''Benim paramla ne halt karıştırıyorsun lan hırsız diktatör !..''
Hırsıza,
Yetim Hakkı Yiyene Zehir Zıkkım Olsun !
Bilmemek ayıp değil,
meğer “bütçe” kelimesi latince “bulga” ve Fransızca “bouge” ya da “bougette”den gelirmiş.
Deri çanta,
torba anlamına gelen sözcük zamanla İngilizce’den gele gele Türkçe’ye kadar gelmiş.
Bize gelene kadar ‘çanta’ gitmiş, geriye ‘torba’ kalmış,
ayrı hikaye ama neyse,
önemli olan bu değil;
bir başka kavram daha var o önemli:
Bütçe Hakkı!
Yasama organının halk adına kamu gelirlerini toplayıp yine halk adına bu gelirleri harcaması anlamına gelen bu hak,
ta 1215’te Magna Carta’ya girmiş,
öylece yürüyüp gelmiş.
Yani teorik olarak,
sen vergi adıyla benim paramı alıyorsun ve benim vekillerimin denetleyebileceği bir biçimde bana harcıyorsun.
Dünyada benim ülkem dahil;
işlerin böyle yürüdüğü bir tek ülke var mıdır ?
bilemiyorum,
orası ayrı bir tartışma ama en azından tanım böyle.
Peki,
“Örtülü Ödenek” ne?
Ta 1927’de yasalaşan uygulamanın bugünkü tanımı şu:
“Örtülü ödenek;
kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri,
devletin ulusal güvenliği ve yüksek menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri,
siyasi,
sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili iktidar icapları için kullanılmak üzere başbakanlık bütçesine konulan ödenektir.
Kanunlarla verilen görevlerin gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin bütçelerine de örtülü ödenek konulabilir.”
Çok anlamadığımız,
netice itibarıyla pis işler vesselam !..
Devlet,
(Derinler dahil, kaç tane derin devlet var o da mechul)
benden aldığı verginin bir bölümünü,
bana karşı yürütülen bir savaşın kirli harcamaları için kullanıyor ve bunu da bana açıklamıyor.
Para adamın elinin altında duruyor,
çekip çekip harcıyor!
Kimseciklere de hesap vermiyor.
Bu 90 yıllık bir hikaye ama;
sultan RTE&AKP’nin bu işi iyice cozuttuğu da görülüyor.
Örneğin 2003’te 103 milyon olan harcama,
büyüye büyüye 2013’te 1 milyar 243 milyon liraya kadar varıyor.
İşleyiş de çok ilginç;
aslında resmi bütçede çok düşük bir rakam görünüyor.
Örneğin 2012 yılının örtülü ödeneği resmi olarak bin liradan ibaret!
Ama “iz ödenek” denilen bir teknikle sene sonunda bu miktar tam 694 bin kat artarak 694 milyon 229 bin liraya ulaşıyor.
Kredi kartı gibi bir şey!
Çek çekebildiğin kadar!
Aradaki tek fark,
birini sonradan ödemek zorunda kalıyorsun,
diğerinde ise ne ödeme var ne haciz!
Şuraya harcadım demek zorunda olduğun tek bir makam yok.
Yasada,
“Örtülü ödeneklerin kullanılma yeri,
giderin kimin tarafından yapılacağı,
hesapların tutulma ve kapatılma yöntemi,
gideri yapanın değişmesi halinde yeni yetkiliye hangi belgelerin aktarılacağı Başbakan tarafından belirlenir” diye yazıyor.
Yani parayı harcayanla denetleyen aynı kişi:
Başbakan!
2013’te CHP Milletvekili Oğuz Oyan,
yasaya “Örtülü ödeneğin harcama sonrası denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde siyasi parti grupları ve bağımsızların güçleri oranında temsil edileceği bir komisyon marifetiyle yapılır” diye bir ek madde önerdi.
Tabii ki teklif şiddetle reddedildi.
Düşünsenize, mesela Aykut Erdoğru
örtülü ödenek hesaplarını görüyor!
Olacak iş değil!
Ortada ne sürahi kalır ne bardak!
Klasik muhalefet cephesinin (CHP-MHP-HDP) bu konudaki “Tayyip malı götürüyor” yaygarasının çok anlamı yok.
Son sultan RTE’nin “indiragandi” kaynakları bakımından bu paraya o kadar ihtiyacı yok;
paranın götürüldüğü yerler o kadar çok ki,
örtülü ödeneğe sıra bile gelmez.
Zaten;
şu an itibarıyla bütçede tamamen denetim dışı olan 35 milyarlık bir “illegal bütçe” var.
Örtülü ödeneğin asıl anlamı ise şu:
Gerek son 12 yıl,
gerekse ondan önceki bütün dönemler bakımından bu kaynak,
devletin bir tür “kara kutu”su gibi.
Hani “Hakikat Komisyonu” gibi şeylerden söz ediliyor ya,
ne gerek var!
Açın son 50 yılın örtülü ödenek hesaplarını,
Maraş olayları,
Sivas olayları,
Çorum olayları,
Mehmet Ağar’ların,
Abdullah Çatlı’ların tetikçiliği,
eroin kaçakçılığı trafiği,
’’kesilen kelleler’’ karşılığı verilenler dahil,
kim kime hangi tarihte ne için kaç para vermiş bakın,
yani Türkiye tarihinin en önemli olaylarının kronolojisini koyun,
işte size gerçek !
Emin olun,
sadece Türkiye değil,
örneğin Kıbrıs,
Azerbaycan,
Suriye gibi süreçlerle de bu ödemeler arasında çok ciddi bir ilişki bulursunuz ve düzenin,
Oligarşik diktatörlüğün kodlarının çoğu çorap söküğü gibi ortaya çıkar.
Yani dememiz şu ki,
aslında şu “adam yiyo ama yapıyo” lafı çok doğru bir söz...
Gerçekten yiyor ve yapıyor ve biz onun yediğiyle uğraşıp yaptığını gözden kaçırdıkça,
“benim paramla ne halt karıştırıyorsun lan hırsız diktatör’’ sorusunu sormadıkça da bu kirli süreç devam edecek...
Seyreyle gülüm seyreyle...
Unutmayın,
bütün büyük zulümler,
biz arkamızı dönüp susmayı tercih ettiğimiz için yaşanıyor.
Varmak için yarınlara bizimde hasretimiz var !..
#AtillaYüceak Aralık 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.