- 1447 Okunma
- 7 Yorum
- 3 Beğeni
PARİS'İN SİYAH MARTILARI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
PARİS’İN SİYAH MARTILARI
Ankara’da martılar var desem muhtemelen Ankarayı bilmeyenler bana güleceklerdir. Ama sebze ve balık halinin yanından geçenler, milli törenlerin yapıldığı o tören alanını bilenler pekala Ankara’nın martılarının olduğunu görürler. Hemde bayağı bayağı, sürüler halinde inip kalkan martılar. Peki bu martıların, koca denizler dururken Anadolu da, bozkırların ortasında ki başkentte ne işleri vardı acaba? Bu martılar gökten zembil lemi indiler; yoksa onları balıklar mı doğurdu?
Evet bu martılar Ankara’ya gökten inmedi, ama onları bir nevi balıklar doğurdu, onların Ankara da varoluş sebebi balıklardı.
Samsun da, Trabzon da ve diğer sahil şehirlerinde denizden ağlarla çekilen balıklar kamyonlara yüklenip te yola koyulduğunda Martıların, denizi olmayan şehirlere serüveni başlar. Zira kendilerine ait olduğunu sandıkları rızkın başkalarınca çalındığını ve kaçırıldığını düşünüp rızıklarının izini sürerek rızkın tüketildiği şehirlere göçerler ve buralarda insanlarla karın doyurma savaşına girerler. Ama martılar hep kaybeder, paylarına hep artıklar düşer.
Hal’i anladık, anladık ta bu tören alanı ne alaka diyeceksiniz; halde yarım yamalak ve düşük kalitede karnı doyan martılar, uzaktan hakikaten suyu andıran o geniş beton platformu deniz zannederek sosyalleşmek adına dalış yaparlar. Amaçları biraz içlerine biriken çığlığı atmak, birazda denizi olmayan bir diyarda bilmedikleri o denizi içgüdüsel yaşamaktır. Ancak bu hevesle gökyüzünden süzülen beyaz martılar birer birer betona çakıldıklarında asıl gerçekle yüzleşirler ve kendilerine ait olanın peşinden geldikleri yerlerin aslında başkalarına ait olduğunu ve hiç bir zaman kendilerine istedikleri o yaşam koşullarını ve yaşam alanını sunmayacağını anlarlar. Anlarlar anlamasına ancak ısrarla ve inatla betona çarpmaya devam ederler, çünkü başka şansları yoktur. Ataları denizin martıları idi dönseler yapabilirlerdi belki, ama denizsiz büyüyen bu yeni kuşak martılar, dönseler boğulacaklardı, dönemezlerdi...
Müslümanlar gerçekte batının kendi kamu oyunun bilinç altına yerleştirmeye çalıştığı profildeki zihnin sahibi insanlar değildir. Müslümanlık ki kendi peygamberine dahi en ufak şiddeti ve baskıyı görev kılmamış, sadece tebliğ etmekle yetkilendirdiği ve hiçbir şekilde öldürmeye cevaz vermediği bir dinin adıdır. Her kim ki insanlara gerçek bir Müslüman gibi yaşayarak örnek olmak yerine, batının çöken değerleri karşısında kendine gıpta edilen bir insan olarak yaşamaz da; Müslümanlık adına öldürdüğünü iddia ederse külliyen yalan söyler. Haşa Allah acze mi düştü de senin yardımına baş vurdu. Allah istese tüm yeryüzünü yok edemez mide sen kendine durumdan vazife çıkarıyorsun? Evet İslamda savaşmak vardır, ama belli bir hukuk içerisinde ve belli şartlar oluştuğunda. O malum derginin yazarları çizerleri ölümü hak ediyorsa Allah vardır ve her şeyi biliyordur, Allah onları yaşatıyorsa da bir sebebi vardır. Salih bir Müslüman olarak bakıldığında Paris olaylarında başka bir durum var ve mide bulandırmaktadır, zira böyle bir eylem ve öldürme şekli Müslümanlıktan çok Hristiyan batının o barbar yüzü ile daha çok bağdaşmaktadır. Dahası bu durumun kimin işine yaradığıdır. Müslümanlaşmak tan korkan batının mı yoksa kendi mecrasında giden Müslümanlığın mı?
Batı bu güne kadar özgürlük ve demokrasi yalanları ile kamufle ettiği o barbar yüzünü daha fazla saklayamayacağını anladı, çünkü demokrasi ve özgürlük söylemleri kendine ayak bağı olmakta, sömürü düzenini sürdürmesine ivme kaybettirmekte idi. Artık sömürülmeyi bekleyen yerlerde tarih hızlı akıyordu, zaten itibarı da kalmamıştı bu söylemlerin. O halde kendini sınırlayan sıkıntıya sokan bu söylemlerden vaz geçmeli, üstüne üstlük alenen yapacağı zulme ve insanlık dışı uygulamalara çok mühim bir gerekçe bulmalı, hatta her türlü alçaklığı kendine hak mış gibi sunacak bir sebep yaratmalıydı; yani herkese bir 11 Eylül lazımdı. Buda Fransanın 11 Eylülü oldu.
Fransa sınırlarının ötesinden sömürdüğü kaynakların peşi sıra gelen, yani çalınan lokmalarının peşinden Fransız sokaklarına dolan o siyah martıların, beyaz Fransızların elindeki lokmaları gagalama sına razı gelmemektedir, hatta buda yetmez onları geldikleri diyarlara geri göndermek gerekirdi ama bu iş şimdiye kadar sergilediği iki yüzlü ve sahte bir hümanizmle başarılacak bir iş değildi. Zulüm, yıldırma ve korkutma gibi yöntemler kullanılmalıydı ama buna da bir kılıf gerekirdi işte tamda bu aşamada bir el Fransa’nın işini kolaylaştırdı. Aslında sorulması gereken ilk soru “Bu el kimin eli” sorusu Olmalıydı ...? Ama sorulamazdı çünkü bu soru İsrail’in ve ABD’ nin uykularını kaçırabilirdi.
Bunlar bu olaydan sonra benim aklıma yansıyanlar dır, birde yüreğime yansıyanlar var ki, şimdi de onlara göz atalım...
Belli ki martılara kalmakta ölüm gitmekte. Ne bulutlara özgürce kanat çırpa bilecekleri bir gökyüzü vaadinde bulunan var; nede onlara hayat verecek bir deniz umudu. Geldikleri yeri bilmeyen, doğdukları yere de yabancı martılar. Peki bütün suç martıların mı? Balıkları yiyenlerin hiç mi suçu yok?
Denizi hiç görmemiş ve bedenen Fransa’da doğmuş ama ruhen hiç bir yere ait olmayı başaramamış yeni nesil bu siyah martılar hangi gök yüzünde kanat çarpacaklar şimdi? elbette bir yaşam savaşı verecekler, peki bu savaşta onların lokmalarını çalanların, onlara yaşam alanı bırakmayanların da mı suçu yok yani? Suç hep sessiz sedasız ölmeyi kabul etmeyen siyah martıların mı?
Evet sömürü düzeninin başkalaştırdığı ve batı sokaklarına ithal ettiği bu insanları batılılar doğurmadı, ama bütün olumsuzlukları, şımarık ve aşağılayıcı tavırları ile batı kültürü doğurmuştur. Şimdi bu insanlardan kurtulmak o kadar kolay değil. Bu insanların kendi kaynaklarının tüketildiği toprakları yurt bilmeleri, batılıların kendine ait olmayan kaynakları sahiplenmesinden daha masum bir davranıştır. Batı bu insanların mensubu olduğu İslam kültürünü tehdit olarak görmek yerine o kültürün muhteşem zenginliğinden ve huzur veren ikliminden faydalanmalı, kendisinin yabancısı olduğu, ama İslamın sonsuz bir şekilde kaynaklık ettiği insancıl argümanları kullanmalı, canavarlaşan gençliğini onarma fırsatını kaçırmamalıdır. Yoksa şu an haklılık misyonu yüklemeye çalıştığı ve Müslümanları dişleri arasında öğütmeyi amaçladığı yöntemlerin üreteceği gençlik, gelecekte de top yek ün kendilerini boğacaktır. İslamın onaran o mütevazi ve barışçıl yüzü ile tanışma fırsatını kurşunlamak batı için çok büyük bir kayıp olacaktır. Dahası, alev çemberindeki akrep misali sonunda kendi kendini zehirleyecektir.
Aydın YÜKSEL
YORUMLAR
Anlarlar anlamasına ancak ısrarla ve inatla betona çarpmaya devam ederler, çünkü başka şansları yoktur.
Derinlikler ayrıntılar öyle güzel anlatılmış ki, kutluyorum değerli kalemi.
Denizlerimizi kimyaslla doldurduk, deniz anaları bile her gecen gün azalmakta. Elbette aç kalan martılar ayakta kalebilmek için denizden de umutlarını kestikleri için göç yasıyacaklar derken içim sızladı...
Ah güzel vatanımız ah , güzellikler dileğimle...
Saygıyla...
Aydın YÜKSEL
Oya gedik
YAŞAR YILTAN
Aydın Bey, yazınızı biraz önce gördüm; tebrik ederim. Daha önce yayımlanmış nesir örneklerinizi görmediğim için, pek dikkat etmiyordum "yazıları" bölümüne. Yazınız "buluş" yönünden çok başarılı; ancak üslûpla ilgili, kompozisyonun kurgulanması ve anlatımın yoğunlaştırılmasına dair gelişmeler olursa, yazarlığınızın kıvamına geldiğini söyleyebileceğiz. Kaleminiz işlek olsun.
Aydın YÜKSEL
"Hızla Müslümanlaşan yüzünden korkan batının mı yoksa kendi mecrasında giden Müslümanlığın mı?"
...kardeşim bu cümleyi;
Hızla Müslümanlaşmak tan korkan batının mı? Yoksa kendi mecrasında giden Müslümanlığın mı?
...bu şekilde yazsak çok daha anlamlı olur düşüncesindeyim
...böyle bir yazıyı kaleme aldığınız için sizi tebrik ederim
Aydın YÜKSEL
Acik acik anlatilmi$ yazinizda. Batililar her zaman bir senaryo üretirler onlar icin farketmez kim ölmü$ kim kaybolmu$ : Onlar Batililarya her zaman itibarlari sönmeyecek $ekilde Minareyi calarlar Kilifina uydururlar...
Cok güzel konuyu irdelemi$iniz ..Kutlarim severek okudum...
Yazan kaleme..
Selam ve saygimla...
Aydın YÜKSEL
ankaranın martılarını bilmiyordum öğrendim...
parisin siyah martılarını izliyoruz üzüntüyle ve ibretle...