- 574 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Mustafa - Bölüm 7 – Edirne’den İstanbul’a Anne Öğütleri Ve Sezen Aksu
İki buçuk saat sürmesi beklenen yolculuğunun ilk bir saatini tamamlamış olan Mustafa erken kalkıp tamamlayamadığı uykusunu otobüste tamamlamaya çalışıyordu. Koltuğu biraz yatırıp güneşin etkisinin azalması için perdeyi çekti. Kulak içi kulaklığını da kulağına takıp sözsüz parçalardan oluşan Osmanlı müziğinin dinlendirici etkisine kendini bıraksa da arzuladığı uykuya kavuşamadı. Aslında küçüklüğünden beri otobüsle yaptığı yolculuklar Mustafa için aynı sahnelerden oluşuyordu. Gündüz olsun gece olsun Mustafa yolculuk esnasında gözünü kırpamaz, otobüsün en arkasında da olsa kaptana eşlik ederdi. Ön koltuklara denk gelmeyen yolculuklarında iş iyice eziyete biner yan camın görüş alanına girebilenleri izlemekle zamanını geçirirdi. Geceleri ise tam bir fiyasko. Başına gelecekleri bilen Mustafa, alacağı biletlerin ön koltuktan olmasına gayret edip hiç olmazsa kaptanın görüş alanını paylaşarak yolculuk süresini doldurmaya çalışırdı. Kaptanın muavin ve şirket görevlileriyle olan muhabbetine de kulak misafiri olur konuşulanları harfiyen işitirdi. Uykusu açılsın diye zaman zaman kaptana gelen çay ve kahve gibi içeceklerden birer tane de Mustafa’ya bırakılırdı. Uykusuz geçecek yol boyunca Mustafa sık sık da kitap okur, nice kitabını sırf yolculuğu süresince okuyup bitirirdi. Beraberinde yolculuk yapanların da hayretini ve takdirini kazanırdı. Mustafa ise belli etmez ama yolculuğunda uyuyabilenlere hep imrenirdi. Çünkü yollar uzun, uykusuzluk yorucu, zaman ise çoğu zaman oldukça ağır akıyordu. Yolculuğun yorgunluğunu geceyle, kitapla, müzikle paylaşmak güzel de artık gönül bunu azımsamaya başlıyordu. Ya da daha açık tabiriyle bunlar yolcunun yalnızlığını gidermeye yetmiyordu. Aslında hayatın tamamı da bir yolculuktu …
Yol Trakya’nın düz zemininde ip gibi uzanmış haliyle yolculuk yapanlara zaman zaman duraksama hissi verse de belirli aralıklarla çıkan tabelalar bu hissin dağılmasına vesile oluyordu. Lüleburgaz yeni geçtiler. Tabelalarda şimdi ilk sırada Çorlu vardı, otobüs ilerledikçe kalan kilometre hızla azalıyordu.
Her seferinde, yolun tam da bu kısmında bir duygu kendini tekrar ediyordu. Yaklaşık yirmi beş sene önce tam da bu yoldan Samsun’a dönüş esnasında yaşanmış basit bir olayın bu denli kalıcı olacağını ne Mustafa, ne de ona eşlik eden büyükbabası tahmin edemezdi.
Bir askeri personelle yeni evlenen halasını ziyaret için Edirne’ye ilk defa gelmişti Mustafa. Daha şehrin girişinden itibaren bedenini kaplamış olan sıcak hisler, Edirne’de kaldığı on beş gün boyunca ileri seviyeye yükseldi. Şehir küçüktü, tarih doluydu, insanları içtendi. Selimiye Camii’nin tesiri altına karşılaştığı ilk anda girmişti. Bu şehir Mustafa’nın o yaşlarda aklında olan yaşanabilir şehrin özellikleriyle ilgili çoğu maddeyi kendinde bulunduruyordu.
Sayılı gün çabuk ilerledi, tatil kendini tüketti. İbre memleketten yana döndü, dönüş için çantalar hazırlandı. Otobüste koltuklarına oturup yolculuk başladığında Mustafa’nın aklında bir fikir iyiden iyiye yer edinmişti: İleride yaşayabileceğim şehirlerden ikincisi Edirne olabilir! İlki ise gözünü açtığı şehir Samsun’du.
Kader Mustafa’nın zihninden geçenleri ömrüne uygulamaya devam etti, ailesini Samsun’da bıraktı, çalıştığı yeri Edirne yaptı. Sonrası ne olurdu? Allah Kerim’di. İlk dönüşü esnasında başlayan ve şimdi bile tekrar eden o duyguysa Sezen Aksu’nun da yardımıyla ortaya çıktı. Büyükbabasının yolun tamamında içeceği on dört sigaranın henüz ikincisini yaktığı, sigara içen diğer yolcuların da tesiriyle duman altı oldu olacak otobüsün hoparlöründen Sezen Aksu’nun geri dön adlı şarkısı çalınmaya başladığında Mustafa başını cama dayamış, duygu yoğunluğuna iyiden iyiye girmişti. Çocuğun bu kadar ne duygusu olur canım demeyin. Duyanın dalga bile geçebileceği bu hisler aslında çocukça değildi. İki günlük şehir dışı gezilerine bile katılıp şehrinden ayrılmak istemeyen Mustafa nerdeyse Samsun’a geri dönmeyi istemeyecek şekilde dönüyordu memleketi Samsun’a. Edirne’ye bu denli bağlanmasını sağlayan neydi? Hiçbir zaman bilemedi bunu. O gün o yolculuk bitti diye düşünmüştü. Ama gönül yolculuğu hiç bitmedi. Nitekim Hak, Mustafa’nın yolunu Edirne’ye yirmi beş sene içinde tekrar tekrar düşürdü.
Düşüncelere tekrar tekrar düşen, uykusuz her anını kitabının sayfasını çevirerek tüketen, okuduğu türlü kitapların da etkisiyle annesinin öğütlerini iyiden iyiye gündemine alan Mustafa’yı ve diğer kırk beş yolcusunu taşıyan otobüsü İstanbul il sınırı tabelasının yanından geçmişti. Olanca hızıyla Esenler otogarına doğru ilerleyip yolcularını sevdiklerine kavuşturmaya çalışıyordu. Kim bilir kaç defa yapmıştı bunu? Kaç seferi sevilenleri birbirine bağlayan ilmik olmuştu. Bilmeye ne hacetti! Kaptanın saçlarına bakan, bakmasını da bilirse az çok anlayabilirdi durumu. Tek siyah teli olmayan saçlar Memduh baba diye de seslendikleri Memduh kaptana aitti. Belli ki seviliyor, değer görüyordu. Yoksa beyaz saçlar içten bir şekilde söylenen baba unvanını duymaya sanırım yetmezdi. Kaptanın adını nasıl mı öğrendi? Dedi ya, yol boyu uyumaz, olan bitene istemese de kulak misafiri olurdu.