- 1085 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BAŞYAZI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BAŞYAZI
Gazeteciliği bir merak ve eğitim olarak ele almak istedim; gazeteciliği de başlangıçtan günümüze dek, taviz vermeden, kendime bir koruma aracı veya intikam meselesi olarak kullanmadım.
Sorunlarımı kendi kurallarımla çözdüm, mesleğimi kullanarak hakkımda yanlış anlaşılmasını istemedim.
1959’da Kadıköy iskelesinde bir yolcu motoru yandı çevresindeki araçları iterek, çekerek ateş çemberinden kurtarmaya çalışan insanların ve itfaiyenin fotoğraflarını yangın söndürmesini çektim; haber yaparak, Babı-Ali-ye götürdüm, gazetelere değişik resimleri parayla sattım.
Aslında 1959 yıllarında Sabahattin Ezer’le yazılarım konusunda konuşmuştum, Merhum Sabahattin ağabey, bana bizim görüş ve düşüncelerimizde yazarsan yaz beraber çalışmaktan mutlu olurum demişti; bende özgür olmayı tercih edeceğimi söylemiştim.
Antakya’da bu olaydan sonra, Jandarmanın kaçakçılık operasyonuna katıldım, kaçakçıların ve askerin silahlı çatışmasını görüntüledim. Hürriyet’e gönderdim haber birinci sayfada yayınlandı.
Bu haber sonrası Adana Tercüman gazetesi bölge müdürüne gittim beni hemen Hatay’da temsilci, muhabir olarak kaydettiler, Bölge Müdürü Sayın Hayri Berkay, yazılarımı alıyor, Güney bölgesinde basıyor ve genel merkeze gönderiyordu.
Antakya’da İstanbul’a gittim; bu dönemde İstanbul ile Antakya arasını yol yapmıştım. Arkadaşlar Numan sen Hatay’ı İstanbul’a komşu yaptın diyorlardı.
Sıkı çalışmalar içinde dur durak bilmeyen hızlı bir hayatım vardı. 1960 yılı başlarında, Antakya’ya dönmüştüm ki; 27 Mayıs ihtilalı yapıldı, döndüğümde Adana Bölgede Hayri Berkay T.H.A (Türk Haber Ajansı) na girmiş Bölge müdürü olarak Kurtar Çakın’la birlikte çalışıyorlardı. Bana gel burada çalış dedi, bende İstanbul’da Tercüman’ı Kemal Ilıcak’ı aradım, bana T.H.A. da bizim mahsuru yok dedi.
THA ‘da çalışmak daha hoşuma gitti, haberlerim bütün gazetelerde Numan Dingil imzalı olarak çıkıyor, daha çok gelir elime geçiyordu.
İstanbul’a döndüğümde THA’na gittim Genel Müdür, Kadri Kayabal (Türkiye Basın konfederasyon) Başkanı, ilgi gösterdi ve bana spor, magazin haberleri görevi verdi, İstanbul’da personel eksiği vardı, her gün başka bir göreve gidiyordum, Ayrıca başka işlerde koşuşturuyordum, malum İstanbul’da geçim zor. THA ve Tercüman gazetelerinde uzun bir çalışmam oldu.
1970’de Antakya’ya dönmüştüm, Gazetelerden Milliyet’te benden özel haberler istedi, Milliyet Genel Müdürü Alaattin Kutlu, Muzaffer Bal, THA’da çalışman bizim için sorun olmaz dedi, Ajans ve Milliyetle uzun süre idare ettim.
İstanbul’a gittiğimde Merhum Genel Müdür Abdi İpekçi ile bir candan dost olmuştum, ayrıca foto muhabir Hüseyin Kırcalı ile son derece dostça çalıştık. Kırcalı birçok fotoğraf yarışmalara katıldı, derece ve birincilik ödülü aldı bana sen niye katılmıyorsun, resimlerine hayran kalıyorum dedi, daha sonra bende katıldım dereceler ikincilik ödülleri aldım.
Milliyet Gazetesi girişte 1972’lerde hiç beklemediğimiz olay oldu; girişte kimlik gösterme sorulma olayı başladı, Abdi İpekçi ağabeye sordum, abi neler oluyor dedim, bana Ülkücüler bizi hedef almışlar, bizde tedbir alıyoruz dedi.
Ülkücülerin Aksaray’daki kahvesine uğradım neler oluyor arkadaşlar, bu yaptığınız çok ayıp dedim, Kahvenin Milliyet teşvikiyle tarandığını söylediler. Ben de söylenen doğru değildir, inanmayın çevrenizde dost kazanın düşman değil, Emniyet ve MİT sizleri kullanmak, bazı olaylara yönlendirmek isteyebilir dedim. Tamam, abi olay kapanmıştır dediler.
Almanya’da bulunduğum sırada maalesef; Genel Müdürümüz Abdi İpekçi ağabeyimiz öldürüldü. Allah onu huzur içinde cennete layık kılsın.
Hayatımda binlerce güzel ve olaylar, olayların da akisleri var, hayatımla birlikte 1950’ler öncesi, tarihler de yazılmamış bir biçimde 1. dünya savaşı ve ikinci dünya savaşını çok değişik üslupla ve sanıyorum hiç kaleme alınmamış, yazılmamış konuları ile kaleme almak istiyorum tabiî ki Allah’ın izni olursa.
Bu küçük kitabı okurların dostlarımın desteği ve isteği üzerine baskıya verdim inşallah iyi olmuştur.