- 1397 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE’M TÜRKİYE’M CENNETİM, BENİM EŞSİZ MİLLETİM
.
Bu günlerde herkesin ama neredeyse herkesin ağzında bir Erdal Eren lafı dolaşıp duruyor. Solcusu, sağcısı, ortacısı, ilericisi, gericisi herkesin. Çünkü 13 Aralık 2014 Tarihi, Erdal Eren’in idam edilişinin Otuz dördüncü senesidir
Anayasa refarandumu öncesinde zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bile meclis grup toplantısında Erdal Eren’in son mektubundan pasajlar okuyarak hepimizi gözyaşlarına boğmuştu.
Niçin ağladık Erdal Eren için o kadar? Çünkü o on altı yaşında bir çocuktu. Yaşı büyültülerek idam edilmişti.
Tam otuz dört senedir bu hikaye böyle anlatıldı hep.
Evet…’’Erdal Eren suçsuz yere idam edildi ‘’ demek ayrı bir şey, yaşı büyültülerek asıldı demek tamamen ayrı…
Gelin Erdal Eren’in öyküsüne bir daha bakalım olmazsa.
13 Aralık 1980 de Ankara Merkez Kapalı ceza ve tutukevinde idam edildi.
İsnad edilen Suçu: Zekeriya Öngel adında bir eri öldürmekti.
Verdiği ifadesinde ‘’Askerlere doğru bir el ateş ettim ama uzaktan ateş ettim, oysa adli tıp ölen askere yakından ateş edildiğini söylüyor’’ diyerek ‘’ Ben ateş etmiş olsam da askerin sırtına saplanan kurşun benim silahımdan çıkmadı’’ diyor. Nitekim işte bu noktada bir saçmalık vardır. Er Zekeriya Öngel, Erdal Eren’in tabancasından çıkan kurşunla ölmüş olsaydı sırtından değil göğsünden vurulmuş olması gerekirdi çünkü yüz yüzeydiler.
Yani er Zekeriya Öngel’in ölümü şaibelidir. Burası kesin ama Erdal Eren 1) Havaya ve insanları korkutmak maksatlı değil, direkt olarak askere bir el ateş etmiştir ( Bu hareketi ile hiç kimseyi vurmamış olsa bile ) 2- Erdal Eren idam edildiğinde yaşı kesinlikle 16 dan daha fazladır. ( Her ne kadar resimlerinde bıyıkları yeni çıkmaya başlaşan bir çocuk görüntüsünde olsa da.)
Erdal Eren ( Resim 1)
Doğum Tarihi: 25 Eylül 1964-Şebinkarahisar/Giresun
Mezun Olduğu İlkokul: Fatih İlkokulu.-5.B Sınıfı (Resim 2 )
Mezun olduğu Öğretim Yılı: 1971-1972
1972 yılında ilkokulu bitirdiğine göre ilkokulu bitirdiği yıl sekiz yaşında olması gerekir.
Sekiz yaşında ilkokulu bitirmesi için de ilkokula üç yaşında başlamış olması gerekir.
Size mantıklı geliyor mu?
Bir başka resim daha…Resimde görülen yaşlı kişi Seyid Rıza, ona kelepçe ile bağlı olan ise oğlu Resik Hüseyin. (Resim 4 )
Resik Hüseyin bir çarpışmada sağ elini kaybettiği için o eli sarılı. Sağlam olan sol eli babasının eline kelepçelenmiş ve hayatı boyunca başına fötr şapka giymemiş olan babası Seyid Rıza’nın kafasına bir fötr şapka kondurularak mahkemeye götürülüyorlar.
Mahkeme sonunda her ikisi için de idam cezası çıkıyor. Ancak bu idam cezasına da itiraz var çünkü Seyid Rıza aslında seksen yaşında olduğu halde yaşı küçültülerek elli dört yapılmıştı ( Çünkü 65 yaş üstü insanlar idam edilemiyordu kanunlara göre) oğlu Resik Hüseyin ise 16 yaşındaydı ( Tıpkı Erdal Eren gibi ) ama yaşı büyültülmüştü idam edilmek için.
Resimdeki o sakalları bir karış genç sizce on altı yaşında bir çocuğa benziyor mu? ( Nüfus cüzdanına göre on altı yaşında olması normaldir çünkü o tarihlerde nerede öyle çocuk doğar doğmaz nüfusa kaydettirmek. )
Tekrar ediyorum…Bu idamları -İdam cezalarını insani bulmadığınız için – eleştirebilirsiniz, idam edilenleri kendi vicdanlarınızda suçsuz olarak da görebilirsiniz ama sırf olayı daha acıklı hale getirmek ve duygu sömürüsü yapmak için ‘’ On altı yaşında çocukları astılar’’ Diyemezsiniz.
Bu arada…
On altı yaşında idam edilen (!) Erdal Eren’in resmine her istediğim yerde bol bol rastlayabildim. On altı yaşında idam edilen (!) Resik Hüseyin’in de öyle. Lakin yirmi yaşında kahpe bir kurşunla şehit olan er Zekeriye Öngel’in resmine hiç bir yerde rastlayamadım. Neden acaba? Zekeriya Öngel onlardan bir kaç yaş büyük olduğu için artık ona çocuk denemeyeceğinden mi? Yoksa dilimiz söylemese de kalbimiz şehit askerlemiz için ‘’ Kelle’’ mi diyor da bunun farkında değiliz? Erdal Eren’in resmi her yerde var da akrabası olan Er Zekeriye Öngel’in resmi neden yok? ( Evet Erdal Eren ile vurduğu iddia edilen er Zekeriya Öngel –çok yakın olmasa da – akrabadır.)
Bir de tabii ki günümüzde artık sevgi, barış, dostluk, demokrasi vesaire, vesaire ve de saire havarisi kesilmiş olan muhterem medyamızın bu idamları nasıl manşetlerine taşıdıklarına bakalım ki bu günkü iki yüzlülükleri daha net anlaşılsın.
Erdal Eren’in idam haberi : ‘’Eri vuran anarşistin cezası İdam.’’ (Resim 3 )
Ama Erdal Eren o dönemde idam edilen ilk şahıs değildir.
İlk İdam edilen, sol görüşlü Necdet Adalı’dır. (7 Ekim 1980 )
Necdet Adalı’nın Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevinde idam edilmesinden iki saat sonra da yine aynı yerde bir Ülkücü idam edilir: Mustafa Pehlivanoğlu.
Bir sağdan bir soldan…Denge meselesi…
Ve zamanın gazetesi Hürriyyette manşet haber.. ( 8 Ekim 1980 ) ‘’İki terörist idam edildi ‘’ (Resim 5)
Bu gün (13 Aralık 2014) Evrensel Gazatesi dışında Erdal Eren ile ile ilgili haber ya da makale yazan, yapan gazete yok. Bu da ilginç değil mi?
Bu günlerde kafamı taktığım şey ise ne biliyor musunuz? Bu genç insanların hepsi de Atatürk ilke inkılapları uğruna (!) öldülerse niçin birbirlerini öldürüyorlardı?
Unutmadan…
Bir de o günlerde Müşerref Tezcan diye bir şarkıcımız vardı. Şimdilerde onu artık Müşerref Akay olarak tanıyoruz. Pek ortalarda görünmüyor bir kaç yıldır. Lakin yine de onun o yıllarda sözlerini kendisinin yazdığı bir şarkısı vardı:
Durun sözlerini yazayım.
Kahraman ırkıma sızmış ihanet
Bütün yüreklerde acı ve nefret
Düşmanlarım mert değil hepsi de namert
Türke Türkden başka yoktur dost nimet
Ata`nın verdiği ilkelerle coşalım
Onun gösterdiği hedeflere koşalım
Türkiyem Türkiyem cennetim
Benim eşsiz milletim
Türklüğün gençliğin önderi Atam
Senin eserindir bu yüce vatan
İzindeyiz milletçe aşk ile coşan
Yaşa var ol cumhuriyet ey aziz vatan
Atanın verdiği ilkelerle coşalım
Onun gösterdiği hedeflere koşalım
Türkiyem Türkiyem cennetim
Benim eşsiz milletim…
Bu gün sağcısı solcusu hepimiz bu şarkıyı duyunca gözlerimiz çakmak çakmak, başlar yukarı, göğüsler ileri, gözlerde kıvanç yaşları ile dinliyor ve dahi paylaşıyoruz. Çünkü içinde Türkiye’m var, Ata var, vatan aşkı tavan yapmış durumda…Lakin gelin görün ki bu gün işte bu minval üzre bu şarkıyı dinleyip paylaşanlardan özellikle solcular o günlerde bu şarkıdan gıcık kaparlardı. O zamanki ad ve soyadıyla Müşerref Tezcan’ın üzerine giydiği kırmızı kıyafet, göğsündeki ay yıldız, (Resim 6) bu zat-ı muhteremleri arenada kendilerine kırmızı bayrak sallanan boğalara döndürürdü adeta. Çünkü Türklük, millet, kahraman ırkım, vatan, Atatürk gibi kavramlar onlarda alerji yapardı. İşte bunun en bariz göstergesi de en son resimdeki karikatürdür.( Resim 7—Gırgır Dergisinden…Rivayete göre Gırgır dergisi bu karikatür yüzünden kapatılmış. )
Allah bir daha o günleri yaşatmasın bu millete diyerek noktalıyalım.
YORUMLAR
dolaştım dolaştım her yerde bir tafra, olur olmaz şeyler küfürler..
cevap yazsam alacakları birşey yok kafa beton..
sayfama özetle.. "afgurun" diye yazdım
ne edek Sami hocam
çare yok
saygılarımla
sami biberoğulları
Yorumunu aslında okuyalı baya oldu ama hemen cevap yazamadım. Neden mi? Rahmetli annemin sık sık kullandığı ''Afgurun '' Sözünü duyunca o kadar güldüm ki.
Aslında öyle yapmak lazım. Ya he he diyip geçeceksin ya da ''Afgurun ula'' deyip kapatacaksın.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam : Mahir Çayan'ların, Deniz Gezmiş'lerin, aslında Atatürk ilkeleri için mücadele ettikleri o devirde iddia edilmiş olsaydı, acaba dalga geçmeyen tek kişi kalır mıydı ? Belki de o devirde özellikle sansür ediliyor, vatan düşmanı, hain olarak gösterilmeleri, tanıtılmaları, bazı gizli güçlerin, gerçek hainlerin işine geliyordu.
Ogünleri, ne olduğumuzun bile farkına varamadan yaşadık be hocam. Hangimiz neydik, ne yapıyorduk, belli bile değildi. Gerçek şu ki ; damarlarında ihanet akmayan, bu ülkeye kin duymayan, düşmanlık beslemeyen, hainlere hizmet etmeyen herkesin asıl amacı vatana hizmetten başka bir şey değildi. Devrimciyim diyenler için de, Ülkücüyüm diyenler için de geçerlidir bu söz.
sami biberoğulları
Günümüzde şaka ya da masal gibi gelen şeyler o günlerin acı gerçekleriydi maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Geçmişe dönüp baktığımızda neler olmuş neler,
Sağ ,sol içinde olan o olayların açık açık yazsalar ben şöyle yaptım beni böyle yaptırdılar diye yeni gençler örnek alırlar hiç olmazsa..
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Gerçi tektük itiraf edenler, anlatanlar oluyor ama pek dinleyen ya da onların seslerine kulak asan olmuyor.
Selam ve sevgilerimle.
Orta-Asya Türklerinin Kurtuluş Savaşı'mız için gönderdiği 100 milyon rublenin hikayesini bilirsiniz...
Bunu bir tarih programında, yardımı toplayan şahsiyetin oğlu olan profesörün kendisinden dinlediğimde, bence yap-bozun en önemli parçası yerini bulmuştu...
Artık bugün kimin 'bilinçli', kimin 'maşa' olduğu konusunda yeterince 'aydınlanmış' durumdayız...
Vatani görevini yapan mehmetçiğe kurşun sıkmak ne demektir; o kurşuna göğüs germek ne demektir, onu da siz her zamanki ustalığınızla sergilemişsiniz...
Saygılarımla...
sami biberoğulları
Biz anlatıyoruz anlatmasına da hani bir laf vardır ''Benim olum bina okur, döner döner yine okur'' İşte o misal herkes yine bildiğini okuyor. İnsanları tek tek toplayıp hepsine birden ''Hayır arkadaş o iş öyle değil '' Diyemiyorsunuz maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Çok enteresan bir ülkede yaşıyoruz.
O günlerde,
34 yıl sonraki memleket manzaralarını seyretme şansımız olsaydı,
çok şaşırır,
saçma sapan fikirler peşinden koşmazdık herhalde.
En çok da,
zamanın solcuları şaşırırlardı duruma galiba.
Güzel olmuş yazı yine hocam
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Nadiren ben de hatalar yapsam da mümkün olduğu kadar iyi bir araştırma yaptıktan sonra yazmaya çalışıyorum.
İlgin için tekrar teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.