Yazar mı Yazmak mı?
Türkiye’de doksanlı yıllardan sonra profesyonel anlamda edebiyatçı veya yazar olmak isteyen binlerce insan ortaya çıktı. Bu daha çok bilgi çağının bir sonucudur. Yazmaya meraklı olanların bir kısmı çeşitli internet sitelerinde berbat veya mükemmel çalışmalarını yayımlamakta, böylece tatmin olmaktadır belli oranda. ‘’Bu bana yeter’’ demektedirler. Bazılarına ise bu yetmemektedir… Ötesine geçmek için ciddi bir çalışma içine girmekte; öyküler, şiirler, romanlar yazmakta, bunları yayınevlerine göndermektedir. Edebiyat dünyasına yeni yazarlar ekleyip çok para kazanmak isteyen yayınevlerinin büyük çoğunluğu bu yolu kapatmamakta, üç beş kuruşa tuttuğu okutmanlar aracılığı ile iyilerini ayıklamaya çalışmaktadır. Ayıklanan iyi eserler, profesyonel editörler tarafında da bir kez incelendikten sonra eserin sahibine bilgi verilmektedir.
Çoğunlukla bu süreç oldukça ağır işlemektir. Eserin sahibine sekiz dokuz ayda ancak dönmektedirler. Bu süreçte panik yapan eser sahibi iki de bir yayınevini aramakta bilgi almaya çalışmaktadır. ‘’Acaba eserimi benden habersiz bastılar mı?’’ diye kendine sormaktadır. Birkaç istisna olsa da hiçbir yayınevi (ciddi çalışan) eseri sahibinden izinsiz basıp emek hırsızlığı yapmaz. Belki genelde kötü olan eserin bazı kısımlarını çalar. En kötü ihtimal budur. Bunu da yapacak yayınevi merdivenaltı yayınevidir. Böyle yayınevlerine bulaşmaya da gerek yoktur.
Çeşitli internet sitelerinde anlatıldığı gibi yayınevleri başkasına ait olan eseri başka bir yazarın adına basmaz. Böyle bir şey yaparsa siz her şekilde bunu ispat edebilirsiniz bence. DVD, taşınabilir disk kayıtlarını gösterebilirsiniz. İadeli taahhütlü posta diye bir şey var ayrıca. Diğer bir yol elektronik posta ile gönderdiğiniz dosyanın gönderilme tarihi bellidir.
Berbat yazdığını bir türlü kabul etmeyen bazı yazar adayları eserlerinin çalındığını utanmadan dile getirmekte tereddüt etmezler. Zaman zaman, roman ve hikâye taslakları içinde debelenen yayınevlerinin kapısını çalarlar. Hatta fazla çalarlar. Yayınevi çalışanları bu bilge adamlarla baş edemez.
İki ayda bir elinde bir dosya ile yola çıkarlar. Gerçekten bu hoş bir şey değildir. Uzak yerlerde ikamet edenler ise posta yolu ile gönderme yoluna başvurmaktır. Bu konuda bir habere bakalım:
Nihat Tuna (İletişim Yayınları): "Sivas’tan durmadan dosya gönderen biri var. Öykü, roman yazıp gönderiyor. Biz de durmadan eleştiri yazıyoruz, dili böyle, kurgusu şöyle, kahramanlar yetersiz gibi, ama ısrarla yazıyor arkadaş. İki senede beş dosya gönderdi."
Yakup Balıkçı (Doğan Kitap): "Bize de gelenler oluyor. Ama iyi değilse, çok kesin bir dille durumu izah ediyoruz. Bu nedenle her gün yeni bir dosyayla çıkıp gelenler olmuyor."
İyi de eser çok iyi, okuyan editör boş beleş biri ise ne olacak? Örneğin yıldızlarla çalışan Doğan Kitap’ın sıradan insanların eserlerine çok dikkat çekici değilse ilgi göstermesi akıldışıdır. Eseriniz ünlü bir yazarın eseri kadar iyi olsa bile ilgi göstermezler. Ancak, bu çok ünlü yıldızlara edebi anlamda fark atmış olmalısınız, sizi ciddiye almaları için. Yazım teknikleri, kapitalist dünyada ilgi gören ‘şeyler’ hakkında bilgi olmayan bir yazar adayının yıldızları sollayarak ön plana çıkması zor görünüyor. Bu noktada şöyle bir yola başvurmak lazım.
Kendinize güveniyorsanız, çevreden yoğun ilgi görüyorsanız pes etmeyin. Amacınız geleneksel yöntemlerle eserinizi okuyucuya ulaştırmak… Doğan Kitap veya İletişim Yayınları sizi aşağıladı: ‘’Eseriniz yayınevimizin formatına uymamaktır!’’ Belki de gerçekten uymamaktır. Ama büyük ihtimalle eser kötüdür onların gözünde. Zaten belli bir kültür seviyesine ulaşmış biri Emine Şenlikoğlu formatındaki eserini İletişim Yayınlarına göndermez herhalde.
Her neyse… Eser kabul eden tüm yayınevlerine eserinizi bir kez gönderin. Hepsinden ret cevabı gelirse, bu sefer de belli bir fiyata kitap basan yayınevlerinin kapısını çalın (yakın zamanda benim yapacağım şey! Ama ben tüm yayınevlerinin kapısını çalmadım. Sadece iki yayınevine ulaştım) fiyat konusunda pazarlık yapın. Eğer para ile basılmış olsa da eseriniz iyi ise mutlaka amacınıza zamanla ulaşırsınız.
Şiir çalışmalarını yayınevleri hiçbir şekilde kabul etmemektedir. ‘’Zaten piyasada yeterince boktan şair var!’’ fikrini sahiplerdir herhalde. Tanrısal bir ilhamla şiir yazanlar İbrahim Sadri’nin yanına gidebilir! Referans lazımdır diğer bir anlatım biçimi ile. Yine hikaye veya öykü de kabul etmemektedirler. Sanırım bir iki yayınevi öyküyü kabul ediyoruz, diyordu son zamanlarda. Öykü için çalınacak kapı dergilerin kapısıdır.
Yayınevlerine giden eserlerin sadece yüzde biri basılmaktadır. Her yayınevine haftada ortalama 5-6 eser ulaşmaktadır. Eseri elektronik posta ile değil de klasik posta aracılığı ile yayınevine ulaştırmanız sizin yararınıza. Daha kısa sürede size dönerler. Ciddi yayınevleri bana göre şunlar: Can Yayınları, İletişim Yayınları, Remzi Kitapevi. Size karşı kibar davranacaklarından, kibar bir dille ret cevabı vereceklerinden kuşkum yok. İletişim Yayınları’ndaki hanımefendi bana evden getirdiği dolmaları ikram etmiş, yaşlı bir dayı Orhan Pamuk’un eseri Masumiyet Müzesi’nin baskıya hazırladığı odayı gezdirmiş, keyifle yayınevini övmüştü.
Not: ‘’De’’ bağlacı ile ek olan ‘’de’’yi birbirinden ayıramayan bir yazar adayı eserini boşuna yayınevlerine göndermesin!
YORUMLAR
İnternetin gelişmesiyle sanal hayatın ülkemizi boydan boya kapladığı bu dönemde Sadece POPÜLER yani ünlü kişiler yazar olabilmektedir. Sırtında medya dayısı olmadan bence yazar/şair olmak mümkün değildir.
Bana göre eskiden okuyucu çok yazar azdı, şimdi ise okuyucu az yazar/şair çoktur çünkü eline kalem alan herkes yazardır. :)
Ülkemizde okuma alışkanlığı da yoktur bu da bir başka faktör...
En iyisi mi yazmak/yazmaya devam nasıl olsa yazar olacak imkanlarımız yok.
Teşekkürler Sevgili Cumali