- 467 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
valoglar pasrongalar 436 ard.öyk. yeniyazım
Kızak: Atların hızlı gidişine uymuş yavaş da hızlı; süratte de hızla çekilerek götürüldüğü yöne gidiyordu... Atların hal-a-hatrı kalmasın diye, hiç ses etmiyordu.
Kızak seçilemiyordu karanlıkta.
Tipi var! Esiyor! Vuvultusu adeta " Vay şivan " sesi!
Kaç kişi boğulacak şimdi bu tipi de?
Baharın gelmesiyle aynı sözü söylerdi ahali: "Kaç kısmeti kesik boğulacak, Kura nehrinde?"
Kalpaklı kızakçı Daşo dayı, " Boğulup moğulmayalım?" diye aklından geçiriyordu. Bir yandan da, şimdi ne sayıda adam boğulacak tahmini yapıyordu. Düşündüğü ile konuştuğu arasındaki ayrıyeti, Haşo emi sezdi. Erkekliğe leke sürmemek için kurcalamadı.
Dizlerine keçe almıştılar, oturdukları yerden, vojlar ( yular) Taştan’ın elindeydi. Kamçı da boş elinde, atlara şakkıldatıyordu. Biçimleri seçemiyorlardı.
Hoş: Sesler olmasa ya, hep hepine anlayamayacaklardı.
Göz gözü görmüyordu!
Kızağı izlerken birden kızağın dışında ki zemini şekil gibi görmeğe başladılar. Vuvultusu ile serpeleyen kar yağışı: Burnu olan her canlıya nefes bırakmayacak kadar havasız bırakıyordu.
Boğulmak usulca ve uyku uyur gibi geliyor!....
Kars’tan Ardahan’a nakliye kızaklarla yapılırdı.
Yıllar evveldi.
Taştan dayı, kantarmaya halı çırpar gibi hamletti. Biçimleri ezbere bellediğini anladı. Atların kuyrukları ortak yöne toplanırsa o vakt kuyruk’tur diyebiliyordu. Göz, gözün önünü görmüyordu!..
Atların pasronga’ya sallanan püsküllerini iki üç tanesi yığılınca tanıyabiliyordu.
Püskülleri yakınlaşınca ve çoğaldığında: Saraç Kiraz dayının vitrininde seyrettiği izlenimlerle birleştirip çıkartıyordu.
Heyko’nun hanı, Aliko’nun hanı, Gürzo’nun hanı, Hasköylü Şemso’nun hanı, Gülabert’te Faik kirvanın hanı....
Hanları sayıklıyordu. Haşo emi soluğu alamayınca göğsü daralıyordu. İsimleri aklına getirip tılsımlıyordu kendince. Bununlan avunuyordu.
İsmeyil eminin yeri, Memet Çavuş’un hanı, Melikköyde Eyo’nun hanı, Kars’ta Kemal’ın hanı, Sarzep’te meşhur Müşür, Telat kirvaların hanları.....
Nereye gidiliyor?
Haşo ile Daşo dayı unutmadılarsa bildikleriyle kalırlar. Atlar bilmiyor ki nereye gittiklerini sürücü ve yoldaşı bilsin?
Haşim dayı, Aliko’nun hanında. Peyke de şilte yastığa sırtını dayamış. Kont’a dayaklanan direğin yanbeyindeki katlanmış- kaldırılmış döşekleri seyrediyor. Döşeğin dengini beyaz çarşafla örtmüşlerdi.
Çarşaf: Kireçle badanalanmış zeminde kararıyordu. Çarşaf; sedirde serili kahverengi keçenin üstüne dikden inip yüzeye yarım metre eninde yayılmıştı.
Beyaz çarşaf; beyaz kireç zeminde kararıyorken. Keçenin kahverengi üzerinde daha açılıyordu. Çok, çok beyazlaşıyordu. Bu aynı zaman da oluyordu.
Açık renk; açık zeminde kararıyor, koyu zeminde açılıyordu....
Kızağı kim sürüyordu?
Taştan emiymiş.
Vojları değiştiriyordular: Ara da bir...
Haşim dayı zor zoruna nefes alıyordu.
" Ölüp, mölmeyelim," diye söylendi!
Taştan’ın kamçısının değneği elinde... Değnek, han’da ki deng ( yatak- yorganyükü) gibi oluyordu. Değnek atın ala renk baldırında açık sarılaşıyordu. Havaya doğru, zeminin kar beyazlığında ise kararık, koyu sarılaşıyordu.
Haşim dayı:
"Elin oğlu acaba bunu keşfetmiş midir?" dedi!
" Bir renk: kendinden açık renk üzerinde kararır. Kendinden koyu renk zemininde ise açıklaşır."
Haşim dayı’nın bu keşfi bin dokuzyüz kırklar... da. İzlenimci ressamların keşfettikleri sene ise bin sekiz yüz altmışlar... da. Paris’te.
Kars’tan çıkıp geliyorlar.
Pasrongalar bir çizgiyle uzanıyordu.Taştan emi ayağının altındaki samanların karma-karışıklığından gözünün yorgunluğunu arındırmak için bakışını pasronganın ( kızağı çeken atların koşulduğu sırık) cetvelle çekilmiş sırığa sardırdığın da rahatlayan sinirleri; şakaklarına rahatlığı yayıyordu. Ensesinden kalkıpta gelen seğirmeyle uyuşup kaldı.
Şınarka telefon direği gibi tak dedi, durdu!
İki ahbap-çavuşlar, zınk!.. Duran kızaktan indiler.
Atlar durmuştu! Atlar açlıktan durmuştu.
Kızak durdu. Herşey durdu.
Atlara alaf (yem)vermemiştiler. Gece " Şeyhan’a da eğlenmiştiler."
Gece boyu koridoru sesle çınlatmışlardı.
Çınlatı:
" Oyna yavrum oyna,
Sen git öbürü gelsin!"
Yetişen kafileler, alaf ve azık verdiler de kendileri ve atlar karınlarını doyurdular.
Şükür bir rezillik çıkmadı.
Y.YILMAZ
11/09/2009
GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.