- 586 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Meditasyon
Meditasyon
İnsanlık tarihi kadar eski bir kavram!
Vikipedi, özgür ansiklopedi:
“Meditasyon, Latince meditatio kelimesinden türetilmiş, sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelmekte olan bir terim olup, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükûnet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanır. Meditasyon tekniklerine, ait oldukları, Budizm (Hindistan), Taoizm (Çin), Bön (Tibet), Zen (Japonya) ve İslamiyet’te (tefekkür) gibi inanç sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar verilmiştir. Ayrıca günümüzde mevcut farklı inanç sistemleri, mezhepler ve ekoller meditasyonu farklı olarak yorumlamakta ve farklı şekillerde uygulamaktadırlar. Bu bakımdan standart ya da tekbiçimli bir meditasyondan söz etmek olanaksızdır.”
“Meditasyon, birçok kültürde ve dinde uygulanan manevi bir arınma tekniğidir. Uyanıklık ve konsantrasyon çalışmalarıyla kişi kendini toplar ve zihnini, ruhunu dinlendirir. Doğu kültürlerinde meditasyon, köklü ve bilinç açıcı bir teknik olarak kabul edilir. Söz konusu olan bilinç açma durumu, her inanışa göre farklı adlandırılır. Bunlar; boşluk, farkındalık, tek olma, burada ve şimdide olma, düşüncedeki özgürlük olarak tanımlanabilir. Transandantal Meditasyon(TM)için: "Biz meditasyonu tanımlarken onun çok dinlendirici, sakin ama artmış bir uyanıklığın da olduğu ve genellikle iç mutluluğu yaşatan öznel bir deneyimi kazanmak amacıyla tekrar tekrar yapılan zihinsel bir teknik olarak tanımlarız" denilmektedir." [1] 415 Jevning et al. (1992)”
Transandantal Meditasyon tekniğiinde zihin düşüncenin kaynağına dalar! Derin dalış! Özde huzur bulma, mutluluk, sınırsız bilinç; zihin kendini dış etkilerden resetleyip doğal yollardan “Ben” kendine ulaşır! Zihne hariçten ve dahildeki öğretilerden müdahale olmamalı! Salt “Ben”, tanımsız “Ben” in açığa çıkması için evrenle bağlantı kurmak gibi, içten bu bağlantı! Bütünleşmek evrenden ayrı sanılan bir “Ben” evrenle bütünleşecek!
Potansiyel olarak “Hiç-hep” ilişkisi! Ben ve evren, birbirinin gayrı olarak düşünüldüğünde tüm alan kapsam alanı olacak! Matematikteki değil gibi; “Bir sayı değillenir ise gayrisi de bilinir! Sayı bilinmeden değillenmesi de mümkün değildir! Sayı bilindiğinde değillenmediğinde de bütün bilinmeyecek! Gayrisi bilinir ise o sayı da bilinir! Yani ister “Ben” bilinsin, ondan değillenenerek tüme varılsın; isterse tüm bilinsin, ondan “Ben” e varılsın! Son durumda, “Bir ben vardır benden içeri!” Tek ben var! İkinci bir “Ben” kalmadığında hedefe ulaşılmış demektir! “İkiyi bir etmek!” İkilemden birliğe ulaşmak! İkilem neden gerekli onu da diğer yazılarımda yazdım kısaca; gece olmaz ise gündüz de bilinmez! Hep gündüz ortamında yaşansa idi “Gece” adında bir kavram da olmazdı! “Gündüz” de olmazdı! O duruma ad bile takılmaz idi! Yani bilmek boyutlarda ikili oluyor, hiçlikte zaten sınırsız potansiyel var ve bilmek gibi bir telaş da yok! “Bilinmek istedi boyutlarda ikili bir şeklide göründü!” “Ben” kendini kıyas edip o sonuca ulaşmak ister bunun için “Salt ben”, tanımsız ben anca ulaşabilir bütüne! Çekirdek Çiçekleri” şiirimde de bahsettiğim “Bütünleşmek ve sevgi hamuru ile yoğrulmak” esastır! Yani kişi kendine ulaşması esastır, kendine ulaştığında, kendini değilleyerek, “O” na, eşi benzeri olmayan, boyutsuz, tarifsiz olana, kaynağa ulaşacak! Başta “Ben” bilinmeden bu gerçekleşmeyecek! Bende takılanlar da beni tanımladığı için kendi tanımladığı sınırda sıkışıp kalacak ve diğer insanlara “Ben” liği üzerinden sıkıntı verecek!
Meditasyon, herkes neden kendi "Meditasyon" tanımında ısrarlı? Aslında tüm meditasyonlar insana dair, insanın özünü açığa çıkarmak için! Bunun şeklinin nasıl olacağına neden herkes kendi karar vermekte özgür olmasın. Demem o ki illa bir egemen görüşün iddialarıyla mı meditasyon yapılacak? Yani dinsel ritüeller de bu kapsamda olduğuna göre, düşünelim. "Senin meditasyonunu benimki döver!"; "Benimki kutsal, seninki uydurma!" Yani “Kiminki kutsal, kiminki uydurma!” konusu da kişiye kalsın dayatmalarla olmaz!
Son tahlilde; insan kendi “Ben” ini tarif edip sınırlamadığında kaynağa yönelecek! Başkasının “Ben” ini de zaten sınırlamayı istemeyecek! Kendine sınır konmasını istemeyen başkasına da sınır koymayı istemez! Ayrıntıları bilirsiniz! Herkes kendi meditasyonunu özgürce kendince yapabilir! Meditasyon üzerinden de ayrışmaya çalışmanın, insanlığa zerre faydası olmaz! “Altınçağ” konusu önemli; buradan o açılacak! Yani insanlık sınırlanmış “Ben” liklerinin sınırını kendi özünde kaldırdığında kimse kimsenin düşmanı olmayı da istemeyecek! Yunus gibi insanlar neden olmasın! Ya da neden güzelce sorunsuz yaşamak varken başkalarının can, mal ve benliğinin çalınması üzerinden sıkıntılar yaşansın ki! Bakınız evrende mutlak adalet işler! Kimsenin yanına kalmaz, kalmıyor! İnsanlar arasındaki haksızlıklar mutlak adalete takılır ve “Cehennem” denen hal yaşanır!
Altınçağ için yükler bırakılmalı. Yani kıskançlık, kin, haset, kavga, din ve ideolojik... kavgaları bırakmadan altınçağa girilemiyor. Zamanla ilgili olsa da erken veya geç gelmek Altınçağın yaşanmasına mani değil. Önceki boyutlarda zamansızlıkta belirlenen data, ruh üzerinden bu boyuta yer ve zaman göreceliliğinde bu boyuta yansıdık. Her şey eş zamanlı yani zamansızlıkta aslında! Yani tercihler zamansızlıkta belirleniyor; hem zaman izafidir! 3. boyut haricinde bildiğimiz zaman yok! Zamansızlıkta bir levha gibi tüm data bilgiler!. Bu o tercihlerin ahiri olarak 3. boyut görünür. Bunun ahiri de 4. boyut sonrasına yansır. Bunlar “Boyutlar “yazımdaki ayrıntılar üzerinden bir biri üzerine sonsuz sarar!
Sümerce ve Akatca yazılmış bu tablet;
"SAG.BA
Büyü, Ant, aşılamayan Ant Dairesi,
Tanrıların aşılamayan Ant Dairesi,
Göğün ve yerin değiştirilemeyen Ant Dairesi,
Tanrı tektir, ve değiştirilmez,
Tanrı ve İnsan, birbirlerinden ayrılmazlar."
Bu tabletteki mesaja dair düşünmek istedim.
Mesela "Ant Dairesi" nedir?
"Kabu kavseyn" olabilir mi?
Veya boyutlar arası sınıra işaret ediyor olabilir mi?
Hiçlik sınırı gibi.
Seddi Zülkarneyn olabilir mi!
Bu tablette “Tanrılar “ diyor ve sonra “Tanrı tektir” diyor! Yani “La lahe illallah” (İlahlar değil Allah var!) anlaşılıyor!
Anlaşılamayan “Ant Dairesi” anlaşıldığında, teklik sağlanacak ve “Altınçağ” yaşanacak! Bu bireysel de olabilir kısmen toplumsal da olabilir!
İnsan nasıl özüne ulaşıyor ise o şekilde özgür olmalı, birine uygun olan başkasına uygun olmayabilir! “Benimki doğru, seninki yanlış!” şeklinde zorlama olmaz ise sorun da olmayacak! Sınırsız esma, sınırlı “Ben” ile anlaşılmaya çalışılıyor bunu unutmayalım. Senin görmediğini ben görürüm, benim görmediğimi de sen gör! Zorlama, dayatma!
“Altınçağ” insanı bunun farkına vardığında, Altınçağ başladı! Anahtar “Yunus”…
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.