- 530 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇ GELEN İTİRAF
Yorucu bir iş gününün ardından, kendisini evine zor attı. Giysilerini çıkardı. Banyo yapmayı düşünüyordu. Ama önce televizyon koltuğuna oturdu, karısına doğum gününde çok beğenip çeşitli fanteziler kurup da aldığı…
Sabah evden çıkmadan postacı geldi, birkaç zarf bir de dergi bıraktı. Zarfın içindekilerin "kredi kartları" diye düşündü. Derginin de geleceğinden haberi vardı. Çünkü karısı Eda, aylık abone olmuştu Elele dergisini Komodinin üzerine bıraktı. "akşam bakarım", dedi.
Birden aklına "akşam bakarım "deyip bıraktığı zarflar geldi. Gitti bıraktığı yerden aldı. Ve bakmaya başladı. Önce Eda’nın annesine gitmeden ısmarladığı elele dergisine baktı. Sayfalarını karıştırdı. İlgisini çekebilecek bir şey aradı. Ebru Güzel’in Zuhal Olcay’la yaptığı röportajı okudu. Resimlere baktı. Hızlı hızlı çevirdi sayfalarını "bu kadınlar ne kadar şanslı her şey onlar için yapılmış " dedi. Sonra dergiyi elinden bırakıp diğerlerini aldı. Aralarından ufak pembe renkte farklı bir zarf düştü. Şoke oldu. "Bu zamanda mektup yazan hala var mıydı?"
Mektup Nevşehir’den geliyordu. Gönderilen kısmında Oğuz Çelebi yazılıydı. Gönderen tarafında da Sultan Yıldırım… Sultan’ın kim olduğunu çok düşünmedi. Sadece beklemiyordu.
Sultan, Oğuz’un Nevşehir’ de liseyi iki yıl okuduğu dönemden sınıf arkadaşıydı. Hoşlandığı kızdı. Söylemeye cesaret edemediği…
Babası Mehmet Bey savcıydı. Onun işi dolayısıyla memleketin birçok şehrinde ikamet etmek zorunda kalmışlardı. Bu yüzden ilkokul orta ve liseyi farklı yerlerde okumuştu.
Oğuzların oturduğu evin yukarısında bir hediyelik eşya dükkânı vardı. Sultan’ı ilk kez orda gördü. Birilerine sorunca onun orda çalıştığını öğrenmişti. Daha sonra da sınıf arkadaşı olduğunu…
Sultan sarışındı. Kıvır kıvırdı saçları sabun köpüğü gibi… Gözleri yeşildi. İnce uzun boyluydu. Kızın oturduğu sıranın sol tarafındaki sırada oturuyordu oğuz. Bazen birbirlerine bakarken yakalıyorlardı gözlerini.
Sınıfta yeni yıl çekilişi yapıldı. Sultan, oğuz’un isminin yazılı olduğu kâğıdı çekmişti. Oğuz’a da sınıftan başka bir arkadaşı Ramiz’in ismi…
Sultan, Oğuz’un adının çıktığını görünce çok mutlu olmuştu. Hediye almak için okuldan sonra çalıştığı dükkâna gitmişti. Bir Kapadokya evi almıştı.
O gün okula herkes hediyesini vermeye gelmişti. Numara sırasına göre herkes herkese hediyesini vermişti. Fakat Oğuz hediyesini almamıştı ve bir kaç kişi daha vardı hediyesini almayan…
Kız ayağa kaktı Oğuz gözlerini kapamış duaya başlamıştı. "ne olur Allahım buraya gelsin." gözlerini açtı ki sultan, görünce şoke olmuştu. Hatıraları canlandı gözünün önünde.
Zarfın açtı. Mektubu okumaya başladı.
Merhaba 08.10.2012
Sevgili oğuz
Beni hatırladın mı? Sınıf arkadaşın Sultan. Saçları köpük köpük demişsin benim için ayçayla Nuran söyledi. Sen anlatmışsın onlara. Benim yakın arkadaşlarım…
Çekiliş yapmıştık ve senin adın çıkmıştı bana. Kapadokya evi almıştım ben de. Uzun zaman oldu. Buradan bir gittin gidiş o gidiş. Oysa buralarda yaşamanın zevkli olduğunu söylüyordun. Kimse kalmadı bizim sınıftan, kimisi üniversite okumaya gitti. Kimisi evlendi gitti. Ben buradayım halen. Liseyi bitirdikten hemen sonra evlendim. Amcamın oğluna verdi babam, aman malı mülkü dışarıya gitmesin çok da malı var ya!
İki tane kızım var. Akraba evliliğinden dolayı ikisi de hasta kas hastası. Genetikmiş. Şimdi bütün malımızı canımızı feda etmişiz…
Benim çalıştığım hediye dükkânı hala duruyor. Dükkân sahibi Mustafa amca yaşıyor o dinlenmeye çekildi. Yerine oğlu bakıyor.
Kapadokya hep çok güzel. Turistlerle dolup taşıyor bayılıyorlar adamlar taşın toprağın fotoğrafını çekmeye. Bize hiç değişik gelmiyor ama hep burada olduğumuz için kesin.
Seni niye rahatsız ettim biliyor musun? Hayatımda pişmanlık duyduğum çok şey var. Bunlardan biri de sana senden hoşlandığımı söyleyemememdi. Şimdi söylüyorum işte ben de senden çok hoşlanmıştım. Bu bir itiraf söylemem gerekiyordu söyledim ve kurtuldum. Evliysen eşin yanlış anlamasın durum bundan ibaret.
Kendine dilediğin gibi bak. Ve mutlu ol arkadaşım, dinlediğin için sağ ol.
Saygılar
Lise arkadaşın
Sultan Yıldırım
Mektup hoşuna gitmişti. Hazır karısı da evde de yoktu çevirip çevirip okuyabilirdi. Komiğine gitmişti yıllar sonra gelen itiraf. Mektubu elinden bıraktı. Arkasına yaslandı. Pencereye vuran ışık baymesini izledi. Sonra karısı edaya bunu nasıl anlatacağını düşündü. Çünkü kesin görecekti "gördüğünde çıngar çıkaracak üff kahretsin şimdi nerden çıktı bu mektup" dedi.
Telefonu çaldı. Arayan bacanağı Sedat’tı. Onu ilk tanıştığı yıllar severdi. Sonra Sedat’ın kendisini kullandığını fark etti. Para istiyordu. Kumar oynuyordu. "borç" diye alıyordu ödemiyordu sonra. Üç çocuğu vardı. İlgilenmiyordu çocuklarıyla, oğuz üzülüyordu hallerine yoksa yüzüne bile bakmazdı.
"Nasılsın bacanak?" dedi Sedat
"İyiyim sağ ol" dedi Oğuz hiç onun halini hatırını sormadı bile.
"Şey bacanak biraz paraya sıkıştım da, bana biraz, şöyle bin Euro kadar borç verebilirsen en kısa sürede ödeyeceğim söz"
"Hem de bin Euro kusura bakma bacanak yok ödememiz vardı bir hafta önce onu yatırdık."
"Vardır ya kenarda köşede"
"Yaa yok yalan mı söyleyeceğim? Sen önce aldıklarını öde"
"Aaa ödeyeceğim bacanak, sen de amma cimrisin"
Oğuz sinirlenip yüzüne kapattı. Telefonu karşı koltuğa fırlattı. Sinirinden yatıp uyumaya çalıştı.
Evgin Atalay
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.