- 647 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Cypraqual: Kolye 1.Bölüm
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
CYPRAQUAL: KİTAP 1 KOLYE
GİRİŞ
“Hey! Sizi hizmetkar bozuntuları,koşun!” diye aceleci,rahatsız edici bir ses tısladı.
“Ne oldu,ne bağırıyorsun,kan görmüş emici gibi!”
“Efendimiz siyah bir ejderhayla savaşıyor,yukarıya bakın.” dedi ilk tıslayan ses.Üç parmaklı,derisi kahve-yeşil ortaklığından doğmuş yaratık kıllı parmaklarından birine gökyüzüne kaldırdı.
Bir tanesinin pulları yer yer griye çalan siyahlıkla olan diğerinin ise kan kırmızısı renginde olan iki ejderha mücadele ediyordu.Kırmızının cüssesi siyahtan daha büyüktü ancak ne kadar da mücadelelerde boyut önemli olsa da kazanmaya yeterli değildi.Daha çok atak görünen siyah, pençelerinden birini kırmızının kanatlarından birine savurdu ama bu hareketi istediği sonucu vermedi çünkü Kırmızı oldukça atikti ve saldırısından kurtulmayı başarmıştı.Ayrıca o,rakibine karşı daha sabırlı ve temkinliydi.Diğeri ise aceleciydi ki siyahların karakterleri ejderhalar arasında sabırsız olmalarıyla bilinirdi.Bu ejderha da karakterini sergileyerek bir an önce bu durumu bitirme çabasındaydı.Anlatılanlara göre bu iki renkteki ejderhaların mücadelelerinde kazanan çoğunlukla kırmızılar olurdu ve bunu da sabırlı olmalarıyla sağlarlardı.
Dacassyre isimli kırmızı ejderha Cypraqual dünyasının doğusunun büyük bir kısmını kapsayan diyarın hakimiydi.Şimdiki rakibi siyah ise onun topraklarına izinsiz girmiş ve bu terbiyesizliğine bir de savaşmayı eklemişti ki bu Dacassyreye göre kendisine yapılan çok yanlış bir hareketti.Siyah, bir kez daha saygısızlık edip tekrar taarruza geçti ve bir pençe daha savurdu ki bu sefer birkaç kırmızı pula dokunup hasar verebilmişti.Kırmızı bu teması hissettiyse de hiç renk vermedi.Onun rengindeki türünden beklenmedik bir hareketle bir anda geri dönerek diğer ejderhadan uzaklaşmaya başladı.Siyah şaşkındı zira bunu kırmızıdan hiç beklemiyordu ve rakibinin korkup kaçtığını düşündüğünden durumdan da hiç şüphelenmedi.Onun akabinde savaşı hemen sona erdirmek düşüncesiyle ardına takıldı.Dacassyrenin bu geri dönüşünün ve ondan uzaklaşmasının bir yanılsamadan ibaret olduğunu diğer kurbanlar gibi anlayamamıştı çünkü kırmızı belirli bir yöne gidiyordu.
Kırmızı geriye dönüp uzaklaşmaya başladığı anda aşağıdaki yaratıklarda aralarında dolanan fısıldaşmalar ve sinsi bakışmalar vardı.
“Gösteri zamanı!” diye nara attı bir tanesi ve diğerleriyle beraber efendilerinin gittiği yöne bataklığa doğru seğirttiler. Dacassyre bataklığın üzerinden geçtikten sonra hemen ardından gelen siyahın aynı yere gelmesiyle oradan mızraklar fırlatıldı.Bataklıktan atılanlar siyahın gövdesini,kanatlarını ve boğazının bulamakla kalmayıp onları da yardı.Kendisinin tuzağa düşürüldüğünü gökten yere doğru helozonlar çizerek düşerken fark etmesi ona bir fayda sağlamayacaktı.Bu durum ölümünün kaçınılmaz olduğunu Ona göstermişti.Siyah düşerken Kırmızı ejderhanın yanılsamasından ibaret olan bataklığın ortasındaki kenarlarına mızrakların atılması için koyulmuş platform göründü.Ve kuyunun ağzı kurbanı alabilecek şekilde bir yılan misali genişledi.
Ayrıca mızrakların ucunda zehir bulunduğu için yaralı ve tamamen uyuşmuş durumdaki ejderhanın kuyuya düşmesiyle kurbanı daha hızlı ilerletmek adına onun içindeki kenarlardan akacak olan sıvı devreye girdi.Kuyunun çıkışı kırmızı ejderhanın buluşu olan büyüyle güçlendirilmiş bir sıvıyla doldurulmuş geniş bir mağaradaki ininde bulunan havuza açılıyordu.oraya ulaştıktan tıpkı siyahın karşılaştığı gibi boyutsal bakımdan küçülüyor ve kerketnkeleden bozma minik bir yaratığa dünüşüyordu.
Dacassyre, havuzundan onu aldı ve bir kürenin içne koydu.Kapattıktan sonra çok az ejderhanın bildiği kadim kelimeleri söyledi ve kürenin içindeki bir sis bulutu olana kadar döndü.Yaratık dönerken kırmızının zihnine onun geçmişine ait imgeler yansımıştı çünkü ejderha siyahın anılarında dolanmıştı.Bir süre sonra da büyüyü sona erdirip kapağı açtı ve çıkan sis bulutunu yakalayarak daha önce tuzağa düşürdüğü ejderhaların ruhlarını barındıran yeşil kristal taşının içine koydu. Son kurbanından sonra kükreyip yine inini salladı zira istediğini alamamıştı.
Hizmetkarları bu devasa ses karşısında kulaklarını kapayıp sindiler.
BÖLÜM 1
Odayı nefes alış verişlerle bezeli sesler doldururken bunlara dışarıdan izinsiz müdahalede bulunuldu zira onların arasına korsan kapı tıkırtıları karışmıştı. Odanın köşesinde bulunan yatakta kestane saçlı bir insan uyumaktaydı. Kapıya vurma sesleri artık Ona uyanma vaktinin geldiğini haber veriyordu. O da istemeye istemeye bu çağrıya kulak vererek uyandı ve sarsakça kapıyı açtı;
“Ne istiyorsun!” diye karşısındaki çocuğa söylenmişti. Gelen aldığı emirleri insana iletmekle görevlendirilmiş ve monotonca ‘Bilge seni çağırıyor’ demişti. Kapıyı kapattıktan sonra homurdanmaya başladı ‘hay bilgesine…’
Marjuarane isimli insanın yaşadığı yer bir liman şehri olup doğusuna düşen harebelerden yeni gelmiş ve uyuyalı da iki saat olmuştu. Orada, arkadaşlarıyla beraber büyük siyah ejderhanın yardakçası ve onun kendi türündeki daha küçük kırmızı Allinord adındaki olanının hizmetkarlarıyla mücadele etmiş ancak bunun üzerinden çok az zaman geçmesine rağmen Bilge yine onu çağırıyordu ki Ona karşı gelemezdi.
Üstünü başını giyindikten sonra evinden ayrılıp Bilge’nin bulunduğu şehir kütüphanesine yol aldı. ‘Bilge’ diye çağrılan şehrin en çok söz dinlenen ve birçok kitaba ev sahipliği yapan değerli bir yer olan şehir kütüphanesinin de sahibi olan bir insandı ve O da Marjuarane’nin gelmesini bekliyordu.
Bu liman şehri dünyanın batısının en önemli yerlerinden birisiydi ancak bu bölgeyi himayesi altına almaya çalışan zalim siyahın baskısı altındaydı ki bu gün be artarken şehre yapılan birkaç saldırıda bazı binalar hasar görmüştü ancak bunlara kütüphane dahil değildi. Kuşatma günleri artıyor ve burası batıdaki bazı yerler gibi kolay kolay teslim olacağa benzemiyordu.
Marjuarane kütüphanede ikisinin her zaman görüştüğü odadaydı ve karşısındaki Bilge’nin etrafında Cypraqual dünyasının eski tarihine ait karışık bilgilerin bulunduğu kitaplar görünüyordu.O bekliyordu ancak şehrin en ileri geleninin kendisini tekrardan neden çağırdığını da hiç merak eder görünmüyordu zira Marjuarane kütüphaneyle hiç dost değildi ve burada bulunmak hoşuna gitmezdi.
Bilge, onu daha fazla merakta bırakmadan dedi ki;
“Bu kitapların ne olduğunu biliyor musun?”
Karşısındaki ses çıkarmayıp aval aval bakınca cevabı ‘Bunlar uzun zamandır araştırdığım dünyanın eski tarihine ait kitaplar’ diye verdi. Bu sözler Marjuarane’ nin kitaplara bakışını değiştirmemişti zira onlar, onun için bir anlam ifade etmiyordu. O, ‘Ben savaşçıyım, kitaplarla ne işim olabilir ki… onunla vakit geçereceğime bir morlonk öldürürüm daha iyi’ diye düşündü.Ve yine bekleme modundaydı. ‘Bilge de kaplumbağanın yürüyüşü gibi konuşuyor’ diye de içinden söylenmeye başladı.
Bilge onun beklediğini yapmayıp kitapları toplayıp savaşçıyı da alarak odadan çıktı. Yanındakini çalışma bölümüne götürdü. Orada kitaplıklardan birine dokundu ve onun temasıyla sıra sıra dizilmiş diğerleri birbirlerine çarparak kütüphanenin o bölümünde yerlere serildi. İkisi, dökülen kitapların üzerinde yürüyerek ortadan kayboldular.
Kendilerini odanın duvarlarındaki raflarda kitaplar ve diğerlerinden farklı olarak işaretlenmiş parşömenler ve ahşap bir masanın arkasında oturan cübbeli bir şeklin karşısında buldular. O, aniden ortaya çıkanları görünce hiç şaşırmayıp işaret etmesiyle beraber Bilge, elindeki kitapları masaya koydu ve onları tek tek alarak masanın üzerine belirli bir şekilde yerleştirdi.
Marjuarane bu kişiyi tanımıyor ve yüz ifadesi de sıkıldığını gösteriyordu. Zaten şekilde şu an için insanla hiç ilgilenmiyordu. Masada on kitap olup onların dokuz tanesi bir çember olacak şekilde dizilmiş ve kalan da merkezine yerleştirilmişti.
Marjuarane tam konuşacakken cüppeli şekil şehrin en değerli büyücüsü onu susturdu zira onun gibilerin icra ettikleri sanat gizemli olduğu için dolayısıyla onlar da böyle bir tavrı seçip gizlilikten hoşlanıyordu. Büyücü, kitapların her birine kum tanecikleri serpiştirdikten sonra onlar da kitap kapaklarının içine girdi. Savaşçı bunu suspus izlerken kum taneleri çoktan gezintiye başlamıştı bile. Bunların kısa seyahatleri sürerken her bir kitap kapağının üzerinde dokuz tanesi çemberin kenarında ve bir tanesi de merkezinde olan saydam kuleler yükseliyordu. Kenardaki olanların birbirlerine olan uzaklıklarıyla hepsinin merkezdeki tek kuleye olan uzaklıkları da aynıydı. Kum tanelerin yolculukları kitaplar arasında devam ede dursun çemberin kenarındaki kuleler arasında onların üst kısmıyla alt kısmını birbirine bağlayan yollar oluştu ve bunlar tamamlandıktan sonra dokuz tanesinin orta kısımlarından merkezdeki olana bağlanan başka yollar meydana gelmişti ki bunlar yapılar arasındaki geliş gidişleri sağlayacaktı. Bu çemberin dışında onların etrafını kaplayan orman görünürken saydam kuleler silikleşti ve bir süre sonra kayboldu zira gezinti sona ermişti. Ardından kitaplar eski haline dönüştü.
Bilge sözü aldı;
“Bu görüntü uzun süredir bu kitaplarda araştırma yaptığım efsanevi Kuleler Şehri’ne ait. Sonunda Cypraqual’un eski tarihine ait metamorfozun ilk zamanlarına müteakip kitapların sayfalarında bu şehri buldum. Büyücü de yaptığım araştırmayı sana anlatmak için kitapların sayfalarını görselleştirdi. Seni neden çağırdığıma gelirsem— “
“Dur tahmin edeyim: benden bu şehri bulmamı istiyorsun,” diyerek sonunda dilinin kapısını açmayı başardı büyük bir keyifle Marjuarane zira bu gidişle konuşamayacaktı. Diğer taraftan Bilge sözünün kesilmesine kızdıysa da savaşçının şevkine bağladı.
“Tam olarak değil savaşçı hem daha anlatacaklarım bitmedi ki. Okuduklarımdan anladığıma göre böyle bir yer inşa edilmiş. Bildiğiniz gibi metamorfoz olduğunda dört boyut yani dört dünya birbirine girmiş bunun sonucunda tek boyut haline gelip Cypraqual adındaki şimdiki yaşadığımız dünya oluşmuş. Bu dönüşümden sağ çıkan insanlar, elfler, cüceler, kötü yaratıklar ve ejderhalar bu dünyanın kendilerine ait olduğunu önü sürdüler. Ayrıca bu kaos ortamında tanrılardan da hiçbir işaret görünmüyordu. Amacı ırkların bu yeni oluşan dünyanın kendilerine ait olduğunu diğerlerine göstermek adına birbirlerine arasında kanlı savaşlar meydana geldi. Öte yandan kendilerini bu mücadelenin dışında bırakan birkaç yüz insan, elf ve cüce barış içinde yaşayabilecekleri yeni bir yer arayışına girdiler ve sonunda cücelerin çok daha fazla yardımlarıyla bu şehri inşa ettiler. Kuleler bunların ortak kullanım alanları olup ormanda elfler, yer altında cüceler ve yapıların arasında da insanlar yaşıyormuş. Her kulenin bir büyücüsü mevcut olup merkezdeki olana bağlıymış.”
“Bu üç ırkın beraberce yaşayabildiği tek yer burasıymış demek ki,” dedi büyücü esefle.
“Haklısın, ben de böyle bir yerin olduğuna inanamıyorum doğrusu. Ejderhalarla mücadele etmek varken biz de birbirimizle savaşıyoruz. Elfler, cüceleri sevmez, onlar elfleri,insanlar her ikisini… Mağrur salaklar,” dedi savaşçı horgörüyle
Bilge tekrar konuya döndü.
“Bu efsanevi şehrin on tane liç olan koruyucuları var.Şimdiki zamanda oarada yaşayan olup olmadığını bilmiyorum ve şehrin oldukça uzakta olduğuna hatta sular altında kalmış olabileceğine inanıyorum. Tahminime göre bu şehir Ascander denizinin çok çok ötesinde çünkü araştırmalarım beni o yöne sevk etti. Kanımca oranın bulunduğu kara parçası büyük parçadan ayrılıp uzaklara kaydı gitti.”
“Senin tahminin doğrudur Bilge. Kıyıdan denizin en uzağına kadar gideriz ve dediğin gibiyse orayı buluruz,” Savaşçı hemen çözümü bulmuştu.Bu sözden sonra büyücü ona horgörü zengini bir bakış attı.
“Öyle de savaşçı liçleri unutuyorsun. Bir de bazı ölü elflerin ruhları da var. Liçleri ve o ruhları yaşayanların geçmesi olanaksız ki onların gücü çok fazla ve geçit vermez.”
“O zaman bu anlattıklarının bir faydası yok,”
Büyücünün elinde kristallerle bezenmiş olup zincirinin birleşme kısmında dört renkten oluşan kristallerin birleşimi olan bir kolye vardı. Onu insana uzattı ve;
“Bu kolye, yolculuğunda tehlikelere karşı sana yardımcı olacak,” dedi. Marjuarane, bir şey anlamamıştı ama büyücünün uzattığını Bilgenin işaret etmesiyle ondan aldı ve boynuna taktı.
Tam konuşmaya hazırlanırken Bilge onu yine susturup sözlerine kaldığı yerden devam etti.
“Seni çağırmamın sebebi, büyücünün de söylediği gibi bir yolculuğa çıkacaksın. Ancak bu seyahat konuştuğumuz şehri bulmak için olmayacak aksine batının tersi doğuya büyük kırmızı ejderha Dacassyrenin inine gidip bana yeşil bir kristal taş getireceksin.”
Savaşçı tam itiraz edip bunu diline yansıtabilecekken Bilge yine ona müdahalede bulundu ki insanın sabrı taşıyordu.
“Yanına güvenebileceğin iki kişi daha alıp bu yolculuğa hiç vakit kaybetmeden çıkmalısın. Siyahın baskısı gün geçtikçe artıyor ve şehrimizi korumakta zorlanıyoruz. Bu taş son ve en güçlü umuduz,” diye bitirdi sözlerini sonuna doğru sesi yumuşayarak. Marjuarane yutkundu.
“Sen neden bahsediyorsun! Onun bölgesi o kadar uzakta ve kaldı ki kaç tane ini vardır . Hem nasıl bulacağım bu taşın olduğu ini ki oraya ulaşsam bile girmek çok daha tehlikeli sonuçta bir ejderhanın inine girmeye çalışacağım bir de üstüne üstlük yeşil bir taş alacağım oradan. Bu ölümün kendisiyle tokalaşmak gibi bir durum ancak sen şehrimizin en ileri geleni en büyüğüsün sana karşı gelemem. Eğer dediğin gibi bu taş bizi ejderhadan yani şehirden kaçtığımızda ‘kurtaracaksa’ elimden geleni yapacağım. Sormam da mahsuru yoksa bu taş ne için gerekli! Basit bir taş ne yapabilir ki!”
“Kitaplara göre bu kötü ruhları ve liçleri alt etmek için kadim ruhlar gerekli. Bağlantılarımdan öğrendiğim kadarıyla yeşil taşın içinde ejderha ruhları barınıyormuş. Araştırmalarımda bu kadim ruhlardan ejderhalar diye bahsetmiyor ama ben bunların Kuleler Şehri’nin muhafızlarını alt edebileceğini düşünüyorum. Öte yandan kırmızının onları niye hapsettiği hakkında da hiçbir fikrim yok.”
“Belki de ejderha da bahsettiğimiz yeri arıyordur,” dedi hiç bekleme yapmadan gözüpek savaşçı. Büyücü, insandan böyle bir söz duyunca gülmeye olta atmış ama alaycılığı yakalamış bir ses çıkardı.
“Hah! Ejderhalar yakmaktan,yıkmaktan,öldürmekten ve ne işlerine yarayacaksa hazine toplamaktan ve beslenmekten başka bir şeyden anlamıyor. Tanrılar da kayıp olunca iyice başımıza bela oldular. Ejderhanın böyle bir şey düşünebileceğine ihtimal vermiyorum,” dedi cüppeli şekil sonuna doğru ciddileşmişti.
Ve son söz Bilgeden geldi.
“Bana o taşı getirmelisin Marju. Kurtuluşumuz ona bağlı.”
Konuşmalar sona erdikten sonra büyücü tarafından ikisi kütüphaneye geri gönderildi. Marjuarane ayrılmadan önce şehrin en ileri geleni ona ‘Unutma! Kolye büyülü bir nesne ve güçleri var.(Ona içinde güçlerin hapsedildiğini ve kurtulduklarında neler olabileceğini bilmediğini söylemedi.) O, senin bazı güçleri kontrol etmeni sağlayacak. Bu şehirden sadece sen,ben ve büyücü haberdarız ve yanında götüreceğin iki kişi de sayende öğrenecek.Başka kimse bilmemeli!’ demişti. Savaşçı da ‘Duyduğuma göre böyle büyülü nesnelerin kullanımından doğan yan etkileri varmış,’ diye konuşmaya devam etmişti.O da ‘daha önce duydukların bunlar hakkında safsata hem büyücü sana öyle bir şey demedi.Yolculuğa çıkmadan önce beni gör.’ Dedikten sonra onu kütüphaneden göndermişti.
Giriş ve 1.Bölüm Ağustos 2008
YORUMLAR
Yorumunuz için teşekkür ederim okuduğunuz için de Aynur Engindeniz... Giriş bölümüne çok yer ayırmadım çok da uzun tutmadığım için bir de ejderha kavgasında ana tema kavga olmadığı için çok uzun anlatmadım... Bilim kurgu değil fantastik kurgu... bu siteye paylaştığım bilim kurgu adına var ama devamını yazmış değilim. Bu romanıma gelirsem 220 sayfa civarı yazdım yaklaşık 10 seneden beri; başladım ara verdim biraz devam ettim sonra uzun bir ara verdim, son bir senedir hem önceki bölümleri yeniden düzenliyorum hem de yeni bölümler yazıyorum. Noktalama konusunda bir 'Nadal' değilim ama dikkat etmeye çalışıyorum, ilerki bölümlerde benzetme cümbüşü görebilirsiniz ki çok severim kullanmayı. bu siteye ve diğer int. sitelerine paylaştıklarım esasında biraz kısaltılmış versiyonu. Zaten not düştüğüm tarihe bakarsanız o yazdığım tarihtir. Sonraki zamanlarda eklemeler ya da düzenlemeler yaptım. Ekleyeceklerim daha önceden yazdıklarım... Her türlü eleştireye kapım açıktır yeter ki paylaştığım yazıyla alakalı olsun.
Sene sonunda inşaallah Sude, bu serinin birincisini bitirebileceğim ve belki de... Aman Allahım raflara girmeye hak kazanacak :)
Öncelikle size kolaylıklar ve başarılar diliyorum. Bilim kurgu ya da fantastik bir şeyler çıkacak ortaya sanırım. Zor bir alan seçmişsiniz. Günümüzde bilgisayar oyunları sayesinde bu alanlarda çıta o kadar yükseldi ki...Zor ama bir o kadar da sınırsız ve bereketli bir alan.
Yazıya gelecek olursak en baştaki ejderha kavgası tasvir olarak da anlatım olarak da basit kaçtı. Uzun soluklu bir hikaye ya da romansa bu çalışma biraz daha görsel duyulara hitap edebilirdiniz bana göre. Bazı yerlerde çok da gerekli olmayan benzetmeler kullanmışsınız. Bu israfın yerine daha şaşalı sahneler tasvir edebilirsiniz.
Çalışmanız bende aceleyle buraya eklenmiş düşüncesini uyandırdı. Cümleler özensiz, en azından hayati önem taşıyan (.) (,) gibi noktalamalar çoğu yerde eksik. Bu da okumayı zorlaştıran etkenlerden.
Elbette ki birinci bölümde hiçbir eser için iyi ya da kötü olmuş yorumu yapılamaz. Bu söylediklerim de sadece benim okuyucu olarak fikrim. Sizden bir sonraki bölüm için beklentim daha yüksek. Hayal gücünüz buna müsait görünüyor. Yazınıza bir kere de okur gözüyle bakıp ondan sonra buraya eklerseniz bence çok daha iyi sonuç alırsınız.
Naçizane okuyucu fikrim bu. Nasılsa size bolca övgü sıralayan olacaktır. Acıyı söyleyen ben olayım. En azından birini kandırmadığım ya da yanlış yönlendirmediğim için içim rahat olur.
Saygılarımla.