BİR SOKAK HİKAYESİ
Çocukluğum geçiyor gözlerimin önünden doğduğum ev çocukluğumun sokağı geçiyor.
Ayağımda yırtık lastik ayakkabılarla koşup oyna-dığım, kolu yamalı önlükle utanarak okula gittiğim günler geçiyor.
Bugün gibi hatırlıyorum ıhlamur sokağını; İğde ağacının bahçemizden gelen mis gibi kokusuyla karşıladığını, her akşam üstü kadınların kapı önlerinde saatlerce oturup havadan sudan muhabbetlerini hatırlıyorum.
Hiç unutamadığım bir ses çınlıyor kulaklarımda.
-Ceviz helvaaaaaa!
Evet bu ses sadece bizim sokağın çocuklarının aşina olduğu ses değil elbette. Bütün şehrin her mahallesinde duyulurdu o zamanlar bu ses. Hangi sokağın başın-da dursa ve bir kez.
-Ceviz helvaaaaaa, koz helvaaaaa! Diye bağırdımı helvacı Kadir amca seyreyleyin cümbüşü.
Duymaya görsün çocuklar bu sesi toplanırlar he-men etrafına. Galiba en şanslısı da bizdik bu çocukların.
Neden mi? İlk önce bizim sokağın Kadir amcasıydı helvacı amca. Her sabah erkenden çıkar evinden omzunda sehpası ile ve dolaşır şehrin bütün sokaklarını akşama kadar yılmadan usanmadan, çok mutludur yedimi çocuklar helvasından.
Bizim sokaktır son durağı her akşam üstü dönü-şünde, toplar çocukları başına bakma dedik ya bu sokakta üçlü beşli guruplarla kâh o kapının kâh bu kapının önünde toplanma zamanıdır kadınların her akşam üstü aynı zamanda. Uzadı mı sohbet kaynatılıverir çaylar mevcuttur o anda genç ihtiyar bütün kadınlar. Yaklaşınca kocalarının eve gelme vakti telaşlanır hepsi eve koşarlar.
Ihlamur sokağının başı açılırdı koskocaman boş bir arsaya, bir tarafında küçük çocuklar diğer tarafta semtin takımı Başak spor başlar yine her akşam üstü gün batana dek top koşturmaya. Kan ter içinde kalınca bitmiştir maçları unutmazlar sırayı koşup sormadan açıp kapıyı başlarlar çekmeye tulumbayı. Tuğlacı Şaban’ların evidir burası. Alışmıştır onlarda artık çocuklara sesleri çıkmaz bütün yaramazlıklara.
Çocukluk işte ne akıl erer ne sır. Tıraş etmeye kalkarsan sokağın yaşlı köpeğini ısırır. Mecbur kalırsın hastaneye gitmeye, göbeğinden tam yirmi gün iğne yemeye. Buda nereden çıktı demeyin anlatayım da dinleyin; Üç beş yaşıt çocuk buluştuk sokak ortasında ve yakaladık yaşlı sokak köpeğini tam sokağın başında. En akıllısı dedi uzamış bunun sakalı bıyığı. Diğeri tıraş edelim hadi. Bir başkası durma sabunla bak sopadan bir ustura elimde keskin tam kıvamında dedi. Çocukluk dedik ya akıl sır ermez. Batırıverdi çocuklardan biri iğneyi. Can havli ile köpek geçiriverdi bacağıma dişlerini. Kalkarsan dedi annem çocuk aklınla böyle bir işe hedef olursun elbet işte sonunda dişe. Ağlamak sızlamak boşuna gitmedi elbet bu şaka kimsenin hoşuna.
Ah! Öyle böyle ne güzeldi sokağımızda bu günler. Fakat baktım da bu gün çoktan mazide kalmış acı tatlı seneler.
dan küçük büyük hiç birinin yaşına aldırmadan hiç parasına puluna dağıtır kalan helvalarını bizim sokağın çacuklarına Geçerken bu gün o sokaktan takıldı aklıma hepsi birden. Hatırladıkça geçmişi geçti gözlerimin önünden acı bir tebessüm gibi hepsi.
Durdum bir an sokağın ortasında irkildim kaldım sıyrılınca hayallerden sonunda. Baktım acı acı etrafıma; ne iğde ağacı kalmış ne de boş arsa.
Duyar gibi olsam da kapı önünde oturan kadınların sesini. Anladım ki hayal olup gitmiş hepsi. Yıkılmış doğduğum ev bile yeller esiyor şimdi yerinde. Boş arsa olmuş bir beton yığını ağlıyor sessiz bir şekilde eski evlerin enkazları. Yerlerine yapılan binalar baş kaldırmış göğe acımasızca yok etmişler eski ıhlamur sokağının bütün güzelliğini insafsızca.
Ne eski hali nede eski ahali kalmış sokakta.
Eskileri yad ederek geçtim gittim içim sızlayarak bir kez daha. Yaşadım hayal de olsa çocukluğumu bu gün hatıralarım buruk ve kırgın.
Kalmamış eskiden bir iz ancak ıhlamur sokak ve anıları bundan sonra bende ömrüm oldukça hep yaşadıkça yaşayacak.
Hayrettin TARHAN