- 524 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
neyse!..........
Yeni bir yılın takviminin ilk üç yaprağını koparıp arkasını okuduktan sonra, millet sokaklarda yada tv başında oturup anı yaşarken ,ben nereden gelip nereye gidiyorum diye düşünüyorum,serde nostalji var yüreğimde.. Sade Türk kahvemi ,yudumlarken Musa er oğlundan yolun sunu gözüküyor isimli parçayı dinliyorum ufaktan dudaklarım bu ağır sözlerine istemeden eşlik ederken bu parçanın nidaları tavanda yankılanıyordu, hüzünle dalıyor gözlerim maziye birde baktım ki elli yaşlar geride kalmış hey hat....
şimdi nereye yol alırım bilinmezlerle genetiği değiştirilmiş insanlardakini hayanın bir tuvale resmedilmiş form atında, bir tiyatro sahnesinin ağlanacak halimize gülen kahkahalarında. Çanakkale savaşında yakılan hey on beşli on beşli on beşliler gidiyor kızların gözü yaşlı ağıt ına oynayan halk müzikallerinde.
Ne kadarda çabuk gelip geçivermiş yarım asır heyhat... Daha dün gibi her şey
Oysaki sadece değişen dünya nimetleri ile zamanın içini boşalttığı canlılardan gayri ne varki….,
Günler, aylar, yıllar ömrümüzden daha dün başladığımız takvim yaprakları gibi bir, bir eksilip giderken, Ne kadar zorlu bir hayat yaşamışım, kendimce, hamd ederek, en zor şeymiş aklının yetip gücünün yetmediği zamanlardaki olaylar,sabr
şimdi daha iyi anlıyorum,bir film şeridi gibi gelip geçerken ömür ellerim arasından, yaşanılan yarım asra yakın bir yaşamda acısı tatlısı ile,ana baba ,akraba taligat,komşular komşu çocukları ,çocukluk günlerimiz .mahalle bakkalı okulumuz bulduğumuz boş arsada oynadığımız top ve benzeri oyanlar, dost bildiklerim dostlarım mert insanlar, namertler bunca yaşam içinde nicelerini tanıdım neler yaşadım ,nelere şahit oldum ,tarihe tanıklık bile ettim .gördüğüm ihtilaller,ekonomik krizler tüp Sanayag ,kuyrukları, devalüasyonlar,değişen iktidarlar,yalancılar,hacılar hocalar iste semde isteme-semde bu hayatı bana biçilen zaman dilimini yaşadığım mekan ve tüm canlı cansız varlıklarla paylaştım yaşam gayem kul hakkı ,kamu malı şirkten uzak kalmaktı ,
rabbim den duam hesabını veremeyeceğim hiç bir şey istemedim sağlık sıhhat ve afiyetten başka
bilirdim ki kanunu sultan Süleyman vasiyetinde aklımdan ölürken: vasiyet etmiş elimin birini diş arda bırakın diye.neden diye sorunca dünya boş ben sultanken bile elim boş gidiyorum millet görsün ibret alsın demiş,bizde yaşadık yaşattık ama işin en kötüsü de yüzüme gülerek gelip arkadan vuran namertlermiş, onlara bile beddua etmedik
gözlerimin önünden mazi geçerken, Ve alır başımı giderim mazinin derinliklerine...
çocukken bile kendi halinde, kendi derdinde,sorun çıkarmayan, mızmız etmeyen,kendi işini kendi gören sporla meşğül olan ailesine yardımcı olmak için çocuk yaşta çalışma hayatına atılan,akranları oyunlar oynamakta iken çocukluk nedir bilmeyen..
Yüreğimin umut haritasına iyilik güzellik hoşgörü eken inançlarını doğrularını eken bir çocuktum, dönüşsüz ayrılıkların yüz ölçümlerinde kayıp,Kanayan dünler çekiyorken bile inatla kör kuyulardan mertliğin Dürüstlüğün doğruluğun hazine olduğu gerçeğini çekerdim,Henüz kurumamış anıların pembe şehrine girmeden çocukluğumu kaybedip gençlikle tanışmıştım,Hiç okunmayan mektuplar biriktiriyordu hayata dair ayakkabı kutularında paralar yerine.
Nemli bir zaman kapsülüydü belki de umutsuzluğum onca hır gür arasında vatan millet ti kuran yolu idi yolum inançlarım doğrultusunda yaşamaya çalışırken,Yankılarla kutsanan mezar taşları gibiydim yüreğimde Soğuk çağrılar biriktirirdim yarınlara dair çınar ağaçları bana gövdesinde yer açarlardı,
bilir misiniz deniz, gizemli fısıltılarla sokulur kumsala, Yavaşça uzanır; Yumuşak okşayışlar la öper kumları, Ve sonra çekilir, gider; geride sadece bir ıslaklık kalır kumsalda; nemli,parlak...hayat, deniz gibiydi, bense, kumsal; Gözlerim hala ıslak...
Karanlık bir menzildir özlem, ışık hızıyla gerçekleşmesini beklediğimiz umutlarınızdı o günlerde ,adını *Koyardım başlığını yazmazdan önce, Tek tek derledim heceleri, Üç beş soru işareti: Bir de üç noktanın hikmeti… Z ile başladım öncesinde, A ile nihayete erdi, Arada bin bir tümce. Adsız, sansız, Yola çıkmıştık bir kere, Yol uzun meyletmişken sona
belkide son durak, son mesai, Rayici ne ise insanlığın,dersin bedelini peşin öderdik yaşamaksa asıl olan,hala anlamadım neden bu kadar uzağında gerçeklerin bunca insan.
Söz gümüş sükut altınmış delerde,derdini söylemeyen nasıl bulur derman.
şimdi açtım yaşam kitabını önüme, Hani nerede aradığım soruların cevapları. Münzevi oldukça yalnız ve suskun, Sorgusuz sualsiz, Kim bilir neyim nezdinde, Yaşıyorum payıma düşen ne varsa nihayetinde.
her seferinde bana mı tahakkuk ediyor kurallar,dizilirken Soldan sağa acılar.
Bir bir derledim bin düşündüm kaç kez yaşananlara hükme dercesine, şimdi yürek de kelimeler de suskun alabildiğince. Yine de yeniden diyebildik tüketsek de tükensekde şu ömürde,hiç bozmadık içimizdeki iyi niyeti, yaşadığımız sürece Kanaat ettik hoş görü dedik elden geldiği kadar yaşadığımız sürede, belkide Zor günlerdi...Dar günlerdi
Ve yıllar sonra...üniversite hayatım başlamıştı hem çalışıp hem okuyordum , Hayata dair temellerin atıldığı dönemler.Tecrübeleri edindiğim, Kendime güvenin geliştiği en çok okuyup yazdığım, kendimi doldurduğum yıllar… Hayattan haz duyarak yaşadığım, Sabah olsa da bir an önce kalksam dediğim günler...
Evet, o yıllarda fakir hanemde, bekar hanemde televizyon dahi yoktu lambalı radyodan başka, Her şey ne kadar sade ve ne kadar mütevaziydi. Ve ne kadar samimiydi. Bir eski somya, bir kauçuk yatak, bir yorgan, Dahası küçük bir kilim, küçük bir tüp, bir tencere ve bir tavadan ibaret eşyalarımla. Kimi akşamları misafir bile ağırlardık. Bir de ayakları gıcırdayan bir tahta masa, çalışma masasında, En güzel şiirlerimi yazardım. Onca bulunamazlar, onca yokluklara rağmen ,varlık içinde zengince yaşamaktı adeta benim kisi..
Ne güzel...Ne mutlu, umutlu, özel , güzel günlerdi. gençlik yıllarım boyunca yaşanmışlıklarım. İşte öğrenci ve çalışmakla gelip geçti ömrümün baharı. En mutlu, en huzurlu , en samimi ve sade günlerimi yaşamış. Ve belki de bu haklarımı o zaman kullanmıştım. Her şeyin bir sonu vardı,Şubat soğukları.gibi soğuklarda kaldığım, üşüdüğüm, üzüldüğüm yıllar…ptt işe başladığım o yıllar .
Saçlarıma ilk akların düştüğü günler… Kimi bahanelerle, ya fikriyatından dolayı ,ön yargılı yöneticilerle, Tartışmalar, sorgular, soruşturmalar…Haksızlığa baş kaldırışlar...
Hiç girmediğim adliye kapılarında garipçe hak arayışları…Hayata küsmüşüm, sırt dönüşüm, sessizleşmek… Durgunlaşmak, sıfırlanma m, sıradanlaşma m,
Sessizce kendi kendimle konuşmam. Kalemi elime almam, şiirlere, yazılara, hikayelere kendimi adamışım.
yada yaşantımda bir başka dönemin başlayışı…Aktif günler... ticarete katılışım,Sonra bırakışım..Sendika, dernek kurulucuları ve yönetimlerine girişim.Sosyal alanda mücadelelerimi heyhat. Gazete, dergi ve sitelerde acizane yazışım,Şiir ve deneme kitapları çıkarışım. hak adalet iyiliklerin güzelliklerin yanında saf tutuşum...Siyasete atılmışım,Hayal kırıklıklarıyla birlikte, Kimi yaşadıklarımın tekerrür edişi,Kırık, dökük hallerle bu günlere gelişim.. Ve vefanın vefa diye bir semt oluşu,Her şeyin çıkar üstüne kurgulanışı, Maddeye, mala mülke insanların adanışı..
Bir kez daha olanları Beykoz Yuşa h.z bulunduğu türbenin arka tepesinden seyre dişim,
biliyordum ki Sen beni sevmeye çalışmıştın her şeye rağmen hayat ...Ama çalışmadığın yerden geldi değil mi sorular?...Haklısın...Yine de güzel bir dersti ikimiz içinde...Ben herkese güvenilmeyeceğini...Sen de benim farkımı görmüş oldun...
NEYSE.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.