Ev, bahçe ve anılar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dedem Çubuk müftüsüymüş Atatürk zamanında.Hiçbir zaman malda mülkte gözü olmamış.
Ta ki amcam bir bahçeden elma çalana değin.Amcamı bahçe sahinbi yakalayıp tokatlamış,
dili tutulmuş, bir süre konuşamamış amcam. Zamanla tekrarlayarak, takılarak konuşmuş.
Dedem çocuklarını hırsız, arsız büyütmemek için almış bu bahçeyi. Birde ekin, fi ekilen
tarlamız vardı. Bu tarla amcamgille ortaktı. Babam kavak çabuk yetişir, büyür, kâr ederiz
diye burayı kavaklık yapmaya çalıştı. Bu zaman benim genç kızlığıma rastlar. Babam eğer
buradaki kavak dikimi ve kavak çubuklarının dibini çapalarsam bana da günlük işçi
ücreti vereceğini söyledi. Hadi üç beş kitap alırım diye kabul ettim.Orada çalışmadığım
günde çalışanların "halamın kızı Münevver, arkadaşı Bahire, bazen halam ve sürekli
başlarında çalışan annemdi." yiyeceği yemeği yapar götürürdüm. On altı, on yedi yaşında
onlara kelle bile pişirir götürürdüm. Güle oynaya yerdik yemeği. Bu arada beni öğmeyi de hiç unutmazlardı.
Eski evimizi anlatmak amacıyla oturduğum yazıya nedense bahçemiz girdi.
Amcamlar Ankara merkezde otururlardı. Bahçe - tarla işlerini, hatta kabul etseydi evlerini bile babama yaptırtacaklardı. Her zaman Bayram sen yaptır, ben parasını veririm derdi.
babamda amcamda memurdu. Memur aylığıyla ev yapmak kolay değildi. Babam abisinin bu isteğini kabul etmedi. Küçük olsun, benim olsun dedi ev. Böylece eski evimizin yeri
amcamgile avlu da bize düştü. Babam bin bir zorlukla onun deyimiyle betonarme, iki katlı
bir ev yaptırdı. Bu evin arkası kavaklığa ve karşı mahallenin küçük tepeciklerinde görünen
ahşap evlerine bakardı. Bir yol ilerde ebe dediğimiz büyük halamın Ankara’ya taşınmadan
önceki tek katlı evi vardı. Orayı babam verirdi kiraya. Dar zamanlarında bu kira parasını
kendisi harcadı mı tam bilmiyorum. Ablasıyla aralarında bir şeydi bu.
Eski evimiz derken sonraki evimizi anlatmaya daldım yine.
Eski evimiz yıkılmış, yerine babam derme çatma bir ahır yaptırmıştı. Buranın bir bölümü samanlıktı. Samanlığın tozuna girip dışardan artık yabayla mı, kürekle mi kara donlu
arabadan içeriye atılan samanları geriye çeker, üstünü sıkıştırmak amacıyla çiğnerdik.
Evden çirk, dam kokusu duyulurdu. İneği sağıp, süt dolu helkeyle mutfağa giren annem
ahırı sanki eve taşırdı. Bu kokulara alışmıştık, öylesi doğaldı bizim için. Nedense annem dam için ayrı bir elbise giymeyi akıl etmezdi.
İneklerin buzağılaması ayrı bir olaydı.İnek doğurmadan önce evde bir telâş başlardı.Damda
ineği nasıl doğurttururlardı bilmiyorum. Ama bir kez Çubuk’un mahalle ebesi Dudu ebe çağrılmıştı. Hayvan doğururken bağırsakları dışarı fırlayacakken Dudu ebe büyük bir
cesaretle hayvanın arkasına artık çul,çaput ne bulduysa tepmiş ve orayı bastırarak dikmiş.
Annemgil bu olayı her zaman Dudu ebeye övgüyle anlatırlardı.
Buzağı doğması bazen soğuğa, kara, kışa denk gelirdi. O zaman buzağıya sıcak bir yer
hazırlanırdı sobaya yakın. Onun titrek bacaklarıyla evde yürümesi görülecek şeydi. İşeyeceği zaman arkasında kürek gezdirir alırdık.Babam üstünü özenle siler, üzerine kalın
bir örtü örterdi titreyen hayvana. Bu damdan ilk geldiği zaman yapılırdı. Gece de evde
yatardı. Gece bir ağırlık hissettim. Baktım ki buzağı üstümde. Yorganı korkarak çekince
yattığımız somyaların arasına düştü. Sese annem veya babam uyanıp, buzağıyı yerine yatırdı.
Bize gelen kiracımız buzağıyı ceylan gibi, ne güzel diye sevip okşamıştı. Bende o gözle bakınca karşımda sürmeli gözlü bir ceylan görmüştüm.
Evden, bahçeye, dama, buzağıya geldim. dağıttım yazıyı.
Kavak diktiğimiz kavaklık tam büyüyordu, insanın üstünden bakıyordu yukardan yukardan.
Yan tarafta bahçesi olan yerimize göz koymuştu. Ne yapıp edip, kurak bir mevsimin de
yardımıyla kavaklığı kuruttular. "Bu arada babam bana çalışmama karşılık para vermedi. Zaten para beklemem yersizdi. Bütün emeklerimiz boşa çıktı. Burası bir akrabamızın da araya girmesiyle orayı ziyan edenlere satıldı. Babam bu akrabamıza kavaklığı sattırdı diye
kızardı. Parası bankaya konuldu. Enflasyonla eridi. Kalanıyla erkek kardeşime dükkan açıldı. O da dükkanı batırdı.."
Şimdi de bir kaç yıl öncesine değin oturduğumuz bu evde virane oldu. Yanından geçerken gözümü kaçırıyorum. Bütün hayatım, anılarım o evde. Ağlamayacağım..
02. 01. 2015 / Nazik Gülünay
Yazımı güne değer gören seçici kurula çok teşekkür ederim..
YORUMLAR
Çok zor bir çocukluk ve genç kızlık dönemi geçirmişsin canım ya.
Bizim bu taraflarda bir laf vardır..Ki senin anlattıklarından da doğruluk payı var mı diye düşünmeye başladım.
Bir kız baba evinde nasılsa koca evinde de öyle olurmuş.
Sanırım senin talihin baba evinde kötü gitmiş.
Zor şartlarmış vesselam eski günler.
Tebrikler canım benim.
Ayvazim Deniz tarafından 1/3/2015 3:54:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
glenay
de yazıyorum. Asıl evlendikten sonra hayatım kötüleşti.
Başımda anne, anneciğim kalk artık diyen babam yoktu..
Çok teşekkürler güzel yorumuna,
Bizde anne evinde rahat olan, koca evinde olmaz deriz.
Hep el bebek gül bebek kızlarımızın talihi kötü çıktı.
Çok ayrılanlar oldu..
selâm ve sevgimle..
Ankara'da kurslardayım hafta sonları,
bu yüzden deftere de giremiyorum..
Her şey zamanın gölgesinde eskise de yaşanılan iyi kötü sahneler unutulmuyor.
Deneme,sohbet gibi türleri çok sevsem de anı türünde yazılar okumadan önce içime derin bir hüzün yerleşiyor. Özellikle bir zamanlar yaşanmış evler anlatılırsa, bu dünyadan göçen kahramanlar varsa içinde hüzünleniyorum işte.
Daldım gittim.
Okurken yaşar gibi, daha önce ben yaşamışım gibi tuttum kendimi ve galiba en can alan yeri şurasıydı ;
"...Bütün anılarım o evde, ağlamayacağım ..."
Yüreğinize sağlık...kaleminize ömür.
çok güzeldi..
sevgimle.
glenay
Gerçekten anılarımı yazarken sonunda ağlamak noktasına geldim..
Hayatım, hayatlarımız o evde ve orası harap.
Fazla kâr getirmeyeceği düşüncesiyle
kardeşlerimin düşündüğü bile yok..
sevgimle..
İşte bütün sorun burada düğümleniyor; kapılarınızı iki üç kilitle emniyete aldığınızı, paralarınızı saklamak için gizli cepler de yaptırmış olsanız da hırsızlığı, çalıp çarpmayı adeta uzmanlık haline getirmiş olanlardan kurtaramıyorsunuz. Bunun boyutu artık kesinlikle toplumsaldır, insanın vicdan ve hissiyatının eğitimi ile ilgilidir. Bir ülkenin, o ülke toplumunun çok kötü yönetilmesi halidir. Hatta kasıtlı eğitilmemesi, kapsamlı bir yozlaşmaya terk edilmesi halidir. Hiç kuşku yoktur ki bunun da sorumluları o yozlaşmaya uğrayan, uğratılan toplumların önderleri, aydınlarıdır. Hatta ebeveynler bile bireyin doğru yetiştirilip yönlendirilmesinden sorumludurlar.
Zamanımızda, yanlışlıkla birinin eşyasını alsak, bahçelerinde izinsiz bir meyva koparsak, ebeveynlerimizin şiddetli azarlamasına, hatta tokadına bile maruz kalırdık. Benzer konular okuduğumuz okullarda da benliğimize narin bir oya gibi işlenirdi.
Bu gün sayfalara düşen özlem ve yargılarla dolu yazılarımızın, iç boşaltmalarımızın yer almasının temeli bizlere kırk elli yıl öncesinde kazandırılan o güzel ve anlamlı çabaların, alışkanlıkların sonucudur.
Yani eskiye özlemler, hiç bir şekilde sebepsiz ve nedensiz değildir. Bunları aktarırken, hiç bir şekilde eski teknolojileri, geri kalmışlığı, tutarsız ve gereksiz adet ve ananeleri, dere beylikleri, ağalık ve sapkın inanç ve tarikatlerı asla savunmuyoruz. Çağdaşlık, düzeyli ve her bakımdan gelişmişlik, insanın doğruya yönelik vicdan eğitimi hep temel hareket noktalarımızdır. Bu ulus bu gün giderek bu tür insanlar topluluğundan uzaklaşarak korkunç bir yoksunluğa doğru koşar adımlarla gidiyor. VİCDAN VE SORUMLULUK SAHİBİ HER AYDIN, HER ÖNDER BU SAKINCALI DURUMU GÖRÜP, ETKİLİ TAVRINI GÖSTERMELİFİR.
Selam ve saygılarımla. Kemal Polat
glenay
Annemiz bize yerde bulduğumuzun bile hırsızlıkla eş değer olduğunu öğretmişti. Okullarda da aynı terbiyeyi gördük.
Allah milletimizin yardımcısı olsun.
Başka diyecek söz bulamıyorum.
Anlamlı yorumunuza gönülden teşekkürler,
selâm ve saygılarımla..
değerli dost, güne hak ederek düşen bu güzel yazını kutluyorum. bizi o eski güzel günlere götürdüğün için çok teşekkürler.
glenay
beğeni ve yorumunuz için,
selâmlar..
glenay
saygılarımla..
Bu anı yazınız da çok güzel olmuş Nazik Gülünay. Katıksız bir köylü olduğum için eskilere dönük yaşanmışlıklar, bilhassa da sizin yazdıklarınız hep ilgimi çeker bilirsiniz. Liseyi bitirinceye kadar tam bir tarım işçisi gibi, konusu tarım olan her işte çalıştım, adeta uzmanlık kazandım. Tarla, bağ - bahçe su ve göl kenarı çok geniş arazilerimiz vardı. Bizlerden başka onlarca yevmiyeci ırgatlar da bizlerle beraber mevsim hasatları yaparlardı.
Bir Elme için amcanızın dövülmesine, Değirmendere de, birilerinin fındık bahçesinde bir avuç fındık toplayan askerin vurularak öldürüldüğü haberlerine sonsuz isyanım vardır. Böylesin davranışa karşılık
Size amcamın davranışını kısaca anlatmak isterim:
Bağda üzüm kesiyorduk; ben yol kıyısındaki sıralı "tiyeklerden" üzüm alırken amcam bana kızarak bağırıyordu. "Orada ki üzümleri toplamayacaksın!" "Niçin amca" dediğimde, "Oğlum o gelip geçen yolcuların hakkıdır, yol kenarındaki iki sıra bağlar Tanrı misafiri yolcularındır, bağ bozumuna kadar o sıralardan üzüm almayız" demişti.
Sonradan öğreniyorum ki yolcular ilk sıra "tiyeklerden" üzüm ararlarmış; bulamazlarsa ikinci sıra bağ "tiyeklerine" yönelirler miş, asla üçüncü sıralara girmezlermiş. Keza,Karpuz-kavun bostanlarında da aynı kural uygulanırmış, kurallara uyulur'muş.
Kasabamızda geceleri kuru üzüm, incir, fıstık, ceviz, hatta kuru tatlı ve çerezler dükkan önlerinde çuvallarda, ve sergilendikleri kaplarda oldu gibi bırakılır, üzerleri kalın şal, yada branda gibi örtülerle kapatılırdı. Gece eğlenceliğe ihtiyacı olanlar onlardan istediklerini tartıp alırlar, bir not ta yazarak ad ve adreslerini bırakırlar, ertesi gün gelip dükkan sahibine borçlarını öderlerdi.
Bu yazdıklarımda asla mübalağa yoktur, yarı leyli okuyan talebeler olarak bütün bunları yaşayıp gördük bizler.
İşte geçmişimizin niçin bu denli önemli olduğu sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyor. Geçmişe özlem duymanın ne kadar çok haklı olduğu bu nedenlerle de gerçekçidir, adeta ihtiyaçtır, bu yaşanmışlıklara dönüşler doğal iç boşalmalarının da sebebi oluyor.
Umarım, dilerim bu yazdıklarımız, şimdiki nesillere biraz mukayese yapıp, gerçekleri öğrenmek ve pay çıkarmak fırsatını verir. Daha binlerce böyle güzellikler var yaşam hazinelerimizde sunulabilecek; ama anlaşılır mı, sabır gösterilip, pay alınmak istenir mi bilemeyiz.
Etkileyen çok güzel "GÜNÜN YAZISI" yazınızı tat alarak beğeni ile okudum. Sizi esenlik ve mutluluk dileklerimle selamlayıp kutluyorum Nazik Gülünay şairim. Kemal Polat
( Tiyek: Üzüm veren bir kök bağ.)
kempol tarafından 1/3/2015 2:31:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
glenay
Şimdi hırsız girer korkusuyla evlerimize kat kat kilitler yapıyoruz.
Üzüm anınız ise, insanlarımızın ne kadar düşünceli olduğunu gösteriyor.
Sanıyorum bizim buralar sizin oralara hiç benzemiyor.
Çok eskilerde nasıldı bilmiyorum.
Anlamlı anılarınızı paylaştığınız için gönülden teşekkürler,
selâm sevgi ve saygılarımla Kemal bey..
kempol
Zamanımızda, yanlışlıkla birinin eşyasını alsak, bahçelerinde izinsiz bir meyva koparsak, ebeveynlerimizin şiddetli azarlamasına, hatta tokadına bile maruz kalırdık. Benzer konular okuduğumuz okullarda da benliğimize narin bir oya gibi işlenirdi.
Bu gün sayfalara düşen özlem ve yargılarla dolu yazılarımızın, iç boşaltmalarımızın yer almasının temeli bizlere kırk elli yıl öncesinde kazandırılan o güzel ve anlamlı çabaların, alışkanlıkların sonucudur.
Yani eskiye özlemler, hiç bir şekilde sebepsiz ve nedensiz değildir. Bunları aktarırken, hiç bir şekilde eski teknolojileri, geri kalmışlığı, tutarsız ve gereksiz adet ve ananeleri, dere beylikleri, ağalık ve sapkın inanç ve tarikatlerı asla savunmuyoruz. Çağdaşlık, düzeyli ve her bakımdan gelişmişlik, insanın doğruya yönelik vicdan eğitimi hep temel hareket noktalarımızdır. Bu ulus bu gün giderek bu tür insanlar topluluğundan uzaklaşarak korkunç bir yoksunluğa doğru koşar adımlarla gidiyor. VİCDAN VE SORUMLULUK SAHİBİ HER AYDIN, HER ÖNDER BU SAKINCALI DURUMU GÖRÜP, ETKİLİ TAVRINI GÖSTERMELİFİR.
Selam ve saygılarımla. Kemal Polat
Benim doğduğum evde 200 yıldır ailemize ait. Şimdi satılması söz konusu ve benim içim"Cız!!!!" ediyor. Çünkü o ev gidince, tüm hatıralarımızı da beraberinde götürecek sanki. Gelişim adına yapılan değişimlere kurban gidecek çaresiz.
Anıları anmak, zaman zaman o günlere yolculuk etmek bazen hoş oluyor, bazen de hüzünlendiriyor insanı.
Daha nicelerinde buluşmak dileğiyle, sevgiler...
Billur T. Phelps tarafından 1/3/2015 1:51:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
glenay
içinde yaşanılan anılar, yaşamlar demek.
Çok üzücü bir durum.
Çok teşekkürler,
sevgiyle..
glenay...
Bilmiyorum fotoğraftaki gördüğüm kişilerden biriside sen misin ama,
inan şu yazın bana,
fotoğraftaki değilse bile, içindeki sarmaş dolaşlığın sebebini açıkça gözler önüne sundu.
Anılarını doğal bir dille paylaşman yok mu? En güzeli o galiba.
Tebrik ve teşekkürler.
glenay
Kızımla beni benzetirler..
Yoruma çok teşekkürler,
sadece anımsayarak yazıyorum.. doğallık bundan olmalı..
sevgilerimle..
Yazıya en masumane anlatılan anılar bana göre. Yaşadıklarımızı daha güel anlatıyoruz. Çünkü kurguda olduğu gibi hayal etmekle uğraşmıyoruz. Ne o eski ahşap evler, ne de o eski kuşak insanların samimiyeti var artık. Anıların sıcaklığında gezdirdiniz beni. Tebrik ederim değerli arkadaşım. Sevgilerimle.
glenay
Pek kurgu yapmıyorum yazılarımda.
Belkide bende yeterince malzeme olduğu içindir:)
sevgilerimle..
Bence anılar zamana karşı savunmasını bizimle beraber yaptıkça ayakta kalabiliyor. Gözlerinizi kaçırdığınız ev, anılarla dolu. Tam o esnada gözlerimizin dolması, yabancısı olduğumuz bu an'ın aldanmışlığını yaşatır bize. Elbette buna da alıştırıyor zaman, ardındandan geçen zaman, ağladığımız o an'ında daha öncekilerden hiç bir farkının olmadığını fark ettiriyor, öğretiyor.
Zaman bir hayal gibi bütün hayatımızın üzerine çöker, aklımızda kalanlar, bize kalanlar ve sizin bize burada yazdıklarınızdan doğanlar, zamana karşı savunmasını yapmaya devam edecek.
''Anılar ,anılar, şimdi içimde canlandılar''
Her günümüz, her saatimiz, her dakikamız anılarımız için birer cümle olmaya devam ediyor.
Tebrikler
Saygılar, sevgiler
glenay
anılar anımsandıkça yaşıyor sanıyorum,
selâm ve sevgilerimle..
Ne güzel tasvir ediyorsunuz evinizi, hatıralarınızı.
Merakla, tebessümlerle okuyoruz.
Aslında,
bu anlatılanlarda kendimizden bir parça buluyoruz.
Bizim de buzağılarımız olurdu soğuk kış gecelerinde odamızı paylaştığımız.
Bizim de, sıcacık ve eski, ahşap evlerimiz vardı.
Daha bir çok cümle,
hep hatıralarımızın unutulmuş bir köşesine değiniyordu.
Bu yazılar,
aslında bizlerin kaybettiğimiz güzellikleri anlatıyor bize.
o nedenledir ki,
seviyoruz sizin yazılarınızı.
Dostluğunuzu da.
İyi yıllar diliyorum efendim.
glenay
Sizin kadar bir noktadan başlayıp aynı güzergâhta ilerliyemiyorum pek.
Özellikle bu yazıda başka şeyler yazacaktım:)
Neyse bir dahaki yazıya saklamış olayım.
Sizde dotsunuz.
Yazılarımda beni yalnız bırakmıyorsunuz.
Yeni yılın ailenizle birlikte sizlere güzellikler getirmesini dilerim.
Selâmlar..