- 1011 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
400 - TEKRAR YARATILMAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
Dışarıda kıyamet kopmuş, herkes ayağa kalkmıştı. Fakat Mahir’in hiç umurunda değildi. Elinde bir kitap, karıştırıp duruyordu. Son zamanlarda sayılara fena takmışı. Hepimiz onun için endişeliydik.
“Yapma bu kadar ya! Yakında kafayı yiyeceksin! Biraz etrafına bak! Dünya kırış kıyamet! Hayat dazıradazır…” dedim.
“Şu yaratılanlara bak! Bunların hepsinin sayısını bir bilen var, biliyorsun. O hafıza nasıl bir hafıza! Her şeyi ölçüyle yaratmış ve her şeyin hesabını biliyor. Hem bunları bilmek için bir eğitim almadan, kendiliğinden… Düşündükçe aklım oynayacak diye korkuyorum. Sonra da istikbalimden korkuyorum!”
“Neden ki?”
“Nedeni var mı? Hesaba çekecek, hesap soracak da ondan… Önce kabir suali… Sonra Bas Günü… Huzuruna çıkınca… Aman Allah’ım!..”
“Allah bize o günlerde de yardım eder, İnşallah!”
“Bir an yardımından uzak bırakmasın! Hiç düşündün mü, kullarından ya da yarattıklarından bir an habersiz kaldığını? İşte o an hayat durur! Her şey biter!”
“Kıyamet kopar! Herkes ölür.”
“Nefeslerimizin bile sayısını tespit etmiş. Hayat boyu kaç kere göz kırpacağımızı, kaç adım atacağımızı biliyor.”
“Ben de görme olayına hayret ediyorum! Ne müthiş bir olay!.. Görmek için birkaç saniyede beyne kaç sinyal giriyor, biliyor musun? Bırak hareketli bir nesnenin seyrini, bir resmin görüntüsünün oluşabilmesi için o nesneyle beyin arasındaki iletişimi düşündüğümde aklım duruyor! Nasıl görebildiğimiz de halen açıklanabilmiş değil.”
“İnsan vücudu başlı başına bir muamma! Muazzam bir yapı! Bir tırnakta kaç hücre…”
“Mahir! Başlama yine! Şimdi sinir hücrelerinden girecek, kan hücrelerinden çıkacaksın! Senin için endişelenirken biz de aklımızı yiyeceğiz!”
Tekrar hafif bir yağmur serpiştirmeye başladı. İlk damlalar cama vurur vurmaz Mahir başını kaldırdı ve camı seyretmeye koyuldu. Yine ne diyeceği belliydi. Yağmur tanelerinin sayısından başlayacak, moleküllerinin, atomlarının, elektronlarının sayısına kadar gidecekti. Nitekim öyle oldu:
“Bir anda kaç damla vurdu cama! Bir dakikada kaç tane vuracak? Bir saatte… Sadece küçücük bir pencereye bu kadar yağmur damlası düşerse, yeryüzüne ne kadar düşer? İşte bütün bunların sayısını bilen var! Nereye ne kadar yağacak, bir hesaplayan var. Fazla yağsa, her yeri seller götürür! Az yağsa dünyayı kuraklık kavurur! Her yer çöle döner. Bu nasıl akıl, nasıl bir hesap!..”
“Hesap dedin de… Her şey bir ölçüyle, sayıyla, hesapla yaratılmış. Yaratılırken çoğaltılmaya başlanan hücreler, ölünce eksilmeye koyuluyor. Beden su kaybetmeye, çürümeyle hücre yitirmeye... Bir hücre naklidir başlıyor. Karıncalar, kurtlar, yılanlar, tarla fareleri… Bitkiler de nasiplerini alıyor. Kalan, toprağın hakkı… Fakat tek hücre yok olmuyor. İşte yaratılış, o hücreden tekrarlanacak.”
"Allah, Yasin’de bu diriltilişi uzun uzun anlatılıyor: “Parmak uçlarına kadar düzelteceğiz.” diyor ya…”
“Tekrar yaratıldığında kimliğini gizleyemeyecek. Parmak izleri…”
“Sonra: “Görmedi mi o insan, biz onu bir nutfeden yarattık da şimdi o çeneli bir çekişken kesildi. Yaradılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltir o kemikleri, onlar çürümüşken? " dedi.” diyor.”
“Ne deneceğini de söylüyor. Gerçekten, öldükten sonra tekrar diriltileceğimize inanmayan öyle diyor. Oysa yoktan var eden, var olanın aynısını tekrar var etmeyi başaramaz mı! Haşa!.. Allah’a hiçbir şey güç gelmez! Kaldı ki bir şeyin ilkini yapmak zordur, onun aynısını yapmak değil. Üretimde prototip önemlidir.”
“Zaten o da belirtiliyor. "Onları ilk defa inşa eden diriltir ve o her yaratmayı bilir. Ya gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir?” diyor. Aynen böyle diyor. Hayret ki ne hayret!.. Bir de bana: “Kafayı yiyeceksin!” diyorsunuz. Nasıl yemeyeyim!.. Hattâ cehennemde ateş sürekli değecek, deriler devamlı yanacak ve devamlı yenilenecek! Bu nasıl iş, arkadaş? Bu nasıl bir yaratma olayı!..”
“Yaratan’ın işi yaratmak... O, yaratmanın her çeşidine vakıf, her şeye Kadir olan, Hakim-i Mutlak!”
“Sürekli yaratıyor zaten. Bir taraftan yaratıyor bir taraftan yok ediyor.”
“Her an bir olay… Bir oluş, bir hareket… Her an bir şende.. Bir bahar bir hazan… Bir yeşertme bir hasat… Bir yayma bir toplama… Yazma çizme ve silme… Olaylar bile ölmekte… İlk vuku bulduğundaki tesiriyle sonrasının etkisi bir değil. Yavaş yavaş azalmakta ve yok olmakta… O kadar ki çok elim bir olaydan bir süre sonra esprili bir şekilde bahsetmeye başlıyoruz. Yeniden fakat başka bir biçimde doğuyor sanki. Bence ölüm de öyle bir şey… O da iki yanlı… Bir yanı keder… Şiddetle doğan ve zamanla azalıp, hissedilmez hale gelen acı… Bir yanı teselli, kabulleniş, teslimiyet… Teslimiyet… İtirazsız temyizsiz… Meyyit gibi…”
“Başka çare mi var!.. Her şey O’nun elinde… Hayatımız, sonumuz…”
“Ölüm bir çağrıdır. Teşbihte hata olmaz. Bütün sevdiklerimiz bir taraftan, Allah da diğer taraftan çağırsa kime gideriz?”
“Biz müminleriz. Tabi ki Allah’a gideriz!”
“Allah’a koşarız! İşte bu kadar basit, bu kadar muhteşem bir olay, ölüm! Yüzü soğuk, acı, acıtan ama gerçeği mutlulukların doruk noktası! Ondan güzel bir buluşma, ondan mükemmel bir kavuşma var mı!..”
“İnançsız için hiç de öyle değil ama… O biliyor başına gelecekleri. Saygısızca ettiği lafların neticesini… Ölümden nefret ediyor. Allah’a kavuşmayı istemiyor. Aslında Allah da onu istemiyor. İnsanın kendisine ettiğini, bütün insanlar bir araya gelse edemezmiş!”
“Her şey ölümle son bulmuyor. Berzah var… Kıyamet var… Zamanını sadece Allah’ın bildiği vaktin gelip çattığını bildiren sinyalin ikincisinde hayat için gerekli su inecek, bu yağmur gibi… Tohumların çatlaması, ekinlerin yeşermesi gibi canlandırılacağız. Asırlar önce çürümüş, erimiş, toz oluş bedenler, hiç yok olmayan tek hücreden tekrar çoğalarak var olmaya başlayacak.”
“O yok olmayan parçanın, kuyruk sokumundaki hardal tanesi kadar küçücük bir parça olduğu söyleniyor ve ona ‘acbü’z-zeneb’ deniyor. Ölümden sonra yaratılma mayamız… Kuyruk sokumu, omurga bitimi anlamına geliyor. Omurganın son noktası… Yaratılış da kemikten başlıyor. Mutlaka o kemikten… Sonra diğer kemikler, omurga başta olmak üzere üst üste diziliyor. Daha sonra et giydiriliyor be deriyle ambalajlanıyor. “Toprak, insanoğlunun acb dışındaki bütün cesedini yiyip tüketir. İnsan acbden yaratılmıştır, tekrar ondan meydana getirilecektir.” Böyle bir hadis var. Fakat burada kemikten bahsedilmiyor. Bir başlangıç noktası işaret ediliyor. Yaratılışın başlangıcı… O başlangıçta tüm yazılım gizli… Tümden gelimle ulaşılan yere dikkat çekiliyor. Tüme varım için de başlangıç noktası… Emir geldiği anda; erimiş, çürümüş, isim değiştirmiş de olsa, o en küçük parça nerede ve ne halde olursa olsun can bulmaya başlayacak! Şimdi inanılır gibi değil ama anne ve babalarımıza gelen ve oluşmamıza neden olan hücreler de kim bilir nerelerden gelip de terkiplenmişti!”
”Bedenlerimiz tamamlandıktan sonra yeniden canlanacak, dirilip kalkacağız. Bu dünyada bir gün veya daha az bir zaman kaldığımızı sanacağız. Koşarcasına mahşere gideceğiz. Allah’ın huzuruna… Yani hesaplaşmaya… Aslında Allah için mekân ve zaman kavramı yok. Böyle bir ifade, olayın beyinlerde canlandırılması için kullanılmış. Mahşere, huzura gitmenin anlamı, hesaplaşmanın başlaması… Bilinmesi istenenler; zorlaştırmamak, kolaylaştırmak için bilinen misallerle gözler önüne serilmiş.”
“O zaman, yaşarken: “Bu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyenler: “Eyvah bize!.. Bizi yattığımız yerde kim uyardı?” diyecekler. Birkaç dakikacık uyuyuverdiklerini zannedecekler. Akılları o zaman başlarına gelecek!”
“Neye yarar!.. İş işten çoktan geçmiş olacak!..”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 400
YORUMLAR
“Ölüm bir çağrıdır. Bütün sevdiklerimiz bir taraftan, Allah da diğer taraftan çağırsa kime gideriz?”
“Biz müminleriz. Tabi ki Allah’a gideriz!”
“Allah’a koşarız! İşte bu kadar basit, bu kadar muhteşem bir olay, ölüm! Yüzü soğuk, acı, acıtan ama gerçeği mutlulukların doruk noktası! Ondan güzel bir buluşma, ondan mükemmel bir kavuşma var mı!..”
“İnançsız için hiç de öyle değil ama… O biliyor başına gelecekleri. Saygısızca ettiği lafların neticesini… Ölümden nefret ediyor. Allah’a kavuşmayı istemiyor. Aslında Allah da onu istemiyor. İnsanın kendisine ettiğini, bütün insanlar bir araya gelse edemezmiş!”
Allah razı olsun kardeşim çok güzeldi tebrikler ederim selam ve dua ile...