- 1112 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
Akılsızın Oğlu, Delinin Torunu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kendimi gördüm. Metal yüzeyin üzerinde, maşrapanın ince beli yüzünden uzayıp giden çenemi gördüm. Kirlenmiş sakalımı, başlığımın altına sıkıştırılmış ama düzenlenmemiş saçlarımı gördüm. Babamın dargın yüzü karşısında ezilip büzülmüş suratımı gördüm. İsmen bana ait olduğu halde çiftliği çekip çeviren kardeşimin ‘’Bir işe yarasan bari’’ dediği kişiyi gördüm. Yeşil, kırmızı bezlerden oluşan üç boynuzlu şapkası, boynuzlarının ucunda zilleri olan bir soytarı gördüm. Hey bir dakika, bu ben değilim ki?
Şölendeki hizmetkarlardan biri önümdeki maşrapayı kaldırınca gözlerini bana dikmiş soytarıyla yüzyüze gelmiştim.
‘’Kimsin sen?’’
‘’Belli değil mi? Eoforwic Düküyüm.’’
‘’Hadi oradan soytarı, sen de!’’
‘’Madem biliyorsun, neden soruyorsun? Yoksa maşrapadaki yansımana mı çok benziyorum? Gözlerin iyi görmüyor belli. Ben sakalsızım, sen kıllı. Ben alacalı giyinmişim, sen iç donunla gelmişsin. Herkesin gözü bende, seninki maşrapada. Bana şarap bedava, sana ise anca yalvarınca. Neremiz benziyor ki?’’
‘’Tamam, tamam, git başımdan.’’
‘’Başındaki...’’ dönüp şölen masasının odağını işaret etti ‘’Saksonyalı Rotherwood’lardan Cedric. Ben ise onun soytarısı, Akılsız’ın oğlu, Deli’nin torunu Wamba’yım. Efendim Cedric bir yere gitmedikçe, ben de senin başındayım. Eğer tabii tepende Normanları görmek istiyorsan o başka. Cedric Amca! Cedric Amca! Bu şaşkın senin yerine Normanları seviyor.’’
Lord Cedric dikkatini konuşmakta olduğu Lord Aethelstane’dan ayırmayıp, eliyle ‘’Sonra... Sonra...’’ işareti yaptı. Ne yalan söyleyeyim, derin bir nefes aldım.
‘’Hemen sevinme. Amcam Cedric’in her zaman bir kulağı bendedir. Şimdi olmazsa tatlıya, olmadı tatlı sonrasına... Eninde sonunda gözleri soytarısını arayacak, değil mi?’’
Sonra geriye dönüp, misafirleri eğlendiren diğer soytarıların arasına karıştı. Elim kadehime gidince boşalmış olduğunu gördüm. Edepsiz soytarı beni lafa tutarken bir yandan da kadehimden yudumlamıştı. Onunla aynı kadehe dudaklarımı değemezdim. Hizmetkarlardan birine bana yenisini getirmesini söyledim, ‘’Herkese bir kadeh... Seninki de önünde duruyor, daha ne istiyorsun?’’ cevabını aldım. Cedric’in soytarısı da, uşakları da pek bir küstahtılar.
‘’Özlemişssindir beni, özlemişsindir gözlerimi’’
Melodik sesiyle Wamba’yı tekrar karşımda buldum. Bu sefer eline telli bir çalgı geçirmişti.
‘’Şarkı zamanı!’’
Daha ben itiraz edemeden söylemeye başladı.
‘’Mevsimin güz olduğuna bakma,
Söyleyen Wamba diye kulak ardı etme,
De ki ‘Benim adım...’
‘’Neydi senin adın?’’
‘’Jon Stewart...’’
‘’De ki ‘Benim adım Topraksız Jon,
Kardeşim eker tarlayı,
Tarla kesmeyince de karımı,
Hasadı kendisine alır,
Piçini bana bırakır.’’
Şarkıya kulak kabartan civardakiler gülüşmeye başladılar. Sert bir ifade takınıp onları frenlemeye çalışınca gülüşmeler kahkahalara dönüştü. Wamba ise şarkısına devam ediyordu.
‘’Hayvanlar ahırda sağılır,
Karıma da orada sarılır.
Tıkarım kulaklarımı,
Kapatırım gözlerimi,
Ama o köhne samanlık
Sallanır da sallanır.’’
İçkiyi fazla kaçırdığından olacak misafirlerden biri oturduğu sıradan yere yuvarlandı. Kendisine kalkması için elini uzatanlar oldu ama o gülmekten kıçüstü oturduğu yerden kımıldayamıyordu.
Sinirle yerimden kalkacak oldum, omzumdan kavrayan güçlü bir el buna izin vermedi. Gökgürültüsüne andıran bir tonla
‘’Otur yerine!’’ diye kükredi elin sahibi. ‘’Cedric’ten izin almadan nereye?’’
Cedric’in oturduğu yöne baktım; yeri boştu. Omzumda ise bir el vardı ve ben sahibini görmek için arkama dönmeye korkuyordum.
Kahramanlarını bana ödünç veren Sir Walter Scott’a teşekkürlerimi sunarım.
YORUMLAR
CaNMaYBuLL tarafından 7/25/2015 5:54:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Sanırım kullanılan kelimeler yavaş yavaş insanı bulunduğu ortamda giydiriyor.
Çok güzel bir tespit! İzninizle 'ya da soyunduruyor' diye mini bir ekleme yapayım. Saygılarımla.
İlhan Kemal
Öncelikle güne düşen yazınızı tebrik ederim hocam.
"Seni üzen kral da olsa sileceksin ki alayına ibret olsun.Bilecekler ki kralını silen soytarısıyla uğraşmaz" sözü aklıma geldi yazınızı okurken.
Bir de soytarı kavramının bir sosyal tarihi olduğu bahsine rastlamışımdır. Hatta doğu geleneğinin dalkavuk tipiyle batı geleneğinin soytarı tipinin farklılaşması üzerinde durulur. Dalkavuk yalnızca pohpohlarken, soytarı aralara yergiyi iğnelemeyi de sıkıştırır. İlginçtir Avrupa krallıkları soytarı da bir tür sistem içi emniyet sübabı görür. Hiç değilse eleştirilmeyi kendi kontrolünde tutabiliyor. Kendisinin kabul ettiği biri, huzurunda yapıyor bunu. Bir polim yok sonuçta.
Bu çerçeve de alırsak soytarının günlük hayatta ki kullanımıyla tarihte saraylarda üstlendiği işlev tam örtüşmüyor sanki. Günlük hayatta hareketlerini tutarsız, dengesiz bulduğumuz birinden söz ederek seninki yine soytarılığa başladı denir. Halbuki tarihsel bağlamda bir sosyal tarihi, siyasi işlevi olan müessesevi bir unsurdan söz ediyoruz. Hani öyle böyle denecek cinsten hiç değil.
Modern dünya da da soytarılık adıyla olmasa da böyle bir işlevin sürdüğü söylenebilir. Mesela 19'uncu yüzyılın ikinci yarısıyla, 20'inci asrın ilk yarısını kaplayan bir yaşam öyküsüne sahip George Bernard Shaw'un mizahi yaklaşımı, ironik kafa yapısı farklı siyasal, toplumsal kesimlerin ilgisini çeker. Lenin, Shaw Fabian'cıların arasına düşmüş iyi bir adam der. Devrimci olarak görmediği halde beğenir hani. Çünkü, Shaw nüktedan ve iğneleyicidir. Sevimli bir zekadır. Kropotkin'in "devrimlerin kötü yanı ardından hükumet kurulması" sözü hatırlatıldığında "Kropotkin'in yanlışı her onbeş günde bir devrim yapılacağını zannetmesi" diyebiliyor.
Bu tarz birinde farklı toplumsal siyasal kesimler kendilerinden bir nüve bulabilir. Düşünsenize Kraliçe Victoria İngiltere'sinde de ayakta kalabiliyor. Demem o ki; Oscar Wilde gibi bir edebiyat devini çürüten hatta yok eden zamanın sistemi karşısında Show etkinleşmenin yolunu bulabiliyor. Bir tür emniyet sübabı işlevini üstleniyor kanımca.
Yüreğiniz solmasın, kaleminiz daim olsun dilerim.
İlhan Kemal
Getirdiğiniz açı ve bilgiler için ayrıca teşekkür ederim. Saygılarımla.
İlhan Kemal
Bir süre daha Ortaçağ hikayelerinden devam edeceğim (Son Bin Yıl adlı serimin bir parçası olarak). Kabak tadı vermez umarım. Saygılarımla.
Kemnur
İlhan Kemal
Ergin Kardeşime Bu İyiliği Yapar mısın?
ya da
Kardeşin Kardeşe Yaptığı
gibi bir şey olsaymış. Anlatının ''Yok daha neler!'' dedirtecek bölümü daha en başında söylenmiş gibi.
Unutmadan, evdeki baş denetmenlerin sözünü daima dinlemek lazım. İnsanın hayatı uzuyor.
İlhan Kemal
Şölenler kimilerini eğlendirirken kimilerine işkence olduğu kesin.
Bu öyküde olduğu gibi...
Güzel bir kurgu, Tebrikler İlhan Kemal.
İlhan Kemal
Okuduğunuz ve yorumladığınız için çok teşekkür ederim. Saygılarımla.
Sanırım biri aktör olarak soytarı, diğeri eğlendirici, karakter ve yansıma benzetimi var. aktör olan fazla pişkince, şarkı da ona okunuyor gibi.