- 623 Okunma
- 11 Yorum
- 3 Beğeni
-AYDINLIK BİR DÜNYA-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Göz…
İnsan vücudunun en hassas, öncelikli, olmazsa olmaz organlarından biriyken; yokluğunda varlığını birincil değere, ehemmiyete sahip kılabilir de. Biriciğimiz gözlerimiz, göz bebeğimiz olmazsa halimiz nice olur acaba? Onsuz yapamayacağına yeryüzünde kaç insan iman etmez ki.
Oysa gerçek çok defa bunun tam tersidir. Her şeyden önce insan beyni bir muamma olmaktadır. Bir mini kâinata pencere açar. İlginçtir oradan pencere açılan kâinatın kendisi de önemli ölçüde bir bilinmezlikler alemidir.
Öyleyse gözlerimizin görmemesi fiziksel bir nihayet teşkil edecekken; karanlık, yepyeni bir aydınlığa kapıları ardına kadar açabilir de. Yaşam bir ibret levhası olmaktadır. Her türlü ümitsizliğe ve imkânsızlığa meydan okuyanlarla dopdoludur. Ne var ki görmeyiz, duymayız, bilmeyiz çok kere.
Halk edebiyatımızın ünlü isimlerinden rahmetli Aşık Veysel “Ben eğer kör olmasaydım bizim köye ancak çoban olurdum, kör oldum da Veysel oldum” demektedir. Çobanlık hiç kuşkusuz saygın bir meslektir. Öyle ki, o mesleği icra edenleri de; salt koyun, keçi otlatan insanlar olarak düşünmekte bizleri yanıltacaktır. Kentin kozmopolit ortamından uzak; dağda, ormanda, kuş cıvıltısıyla, dere şırıltısıyla beslenen aydınlık bir zihin ve gönül hâkim olacaktır o insanların da dünyasında.
Ne ki, ünlü aşığımızın söyleminde başka bir tını olmalı. Görseydi, muhtemelen o da köy yerinde çifte çubuğa koşulur ve sazını eline alamayabilirdi. Görmediği için kendi haline bırakılır bir bakıma ve yetenekleri açığa çıkarken alanında yolunu çizmektedir usulca.
Yine merhum yazarlarımızdan Cemil Meriç’de; o karanlığın aydınlattığı, gerçek hüviyetini kazandırdığı nadide insanlardandır. Yaşamının bir döneminde yüksek tansiyondan gözlerini kaybedecektir. Bir müddet bocalar hatta buhran dönemi geçirir. Fakat sonrasında toparlar ve coşkun bir nehir misali çağlar! Çağlar. Makaleler, kitaplar birbirini izler. Evet, çevresinde kendisini destekleyen başta ailesi olmak üzere asistanlığını yapan birkaç gönül dostu da bulunmaktadır.
Üstat da bu durumun farkındadır hiç şüphesiz. “İzzet olmasa ne Hint yazılabilirdi, ne Jurnal. Her ibda sayılamayacak kadar çok amillerin eseri, bunların bazısı tayin edici, bu tayin edici amillerin başında İzzet var” demesi akla gelecektir. Aslında Cemil Hoca kolay kolay kadirşinaslıkta göstermemektedir. Ne var ki, İzzet Tanju’ya karşı muazzam bir vefa borcu duyacaktır.
Buna karşın aynı hadiseleri tersinden de okumak mümkündür. Cemil Meriç’in yetenekleri, meziyetleri olmaksızın o desteklemeler bir nevi koltuk değneklerinden öteye bir misyon üstlenir miydi acep?
Son demde katıldığım bir etkinlikte de böylesi bir manzara karşıma çıkmaktadır. Gözleri görmeyen Kerim ve Selim Altınok kardeşler son programda bizlere müzik ziyafeti çekmektedir. Üniversite yıllarına kadar gözlüklerin yardımıyla bulanıkta olsa gören ikiz kardeşlerin kariyerinde yok yoktur. Hukuku bitirirler, avukatlık yaparlar da, konservatuar mezunudurlar aynı zamanda. Selim mandolin çalarken, Kerim gitarla eşlik etmektedir ona. Şimdi artık hakkın rahmetine kavuşmuş olan anne ve babalarının her aşamada büyük desteğini görürler de; tek yumurta ikizi kardeşlerin dayanışması da muhteşemdir. Sahnede birbirlerini övmeleri, yerine göre nüktedan kişilikleri dairesinde yaptıkları latife ve şakalaşmalarda bitirim kılmaktadır ikiliyi.
Düşünsenize hiçbir engeli olmayan kardeşler arasında ne ihtilaflar, çatışmalar yaşanmaktadır. Demem o ki, Kur’an-ı Kerim’in ibretlik kıssası Kabil Habil zıddiyeti engelli kardeşlerin semtine bile uğramamaktadır anlaşılan.
Yine, satrançla ilgilenen ve bu alanda da kendilerini geliştiren ikiliden Selim daha bir ustadır. Hatta bir zamanların meşhur dünya şampiyonlarından Anatoly Karpov ile özel bir karşılaşmada berabere kalmasının öyküsünü de anlatır. Türkiye’ye gelen Karpov satranç ustalarımızla gösteri maçı yapacaktır. Açıkçası yirmi oyuncumuzla aynı anda oynamaktadır. O esnada sıra ile masaları dolaşmaktadır. Bir pozisyonda Selim başarılı bir hamle yapar ve Karpov her masada beş on saniye kalırken ilk kez bu masada dakikalarca düşünür. Anlaşılır ki pabuç pahalıdır. Tabi hamlesini yapacaktır. O diğer masaları dolaşırken görme engelli milli sporcumuz yeni oyunlar kurmakta ve hesaplar yapmaktadır. Nihayet Karpov –Nietse- der.
Tabi ünlü şampiyonun neye niyet ettiğini Rusça bilmeyen Selim önce anlayamaz. Fakat hemen arkasında oyunu izleyen Bulgar göçmeni bir genç kulağına eğilerek kardeş Rus sana beraberlik önerdi demez mi? Diğer masaları dolaşan Karpov geri döndüğünde terimi yineleyerek elini uzatır ve tokalaşırlar. Tebessüm içerisinde dinlerken, Karpov’un oyunun kilitlendiği zaman diliminde ne düşündüğünü de zihnimden şöyle bir geçirmiyor değilim. Papazı bulduk şerefsizim yaa! Mı demişti acep? Kim bilir!
Demek, azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyor azizim. Hani derim ki, Selim ve Kerim Altınok muazzam meziyetleriyle ikiz bir abide timsali evrenin bir köşesinden biz dünyalılara seslenmektedir.
Sözün özü, mahrum olmadığımız için taşıdığı önemin neredeyse farkında bile olmadığımız organlarımızın neyi ifade ettiğini çok kere yokluklarında anlayabiliyoruz. Ne var ki, bu organ göz ise; yokluğunda taşıdığı değeri görmek, görebilmek ironik bir duruş sergileyecektir. Şu kadar ki, gerek sosyal çevremizde gerekse yeryüzünde ibret teşkil edecek örnekler o denli çoktur da.
Bu noktada madalyonun diğer yüzü bizleri karşılamaktadır. Hayati değeri olan bir organ ya da organlara sahip olmayıp da bu engeli aşan, aşabilen ve normal insanlardan çok daha büyük başarı gösterebilen insanların varlığı kendimizi sorgulamamız açısından büyük bir olanak teşkil etmektedir.
L.T.
YORUMLAR
Şüphesiz kendimden başlayarak şöyle bir etrafıma bakıyorum da; ne engelli insanlar var, bu fiziksel problemlerini fersah fersah aşan başarılara imza atarken, bir de hiçbir engeli olmayan, olmaz görünen, ne var ki türlü gündelik takıntılar, sıkıntılar içerisinde yuvarlanıp duran, boğulan insan evladını anlamak kolay olmasa gerek.
Öyleyse, engelli gerçekte kim?
Bu duygular içerisinde 3 Aralık Dünya Engelliler Gününü tebrik ederken, tüm engelli kardeşlerimi, dostlarımı sevgiyle kucaklıyor, başarılarının katlanarak artmasını diliyorum. Onlarla bir elmanın iki yarısı, madalyonun iki yüzü misali olduğumuz kuşkusuzdur.
Aydınlık bir yazı okudum. Dünyalıların gözüyle bakmamayı başarabilen bir şair-yazar'ın başarılı eseri. Kutluyorum. Saygılar.
levent taner
Katılım ve katkınızdan onur duydum
Saygı ve selamlarımla...
Ruhumuzun dunyaya acılan penceresi goz; vairligimizin sorumlulugundan da mukellef omrumuze, bize karsi.
Dolayisi ile gozumuzle nasil bakiyorsak evrene, gormek istedigimizde gozlerimizden perdeyi cekiyor kenara.
Icsel bir seyahatle algi merkezimize, gonul gozumuze, yurek hanemize mesajlar gonderiyor.
En guzele bakmak, arayip bulmak niyeti ile, nankor gozden Allah'a siginarak desem ki,
Allah bizi kâinatin tum guzelliklerden ve gozlerimizden alikoymasin insallah.
Kutluyor saygilar sunuyorum..
nezahat kaya tarafından 5/30/2015 10:58:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Katılımınız ve katkınızdan tüm içtenliğimle onur duydum
Şiirlerin, sözcüklerin sultanına buradan selamlarımı iletiyorum.
Sözün özü, mahrum olmadığımız için taşıdığı önemin neredeyse farkında bile olmadığımız organlarımızın neyi ifade ettiğini çok kere yokluklarında görebiliyoruz. Ne var ki; bu organ göz ise, yokluğunda taşıdığı değeri görmek, görebilmek ironik bir duruş sergileyecektir. Şu kadar ki, gerek sosyal çevremizde gerekse yeryüzünde ibret teşkil edecek örnekler o denli çoktur da. Bu nokta da madalyonun diğer yüzü bizleri karşılamaktadır. Hayati değeri olan bir organ ya da organlara sahip olmayıpta bu engeli aşan, aşabilen ve normal insanlardan çok daha büyük başarı gösterebilen insanların varlığı kendimizi sorgulamamız açısından da büyük bir olanak teşkil etmektedir.
Engeller aşılmak içindir.Biraz önce İzmirde bu dediklerinizi yapan bir kızımızla yazıştık.çok güzel bir konuydu işlediğiniz.Güne yakışmış.tebrikler efendim.saygılar...
levent taner
Katılımınızdan onur duydum
Saygı ve selamlarımla...
İnsan yaşamında çok ince bir noktaya değinmişsiniz. tebrik ediyorum. müsadenizle bir kaç şey de ben eklemek istiyorum. Her insanın engeli farklı. değilmi?
Öncelik olarak sanırım her konuda olduğu gibi, engelli, engelsiz kim olursa olsun en önemlisi yürek engeli olmamak. En iyi yeteneklerin ortaya çıkabilmesi için İnsanın kendisini tanıyabilmesi ve ona imkan ve zaman ayırabilmesidir. Kendini tanıyamamak gibi bir engele sahip olabilirsin.
Yunus emre "Bir ben vardır benden içeru" diyerek kendisini tanıdığını ortaya koymuştur.
Rahmetli Neşet Ertaşın da maddi imkansızlık ve yaşam kavgası da engelini oluşturmuştur. Zorunluluktan aldığı sazını konuşturmuş bir ekol olabilmiştir.
Saygı ve selamlarımla
Fatma Oral tarafından 5/30/2015 5:58:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Yürek sesinizi dinlemek çok güzeldi
Her şey gönlünüzce olsun dilerim.
Edebiyat kurulumuzun seçkin üyelerine gösterdikleri teveccüh dolayısıyla şükran duyduğumu özellikle ve hassasiyetle belirtirken; sayfamı ziyaret etmek suretiyle naçizane yazımı gözden geçiren, okumak nezaketi gösteren, kuşkusuz değerli zamanlarını ayırarak yorumlayan hepsi birbirinden güzide dostlarıma, üstatlarıma da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygı, selam ve hürmetlerimle...
Gerçekten de konuyu çok güzel noktalardan irdelemişsiniz.
Kıymetini bilmiyoruz pek çok şeyin aslında şükür borçlu iken Yaradan'a.
Siz söylenecek her şeyi çok hoş bir perspektiften o kadar güzel nakletmişsiniz ki yürekten kutluyorum değerli paylaşımınızı.
Hayatı anlamlı kılan o kadar çok şey var ki ve bizlere düşen gönül gözüyle odaklanmak baktığımız her şeye ve bir anlam bulmak. Her anlamsızlıkta bile bir anlam olduğuna inanıyorum.
En derin saygılarımla değerli dostum...
levent taner
Sevgili "ÇAMLISOY" ziyarette bulunmuş
Ve elim kolum bağlı
Varlığınız insanı her zaman umutlandırır
Saygı ve selamlarımla kıymetli hanımefendi...
Karpov ama mıydı? İnsan ama olduğu zaman bir takım meziyetleri niçin ayyuka çıkıyor? Ben emekli olmadan önceki insan yoğunluklu çalışma hayatımda helaya gitmek için zar zor zaman bulabilirken ve eve gittiğimde yorgunluktan erkence uyurken ve ayda ortalama bir kitap okurken, emekli olduktan sonra haftada 2-3 kitap okuyabilir olmam da ve sürekli bir şeyler (roman, öykü,şiir,vs.) yazmam da etken ne? Bu meşgalelere zaman ayırabilmek, yoğunluklu olarak bunlara yönelmek olabilir mi? SAYGILAR...
levent taner
Siz de üretken bir insansınız
Şüphesiz hayatta tek engel âma olmak değil ve engeller hiçbir fiziksel dezavantaj yokken de kafaların içerisinde olabiliyor
Sadece beyni çalışan Stefan Hawking'de tekerlekli sandalye de üretiyor, üretiyor dehasıyla
Demem o ki; İnsan âma da olabilir yeter ki ama engeli kafalarımızın için kaplamasın
Katılımınız ve katkınızdan tüm samimiyetimle onur duydum değerli hocam
Nice eserler vermeniz dileklerimle birlikte
Esen kalın...
‘’Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı,güzeldi dünya’’
Bütün Alemin ressamı,
kusursuzluğun tek tanığı göz'lerimiz ! Efendisi, hakim ve hakikatin nefesi beynimiz ! Nefeslerin tutulduğu, o yokken anlamın ibadetsiz kafiyesi. Ne yer ne gök iki cihanın tam ortasındadır o ‘Us’ dediğimiz... O varsa tanrı var, o varsa anlam var, o varsa var olan her şeyin bir valör'i, fehva'hı, mana'sı var...Akıl beynimizin tek tanrısı...değil mi?
Eşref Armağan ‘ın (âmâ) dünyasından, aydınlık kusan resimleri değil mi?
Jorge Luis Borges "Bana aynı anda hem 800,000 kitabı hem de karanlığı veren Tanrı'nın muhteşem ironisi" gözlerinin göremediğini aklının okuyabildiği Borges’in aklı değil mi?
Rivayetlerde kör olduğuna inanılan Homeros’un gözleri-siz dokunduğu yazarlara, aklından neleri hediye etmişti …?
James Joyce'un Ulysses'i, ,Shakespeare'in Troilus ve Cressida'sı, Roma'lı şair Virgil'in Aeneid'ine değen ,aklına şahitsiz kalan gözleri bu kitaplardaki mana değil mi?
Yaratıcının, yarattığı bütün can taşıyan her şeye, eksiğini verdiği bir tarafın yerini kayıtsız-şartsız tamamladığının en güzel örnekleri ,sizin de bahsettiğiniz bu insanlar değil mi?
Ve sizin güzel cümlelerinizle bitiriyorum :
‘’ Şu kadar ki, gerek sosyal çevremizde gerekse yeryüzünde ibret teşkil edecek örnekler o denli çoktur da. Bu nokta da madalyonun diğer yüzü bizleri karşılamaktadır. Hayati değeri olan bir organ ya da organlara sahip olmayıpta bu engeli aşan, aşabilen ve normal insanlardan çok daha büyük başarı gösterebilen insanların varlığı kendimizi sorgulamamız açısından da büyük bir olanak teşkil etmektedir.’’
Şu ana kadar beni en fazla etkileyen yazınız bu , lakin yazılarınıza en olumsuz yorumu öncesinde yaptığım yazıda bu… Bu da benim ironim olsun !
Saygılar,Sevgiler Dostuma !
levent taner
Her ne kadar insanoğlu olarak övgüye de meyletsek eleştiriden, sorgulanmaktan rahatsız olmamalıyız ve o yanımızı geliştirmeliyiz. Olumsuzlukta olumluluk bulmalıyız.
Senin tenkidin de sonuçta the Kid kılmaz seni, kurşun sıkmıyorsun bana, kaleminle karşılıyorsun insanları
Hani derim ki; varlığın her daim onur...
Asıl yorumum bu değil, sonra yazacağım, Lakin :
Çok güzel yazıyorsunuz, fakat biraz ilerledikçe yoruluyoruz ,neden ? İlk iki paragraf harika ama biraz ilerledikçe bilgi, gözlem anlam ve anlama kaygısı boğuyor dostum. Dikkat edilmesi gereken yazıların ciddiyeti birazda alt zemin rengi. Neden her zaman sarı?
levent taner
Evet ünlü denemeciler de her daim bir ya da iki palagraflık yazı yazmazlar. Hatta bazen sayfalarca akıp giden örneklerde verirler de o yazarları profesyonel ve ünlü yapan dahası dünyaca ünlü kılan ustalık sırları bizleri bekler.
Alt zemin rengini de güzel yakalamışsın. Bilirsin alt zeminler rutubetlidir ve bazen su basar, sanırım benim alt zeminde bu süreçlerde sarardı ve hatta senin nazik yorumunla biraz da kızarıp bozardı.
Tabi latife yapıyorum da; Kontrast renklere yer vermekle beraber yazılarımda önemli gördüğüm kavram, isim, eser adı gibi ögeleri dikkat çekmesi için koyulaştırma gereği de duyuyorum. Her renk ikilisi bu koyulaşan bölümleri göstermiyor veya çok solukta kalabiliyor. Ben de bu yüzden açık sarı zeminde koyu gri ya da koyu kahverengi'yi metin rengi olarak yeğledim çok kez. Pek az da beyaz ile maviyi değerlendirdim. Tabi renklerden ciddi mana da anladığımı da söyleyemem. Üstelik annem resim öğretmeni olduğu hal de.
Kuşkusuz hatırlatmalarını yabana atmıyorum ve dikkate alacağım.
Saygı ve selamlarımla...
Çok haklısın arkadaşım. Elimizdeki değerlerin kıymetini çok iyi bilmemiz gerek. Görmeyenlerin dünyası her ne kadar göreceli olarak acıma hissi uyandırıyorsa da; bakıp da görmeyenlerin dünyasının yanında ders alınacak bir özelik. göstermektedir.
Asasıyla hiç yardım almadan yürüyenleri gördükçe kendimi sorgularım. Görmeyenlerin kararlılığında görenlerin acizliğine şaşarım.
Bir de aval aval görüp de bakmak değil; ne gördüğünü görmek çok önemli...
Anlamlı bir konuya parmak basmışsınız üstadım. Sevgi ve selamlarımla...
levent taner
Katılım ve katkınızdan onur duydum
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.