- 448 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Yalnızlık Yazıları
..görebileceği kadar bir mesafeden denizi seyrediyordu, balıkçı sandalında olanları düşündü ,çekilen bir balık ağının içindeymiş gibi dört duvar arasında sıkışmış hayatlar için ne söylenebilirdi ki dedi,sır gibi taşınan yaşanmışlıklar belki bir derviş sabrıyla hapsediliyordu belki de acıların boşuna olmadığına inanılan bir teslimiyetin devamıydı, bu bir insan yalnızlığıydı, hafif esen rüzgar boğazın sularını buruşturuyor, balıkçı sandalı bir görünüp bir yok oluyordu, başlangıçta gün bomboş bir ayna gibi geliyordu, daha sonra son yağmur bulutlarının geçişine benzer sabah aydınlığını seyre koyuluyordu, perdeleri çekip şehrin bu erken temiz kokusunu açık penceresinden içine çekmeyi alışkanlık yapmıştı geceden yağmur yağmış olmalı dedi ,yağmur damlaları tesbih taneleri gibi birikmiş pervazlara konuyordu ve kuşlar hayatın varlığını hissettiren yaşama sevinçlerini artıran ötüşleri ile insana acılarını unutturuyordu, yalnız olmadıklarını israrla hatırlatıyorlardı,bugün hafta sonu dedi giyinip kuşanıp dışarı attı kendini bir yere yetişecek gibi yürüyüşlerindeki acelecilikten bir türlü kendini alamıyordu “..İşte bugün bir caddeden daha geçtim Beşiktaş’da, bir ay önce bıraktığım renkteydi Beşiktaş “ diye içinden geçirdi insanların dünyasına merak salmış gibi her sese ve birikmiş kalabalığa kulak kabartıyor daha sonra kenarından geçiyordu aklına gelen her ihtimalle vedalaşıyordu “..canım acımıyordu eninde sonunda şafak söker derler, geceden başka nerede bekleyebilir ki insan bu aydınlığı,kendi gecesinde kayan bir yıldız gibiyim sahte söze takılan var mıydı benden başka acaba? ..” düşünceleri gelip gidiyordu, kafasına hafifce vurur gibi yaptı mı yapmadı mı bunu söylenirken ama kendi kendine konuşması güven veriyordu ona,kaçıncı sokağa giriyordu beşiktaş’da kaç kez belki aynı caddeden yürüyordu Nüzhetiye cad.de dolanıp durduğunu gördü oysa yıldız cd.nin her zaman kendisine seslenir gibi boğazın sularına benzeşen akışı daha heyecan verici geliyordu, oraya geldiğinde hiç beklemediği, telafuzunda bile içine kapandığı düşünceler kaplıyordu ruhunu ,yine o düşüncelerin biri işte “..oysa aşkı ararken kendini kaybedenlerdendim ben! .aşk derindir..aşk serindir..aşk seninle olmaktır sevgilim…” gülmek geldi içinden hiç hazır olmadığı cümleleri kurarken, fakat ne mümkün konuşacaktı, kendi içinden konuşup yürümeyi anlamlı kılıyordu, çünkü gülkurusu rengi parmaklarına baktı oje sürmemişti bugün gözlüğünü düzeltirken fark ettiği parmaklarını seviyordu, düzenli kesilmiş tırnakları,eli ile son derece uyumluydu, parmakları bomboştu herhangi bir takı takmayı bugüne kadar istemedi, bu biraz hayretle karşılanabilir ama ben farklıyım dedi ,alışılmış yaygın sık görülür şeyler dışında kalmak kendisine ince bir mutluluk veriyordu,bazı arkadaşları gibi hayata asla küskün ve umutsuz değildi her şeye sahip olmasına rağmen, işte hayat böyle bir şey dedi kimi az şeylerle kanaat ederken yol alır kimi de çok şeylere sahip olmasına rağmen bunalım ve buhranlarından kurtulamaz.Bu arada yolu adı kadar güzel ıhlamur kasrı’na düştü bu mekana bayılıyordu muhteşem bir tarih ve medeniyet inşa eden böyle bir kültürün evladı olduğu için gurur duyuyordu Çırağan sarayı önünden geçtiği zaman da benzeri duygularla dolu olsa da böyle mekanları muhteşem görüyor masalımsı buluyor ilgi ve merak içinde ruhunda heyecanlar yaşatıyordu...
mustafa kaya
13.01.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.