- 489 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İlkel
İlkel
Sözlük manasından bakalım;
İlkel: 1. sıfat İlk durumunda kalmış olan, gelişmesinin başında bulunan, iptidai, primitif; 3. Basit, karmaşık olmayan; 5. Eğitimsiz, kültürsüz, görgüsüz!
“İlk durumda kalmak”; bir şey tekamül ediyor, gelişiyor ise o şey eksiktir! Yani ilk durumunda olmayan her şey için bir eksiklik söz konusu! Yani bir şeye “Tekamül ediyor gelişiyor!” derseniz o şeye “Eksiklik” atfedilmiş olur! O halde Tanrı, eksik olmadığına göre, “İlk durumu” ile “Son durumu” diye bir şeyden söz etmek anlamsız olur! Mahiyeti meçhul ve sonsuz güç ve varlık olarak düşünülebilir! Yani mutlak manada tektir! Eksik olmadığı için gelişmeye de ihtiyacı yoktur!
Şimdi insana bakalım; insan için tekamül, gelişim var! İnsan tekamülü ve gelişiminin kapsamı potansiyel olarak sınırsız görünüyor ama herkesin potansiyeline tam olarak ulaşması sınırları aşarak mümkün olabilir! İlk insana bakalım, ilk insan için ne deniyor; “Cennette, eşi ile mutlu huzurlu yaşayacak! “Yasak meyve” den uzak duracak! Yoksa, Cennetten kovulacak!” Eğer Tanrı, ilk insan ve eşinin bu yasak meyveden yemesini istemeseydi o meyveyi yaratmaz hatta o meyve ile insan arasına insanın aşamayacağı bir engeli koyardı! İnsanın o meyveyi habersiz, çaktırmadan yediğini, düşünmek bile istemem! Hele ki insana düşman ve Tanrı’ya karşı geldiği söylenen “Şeytan”, bin bir lanetle anılıyor ve her daim taşlanıyor; bu da bir şeyleri çaktırmadan yapmıyor değil mi?
Demem o ki Tanrı, sınırsız potansiyeli hiçlikten var edip boyutlarda görüyor, gösteriyor! Yani görüp gösterilen her ne var ise Tanrı’nın diledikleridir! İstemediği bir şey nasıl olabilir ki? Bu durumda “Tanrı şunu istemez!, Tanrı şuna karşı, Tanrı bunun yanında, Tanrı bir ırka daha yakın, Tanrı şunlarla savaşmamızı istedi!” türü sözlerin tamamı; “Tanrıya ne yapması gerektiğini söylemek” gibidir! Çünkü “Tanrı istemese, yaprak düşmez!” İstemediği bir şeyi insanlardan yapması için ricada bulunmaz; istemese yaratmaz, insan kendine vazife çıkarmış ise bu anlamsızdır ya da maksat, insanlar arasında bu yolla “Egemenlik” kurmaktır! Bir şeyi eksik yapıp sonra düzeltmek, eksikliğe işarettir! Yani eksiksiz bir yaratıcı, eksiksiz yaratır! Sonradan hatalarını fark edip düzeltmeler acizlerin işidir! Burasını anladık!
İlkel durumda kalmaya direnen insanların halini düşünün!
Tekamül, gelişim konusunu açalım; hiçlikten açığa çıkarılan, sınırsız potansiyeli gözlemleyen insan, bu gözlemini sınırsız olabilirse ancak yapmaya çalışır! Sınırsızı gözlemek, sınırlı imkanla olmaz! Yani insan tekamül edecek gelişecek başka çaresi yok! Bir örnek; sınırsız bir sofra kurulsa, sonsuz; bu sofradaki yemeklerden sadece birer lokma tadılması söz konusu; ne kadar süre gerekir? Cevap basit; sonsuz süre gerekir! Yani sofra sonsuz ise tadım da sonsuz olacak! Bu sonsuz alanda insan tekamül ediyor! Yani anlayacağınız; sınırlı sayıda, lokma ve yetmiş huri yetmez!
Şimdi ilkellikten bahsedelim; ilkel bir kabileden! Şema şöyle; başta kabile reisi, yanında kabile büyücüsü! Kabile reisi egemen güç, kabile gelirini toplar ve kabilenin devamı için harcar! Kabile büyücüsü; ilah veya ilahlarla kabile halkının bağlantısına aracılık eder, kabile reisine topluluğun itaatini sağlar! Yani kabile reisi ve büyücü iyi anlaşmalı ki topluluktan farklı sesler yükselmesin ya da farklı seslerin bastırılması kutsal gerekçelere dayansın! Bu egemenlik sağlama işinde rol alanlar da doğal olarak payını alacak! Kabile reisinin çadırına en ala kadınlar ve yemekler gidecek! Kabile büyücüsünün çadırı, ihtişamlı olacak atı da süslü! Bu kabile reisinin egemenliğine verdiği desteğin karşılığı olarak doğal bir durum olacak! Başka kabilelerin reislerinin, çadırlarından daha ihtişamlı çadırlar kurmak isteyecek reisler ve başka kabilelerin büyücülerinden daha şaşalı olmasına çalışacaklar kendi kabile büyücülerinin! Kabile reisleri, aralarında; çadır, at ve şaşalı yaşamlarını yarıştırırken, büyücülerin şaşalı yaşamları da yarışacak! İlkellik böyle bir şey! Eksik olan, tamamlanmak ister! Bakın bu kabileler; insan ihtiyaçlarını görecek, hayatı kolaylaştıracak teknoloji ve adalette yarışmaz! Onların yarışı, çadır ve at ve göreceli, ihtişamlı, şaşalı yaşam! Sonra ne olur; güçlü silahları olanlar gelir, ateş boruları ve ateş topları ile onların bu ihtişamlı yaşamını sonlandırır! Büyücü onları kurtaramaz, ilahlar da kurtarmaz her nedense! Bu durum insanın ilkel kalamayacağının da bir delilidir! Şaşalı yaşam ve süslü çadırlar ve atlarla da hatta büyücülere süslü atlar verip tüylü elbiselerle dolaştırarak da olmuyor!
Son tahlilde; İnsan ilkel kalamaz! Çünkü insan eksiksiz değil! Başta ne demiştim; bunu tekrarlıyorum; “İlk durumda kalmak”; bir şey tekamül ediyor, gelişiyor ise o şey eksiktir! Yani ilk durumunda olmayan her şey için bir eksiklik söz konusu! Yani bir şeye “Tekamül ediyor gelişiyor!” denirse, o şeye “Eksiklik” atfedilmiş olur! O halde Tanrı, eksik olmadığına göre, “İlk durumu” ile “Son durumu” diye bir şeyden söz etmek anlamsız olur! Yani insan, tekamül etmek, gelişmek zorunda! Bu tekamül, gelişim de her alanda sınırsız olmakla mümkün. Eski zaman öğretilerine saplanıp kalmak, tekamül ve gelişimi durdurur ve gereksiz olarak, miras alınan kavgalarla vakit kaybettirir! İnsanlar kendi amaçlarını ihmal edip eski zaman ulularının hayallerinin peşinden koşmaya başlar ve yukarıda anlattığım kabilenin durumuna düşerler!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Üstadım, insanın var oluşuna sadece bu paradigmadan, insanın tekamülü problematiğinden bakabiliriz sanıyorum...
Şunu hemen söyleyebiliriz: İnsan, onbinlerce, hatta binlerce yıl önceki insan değildir ve yaratıcısının bilincine çok daha bilinçli olarak varmaktadır...
Bundan kolayca kuşkuya düşmemize neden olan ise, farklılıklardır...
İşte bu noktada, bireysel ve toplumsal farklılıkların, yani insanın bilincini belirleyen maddi ve manevi tekamül seviyelerinin farklılıklarından kaynaklandığını, dolayısiyle bunların aşılmasıyla tekamülün daha ileri bir seviyeye, bütünüyle insanlığı koşullayan bir seviyeye geleceğini söyleyebiliriz...
Bu bağlamda, evet, insan hâlâ bir 'ilkel' varlıktır; Allah'ın emir ve yasaklarına uyamayan bir varlık...
İnsan eksikliğinin, ilkelliğinin bilincine varabiliyorsa, tekamülü için yol ve imkan söz konusu olabilir artık...
Selam ve saygılarımla.