Eski evimiz
İnsanoğlu nasıl bir varlıktır ki, hep kendinde, hayatında olmayanı ister.
Bir hafta önce eski evimizin karşısında oturan komşumuz, uzun bir hastalık döneminden sonra öldü.
Orada otursak günü gününe giderdik başın sağ olsun diye eşine. Biraz üzüntü, biraz da tembellik
diyeyim, ancak bugün gidebildim. Bugün yedisiydi ölümünün ve Kur’an okunacaktı.
Yine eski evimizde otursak yemek veya börek gibi bir şeyler yapar götürürdük. Kuru, hafif bir şey alıp götürdüm adet olduğu üzre.
Eski evimizin yanına gelince içim yine sıkıntıyla doldu. Çocukluğumun, genç kızlığımın ve kocadan
baba evine geldikten sonra yıllarca oturup,dikiş dikip,kitap okuyup, şiir, anı yazdığım bazen de bir
öykü yazdığım,hüzünlenip ağladığım,bazen de sevindiğim yer.Kısacası ömrümün geçtiği yer. Gözlerim
beton sıvaları dökülen çıkmaz sokağın iki katlı yalnız evine takıldı üzüntüyle.Yukarıya balkona baktım
burnumun direği sızladı.Ne günlerimiz geçmişti, şarkılı türkülü gülerek eğlenerek.Bazen arkadaşlarla
dizilirdik evi boydan boya kaplayan dar balkona. Seslerimiz, gülüşlerimiz uzay derinliğinde duruyor.
Yazıyı yazarken yine aynı sıkıntıyı duyarak yazıyorum. Eve girsem bomboş. Sessiz, sanki daha önce onca gürültü patırtılar yaşanmadı, şarkılar söylenmedi, burada hiç kimse yaşamadı. Öyle izbe ve içine hiç girilmemişce yalnız bizleri bekliyor. Babam sağ hala aşağıdan bana seslenecek ana diye. Ben
önüne koşacağım, annen hala gelmedi mi bahçeden diyecek. Hayır diyeceğim başımı kaldırarak. Babam: Bu bahçede ne var bilmiyom. Bu kadın tek başına ne yapar orada. Ben babamın duyması için sesimi iyice yükselterek: Bahçedeki artıkları temizleyecek diye bağıracağım. Babam ceketinin yakası silkeleyecek. Bıktım der gibi. Gidecek durumdaysa: Ben bir gidip bakayım ananıza deyip yola
koyulacak.
Bu yazıyı bu denli üzülerek, ağlayarak yazacağımı tahmin etmemiştim. Derin bir soluk alıp devam ediyorum. Oysa üzülecek bir durum, durumumuz yok. Hemen hemen bütün aile kendi büyük, güzel evinde oturuyor. Erkek kardeşim hariç. O kirayla oturduğu evine alıştığı için buraya gelmedi.
Eski evimizi bir perdeciye kiraya vermiştik. Kirasını da annem alacaktı. Kirayı vermeden, kaçtı gitti. Bizim kızlar güçlükle adamı bulup evin anahtarını aldılar. Bir daha da kiraya vermedik. Yanındaki evde çingeneler oturuyor diye kimse tutmak istemiyor. Hem şimdi millet büyük, güzel daireler arıyor.
Bizim küçük evimizi ne yapsın. O evin aslında ne kadar büyük olduğunu bilemezler. Evler de içinde yaşayan insanlarla büyürler. O dar, dik merdivenlerden severek bir solukta çıkıldığını kim bilecek.
Annemin daha genç dönemlerinde sırtına yüklediği elma,armutlarla mis gibi susamlarla o merdivenleri
nasıl zevkle çıktığını ancak merdivenler bilir.
Eve karşıdan bakan bir yabancı, akıp eski, kötü ev diye burun kıvırabilir. Bilmez ki o ev bizim gibi daha kaç ailenin sırlarına, dertlerine, neşe ve kederlerine ortak oldu. Orada kaç bebek doğdu, büyüdü. Şimdi hepsi koca koca adamlar oldular, evlenip çoluk çocuğa karıştılar. Kapının önündeki küçük girişte kaç çocuk beş taş oynadı. Önündeki çıkmaz sokakta kaç çocuk istop top, saklambaç oynayıp, ip atladılar. Kaç kişi bilir benim balkona oturup, kendimce yeni bir dil yaratmaya çalıştığımı, besteler yaptığımı.
Bu kadarla kalsın evimizi anlatımım.
Evin önünden içim hüzünle dolu yürüyüp, ölü evine gittim. Apartmanın üçüncü katında oturuyorlardı.
Kapı aralıktı ve kapının önü ayakkabılarla doluydu. Gözümün önünde Ölen Osman’ın sevimli yüzüyle
içeriye girdim. Girişe bile sandalyeler konulmuş, oturuyorlardı. Elimdekini yine kapı komşumuz olan birine verdim. Onun usulca buyur etmesiyle birlikte. İçerde salonda kur’anı Kerim okunuyordu.Ses girişe çok az duyuluyordu.
Bu okuma faslını fazla uzatmayacağım. Kur’an okundu. Uzun bir duadan sonra ilahi okunup, tekrar konuşma yapıldı kadınlara, zamanın ibadetle geçirilmesine ve bu dünyadan çok öteki dünyayı düşünerek ibadet yapılmasına dair. Daha sonra ikramlar başladı. Tabaklara konulmuş tavuk pilâv, helva, gözleme ve baklava yanında meşrubat.
En son çay verildi.Küçük odadakiler çıkınca yanımdaki çocukluk arkadaşım Aysel odaya geçti. Ben de
az sonra o odaya gidip oturdum. Yanıma annemin ta gençliğinden beri arkadaşı ve mahalle komşumuz olan ölen Osman’ın kaynanası oturdu. Önce çok iş yaptığından, hiç boş durmadığından şimdi ise gözlerinin rahatsızlığında ve daha sonrada annemin de çok iş yaptığından söz etti. Dün de annen geldi dedi. Gelip şuraya oturdu. Rengi sapsarıydı. Evinizi görünce üzülmüş dedi. Ben ne dediğini tam anlayamamış, yorulmuş da ondandır diyecek oldum. Yok, yok evini öyle harap görünce üzülmüş dedi.
Annemi çok iyi anlıyorum diye mırıldandım. Pencereden görünen kısımda evimizin çatısını arayarak..
Yazının başında insanoğlu kendinde ya da kendinin olmayanları özler demiştim. Gerçekten öyle. Güzel
güneşli bir evdi özlemim. Oldu çok şükür. Şimdi de o eski, içimi ısıtan küçük evimizi özlüyorum. İçinde türlü anılarım, anılarımız olan..
30. 03. 2015 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
ben bu yazıyı okudum sanıyordum..
bu yazıların kitaplaştırılmasını
ortaokullu kızlar gibi
diyecektim..
iyi ki dememişim..
bir yazının okunduğunu nerden bileceğiz
varsın yanlış olsun deyip eleştirilerimi döktürecektim..
vay bee "bizim oğlan neler biliyormuş" diyesin için..
günlük sıkıntılar içindeyken
haz..
olmuyor gardaş..
niceleri var ki.. yaşamadan bunlardan habersiz..
daracık balkonlardan taşan muhabbet.. şamata
sadece birilerinin anlayacağı şifreli konuşmalar..
geçen gün laf atan serseriler..
ağzının payını verenlerden gelen zafer naraları
acaba kim çıkacak karşılarına
iri yarı pala bıyıklı bıçkın bir delikanlı
karayağız, geniş omuzlu..
kültürlü.. varlıklı.. vs vs..
kiminle paylaşacağını bilmeden işlenen çeyizler..
kim olduğunu bilmeden gelin ertesinde hediye edilecek yazmalar, namaz başlıkları..
kayın.. görümce.. nişan karşılığı mendil.. iççamaşırları..
çerçiden alınan melamin tabaklar..
seksek oynarken çizilen çerçenin bir tarafına
çaktırmadan birinin baş harfini yazmak
birinin görmesini sağlamaktı
mutluluk
tebrikler gardaşım..
Şüphesiz bu güzel yazıyı okuyan herkes,
kendinden, geçmişinden, içinde yaşattığı anılardan çok şey bulacaktır.
Eğer cümleler,
iş olsun, torba dolsun misal değil de,
gerçekten hissederek yazıya dökülüyor ise,
inanın okuyanını çok çabuk sarıp sarmalayabiliyor.
Okuduğunuz cümlelerin,
gözlerinizden beyninize akışı bir gizemli el tarafından kesiliyor,
istikameti gönünüze çevriliyor.
İşte,
yazıların başarısı da tam bu durumun yaşanabildiği durumlarda ortaya çıkıyor.
Eskilerde kalan güzellikleri anmak,
insanda bir hüzün atmosferi yaratıyor ama,
bir taraftan da,
yorgun bir tebessümü dudaklarımıza taşımıyor değil hani.
O güzellikleri anmak dahi huzur veriyor insana.
Benim doğup büyüdüğüm mahallem,
1980'li senelerde sit alanı ilan edildi.
Bu nedenledir ki, çocukluğumun güzelliklerini hatırlama konusunda çok sıkıntı çekmiyorum.
Arada bir gidiyor, oyunlar oynadığımız sokaklarda geziniyorum öylesine amaçsız.
gerçi şimdilerde çok sessiz ve sakinler.
Çocuklar yok sokaklarda koşup oynayan.
Ya televizyon, ya bilgisayar başındalar galiba.
belki de buranın sakinleri de güneş gören evlere taşınmışlardır bizler gibi.
Doğru mudur yaptığımız?
Değil tabi...
Ama,
hayat bu...
Akışı hiç durmuyor ki...
Gerçekten duygulandıran bir çalışma idi.
glenay
Yazı sadece söz yığını olursa kimseye bir şey duyumsatmaz.
İnsan gerçeklik içinde duygu ve düşüncelerini aktarabiliyorsa, severek,
içinde kendini bularak okunuyor.
Sit alanları bozulup, apartmanlar dikiliyor kâr amaçlı, inşaallah sizin yerler
öyle olmaz.
Bizim eski evin olduğu merkez yerler ise o hani belediye mi, hükümet mi
yeniden yapılandırıyor ya o kapsamda.
Çok teşekkürler, anlamlı yorumunuza,
selâmlar..
Eski ev meraklısı bir insan olarak yazıyı içim ezilerek okudum. Bana dünyanın en lüks dairesini verseler köydeki baba evini vermem. Ben de sizin gibi eski evlerin bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Duvarların nefes aldığını...
Çok içten bir anlatımdı.
Kutluyorum sizi.
Sevgiler.
glenay
Sizin söylediğiniz aynı şeyi yazıda sözünü ettiğim ölü evinde bir hanım söyledi.
Oğlu müteahhitlik yapıyor. Bizim oturduğumuz apartmanı da oğlu yaptı.
Şimdi O da güzel bir evde oturuyormuş ama eski tek katlı bahçeli evimi verseler, yine orada otururdum dedi.
Bu öyküyü öyle bir hızla yazdım ki, bazı ayrıntıları atladım:)
sevgilerimle..
bizim kuşağın hepsinde bu tür acılar var....kim ne derse desin eski evlerin bırakalım yapısını içindeki samimiyeti şimdi yaşıyor muyuz betonlaşan binalarda yüreklerde demir gibi soğuk oldu.. şiirlerde de yazılarda da çok etkin sin usta saygılarımla
glenay
Binalar yükseldikçe,
o alçak evlerimizi özler olduk.
Çok teşekkür ederim,
Selâm ve saygılarımla..
bizide duygulandırdınız hanımefendi.kendimizden bir şeyler bulduk yazınızda.
anılar ve anlamsız geçen yıllar.İnsan her daim eskileri düşünse inanın kafayı yer.
Kimi insanlar böylesi konularda çok rahat, sanırım duygusal insanların sorunu anıları tazelemek.
şayet biraz daha özen gösterilse çok güzel bir anı yazısı olacağından eminim.Anlatımın içtenliği ve sadeliği çok güzel
kaleminiz daim olsun
glenay
Bu yüzden özentisiz oldu.
Yoruma çok teşekkür ederim,
saygılar..