- 906 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Olgu Kurgu Falsifiye Tarih-3
Kısaca, aydınlanma ve pozitivizm olarak niteleyebileceğimiz bilimsel gerçekçilik, üniversalite ve globalizm çelişkisi demişken, tam da burada; bireyci ve toplumcu olarak yeniden sınıflanmalıdır.
Batılı merkezin çıkarcı bireyciliğini, beyaz adamın üstünlüğüne dayalı hristiyanlık ve pagan Grek-Latin ve judaik kültür temele orturtulmuşluğuyla beraber düşünmeliyiz.
Kurgucu bilimde temel alınan (kabul edilmese de) başlangıç böyledir.
Her halükârda ve her şey Batı’da başlar.
Batı’ya özge yontulmuş, Batı’ya has.. ama genele doğrudur.
Böyleyse o türdeki doğru; bilimsel olarakta “doğru”dur !
Peki, gerçekte öyle midir?
Doğruyu söylemek gerekirse, son iki yüz elli yıllık verilere bakıldığında böyle bir “zahiri” durumdan ve varlığından da bahsedebiliriz.
Ama bu hal, “doğru” ve “gerçek” kavramlarının bilime uygulanmasındaki fark kadar bir zahirilik yaratmaktadır.
Doğrusallığın buradaki anlamı; tekdüzelik, batıperest bir saplantıya takılıp kalmışlık sapmasızlığı şeklindedir.
Yine her şeyi sermaye sınıfsal mantığıyla kendine yontmak ve de bu yolda bildiğini oku(t)mak şeklindedir !
Neticede de bu anlayışa uygun teori ve pratikler, Batı merkezli kurguculuğa da gayet uygun düşmektedir.
Kendi çıkar ve beklentilerine göre tutturulmuş ve sömürüyü sürekli tahkim etmeyi sabit fikir haline getirmiş bir yol..
Medeniyetin “oksidentik” Batı gayrisindeki olanına açıl(a)mayan anlamında bir kompleks olmama halidir...
Yani özne her kimse (ki özne Batı’dır), ona öznel ve onun işine yararlık durumundaki konumlanma gibidir..
Söylemek istediğimi, bu anlamda bir komplekslik karşıtlığı ve tekilciliği şeklinde anlatabiliyorum,
Buradaki kavramımız, kurugucu ve Batı merkezli bilimselliğe has olan bir “doğru” anlamında olacak şekilde önerilmektedir.
Öznel ve Sömürgen Doğrusuyla Batı:
Böyle olunca, bir de izahı mutlak “gerçek“ kavramı ortaya çıkmaktadır.
Bu kavramı, önüne getireceğimiz “bilimsel” sıfat tamlamasıyla; değişmeyen ve evrensel anlamda yasalara sahip, temel bir sabitlik hali olarak yazabiliyoruz.
Buradaki anlayış ve kavramdaki bilim imgesi, kurgucunun aksine olgucudur.
Ayrıca diğeri gibi öznel de değil, nesneldir.
Nesnel olmakla birlikte, bireyci veya bir başka toplumsal sınıfa (öznel) has da değildir.
Bilakis, beşeri ve toplumcu olmak adına eşitlikçi ve kamucudur.
Bütün bu açıklamalardan sonra yazmaya çalıştığım bu ikinci kavramı şöyle niteleyebiliyorum.
Kurgucu ve Batı merkezli bilimsel “doğru”nun karşıtı olacak şekilde, olgucu ve evrensel “bilimsel gerçek”lik olarak belirtebiliyorum.
Kurgucu ekoldeki içerik ve farklar, amaçlanmış olan emperyal somutun, soyutunu bütünleyecek biçemde aynı
dır.
Burada Batı’lı türünün yanı sıra, kurgucu Doğu ekolüne de Rus, Çin, Arap ve Fars Türklükbilim kolları olarak ayrıca göndermede bulunuyorum.
Dinsel bir nas/doğma gibi tartışılmaz ve hikmetinden sual olunmazlıklar durumu, bu Doğu versiyonlarında da mevcuttur.
Daha kristalize ve yoğunlaştırılmış şekilde söylersem:
Batı’nın kendine özgü “doğru”ları vardır…
Gerçeğin ta kendisi ise Doğu’da, yani sömürgelerde yaşanır.
Türkiyat adına, Doğu ve Batı emperyal yazımı bir fabrikasyon etnisiteler bütünselliği ile karşı karşıyayız !
Yani yol, o hep bilindik sözdeki gibi; Roma’ya çıkmaktadır…
Birazda şaka yollu ve zaten “Roma” da Oryanto-oksident Batı’dır şeklinde bir gönderme yapabiliyorum.
06.Mart-2015
Ahmet Kutlu Ayyüce
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.