- 562 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Resul ve Nebi Farkı/ Resule İtaat Ne Demek?
Allah ’’Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık...’’ (En’am Suresi, 38) der. Bir başka ayette ise "Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 10) buyurur. Bu iki ayetten anlaşıldığı üzere, iman eden bir insanın her durumunu kapsayan, sorumluluklarını öğreneceği tek kaynak, noksansız Kuran’dır. Allah bir başka ayette ’’Siz (Kuran’dan) sorulacaksınız.’’ (Zuhruf Suresi, 44) diye bildirir. Ahirette Kuran dışında bir kaynaktan sorulmayacaksak, o zaman Kuran dışı kaynak ve uygulamaların da bir önemi kalmıyor demektir.
Bu açıklamanın ardında bazı insanlar ’’peygamber postacı mı, onun hiç önemi yok mu’’ gibi bir düşünceye kapılabilirler. Şimdi bu düşünceye kapılan kişilere ayetlerle cevap vermek istiyorum.
Kuran’da Kitap gönderilen peygamber Nebi olarak tanımlanır. Bu bir ünvandır ve ömür boyu bu ünvan peygambere aittir. Resul ise elçi demektir ve sadece ayetleri tebliğ ettiği anda peygamber ’’resul’’ kimliğinde olur. Tebliğ etmediği anlarda Nebidir. Resullük bir görevdir. Her Nebi aynı zamanda resuldür.
Peygamberin ’’resul’’ kimliği ile tebliğ ettiği, Kuran ayetleridir. Ve resulün beyan ettiği bu ayetlere itaat, Allah’a itaat demektir. Kuran’da Allah’a itaat tek başına hiç bir ayette geçmez. Daima Allah’a ve resule itaat bir arada kullanılmıştır. Sadece bir ayette Resule itaat tek başına geçer. Ancak Nisa Suresi 80. ayette ’’Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur.’’ diyerek, itaat makamının gerçek adresi bildirilmiş olur. Allah ve resule itaatte iki farklı makam yoktur.
Ayetlerde sadece ’’Allah’a itaat edin’’ demiş olsaydı bu durumda ne düşünmemiz gerekirdi? Allah’a nasıl itaat edebiliriz? Allah’ın itaat etmemizi gerektiren hükümleri nelerdir? - Cevap: Kuran!- İtaat gerektiren Kuran hükümlerini bize aynen tebliğ eden de resuldür. Bu nedenle Allah’a ve resule itaat edin denir. Allah ve resul iki ayrı makam değildir. Resul, Allah’ın itaat gerektiren emirlerini tebliğ ettiği için, tebliğ ettiğine itaat edilir, şahsına değil.
Tevbe suresinin 1. ayetinde ’’(Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir uyarıdır.’’ der. Farklı iki makamdan gelen farklı iki uyarı olması gerektiği düşünülebilir. Oysa ikisi ayrı makamlar değildir. Resul, Allah’ın uyarısını beyan eden olduğu için bu ifade kullanılır. Başka ayetlerde Allah’a ve resulüne hicret der. Allah’a ve resulüne savaş açan, yalan söyleyen der. Bu anlatımlarda Allah’a ve resule iki ayrı savaş, hicret ve yalandan bahsetmez. Makam tektir. O da Allah’ın makamıdır.
Hz. Muhammed veya diğer nebiler ’’Nebi’’ olarak hata yapabilir. Nebi olarak hata yapılabileceğini gösteren ayetler vardır. Örneğin Tahrim sures 1. ayette ’’Ey peygamber, sırf eşlerini memnun etmek amacıyla, Allah’ın sana helal (yasal) kıldığını kendine yasaklıyorsun.’’ der. Peygamberin kendi nefsi için dahi haram kılma yetkisi olmadığının anlaşıldığı bir ayettir bu. Ve Nebi olarak Allah’tan uyarı alır. Yine Ahzab suresi 1 ve 2. ayette ’’Ey Peygamber, Allah’tan sakın, kafirlere ve münafıklara itaat etme... Sana Rabbinden vahyedilene uy.’’ denir. Burada da nebi olarak uyarı alır. Enfal Suresi 67. ayette ’’ Hiçbir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz...’’ der. Ayetten, peygamberlerin daha önce böyle bir hataya düştüğü anlaşılıyor ve nebi olarak uyarılıyor.
Nebi kimliği ile hata yapabilen peygamber, resul olarak asla hata yapmaz. Çünkü resul sıfatı ile nefsinden konuşmaz, sadece Kuran’ı tebliğ eder. Bu nedenle ayetlerde nebiye ya da peygambere itaat edin denmez. Resule itaat edin denir. ’’Peygambere itaat’’ şeklinde yapılan meallerin orjinal diline baktığınızda, ayette nebi değil, resul kelimesinin geçtiğini görebilirsiniz. Peygambere itaat ve peygamberin helal ve haram koyma yetkisi var zannedilmesindeki hata, bu yanlış meallendiremeden kaynaklanmaktadır.
Kuran peygambere tabi olun demez, resule tabi olun der. Peygamber, nebidir. Nebi ve resul farklıdır. Bu farkın daha iyi anlaşılması için Doç. Dr. Zeki Bayraktar’ın bir örneğini vermek istiyorum:
’’Diplomat, devletin verdiği ünvandır. Uluslararası ilişkiler gibi bölümlerden mezun olanlar Dış İşleri Bakanlığının sınavlarına müracaat ederler. Başarılı olursa devlet bu kişilere diploma verir ve diplomatlık ünvanını alır. Bu ünvan ölene kadar devam eder. Devlet o diplomatı bir başka ülkede göreve tayin ederse elçi olur. Diplomatik elçi devletin elçisidir. Ve devletin emirlerini aynen bildirmekle sorumludur. Elçilik ünvanı, sadece elçilik yaptığı anlarda geçerlidir.’’
Nebi ve resul de böyledir. Nebi ömür boyu süren ünvandır. Resul/elçi ise, sadece Allah’ın ayetlerini tebliğ ettiğinde aldığı ünvandır. Nebi Kitabı Allahtan alan, Resul o Kitabı tebliğ edendir.
Allah "...Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf suresi 26) ve ’’Hüküm, yalnızca Allah’ındır..." (Yusuf Suresi, 40) Bu ayetlere rağmen bazı kişiler ısrarla peygamberin de farz ve haram hüküm koyma yetkisi olduğunu iddia ederler. Oysa Allah ’’Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik.’’ (Hakka Suresi, 44-46) diyerek, Kendi vahy ettiği Kuran dışında peygamberin hiç bir hüküm bildiremeyeceğini, aksi halde şah damarını/gücünü kesip elinden alacağını bildirmiştir.
Kuran’ı peygamber açıkladı demek için Nahl suresi 44. ayeti delil gösterenler olur. Ayetin başı ve sonunu kesip ortasını alırlar. Oysa Nahl 44’de Ehli Kitaba bir gönderme vardır.
Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.
(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye. (Nahl Suresi, 43-44)
Bir önceki ayette Muhammed peygamberden önce de vahiy alan erkek peygamberler gönderildiğini söylüyor. Onlara apaçık deliller ve Kitaplar gönderdik diyor. Ayette Kitap ehlinden bahsediliyor. Ve devamında Muhammed peygambere Kuran’ın indirildiğini söylüyor. Kitap ehline, onların Kitaplarında olanı açıkla diyor. Burada amaç, Kitap ehlinin Kitaplarında olanları detayıyla anlatan bir kişi geldiyse bu resuldür, vahiy alıyordur desinler diyedir. (Allahu alem) Unutmamak gerekir ki ’’Allah size kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. ’’ (En’am Suresi, 114)
Eğer Biz onları bundan önceki bir azap ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: "Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce Senin ayetlerine tabi olsaydık." (Taha suresi, 134) Ayette yıkıma uğramış/uğrayacak insanların sözleri aktarılıyor. O insanlar Allah’a ’’Sana itaat edelim’’ demiyor. ’’Resul gönderseydin de onu dinleseydik’’ diyor. Çünkü Allah’a itaat, resulün tebliğine itaat etmekle olur. Bu ayette de buna bir vurgu yapılıyor.
Sonuç: Peygamber/Nebi, kendi nefsinden helal, haram ve farz hüküm koyamıyor. Allah’ın Kuran’da vahyi olan konuları helal ve haram olarak resul kimliğiyle beyan ediyor. Resul, ayet bildirdiği için ona itaat, Allah’a itaat oluyor. Nebi kimliği ile yaptıkları şahsi tercihleri olduğu için itaat edilmesi gerekmiyor. Zira Nebiye itaat de emredilmiyor.
Elçinin üzerinde açıkça tebliğden başka bir (sorumluluk) yoktur. (Nur Suresi, 54)
Mehtap Gözükan
/MehtapGozukan
twitter.com/MehtapGozukan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.