- 676 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Damla Damla Biriken Sorular
Gökyüzünde gezinen ateş küresinin altında bir o yana bir bu yana sürüklenip duruyordu. Bu genç adam kimi arıyordu ki? Sesi üç mahalle öteden duyuluyordu. Ama nedendir bilmem. Hiç kimse onu duymuyordu. O haykırdıkça insanlar ona yaklaşacağına tam aksine uzaklaşıyordu. Garip gelmedi mi size de? Bir yerlerde olduğunuzu farz edin. Birisi haykırıyor. Kafanızı çevirip de ’ Bu adam ne diyor? Neden bağırıyor? Acaba rahatsız mı? Yoksa deli mi?’ diye hiç mi merak etmezsiniz? Bir an dahi olsa başınızı çevirip bakmaz mısınız? Bakarsınız değil mi? Dedim ya nedenini bilmediğim bir şey vardı burada. Hiç kimse arkasını dönüp de ’ Hayrola kardeş neyin var? Hasta mısın? Bir şeyini mi kaybettin?’ diye sormuyor. Ne oluyordu bu adama? Bana ne oluyordu? Cevabı bilinmedik sorular üst üste birikiyordu. Adam haykırıyor, bense çıkış kapısı olmayan bir labirentin içerisine doğru yol alıyordum. Sonra diyorum ki kendi kendime. ’ Bir çıkış olmalı. Evet bir çıkış muhakkak vardır. Kim bilir? Günlerce, aylarca hatta yıllarca sürecek olan bir bekleyişin ardından açılacağını beklediğimiz bir kapı vardır. Neden olmasın ki?’
Raflar dolusu kitaplar yığıyorum önüme. Acaba içerisinde çıkış noktasını gösteren bir harita var mı diye gözlerimi kırpmadan arıyorum.. Nasıl çıkabilirdim bu labirentin içinden? Bir formülü var mıdır acaba? Niye bu kadar soru soruyorum ki kendime? Çıldırmak üzere miyim? Yoksa çıldırdım mı?
Sonbaharın yaprakları gibi sararıp yorgun düşüyordum artık. Yoruldum. Aldığım nefes ağırlık veriyor. Kimsenin bilmediği bu sırlarla dolu labirentin içinde yok olup gitmek istiyordum. Tam kendimi bıraktım derken bir anda bir ses işittim. ’ Ben bitti demeden bitemez.’ Bu ses de neyin nesiydi? Sağımda solumda hiç kimseler yoktu. Nereden geldi bu ses? ’ Kim var orada? Kimsin? Cevap verecek misin?’ diye bağırmaya başladım. Ama kimse cevap vermedi. Sonra bir kendime baktım bir de o adama. Ben yalnızlığımın içinde cevap ararken o ise kalabalıkların içinde arıyordu. Aramızdaki tek fark buydu herhalde. Ama ikimizin de ortak yönü belliydi. Üst üste biriken sorulara cevap bulmaktı.
O günden sonra o adamı bir daha göremedim. Kim bilir şimdi ne yapıyordur? Takvim yaprakları her geçen gün azalıyordu. Her gün bir tanesi düşüyordu. Düşen takvim yapraklarının birisinde biri çıkageldi. Ellerimi tuttu. Yeşil mi yeşil bir dünyanın içerisine sürükledi. İçimden geçirmiyor değildim. ’ Yoksa burası Alamut Kalesi’nin gizli cenneti mi? Hayal mi gerçek mi?’
Yine sorular... Yine sorular... Yine sorular...
Sorular vardı ama ben mutluydum. O sırlarla dolu dediğim labirentten eser kalmamıştı. O an anlamamıştım, o sesin kime ait olduğunu. O ses; benim umut kapımdan, inancımdan, ve hayallerimden başka birisine ait değildi.
İbrahim Halil ÖZLÜ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.