAYAT
Karanlığın örtüsü;bacaklarını kainatın üstünde çeke çeke uzaklarşırken.Yerini için için homurdanmaya başlayan sesleri ile her zamankinden ve ürkütücülük bakımından daha belirgin his ediliyordu.
kısaca her canlı kendi dili ile anlatması gibi.
Zaman.durmanın,o sınırsız esaretinde sanki;ipliği iğne deliğinden geçiren el kadar uyum uyumsuzluk sıkıntısında çekmekteydi.Gözler ise mecburiyetten her noktaya hakimleşmeye sonrası.İğneyi delikten geçirme başarısı,dudak hafifce kıvrılarak gülümsememeye dönüşür.Nitekim sessiz bir haftanın başlaması ilersinin ne gitereceğini kararsızlığa bağlasada.yaşanacakların üzerine üşüşüp zvakte boş bulunup anlatdanmaktı.
Amaçsız, beli belirsizte soluk alan canlıların dışında.Israrcılıktan geri adım atmayansa ve kuralına uygun görünümdeki o evler.
içine kapanık sokağınsa dil damağına nefer adımlara bomboştu. Ayyaş rüzgarın uğultusu ; Dünden hata daha dünden kalmış olması.
Tek kelimeleyle kimsesizliğin küs ayak seslerinin bir ümide bağlama getirsindeydi.
"ay göz bebeğim".
ya! sokkağın sahibeliğinde olan,kedi köpeklerin sağa sola kaçışlarını hızlandıransa açlıktı.Kesinlikle çöpe doğrulup kalkmaları kadar limit aşımında uzak duruşları .
Gerisi mağlum. Göze aşina olacak;ılık esintisinde olan soluk soluğa turlayan rüzğar ise sadece ağaçların dallarını sallayışta.
Arada birkaç ötücü kuş dinletir sesini,duyma zarafetinde olan duyarlığada bir kaç metre uzalıktaydı.
Vakit celladı olan insanlığa gelecek günün darbesi kuvvetli ayrıcada.cılız bir dal misali kırılmamın isynıdan çok
Anın ibresi kah sessizlik,kahta gürlütünün içinde inip kalksada.
Ruhu perdeleyen yalnızlık kırk bir yama gibi yırtınmaya yıpranmaya,başlamayı görsün.
Düşünceler kendi arasından çokça manevi fikirde geliştirdiği ve insanın aklına çılgın fikirde gelirsede,
ruhu kamcılayan her sorgulaşta, kusursuz cümlerden bir uzaklaşırken. Farkından olmadanda yakınlaşır.
Dip dibe keşkeler içinde, ifadeye azat düşünceler çok büyük sarsıntı geçirmedikçe.Dil itaatkarlığı yüreğe inat ret etmez.
cırlamaktan ziyade lambaya hapis edilmiş cin masalına kıyaben,çoğunun üç dileği ise avlusunda kuşların olduğu korkunun dua ile infilak etmesini, ruhen rahatlatması beklenir.
His olgusunda var olansa kainatı yaratan yüce Tanrıdır,..
Başı gövdeden vicdanın yürekten kopma sonrası,gocunmadan arta kalının geriye iadesi olunsaydı.Kesin vazgeçilecek çok yaşanmamışlık güne yüzüne çıkar...
Halen duraksanansa yerin tam başlama noktası elbet ki!...Günaydın hayat tek manayı maddeye değerdi...
Oysa ki yaşamın akışının önün bir an kesip, beni neden? buraya kapatınız.haykıramayacak kadar nazik biri vardı.
Kaygan zemin miskini sabaha karşı; Pencerenin perdelerini usul usul güneşe ve umutlara aralayan Canandan başkası değildi.
Dile kolay üç bucuk seneye yakın bir zaman dilimini geride bırakmış.
Çokça işin ucundan tutmuş.Bazen o fikirlerinde asi bazende karşısına çıkanlar.
Hiç umadığı bir anda gazete ilanlarından;Sami bey ile aynı çatı altında olma haberinin peşinden kendini bulu vermişti yanında.
Ekmek davası uğrunda kendinden de uzaklaştığının farkında olması kimine rahat geli zamana sömürge idolojisi ile yaklaşmak.Ve hak huzurunda ise bu;insanın insanlığına cem olmak yeğane sebeplerinde yerini sabitleşmekten ziyade.
Beden foksiyonun yitirmiş yatalak ruhuna diklenmeminin kime ne fayda.
acı akıcılığını kimsenin insiyatifine bırakmaz ve kendisine acının paylendiğine payı sorulsa; Onunda bile beceremeyişine sattıp, eline geçen üç beş anı olarak. Derin düşüncelerde saklıyor olması ağır bir yüktü.
Yürek çocuksu.Ve ulaşılmaz bir duvar gibi kaskatı. Onu koruyan kollayan sadece merhameti idi,ne yazık ki..
oda ismen değil. Ruhe ona sadık ve yanında ayrılmamamsının yegane nedenleri oluştururdu.
Her şey bazen laf gelişi söylenir.
Lakin varlığının dışında birbirine benzelik yakıştırmak nasıl bir karın ağırısı ise öyle bir şey.
O benliğinin içinde imdat! bekleyen birinin kollarından kavrayıp kurtarılmakta söz konusu.O buna isteksiz yüzünde binlerce renkten oluşan bir maske vardı.
Ağladığında gözyaşının yanaklarında süzüldüğünü iyi bir şekilde saklama becerisinde sahipti.Kimsenin gönül pencersinde acıyarak yada boş sözler ile avutarak bakmasından hoşlanmadığı kadar. Anlamayan derdini anlatmak çokta önemli değildi .
İç dünyasında ona yetecek kadar sabır zenginliği mevcuttu.Hemde ne kadar çok
Kısaca aranmadan kayıp edilmiş bir aşktı.
Yürek enkazına döndüren nedenleri onun derin uykusunda uyandıracak bir adayın olmayışıda saklıyıdı.
Bu kayıp kim bilir onunda hoşuna gidiyordu.Gizemleşen bütün aşk destanlarında olduğu gibi.
Zaten söylesen söylense ona pek bir şey kalma gizemini korku ile aynı noktada bırakmayı seçendi..
Canan;uzun boylu incecik beline kadar. İnen o siyah ipek saçlarını pembe bir kurdele ile taçlandırırdı.maviş gözlerini gökyüzünden;
Süt,beyazı teninin ise bulutlarının bağrından çekip almış misaili inanılmaz bu ortak noktayı tamalayan dudakları ateş kırmızısı şarap idi.vah ki! ne vah!...gözden gönülden ırak yıllanmış temas fukarası öpülesi dudakları.
Dahada fazlası dilde ifade karamaşası olurcasına kanatları eksik bir peri den farksızdı hali.
niteliği düşük, tam olarak bu değil onu tamalayan özelliği.
içten içe eriyen sahipsizliği ve acıların kulağına fısıldamayı,beklentilerini hele ki say say bitmez ki...
kadınlığını nasıl yırtık bir uçurtmaya ödünçleyip,vakitin kollarına gel gitlerde bırakması.Arkasında soluksuz gelenin ayak sesleri milyon adım öne geçmesi.Yerinede Nefis ötesi değişken olan kainatın zerre noksanında bütüne yarımlaşma öyküsü kadar acı bitiyordu.
Ve fazlasında normalin üstü boyutlarında. Olmamamkla beraber, göğüs kafesinde gürleyen o sese kulak vermek nuhun tufanından beterdi.
Ayakları çıplak bedeni kuşlar gibi hür.vurup kendini sokaklara başka bir şehre .ve başka bir ülkeye belki.
Çocuksu olacak, hani. O masalımsı diyarlar,hayal dünyasına geçebileceğine ihtimal verse gider mi?
Kötürüm düşüncelerin çoğunluğundan olsa gerek.Hep pes dalgasında bulur kendini.
Uzaktan sevmeyi tercih edenlerin ayak izlerine tekrar tekrar basıp geri dönüşleri seviyordu.
Ondan daha üstün düşüncelerin ne kayıp nede oluşuna tam tersin yapmayı alıştırmaktı diğer adı..
"her aşk kendi masalını yaratır"diyenlerin birebir aynısı
Canan,koca verandada usul usul dolaşırken.Sanki kendi hikayesinden kaçmış bir masal perisi gibi,ayak ucuna basa basa ve özenle baktığı çiçeklerinin toprak kuruluğu olup, olmadığını gözden geçirip, hiç geleninin olmadığı sokkağa uzun uzun dalıp gitti.
taa ki! içeriden gelen kısık sese irkilerek dönüp.
"efendim sami bey" dedi.
O sesin peşin sıra kapıyı sert bir şekilde örtülmesi ile bir anda kesildi.
Sami bey sabahın ilk saatlerinde ne kahve nede çay isterdi.
televizyonun açılmasını bir türlü beceremezdi.
Oynak ekranda olduğunda fuzulü kanal vardı ki. Saatlerce dön durmaktansa Canandan haklıca yardım isterdi.
Fersah fersah güzelim, Memleket derin uykuda.Birileri kirli elleri ile eşiyor.bu yetmiyormuş gibi; Birileride hak hukuk amasında olup,oldu da bitti maşallah deyip kapatıyor.
Yabancı güçler tarafında Hayali koca bir çukura benzetilme lafı geçiyor.
Geçiyor olmasının ıspatı saat aralarında verilinen haberlerin sayesinde duymak mümkün.
Bu yüzden Cumhuriyet ilkeleri ile kurulan ülke şalvar vede fes heveslisi birileri tarafından.Yavaş yavaş yerinden alınma gibi bir dönem geçirmekteydi.
Hizmet kapısını, kalkınma adı altında;Ülke garip bir arap geçerliğine doğru süreklenmesine ;dinin olduğu yerde cennet heveslisi hırsız ve namsuzların yaptıklarını, tövbe tövbeleyip ,kulağa hoş gelen duaları başlar mırıldanmaya.
Gülünüç yanı ise bu konu asırlardır takliti ezber dinin açılımı gibi bir nevi ruhu rahatlama olsa gerek."allah ile kulu korkutmak"( Yaşar Nuri Öztürk hocanın dediği gibi.
Taklitin asıla yakınlığı anlaşılır, bir dil ile halkı aydınlamktan geçtiği bilinir. Ama bir gerçek var uygulamada bazı çıkaracı yozların yüzünden oluğu yerde sıfır olarak kalımasıda çok acı.
nedeni ise sen bende bencilik var.
Sami bey’e göresi öz olarak dininin kulda iki ortak noktada birleşirken.sözcük anlamı yine tektir Yüce Yaradan..
Bu arada ise Canan;Dışarıdan gelmenin verdiği o yoğun ışığın odanın loşluğu ile kaynaşmasını beklerken.Kapı aralığında Sami bey, tekrar ses verdi.
"geldin mi?"
"evet,geldim Sami bey."
Canan, sami beyin karşısın da yarım uykulu bir vaziyette durdu.
Omzunlarından düşmek üzre olan şalını sağlı solu toplamaya başladı.
Nedense bir yaprak misaili hafifcede titredi.
Sanki yaramazlığın pişmanlığında olan çocuksu yanında saklıyordu.
Çok komik bir duruş sergilendiğinin farkında,zoraki bir davranış düşünce fukarası. Varla yok arası hiç bir şeyi his etmek şura da dursun kabul etmiyordu..
Zaten hayatın akışı ona hiç normal görünmüyordu ki.
Sami bey;
" şu tv aç gel yanım"dedi.Canan tv ile fazla vakit kayıp etmeden.Her zamanki kanalı kumandanın tuşuna basıp açtı.
Evin, içinde yankı bulan ses İsmail Küçükkaya’nın, billur sesi oldu.Her sabah bir güzel ilde açar yeşil gözlerini .
Halkının sesine kulak verirken ve kendisine ulaştırlan yeni kitaplardanda kesitler okuyarak tanıtımlarına destek olur,edebiyat yanıda güzeldi.
Televiyonun sesi odanın sessizliğini bir tokluk yaratmıştı
Sami bey ise yıllarca aradığı dostuna kavuşmuşcasına rahat; sırtının arkasına bir kırlent daha koyurup, geriye yaslandı.
ve ağrıyan bacağını kıpraştırmak istemediyse de .Keza acısı hemen yüzüne yansıdı.derin bir" aaaaaaaaaaay" dedi.
Tarifi açık yaşlılık artık geriletmediği kadar ilerside görmene izin vermez.Yetmiş işi bitmiş derler ya!Kör nokta beklemekti adı.
Sami bey; Şekli şemali ilk görüşte acemi bir ressamın çalışması gibi.Renk emsali karma karışık bir tablodan bir farkı yoktu.
yüzüne zoraki yanmış uzun burnu yanağında ise koca bir et beni.
Ağız geniş, dişler tak tak amca olurken.
Gözleri nereydeyse çukurdan kayıp olurcasına,kalın mercekli gözlüğün arkasında küçücüktü. Ve çene altına toplanan bir kaç telden oluşan sakalları onları da çekiştite çekiştire seyertmişti zamanla.
Hayat sahnesinde tek kişilik oyuncunun verdiği çözümsüzlük çabası. Susmak yerine papağan gibi dilinde dökülmeye yeltenen her bir sözü, bir kaç kere tekrar ederdi..
Gülmek nasıl bir şey acaba dense. Ona göre yüzündeki tebbesümü yıllar önce zincirlikuyu mezarlığında yatmakta olan Nazife, hanımla gömüş, gömesinde.
Yine de yaşamaya bilindik ısrarcı söylediği her güzel sözün sonrası küfürlerin en kötüsü olarak algısında herkesçe.
işte o çatık kaşları farklı bir kimliğe büründüryordu onu
tabi.
Beden dili denen o yakınlığının içerisine de. bu evde ikisinin ruhları sanki çifti. Düşünceleri ise hemen hemen bir birine ters düştüğü çıtlaşmaları pek yok gibiyidi.
Dikkatlerini tv ye vermişti ikiside.
Sami bey ellerini çenesinde birleştirip,Canana’na gülümseyerek baktı.ve sözüne kaldı yerde devam etti.
"Fatih Portakalı, evimin oğul Murattı severim,Ama iso fena delikanlıdiline kırçılık yok dilinde."dedi.
"evet bende çok severim üçünü "dedi Canan
"ee Memleket kara çula oturtulmuş;ah gençlik diyorum ama!geri gelmiyor.yoksa arpada ekerim buğdayda.
Sami, beyin ani köpürmesi ile ortam biraz küfürle renk değiştirdi. Hanım efendiğini bozma niyetinde olmadığı için Canan,gözlerini boş duvarlarda gezdirip.omzunu yukarıya çekip.
"bilmemki ne diyem? benim için üç harf önemli mesala aşk,yaz,boz gibi.."
"çok mahsun fikirler seninki lakin;bu devrin siyesetçileriden üç harfli bildiğin şunları duyarsın ancak Ancak ;din,cin,kan"deyip ,sami bey güzel bir kahkaha patlatı.kaldığı yerde devam etti.
"birileri inandığı şeyleri başkalarına kabul ettirme yolunu iyi bildikleri kadarda .yaptırımlarının neticesini almayı başarmışlar"
"niyahi son olacak mı?sami bey
"son demek başlamaının ne kadarını algılandığın önemli,çok farklı boyutlarda bu konuyu tartışırız başkan zamana bırakalım"
"evet"
"Yaşın verdiğinde olsa. Biraz şapşal olabilirim ,ama gerçekleride biliyorum.sen kendini yargılamaya elimden bir şeylemiyor sağırlığına devam et. Daha zengin olmak için ellerini sıcak külün içine sok dersen bile onu yaparlar bu kılıklarına tükürdüğüm adamların.
Ve orada hakılsın bilmediğin elbet çok şey var.Benden daha çok paraları var. bu dua niyaz sapmasın hırsızların"
Canan ise onaylar gibi kafasını iki yana salladı.
yüz ifadesi,porsumuş meyveye döndü.Gülümseymeyi bıraktı.
Beş on saniye boyunca bir yer sabit bakamadı.
Kahve fincanlarını avuçlarında sımsıkı tutarak tezgahın üzerine bıraktı.
Ateşin verdiği har ocaktaki çay suyunun fokurtatmaya başlamıştı.
Odanın boşluğunda sağa sola iteklendi kısa bir müddet.
Sanki başında soğuk bir kova su boşaltılmış,dudakları mosmordu. Ve bütün bedeninde ağrıları his etti.
Ne yapa bilirdi an itbari ile kendisi için. Bir işten ayrılıp bir başka işe geçebilecek bir himzetçiyidi.
Devlet politikası ona dağlar kadar uzaktı kendisinden elbetki..
Tekrar kalktığı sandaleyenin kenarına oturdu. oda Sami beyden hak hukuk kavgası görütünsü adı altında daha fazla azar işitmemek için.
Sami bey devam etti sonra
"evet bu gece rüyamın değişik bir konuğum vardı;karma karışık gri saçlı bir kadın idi.
Canan kaşlarını çatmakla yetindi.
"hım hepsi bu kadar mı?"
Adamcağız anlatımın eksik olduğuna değilde.Nereden devam etmesi gerektiğini düşünüyordu asılında.
Sami bey:
ve gülümseyerek
"yok yok kırk haramilerin o hazinesinin sakladığı mağarda bir iki saat elleştik hatunla"
"eeeeeee!.."yahu rüyayı bile yaşının ötesi bir duruma soktun ya helal sana"
o dakika sakin olan ortamı biraz değil çokça germeye yetti.
Canan boş bulunmuştu anlatılanlar karşı lakin tez toparlandı.döndü Sami bey’e
"tamam, söz.kimseye söylemiyeceğim hadi anlat sen anlat"
bir yanda ise midesinde korkunç bir açılık hissi var ama. Canan tekrar masanın düzgün şeklini bozup sandaleyeyi; Sami bey’in oturduğu sandalyeye doğru çekti.
Maviş gözlerinin önüne düşen perçemini usulca geriye doğru attı.
Sami bey’in devam etmesini istercesin gözlerinin içine baktı.
"pekiyi bu rüya başlarken nasıl bitti?..."
Sami bey derin bir nefes alıp su bardağında kalan su ile dudaklarını ıslatı,beli ki kurumuş olmalıyıdı.
Yastığını biraz daha yukarıya doğru düzeltip, tekrar sözü hararetli bir şekilde sürdürdü.
"her şeyden ziyade halen takılı kaldım o rüyaya.
Çok garip bir şeydi yatağımın ucunda bekleyen el fenerini alıp ,ayaklarımda terliklerimin olmayışını ayak tabanımın soğuk mermere sakız gibi yapışmasından anlıyordum.
Ve balkondayım; yağmur falanda yağmıyor .
Gök yüzü şişik kara bulutlarının haraketinde olduğunu görüyorum. Anlam vermediğim ise elbiselerimin ısılaklığı. Ama nasıl ama nasıl ıslak ve sulların damladığı o çuk! çuk! seslerinde duyuyordum.
Ve sadece puslu bir yolunun sonunda duran kocaman süslü bir aynada,hafifce kendimi izlediğimi fark ettim.
Sonra küçülüp bir cüceye döndüm.
Ama ben büyümek için başka bir mücize arıyormuşum düşeceğimin inadına koşuyorum ."
"enterasan bir rüya sami bey evet sonra ne yaptınız.küçük bir insan hali aldıktan itibaren"
"hiç cama çarpan yağmur damlalarını gördüm.ve kendime itaat etmekten olsa gerek başım ağrımaya başladı."
"iyide dışarda olman tehlikeli olduğunu kaç kere söylemiştim size demi."
Yavaşca,Sami bey’in omuzuna ellerini dokundurdu.
"bir yürek fırtanısının neresi tehlikeli ola bilir ki ,"
belki öyle belkide değil.Yaratığım fırtınanın bu lanet kötürüm hayattan kurulmanI sağlayamıcağını kim garanti edebilir"
"Sami, bey nasıl olacağının bilmemde sadece kurtula bilmeniz için dua ediyorum"
"eğerki ben bu acılarımı kadere anlata bilsem bana nasıl acı verdiği sence kaldırır mı? üzerimdeki eksik kalp atışlarındaki o neden ve niçinleri."
Canan,telaşlanmıştı.
Çemberi dar boğazında yutkunmasını engelleyen o düğümleri çözmek az birazda yetenek isterdi.
Çünkü bu konu uzadıkça uzayacaktı.
Sonu yine hüzne gözyaşı kuşatamasına girecekti.
Bundan dolayı hiç konuşmadan önlüğünü üzerinden çıkardı ve mutfakatan bir soluktan dışarı çıktı.
Tam Sami bey’in yatak odasının girişinde durdu.
Odanın dağınıklığını izlerken. Duvardaki asık suratlı birbirini parçalamaya hazır köpek resimlerine gözleri takıldı.
Hiç bir şey bu kadar ona ürküttücü gelmemişti kendisine.
"aaaay!"dedi.
birbirini parçalayan hayvan fügürünü insana göre düşünmek ne kadar acımasız bir durum.
Daha yakının da bakmak için yanına gitti.Çok gerçekçi bakındığı sihirli tablo değildi. Alevlerin içinde inci gibi parlayan o partıltı soluk bir renge bıraktı.
Bir nefeste ne oldu renkler belirginliğini yitirmişti acaba!.. aynen yaşadığ hayat gibi.
Korkunun sindiği yüreğine az biraz cesaret deyip,Her şeyi unutkanlıkla eşleştirip, perdeleri açtı.
Keza odanın camı dün geceden açık unutulmuştu.
İçindeki ses kulak verip,"çok güzel bir hava değil? içinde söylenerek dağınık yatağı toplamaya başladı.
Sami bey halen konuşuyor Ülkede olup biten düzensizliğede küfür üstüne küfür saymayı sürdüryordu.
Canan ise sesini duymamazlıktan gelip şarkı mırıldanır gibi garipçe bir uğulutuya benzer sesleri çıkarmaya, delice bir çığlık kısaca adı..
Yüzünde ise tuaf bir gülümseme vardı.Günün kabul saattine herkes endişesi ile eşlik ediyordu sanki!.
Sessizliğini bozan kolunda renkli taş boncuklardan yapılan bilekliğe idi.
Boncuklar sanki haraket halinde.uzun kısa şeritler oluştu gözlerinden.
Canan, gözlerini sıkıça kapattı.
Ve yıllar öncesine döndü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.