Taş Meyhane
Müdavim denecek kadar çok geliyordum bu mekâna, benden bir şeyler buluyordum bana benzerleri görmek iyi olmamı sağlıyordu belki de…
İşlerin boğuculuğundan bıktığım bir sinsi gece yine soluğu orada almıştım. Arka masada ilk kez gördüğüm biri peltek peltek konuşuyor ama tok sesiyle bunu örtmeyi başaran bir tempoda insanların onu dinlemesini sağlıyordu. Ben de kulak kabarttım.
Nubar Terziyan ile çalıştığından bahsediyordu, gülüşmeler bir müddet sonra yerini sessizliğe bıraktı. İyice meraklanmıştım, sandalyemi geriye yaslayıp dinlemeye koyuldum.
1955 diyordu, o yıl hepimiz birdenbire büyümek zorunda kalmıştık diyordu.
Varlık vergisi, asimilasyon gibi şeyler duyduğumdan neden bahsettiğini tahmin ediyordum. Yaşı itibarı ile de o kara günlerde ergen olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Gide gele huyumu suyumu öğrenen garsonlar düz rakımı ve soğuk suyumu hazır etmişlerdi bile. Hep yaptığım gibi kulağımda Hüsnü’nün o ezgisi ilk yudumumu anacığım için aldım ve bu kez biraz daha hüzünlü gülümsedim biraz daha derin baktım o kuru kalabalığa.
Şimdi arka masamda belki de onun annesinin bir arkadaşı hatta akrabası o yılları anlatıyordu ve sansürsüz ve samimi ve iç acıtarak ama ağlamadan tüm gerçekliği ile ortaya saçıyordu. Yerden üstümüze sıçrayan kan gölgeleri, zulüm çiçeklerini kokutuyordu, akşam cefaları açıyordu taş meyhanede…
Ah Maria duy bizi…
Bu semtten kopamamam sırf bu yüzdendir; buralarda benzer acılarla yoğrulmuş hayatlara değebilme ihtimali yüzünden gidemedim bu şehirden.
Bir de o uzun saçlının yürüdüğü yolları bırakamadım herhalde. O güzel bakışlının süzdüğü parklardaki huzuru terk edemedim.
Erken gidenler için yazılmış romanlar, şiirler, şarkılar beni bir tek siz anlarsınız…
Yaşamın her noktasında yarım kaldım. Tam olamadı hiçbir şey. Hiçbir duygumu bütün yaşayamadım misal, okulum yarım, aşkım yarım, işim yarım kaldı hep. Elbette ki o uzun saçlının kokusu da…
Bu meyhanede tanıştık onunla; bir akordeon onun güzel sesine eşlik ediyor ama giydiği kıyafetin büyüsüne erişemiyordu. Ne söylediğinden çok, masaların arasında süzülen o uzun saçları ve entarisi dikkat çekiyordu.
Âşık olmuştum…
Babası olduğunu tahmin ettiğim akordeoncu beni sevmemişti sürekli onunla arama geçiyor izlememi engellemeye çalışıyordu.
Kısacası o uzun saçlara sevdalandığımdan beri kopamadım bu semtten. Tüm dostlar akrabalar ülke dışına gitti ya da sahil kasabalarına göç etti.
Ben ise gidemedim…
Bu semtten dışarı çıkmadan onu hayal ederek yaşıyorum.
Halen bu Taş Meyhane bana onu hatırlatıyor.
Tıpkı arka masadaki tatlı peltek amcanın bana hatırlattıkları gibi hazin ama gülümseten anlar yaşatıyor…
30.05.15
Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.